Teketek Haber

‘KENDİ HİKAYELERİNİZİ FİLMLERİNİZDE ANLATIN’

‘KENDİ HİKAYELERİNİZİ FİLMLERİNİZDE ANLATIN’
30 Ekim 2018 - 11:19

‘KENDİ HİKAYELERİNİZİ FİLMLERİNİZDE ANLATIN’

  1. Boğaziçi Film Festivali kapsamında “Senaryo Yazımının İlkeleri” başlıklı etkinlik, Cezayir Büyük Salon’da gerçekleştirildi.

Senarist Giovanni Robbiano, dünyanın Türkiye’ye özel bir merakı olduğunu kaydederek, “Bence sizin dünyanız daha mutlu. Birçok sorun olabilir ama burada bizim gördüğümüz şey mutluluk hissiyatıdır. Bu yüzden kendi hikayelerinizi filmlerinizde anlatırsınız eminim güzel olacaktır.” dedi.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle hayata geçirilen, Anadolu Ajansı’nın (AA) Global İletişim Ortağı olduğu “6. Boğaziçi Film Festivali” kapsamında “Senaryo Yazımının İlkeleri” başlıklı etkinlik, Cezayir Büyük Salon’da gerçekleştirildi.

Selin Tunç’un yönetimini üstlendiği “Bosphorus Film Lab Talks” bünyesinde düzenlenen etkinliğe konuşmacı olarak katılan yapımcı Massimiliano Nardulli, senarist Giovanni Robbiano ile yazar ve sinema dramaturg uzmanı Suzanne Pradel, “Senaryo nedir?”, “Senaryo hakkında temel ilkeler”, “Senarist kimdir?” gibi konuları kendi tecrübeleri üzerinden cevapladı.

“Dizilerde tam olarak bir ufuk ve devamlılık yok”

İtalyan senarist Robbiano, izlenilecek ile okunulacak bir hikaye yazmanın farklı olduğuna işaret ederek, dizi ve film hikayeleri arasında da teknik olarak farklılıklar olduğunu söyledi.

Dizilerde dikey ve yatay bir anlatımın olduğunu aktaran Robbiano, “Bir dizi güzel bir bölümle başlayabilir ama daha sonraki bölümlerde devamlılığı koparabilir. Bu yüzden dizilerde tam olarak bir ufuk yok, devamlılık yok.” değerlendirmesinde bulundu.

Robbiano, sinema ve dizi sektörü arasındaki farklara da değinerek, şunları kaydetti:

“Diziler genelde hızlı ve eğlendiricidir. Kar ve reyting güdümlüdür. Sinema ise ayrı bir endüstri. Bugüne kadar bana çok sordular. ‘Sinema bir sanat mıdır ya da bir endüstri midir?’ diye. Bana göre sinema ne sanat ne de bir endüstri. Bu bir iş aslında. Artık bu tartışmalara girmiyorum. Öğrencilerime de aynı şeyi söylüyorum yaptıklarına iş olarak bakın.”

“Kendi hikayelerinizi filmlerinizde anlatın”

Kendisini geleneksel bir yazar olarak tanımlayan ve 25 yıldır dizi senaryosu yazdığını dile getiren Giovanni Robbiano, “Senarist olan biri ne kadar yetenekli olsa da öncelikle işinde dürüst olmalıdır. Hikayesi inandırıcı olmalıdır. Çok çalışması gerekir. Bu işi en iyi yapacak kişinin başta dürüst olmasının yanı sıra profesyonel olması, deneyimli ve yetenekli olması gerekir.” ifadelerini kullandı.

Robbiano, İstanbul’a birçok kez geldiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Dünyada Türkiye’ye özel bir ilgi var. Bize kendinizi, kim olduğunuzu sizin anlatmanız lazım. Bize hayatınızı anlatın. Özellikle kadınlar… Mesela bir kadının buradaki hayatı nasıldır? Bunu da ‘Çok kötü durumdayız’ gibi anlatmayın. Benim Batı dünyasında görmediğim bir şey var burada. Bu şehir inanılmaz bir şekilde yaşamla dolu bir şehir. Ben saat 18.00’da herkesin evine çekildiği bir şehirden geliyorum ve yola çıktığımda caddeler bir çöl gibi. Bence sizin dünyanız daha mutlu. Birçok sorun olabilir ama burada bizim gördüğümüz şey mutluluk hissiyatıdır. Bu yüzden kendi hikayelerinizi filmlerinizde anlatırsınız eminim güzel olacaktır.”

“Hikayenizi yazarken sınırlarınızı belirleyin”

Besteci, yapımcı ve yazar Massimiliano Nardulli de film yapmanın büyük bir sorumluluğu arkasında getirdiğinin altını çizerek, “Teknoloji bugün çok kolay bir şekilde film yapmaya fırsat veriyor ama herkes ‘İstediğimi çekebilirim.’ düşüncesiyle hareket ediyor. Bu yüzden de bu alanda birçok sorumsuzluk da yaşanıyor. Mesela senaryo daha hazır olmadan prodüksiyon kısmına geçiliyor.” dedi.

