Doç. Dr. Ahmet İÇLİ
İnsanoğlu yeryüzü macerasında aklı, iradesi ve sorumluluk bilinciyle varlıktaki nesneleri (çevresini) kendince isimlendirme gayretindedir. Böylece varlığı anlama ve anlamlandırma faaliyetlerinde bulunur.
İnsanlığın yaşadığı çevreyi tanımlaması, kendisi ve çevresiyle/dünyasıyla olan iletişimi, çeşitli ifade yollarıyla günümüze kadar ulaşmıştır. Sözlü ve yazılı anlatımlar/metinler bunlardan bazılarıdır. Edebî metinler, yazıldıkları döneme ait birçok bilgiyi aktarabildiği gibi, kendilerini kaleme alan yazarlar/şairler/ediplerden de izler taşır. Şairlerin hayatlarından kesitler barındırabilen bu eserlerde/metinlerde şairin duygu ve düşünceleriyle birlikte yaşam mücadeleleri, psikolojik, sosyolojik ve ekonomik durumları gibi birçok olay ve olgular hakkında da ipuçları bulunur.
Türk edebiyatında 18. yüzyıla damga vurmuş, döneminde “şairler sultanı” olarak da anılmış, Kahramanmaraş’ın yetiştirdiği önemli şahsiyetlerden biri olan Sünbülzâde Vehbî, birçok eser kaleme almıştır.
Şairin Divanı’ndaki şiirleri, yaşamına dair birçok ipucu barındırması yönüyle de önem arz etmektedir. Vehbî’nin hayatı hakkında bilgi veren çalışmalara da kaynaklık eden şiirlere, tarihi veri/bilgi sağlamalarının yanı sıra birer edebî metin olarak farklı açılarından da bakılabilir.
Sünbülzâde Vehbî’nin yaşamına bakılacak olursa onun, Kahramanmaraş’ta başlayan çocukluğu ve medrese eğitiminden sonra İstanbul’da çeşitli devlet görevleriyle Osmanlı coğrafyasında birçok şehirde kadı naipliği, ordu kadılığı, kadılık, elçilik, hacegânlık gibi görevlerde bulunduğu görülür. Vehbî’nin şiirlerinde bu görevlerinde bulunurken ve görevlerden uzaklaştırıldıktan sonraki hayatına dair birçok bilgiye ulaşılabilir.
Çalışmamızda, Vehbî Divanı’ndaki şairin yaşamından kesitlere yine kendi dilinden yaptığı değerlendirmelere yer verilecektir. Şairin kendi hayatı ve dönemi ile ilgili bazı değerlendirmelerde bulunurken toplumsal ve psikolojik yönlerin ağır bastığı görülecektir. Vehbî, şiirlerinde, çeşitli görevlerinden ayrılma sebepleri, ekonomik imkânsızlıkları ve görev talepleri gibi duygu ve düşüncelerini samimi bir şekilde dile getirmiştir. Çalışmamız, Vehbî’nin kendi dilinden kendisini ve devrini tanıma imkânı bulma adına atılmış bir adımdır.
GİRİŞ
Edebî metinler, yazıldıkları döneme ait birçok bilgiyi barındırır. Ayrıca kendilerini kaleme alan şairlerin ve yazarların yaşamından da izler taşır. Eserlerde, şairlerin duyguları, düşünceleri, yaşam mücadeleleri, psikolojik, sosyolojik ve ekonomik durumları gibi birçok olay ve olgular hakkında da ipuçları bulunabilir.
Vehbî Divanı’nda Maraşta’ki yaşamı ve eğitimi, İstanbul’daki devlet görevleri, Osmanlı coğrafyasında farklı bölgelerdeki kadılığı ve başka görevleri, görevlere gelmesi, görevlerinden ayrılması ve bu esnada yaşadıklarını görebilmekteyiz.
Şiirlerinde şairin hayatındaki kesitlerde, tarihi bilgi ve belge olmanın yanısıra Vehbî’nin bir birey/insan olarak nerede durduğu, psikolojik olarak neler yaşadıklarına özellikle acılarına şahit oluruz.
