Prof. Dr. Genç, 1993 yılında Dokuz Eylül Üniversitesinde nöroloji ana bilim dalında uzmanlık eğitimine başladığını, bu süreçte ABD’de 1 yıl nörolojik hastalıkların genetiği ve patolojisi üzerine çalışmalar yaptığını anlatan Genç, Türkiye’ye döndükten sonra da tıbbi biyoloji ve genetik alanına yoğunlaştığını kaydetti.
Meslek hayatı boyunca nörolojik ve psikiyatrik hastalıkların mekanizmalarını anlamaya çalıştığını belirten Genç, bunların tanısına yardımcı olacak yeni yöntemlerin gelişmesinin tedavi için önem taşıdığına dikkati çekti. Prof. Dr. Genç, nörolojik hastalıklarının bir çoğunun kesin tedavisinin mümkün olmadığını, bu nedenle yeni ilaç moleküllerinin geliştirilmesi ya da başka hastalıklarda kullanılan ilaçların bu hastalıklarda da kullanımını sağlamaya yönelik çalışmalarda bulunduğunu ifade ederek, bu çalışmalarının TÜBİTAK’tan Türkiye Bilimler Akademisine, Beyin Araştırmaları Derneğinden Eczacıbaşı’na farklı kurumlarca 16 kez ödüle layık görüldüğünü aktardı.
Dünya nüfusunun yaşlandığını, alzaymır, parkinson gibi rahatsızlıkların tedavisinin öneminin arttığını kaydeden Genç, “Bu (nörolojik ve psikiyatrik) hastalıkların nasıl gerçekleştiğini anlamak bizim için oldukça önemli. Nedenlerini bulamazsak tedavilerini yapmak mümkün olmayacak. Dünyada bu alanda bir boşluk var.” dedi.
“Dünyadaki klinik çalışmalarına yol gösterici oldu”Prof. Dr. Genç, alanında ilk araştırmalarının eritropoetin adlı ilaç formu da bulunan hormon konusunda olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
“Bu molekülün parkinson hastalığında kullanılabileceğini ortaya koyduk. Bu deneysel çalışmaları yapan ilk ekiplerdeniz. Bizim deneysel verilerimiz birçok klinik çalışmanın önünü açtı. Araştırmalarımızın sonuçları dünyadaki klinik çalışmalarına yol gösterici oldu. Sonrasında İngiltere, İtalya, ABD’den ekiplerle ortak çalışmalar yürüttük.
Çalışmalarımızdan birisi de yeni doğan bebeklerdeki sarılık konusundaydı. Sarılığın fazlalığı çocuklar için sorun yaratıyor. Beyindeki sinir hücrelerini öldürüyor. Bu bilinen pek çok kişinin de çalıştığı bir şeydi. Ama beyinde sadece sinir hücreleri yok, benzer birçok hücre var. Bunlara etkileri çalışılmamış. Sarılığın beyindeki diğer hücrelere etkilerini ilk kez biz çalıştık. Yurt dışında birçok insana örnek oldu, fikir verdi.”
Genç, son olarak alzaymırın tanısına yardımcı olabilecek yeni molekülleri belirlemek için 22 ülkeden 45 araştırma merkezinin ortak çalıştığı AB projesinde görev aldığını dile getirdi.
Yaklaşık 4 yıl süren proje kapsamında öğrencisiyle yürüttükleri araştırmada alzaymır teşhisi için önemli gelişmeler kaydettiklerini söyleyen Genç, “Bu çalışma yeni tanımlanan mikro RNA denilen bazı moleküllerin, alzaymırı ‘frontotempral demans’ dediğimiz başka bir unutkanlık türünden yüzde 100 doğrulukla birbirini ayırabildiğini gösterdi. Bu, hastalığın tanısına yeni bir ışık tutacak. Bu sonuç alandaki klinik çalışmalarını hızlandırır.” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Şermin Genç, beyinde meydana gelen ve enfeksiyon hastalıklarında rol oynayan inflamasyonun (iltihaplanma) sinir hücrelerine etkisi üzerine araştırmalarını sürdürdüğünü ifade ederek, sinir hücrelerin ölümünü engelleyerek nörolojik, psikiyatrik hastalıkların ilerlemesinin önüne geçmeyi hedeflediklerini söyledi.
Kızı da annesinin izindeGenç, kızının da kendisi gibi bilim alanında çalışmayı seçtiğini aktararak, moleküler biyoloji ve genetik alanında lisans eğitimini sürdürdüğünü söyledi.
Kızının 1,5 yaşında laboratuvarlarla tanıştığını ifade eden Genç, “İzimden gidiyor diyebilirim. 1,5 yaşından beri araştırmaların içinde zaten. Bizimle birlikte laboratuvarda büyüdü. Tatillerinde laboratuvarda çalışıyor.” diye konuştu.
Muhabir: Halil Şahin