Nardulli, senaryo yazma tecrübesinin dizilerle kazanılabileceğini söyleyerek, şöyle konuştu:

“Senaryo yazma sürecinde televizyon dizileri çok iyi bir örnek. İzleyiciyle de iletişim kurabilme açısından. Dizilerin içerisinde olan sırrı alıp, bir araya koyup iyi bir senaryo yazabilirsiniz. Çünkü bir televizyon dizisinde bir filmden çok daha gelişim yaşanıyor. İnsanlar da daha çok dizilere ilgi gösteriyor.”

İyi bir film için güçlü bir hikayenin olması gerektiğine de vurgu yapan Nardulli, “Bir hikaye yazarken sınırlarınızı belirlerseniz, ne söylemek istediğinizi de bilmiş olursunuz. Bu sayede prodüksiyon kısmında da sınırlamalarınız da olmaz, bütçenizi de kontrol altında tutmuş olursunuz.” şeklinde konuştu.

Nardulli, insanların artık kendi sanatlarında bir şeyler anlatmakta zorlandıklarına dikkati çekerek, “Senaryolar da hep aynı. Bu yıl gündemde göç sorunu vardı. Önüme gelen her senaryo göç üzerine birbirinin aynısıydı. Bana göre de Türkiye’de bir potansiyel var. İnsanlar coşkulu ve bunu hikayelerinizde kullanabilirsiniz.” dedi.

“Eleştirilerle yeteneklerinizi geliştirin”

Alman yazar ve sinema dramaturg uzmanı Suzanne Pradel ise dizilerde artık bir tür değişikliği yaşandığına dikkati çekerek, şunları söyledi:

“Eskiden ağır drama dizileri vardı. Çok yavaş değişen sahneler vardı. Şimdi ise daha hızlı değişiyor ve insanları izlemeye davet ediyor. Uzun metrajlı filmlerde de eskiden ego merkezli karakterler vardı. Tüm film boyunca o izleniyordu. Şimdi toplumlarımız demokratik oldukça herkes kendini ifade etmek için film çekebiliyor ve bu durum eş değerli birçok karakterin ortaya çıkmasına da yol açıyor.” değerlendirmesinde bulundu.

Pradel, senaryo yazarken gerçek yaşamdaki karakterlerden yola çıkılabileceğine işaret ederek, bu alanda çalışma yapacak genç adaylara şu önerilerde bulundu:

“Teknoloji kullanımı ve ulaşılabilirliği artık çok kolay. Ben de cep telefonuyla bir film nasıl çekilir, bunun üzerine çalıştım. Siz de cep telefonlarınızla filmler çekin, bunu deneyin ve sizi eleştirecek arkadaşlarınıza gösterin. Eleştirilerle yeteneklerinizi geliştirin. Sanat yapmak güzeldir ama çok çalışmak, çok deney yapmanız gerekir. Aynı zamanda filmde anlatma yanında hikayeyi göstermelisiniz de. Çünkü sinema fotoğrafik bir alandır. Bu alanda iş birlikleri de önemli. Herkese rakip olarak bakmayın.”

“Film yapımcıları olarak bir düşünce tankı olmamız gerekir”

Genel olarak İslam dinine teröristler dolayısıyla olumsuz yönde bakıldığını anlatan Pradel, “Benim bir arkadaşım var. Fransız Radyosu’nda İslam’ın güzelliklerini anlatan bir program yapıyor ama bizler genellikler haberlerde skandalları ve kötü şeyleri görüyoruz. Bir Arap ülkesine gittim. Türkiye’yle karşılaştırılamaz ama burada kadınlar Avrupa’da olmayan bir karmaşıklığa sahipler. Avrupa’da her şey çok hızlı meydana geliyor ama burada ayrı bir güzellik var. Bunu görmemiz lazım.” dedi.

Pradel, insanların korkularının da filmlerde anlatılması gerektiğini savunarak, sözlerini şöyle tamamladı:

“Filmlerde insanların korkularını da sadece suçlayarak ya da yargılayarak değil, farklı görüşler sunarak ya da hissettiğiniz şekilde sunabilirsiniz. Bu tür filmlerde yeni fikirleri, yeni idealleri toplumumuza sunabiliriz, iyileştirebilmek için. Biz de bunun için mücadele ediyoruz. Mesela Suriyeliler bugün ölüyor ve hepimiz de bunu seyirci kalıyoruz. Bu çok üzücü bir durum. Ama iş birliği yapmamız, onlara yardımcı olmamız lazım. Film yapımcıları olarak bizlerin bir düşünce tankı olması gerekir.”

Yaklaşık 2 saat süren etkinliğin sonunda konuşmacılar, katılımcıların sorularını yanıtladı.

  1. Boğaziçi Film Festivali,Anadolu Ajansı,Giovanni Robbiano