Külliyenin odak noktasını oluşturan ribat, cami ile han arasında yer almaktadır. Yapı, taçkapının üstünde yer alan inşâ kitabesine göre, Ramazan 612 H./Aralık 1215 M. tarihinde Anadolu Selçuklu hükümdarı I. İzzeddin Keykâvus (1211-1220) döneminde Maraş Emîri Nusretüddin Hasan Bey tarafından yaptırılmıştır; mimarını bilemiyoruz.
Ribatın üst katına ise daha sonra Dulkadir Beyliği hükümdarı Alâüddevle Bey tarafından 1480-1492 yılları arasında tuğla malzemeden “medrese” inşâ ettirilmiştir.
Ribat, İslâmiyet’in ilk dönemlerinde, sınır boylarında cihad ve gazâ için gönüllü savaşan gâzilerin yaşadıkları müstahkem mevkilere denmekteydi. XI. yüzyıldan itibaren bu işlevlerini kaybedip tasavvufî bir niteliğe bürününce hânikâh, zâviye ve tekke mânâsını ifade etmeye başlamıştır[1]. Eshab-ı Kehf Ribatı da, “hânikâh (zâviye)” amacıyla yapılmış olup, Osmanlı arşiv belgelerinde “Eshabü’l-Kehfü’ş-Şerif Zâviyesi” olarak geçmektedir[2]. Ribat, oldukça sağlam bir şekilde inşâ edilmiş olup vâdi ve ovaya hâkim bir alana yapılmıştır. Yapının plân şemasında ve araziye yerleştirme düzeninde, hem sınır boylarında savunmaya yönelik yapılan ribatların, hem de hânikâhların (zâviye) etkilerini görebiliyoruz. Ayrıca ribat, külliyenin ilk elemanı olup hânikâh, mescit, medrese ve han fonksiyonlarını bir arada sürdürecek şekilde tasarlandığı anlaşılıyor. Yapı, burada ikâmet edenlerin bütün ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde inşâ edilmiştir. Ribat, kendi grubunda Anadolu Selçuklu mimarîsinden günümüze ulaşan en erken tarihli yapılardan biridir.
Günümüze bazı onarımlar görerek gelen ribat, orijinal özelliklerini büyük ölçüde muhafaza etmektedir. Ribatın inşâsında tamamen sarımtrak renkte ince yonu taş malzeme kullanılmıştır.
Kuzey-güney doğrultusunda yerleştirilen ribat, dıştan yaklaşık 16.00 x 20.40 m. ölçülerindedir. Dışa kısmen kapalı olan yapı; güney cephesinde muhteşem taçkapı, kuzey cephesinde küçük bir giriş açıklığı, doğu cephesinde ise üç payanda ve üç pencereyle hareketlendirilmeye çalışılmıştır.
Ribata, güney cephenin ortalarında açılan 6.25 x 8.60 m. ölçülerinde mukarnas kavsaralı taçkapıdan girilir. Oldukça zengin taş bezemeye sahip olan taçkapını Anadolu Selçuklu mimarîsinde oldukça önemli bir yeri vardır. Ayrıca taçkapının ekseninde ve kuzey cephenin ortalarında bir kapı açıklığına daha yer verilmiştir. Bu kapının, ribatın 4.50 m. kuzeyinde yer alan cami ile bağlantı sağlamak amacıyla açıldığı anlaşılıyor.
Yapının plân düzenlemesi, tespit edebildiğimiz kadarıyla, Türk mimarîsinde tek örnektir. İç mekân, kuzey-güney doğrultusunda yerleştirilmiş olup 13.94 x 17.96 m. ölçülerindedir. Yapının plânı; boydan boya birbirine paralel uzanan iki sahın ile batı tarafta orta sahna açılan mescit, iki eyvan ve beş küçük hücreden (çilehâne) oluşur. Sivri beşik tonozlarla kapatılan sahınlar ikişer takviye kemeriyle desteklenmiştir. Doğu sahın yanlarda duvar payelerine, ortada dikdörtgen kesitli iki payeye istinat eden üç sivri kemerle orta sahna açılmaktadır. Bu kısmın zemini, orta sahından yüksekte tutularak, kuzey duvarına ocak nişi, doğu duvarına da üç pencere açılmıştır. Pencereler doğrudan vâdi ve ovanın güzel manzarasına açılmaktadır. Doğu sahnın, ribattaki dervişlerin ikâmet, eğitim ve öğretim yapmaları amacıyla düzenlendiği anlaşılıyor.
