Site icon Teketek Haber

2 BİN Mİ 21?

Büyümek ister miydim, hem de çok. Çocukluğum büyümek arzusuyla geçti. 18 yaşıma geldiğimde her şeyin bambaşka olacağına inanmıştım, reşit olmanın bir numarası var sananlardandım.  Evet, her şey bambaşka oldu, Turgut Uyar’ın dizeleri aktı yüreğimden başlayıp paçalarımdan aşağı “Herkesin bir gideni vardır. İçinden bir türlü uğurlayamadığı” dediği yerde kaldım ben,  büyümemek üzere. İnsan özlemle beklediği çağı yasla geçirince anlar olurmuş anlamsızlıkları bile. Erken gelen büyümek sorumluluğunu en beklediğim yaşa devretmişti kader, demek ki dedim “büyümek güzel bir şey değil”.  Kalabildiğimce çocuk, olabildiğince özgür kıldım kendimi hayattan, sorumluluklardan, büyümekten ve insanlardan. Yetişkin olmanın saçmalığını kendini yetiştirememiş insanlarla yetişkin olarak aynı masaya oturduğumda anladım. Çocuk kalan tarafıma sarıldım ve büyümeyi bıraktığım o zamana teşekkür ettim. Bir kaybın sonunda, bir acının hiç geçmeyen yanına, büyümeyi reddetmiş bir ruhun mücadele gücünü bana veren Tanrı’ya hep teşekkür ettim. Çünkü yine aynı şiirde demişti ki Turgut Uyar  “Herkesin bir umudu vardır, bir savaşı, bir kaybedişi, bir acısı, bir yalnızlığı, bir hüznü…”

Mekruh sokakların avare yetişkinliklerinden ve de öğüt vermeye kendini adamış fakat yaşamının neticesine varamamış, hayattan yalnızca yaş almış ağabeylerinden, ablalarından, teyzelerinden, amcalarından bıkkınlık ve de utanç duyan bir ben vardı, benden öte benden ziyade.  Namünasip ilan edilip şikayetle tehdit edilen bir dönemin gençlerinden kaç kişi mutlu kalabildi ya da mutlu öldü, sadece merak ediyorum. Ben çok şeyi merak ediyorum konuşulmayan, gizlenen, saklanan keşkelerin boğduğu insanların kuytularından. Çığlık çığlığa bağırıp dökülmek isteyen insanların susturuluşundan, sustukça büyüttükleri sırlarından, yaşanmamış aşklarından geriye kalanlarını çok merak ediyorum. Cemal Safi de demişti bunlara benzer bir şeyler şimdi hatırladım biraz “…Sefiller gücünü bende sınadı / Kimi kaçık dedi, kimi bunadı / Berduş eleştirdi, sarhoş kınadı /Ağlarsın düştüğüm dilleri bilsen / Ar ettim sakladım uğraşlarımı / Haberdar etmedim sırdaşlarımı / Gizlemek isterken gözyaşlarımı / Ağlarsın seçtiğim yolları bilsen…”  Bilseydi bilmesi gereken, anlasaydı anlaması gereken, sussaydı susması gereken,  dursaydı durması gereken, saygı duysaydı saygı duyması gereken, oturur muydu acaba taşlar yerine, mutlu ölürler miydi bir zamanlar genç olanlar?

Hangi zamanın doğru zaman olduğunu bilmiyorum, Retro denilen şeyin sadece kılık olarak mı bir özlem olduğu konusunda kararsızım. Kalitenin zamanla yerini bayalığa ve eğitimsizliğe bıraktığı konusunda hemfikiriz, fakat sancıları ağır olan bir ülkenin acısı derin çocukları her dönem doğurduğu gerçeğini de unutmadan hareket etmek kanısındayım. Yaşamadığım dönemler yaşamakta olduğum dönemle yarışsa sanırım geçmişin önümüze geçmesinden korkabilirim. Oysa gelecek geçmişten daha ürkütücü gözükse bile. Sanırım kafam karışık. Her dönemin insanlarının boynunda o ağır prangalar, omzu çökmüş ve mutsuz neslin devamı gibi türedik bitmeden, Nikola Tesla’dan sonra teknoloji bile gelişmekte olan. Kıymeti bilinmemiş yığınla mucit, felsefeci, sanatçı… Bizim neslin temsili “savaşmadan sevişmek”, “konuşmadan anlatmak”, “okumadan öğrenmek”, “sevmeden sevilmek”, “emeklemeden yürümek”, “yürümeden koşmak”  olsa gerek. Bunalım döneminin en büyük buhranı olarak tarihe geçebilir miyiz acaba?

2 bin mi 21? Çok geldi bana 21’i, 2 bin olmaz mı be ağabey?

This website uses cookies.

This website uses cookies.

Exit mobile version