Çalışmamızda Vehbî’nin kendi yaşamı hakkında biraz ironik biraz da dramatik olan bazı ifadelerine yer verilecektir. Çalışmamız, şairin Bolu Kadılığı ve ekonomik sıkıntıları, Siroz kadılığı, Ordu-yı Hümayun’daki görevleri, Hacegânlığı, Eski Zağra günleri hakkında kendi kaleminden yazdığı hayat hikâyesinden müteşekkildir. Tabii ki şairin hayatı bunlarla sınırlı değildir, ama bildiri ve sunumu mahiyeti gereği bu kadarı çalışmaya dâhil edilmiştir.
1.Hacegânlık Görevi
Vehbî bir ara, bugün Gelir İşleri/Mali işler olarak bilinen Hacegânlık görevinde bulunur. Fakat bu görevinden kendi isteğiyle ayrılır. Bir dönem eleştirisi niteliği taşıyan manzumede bireysel olarak Vehbî’nin şahsiyeti hakkında da ipuçları vardır. Bu ifadelerinde Vehbî, varlık olarak görünen geçici kazançlardan meded ummadığını açıkça ifade eder:
Bu sîne-i sâf ile ‘aceb ehl-i safâyız
Âyîne-i rûşen-güher-i ‘aşk-ı Hudâyız
Edhem gibi terk eylemişiz mülk-i fenâyı
Şâhâne tefâhürle deriz kim ne gedâyız
Bir hırka-i peşmîne ile âl-i ‘abâ-veş
Pür-zîb ü tecemmül görünen ehl-i kabâyız
Baht-ı siyehiñ sâyesi tâc-ı serimizdir
Âsûde-i minnet-keşî-i bâl-i Hümâ’yız
Hâkisterimiz kül savurur çeşm-i hasûda
Rûşen-nazarân dîdesine kuhl-i cilâyız
Her kâmeti mevzûn güzele vâlih ü hayrân
Berceste-edâ mısra’a mâ’il şu’arâyız
Sahbâ ile seylâba verip kasr-ı riyâyı
Kurduk yeñiden kûy-ı harâbâta binâyı (D. s. 297-298)
2.Bolu Kadılığı
Vehbî bir ara maaşının azlığından, ekonomik sıkıntılaırndan dolayı maaşı dolgun olan Bolu’ya tayinini istemektedir:
Hayli sapdırdı felek câdde-i âmâlimden
Bu tarîk ile reh-i şekveyi tutsam yolu var
Başıma ‘âlemi teng etdi belî zîk-i ma’âş
Vüs’at-i hâle medâr olmaga ammâ Bolu-vâr (D. s. 303)
Şair, Bolu’ya atanır ama orada onu başka sıkıntılar beklemektedir. Bundan dolayı da şair oradan kurtulmanın yollarını arar. Aşağıdaki dizelerde Vehbî, aklı olanın parasından dolayı Bolu gibi yerleri tercih etmemesini de tavsiye eder. Kendisi de bu sıkıntıları çekmiş biri olarak kimsenin bu hatalara düşmemesini belirtir. Dizelerde şairin Bolu öncesi ve sonrası çektiği acılar görülür:
Dâr-ı dünyâda olup zîk-i ma’âşa râzî
Etmesin ‘aklı olan meyl-i temennâ-yı Bolu
Vüs’at-i hâl hayâliyle tara düşmüşdüm
Başıma ‘âlemi teng etdi eşirrâ-yı Bolu (D. s.304)
3.Ekonomik Sıkıntıları
Vehbî, değişik zamanlarda çeşitli ekonomik sıkıntılara maruz kalmıştır. Aşağıdaki dizeler, onun Darendeli Mehmed Paşa’ya yazdığı kasidesindendir. Burada Vehbî’nin içine düştüğü ekonomik sıkıntıların boyutlarını daha açık bir şekilde görmekteyiz. Şair, o kadar çaresizdir ki kendisinin emsali olan kişilerin aldığı maaşın bile çok altında bir ücrete bile razı olduğunu belirtir:
Ne çâre böyle oldu hükm ü imzâ-yı kazâ derdim
Eger ednâ ma’îşetle rızânıñ olsa imkânı
Bakıp kurs-ı meh ü hurşîde rûz u şeb tehassürle
Temâşâ eylerim bâm-ı felekde sûret-i nânı
Zarûret ol kadardır kim kazâya râzıyım şimdi
Getirmem ‘akl u fikre gayret-i emsâl ü akrânı (D. s. 172)
4.Siroz Kadılığı
Vehbî’nin Siroz kadılığını talep ettiği ifadeleri de görülmektedir. Vehbî, kendisinin başka yerde çile çekerden cahillerin Siroz’da kadılık yaptığını bu durumunda kendisini üzdüğünü belirtmektedir:
Ben çekip rûzî-i yek-rûze içün çille-i gam
Gayrılar kâdî-i Siroz olalar tafra-künân
Hased etmem bilirim câh ile / câhile rif’at gelmez
Kalb olunsa yine nâdân olur ammâ nâdân (D. s. 248)
Vehbî yeter şikâyet-i bahl-i zamâne kim
İste murâdıñı o şeh-i kâmrân verir
Bir nutku ile saña o şâh-ı civân-baht
Bu pîrlikde kuvvet-i baht-ı civân verir
Siroz’u kilk-i himmeti hattıyla medd edip
Bu çille-i keş-â-keş-i gamdan âmân verir (D. s.318)
Siroz Kadılığı için de buradaki görevin veya yaşamın zorluğundan şikâyetçi olan Vehbî’nin ifadeleri şöyledir:
Ser-levha-i eşrâf dahi çille-keşândır
Siroz içün kırk sene sıklet çekilir mi
Bârî çekelim minnetini tezkireciniñ
Matlabcı-ı bed-lehçeye rişvet çekilir mi (D. s.305)
Vehbî, belli bir süre, Ordu Kadılığı görevinde bulunur. Kendisinin ifadelerine bakılırsa bu görev ona mutluluk ve huzur getirmez. Vehbî şair Sabit’in “Dil-i virânımı yapsan da yıkılsam gitsem” dizesini tazmin/tahmis ile bu görevden alınıp başka bir yere atanmayı ttalep eder. Acınacak durumda olan Vehbî ironik bir söylemle kendisinin bu görevde çok kaldığını aşağıdaki ifadelerle belirtmektedir:
Ahd ü peymân-ı vefâyı eyüce berkitsem
Evliyâ-yı ni’amı Hakk’a emânet etsem
Rehber olsa keremiñ kûy-ı merâma gitsem
Himmet olmazsa bu günlerde ne yapsam n’etsem
“Dil-i vîrânımı yapsañ da yıkılsam gitsem”
II
Seni ma’mûr ede dâ’im umarım Bârî’den
Beni âzâd ede lutfuñ bu giriftârîden
Kesmem ümmîdimi ihsân-ı himemkârîden
Kurtarıp fikr-i mecâzât-ı Sinimmârîden
“Dil-i vîrânımı yapsañ da yıkılsam gitsem”
III
Olmayıp defter-i kassâm-ı kazâya râzı
Gâh bu hâl ile nâ’ib oluruz geh kâzî
Nef’-i müstakbel içün ‘ömrümüz oldu mâzî
Besdir ammâ beni ta’mîre kerem enkâzı
“Dil-i vîrânımı yapsañ da yıkılsam gitsem”
IV
Bendeñi hâne-harâb eyledi mi’mâr-ı ezel
Gayrı âbâd olamaz külbe-i berbâd-ı emel
Ya’nî te’sîs-i mebânî edemem geldi kesel
Demesinler kuluña bunda bırakdıñ mı temel
“Dil-i vîrânımı yapsañ da yıkılsam gitsem”