Doğu sahnın bulunduğu kısım iki katlı yapılmıştır. Bodrum katına orta sahnın güneydoğu tarafında yer alan on basamaklı taş merdivenle inilir. Bodrum katına hafif sivri kemerli bir açıklıktan girilir. Kuzey-güney doğrultusunda boydan boyu sivri beşik tonozla kapatılan 2.60 x 17.27 m. ölçülerindeki mekânın aydınlığı, doğu duvarında açılan dört adet hafif mazgal pencereyle aydınlatılmıştır. Bodrum katının depo ve servis mekânı olarak tesis edildiğini düşünmekteyiz.
Orta sahnın batı tarafı ise, daha farklı bir düzenlemeye sahip olup iki bölümden oluşur. Kuzey kısım bir mescit, bir eyvan ve bir hücreden (çilehâne) meydana gelir. Sivri beşik tonozla örtülen 3.10 x 7.54 m. ölçülerindeki mescit, iki sivri kemerle orta sahna bağlanmaktadır. Mescit kısmı, orta sahnın zemininden yüksekte tutulmuş ve kıble duvarına mukarnas kavsaralı taş mihrap yapılmıştır. Bu kısmın eğitim-öğretim ve ibadet etmek amacıyla yapıldığı anlaşılıyor.
Güney bölüm ise, orta sahna dikey olarak uzanan 2.80 x 6.83 m. ölçülerinde sivri beşik tonozlu bir eyvan ile eyvanın kuzey ve güney taraflarına simetrik olarak yerleştirilen dört hücreden (çilehâne) oluşur. Çilehâneler sivri kemerli birer kapıyla eyvana açılmaktadır. Kaynaklara göre, bu mekânlarda dervişler çile çekerek velîlik mertebesine ulaşıyorlardı. Eyvanın güney tarafı iki katlı inşâ edilmiştir. Bu kısımda yer alan iki hücrenin örtü sistemleri, diğer hücrelerinkinden daha alçakta tutularak, üst kısmına boydan boya 2.40 x 4.90 m. ölçülerinde sivri beşik tonozlu bir mekân yapılmıştır. Üst kata, güney cephenin batı tarafında yer alan ve zeminden yüksekte tutulan basık kemerli küçük kapıdan girilir. Bu hacmin ribatın iç mekânıyla bağlantısı, doğu duvarında orta sahna açılan bir pencereyle sağlanmıştır. Üst katın, ribatın şeyhi için yapıldığını sanmaktayız. Bu pencereyle hem iç mekân aydınlatılmış, hem de şeyh efendinin ribattaki dervişleri kontrol ettiği anlaşılıyor.
Ribat dıştan tek katlı olmakla beraber, iç mekânda kademeli olarak üç katlı bir düzenlemenin varlığı göze çarpmaktadır.
Yapı genelinde sade inşâ edilmekle beraber, dikkati çeken taş bezemeler taçkapı ve mihrapta görülür. Taçkapı, boş bırakılmamışçasına geometrik motiflerle bezenmiş, fakat geometrik süslemelerinn yoğunluğu kitabe ve figürlü süslemeyle kısmen giderilmeye çalışılmıştır. Taçkapı, bezeme ve biçim açısından Selçuklu mimarîsinde önemli bir yere sahiptir. Mukarnas kavsaralı taş mihrapta ise, döneminin bir özelliği olarak, tamamen geometrik motiflere yer verilmiştir.
İnşâ Kitabesi :
Taçkapının üst kısmına yerleştirilen inşâ kitabesi, mermer levha üzerine sülüs hat ile üç satır olarak yazılmıştır.
1- Bismillâhirrahmânirrahîm. İnnemâ ya’muru mesâcidallahi men âmene billâhi ve’l- yevmi’l-âhiri ve ekâme’s-salat.
- Emere bi-imâreti hezih’r-ribati’l-mübârek fî eyyâmi’s-Sultân el-gâlib şâhinşâh el-a’zam mâliki rikâbi’l ümem sübulü’s-selâtin el-‘Arab ve’l-‘Acem ‘izzü’d-dünya ve’d-dîn
3- Ebû’l-feth Keykâvus bin Keyhusrev burhân emîri’l-mü’minîn el-emîr, el-isbahsalar el-eceli’l-kebîr, el-âlim, el-âdil, nasarahullâh el-muhtâc ilâ rahmetillâhi Ebû Ali el-Hasan bin İbrâhîm es-Sultân fi’t-târih şehr-i Ramazân senete isney ‘aşere ve sitte mi’e.
[Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlarım. Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden ve namazı dosdoğru kılan kimseler imar ederler[3]. Bu mübarek ribatın yapılmasını; galip sultan, şahların şahı, yüce, milletlerin sahibi, Arap ve Acem sultanlarının efendisi, dinin ve dünyanın seçkin kişisi, fetihlerin babası Keyhusrev oğlu Keykâvus zamanında, müminlerin emîri, büyük komutan, âlim, adaletli -Allah kendisine zaferler nasip eylesin- Allah’ın yardımına ve rahmetine muhtaç Sultan İbrahim’in oğlu Ebû Ali el-Hasan 612 yılının Ramazan ayında emretti. ]
İnşâ kitabesine göre ribat, Ramazan 612 H./ Aralık 1215 M. tarihinde Anadolu Selçuklu hükümdarı I. İzzeddin Keykâvus zamanında Maraş Emîri Nusretüddin Hasan Bey tarafından yaptırılmıştır[4].
[1] Ribatlar konusunda daha geniş bilgi için bkz. Fuat Köprülü, “Vakfa Ait Tarihî Istılahlar: Ribat”, Vakıflar Dergisi, II (1942) s.267-278; Mustafa Cezar, Anadolu Öncesi Türklerde Şehir ve Mimarlık, İş Bankası Yayınları, İstanbul,1977, s.170-178; A.Yaşar Ocak, “Zâviyeler: Dinî, Sosyal ve Kültürel Tarih Açısından Bir Deneme”, Vakıflar Dergisi, XII (1978), s.247-269; İbrahim Numan, “İlk Devir Sufî Merkezlerinin Mahiyetleri ve Mimarîlerinin Menşeî Hakkında”, Vakıflar Dergisi, XIX (1985), s.31-48; Georges Marçais, “Ribat” mad., İslam Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, IX, İstanbul, 1993, s.734-737.
[2] Refet Yinanç – Mesut Elibüyük, a.g.e., II, s. 834.
[3] Tevbe Sûresi, âyet: 18.
[4] Maraş, II. Kılıç Arslan tarafından 1168-1178 yılları arasındaki bir tarihte Emîr Hüsameddin Hasan Bey’e ikta olarak verilerek burada “Uç Beyliği” kurulmuştur. Hüsameddin Hasan Bey’in ölümünden sonra yerine oğlu Nusrettüddin Hasan Bey Maraş Emîri olmuş ve 1234 yılında öldürülene kadar yarım asır kadar bu görevde kalmıştır; 1185-1234 yılları arasında Maraş Emîri olduğu anlaşılıyor. İbn Bibi’nin ifâde ettiği gibi Nusretüddin Hasan Bey, çok meşhur bir emirdir. Fakat sahip olduğu toprakların azlığına rağmen diğer Selçuklu ümerâsı gibi hırsa kapılmamış ve devamlı devletin menfaatleri doğrultusunda hareket etmiştir. Nusretüddin Hasan Bey’in nüfuzu I. İzzeddin Keykâvus (1211-1220) zamanında doruğa çıkmış ve sultanı tahta çıkaracak kadar itibar sahibi olmuştur. Fakat I. Alâeddin Keykubâd tarafından sebebi belli olmayan bir olaydan dolayı 1234 yılında idam ettirilmiştir.
Nusretüddin Hasan Bey’in Eshab-ı Kehf Külliyesi’nden başka eserine rastlamıyoruz. Fakat onun, Ermeni ve Haçlı seferleri ile tahrip olan Maraş’ı imar ettirdiğini kaynaklar belirtmektedir. Bkz. Mükrimin Halil Yinanç, “Maraş Emirleri”, Türk Tarihi Encümeni Mecmuası, Sene: 14 Nr.:6 (83), 1340, s.346; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Üçüncü Baskı, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1993, s.286,311; İbn Bibi, El-Evamirü’l-Ala’iye Fi’l-Umuri’l Ala’iye, I, Çev.: M.Öztürk, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1996, s.133.