V
Nice bir nâle-i cângâh ile feryâd etsin
Himmetiñ Vehbî-i nâ-şâdıñı dilşâd etsin
‘Ömrü oldukça du’â ile seni yâd etsin
Hak seniñ hâne-i ikbâliñi âbâd etsin
“Dil-i vîrânımı yapsañ da yıkılsam gitsem” (D. s.307)
Vehbî’nin hayatının en önemli kesiti belki de Eski Zağra günleridir. Burada yaşadıklarını 54 beyitlik (138-142) bir kasidesinde dile getirir. Vehbî’nin ifadelerine göre, mahkemesi basılmış ve kendisine çokça eziyet edilmiştir:
Bu dizelerde Vehbî, İstanbul’a hasret kalışını Âdem peygamberin Cennet’e hasret kalışı ile eşdeğer görmektedir. Şaire eziyet edenlerin onu tilki gibi soydukları, evlatlarına yetim muamelesi yaptıkları çekilen eziyetler sonucu kendisinin de ölümle burun buruna geldiği anlaşılmaktadır. Ayrıca, olaylar esnasında yaşadığı korku ile Hz. Musa’nın Mısır’dan kaçarken Firavun’dan olan korkusu, gördüğü işkenceler ile Hz. İsa’nın yaşadıklarından daha vahim olduğu da yine Vehbî’nin aşağıdaki dizelerinde görülmektedir. Şairin bunu yapanların hesabının sorulması talebi de şiirde görülür:
Eşkiyâ basdı gelip mahkememi hâkim iken
Buña râzî mi olur Kâdî-i Hâcât-ı Hakîm
Sitte kâdîlerine şeş cihet-i ‘âlemde
Bu kâzâ gibi ‘aceb oldu mu bir hükm-i vahîm
Soydu dilki gibi Eskizagara halkı beni
Çıkarıp postum edince yakamı böyle dü-nîm
Mülk-i sâmânıma Tâtâr verip çâpûlu
Gitdi yagmâya bütün raht u bisât-ı zer ü sîm
Kîne-i kavm-i Hülâgû düşürüp mehlekeye
Etdiler sûret-i tesmîm ü helâkim tasmîm
Sayd-ı Şâhîngirây’a nice kıydıñ diyerek
O çakır pençeliler gördü baña kayd-ı ‘azîm
Fursatım buldular ulaşdırıp ol hûnîler
Kafes-i gamda tutuldum ne şefîk ü ne hamîm
Kanadım yok ki uçup cân atayım bir tarafa
Böyle bir dâma düşürdü beni bu baht-ı zemîm
Uçmaga lâne-i tenden per ü bâl açmış iken
Kuşca cânım hele kurtardı o Hallâk-ı Rahîm
Bâg-ı cennet gibi İstânbul’a hasret kodular
Eyledi Âdem’e ancak bunu şeytân-ı racîm
Bu kadar âteş-i derd ü gama tuş olmuş mu
Nâr-ı Nemrûd’a düşünce ‘acabâ İbrâhîm
Çekmedi vak’a-i Kıbtî’de bu rütbe havfı
Kavm-i Fir’avn’ıñ elinden dahi Mûsâ-yı Kelîm
Baña etdiklerini etmedi ‘Îsâ’ya Yehûd
Çıkdı eflâke figânım bilir ol Rabb-i ‘Alîm
Peder-i pîri Tatar kurdu helâk etdi deyü
Kanlar aglatdılar etfâlime mânend-i yetîm
Ka’be-i kalbimi huccâc-ı sitem yıkdı meded
Kıl o vîrâneyi lutf ile efendim tersîm
Hazret-i vâlid-i magfûr ile ‘ammim merhûm
Kuluñu kılmış iken mazhar-ı eltâf-ı ‘amîm
Ne revâdır ki zamânıñda amân hünkârım
Ola pâ-mâl-i erâzil bu emekdâr-ı kadîm
İntikâmım koma haşre meded ey şâh-ı cihân
Cümle düşmenleriñi kahr ide Kahhâr-ı ‘azîm (D. s. 141-142)