Fransızlar Bayrak Olayındaki başarısızlıklarından sonra Maraş’a çok kuvvet ve mühimmat getirmeye başlamışlardır. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti de faaliyetlerini artırmış ve yolları kesmeye karar vermiştir.
Arslanbey ve arkadaşları gelecek kuvvetlerle muharebe etmeyi düşünmeye başlamışlardır. Bu sırada civarda Milli Teşkilatlanmayı kurmak için görevlendirilen Kılıç Ali Bey Arslan Bey ve arkadaşlarına, Arslanbey’in eski polis arkadaşı Kasım Kozandağlı ile haber göndererek işgal altında yerlere silah verilemeyeceğini ve verilen silahların düşmanlar tarafından alınacağından dolayı işgal altında bulunmayan yerlerde teşkilata memur olduğunu bildirmiştir. Ayrıca muharebe için hazırlıkları olmadığını ve hiçbir tertibat almadıklarını söylemiştir.
Kılıç Ali Bey Maraş’a gelince Arslanbey ile görüşmüş, Arslanbey ona teşkilatın hazır olduğunu ve faaliyetlerin artmakta olduğunu eğer Maraş’ta harp başlarsa Fransızlarla harp edecek kuvvetlerin hazır olduğunu silahlar ve mühimmat için gerekli tedbirlerin alınacağını söylemiştir. O günlerde birçok Fransız memur Maraş’a gelerek halkı iğfal etmeye ve para almaya çalışmışlardır. Ayrıca bu sıralarda yani 6 Ocak 1920 tarihinde General Keret Maraş’a gelmiştir. General Keret’in Maraş’a gelişiyle halk üzerindeki baskı daha da artmıştır ve gerginlik baş göstermiştir. Şube ve Jandarma dairesindeki silahlar alınarak halka dağıtılmaya başlanmıştır.
General Kerek Maraş’ın müstahkem binalarını ve hâkim noktalarını takviye etmiştir. O 20 Ocak’ta yazdığı bir teskereyle büyük memurları ve şehrin ileri gelenlerini 21 Ocak Çarşamba günü karargâha istemiştir. Bu davetten sonra General Keret Mutasarrıf ve ileri gelenlerden bir kısmını yanında alıkoymuştur. Bu olay Maraş’taki heyecanı büsbütün arttırmıştır. O sırada atılan bir kurşunun bir Türk Jandarmasını yaralaması ve hükümete doğru ilerlemekte olan bir Fransız birliğine Türkler tarafından ateş açılması ile savaş başlamıştır.
Ve Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Arslanbey’in “Arkadaşlar! Harp başlamıştır. Allah’ın inayeti, Peygamberin ruhaniyeti din kardeşlerinin fedakârlığı ile her şey göze alınmıştır. Vatanımız tek bir kişi kalana kadar düşmana teslim olmayacaktır. Gayret bizden yardım Allah’tan…” sözleriyle mücadele başlamıştır.
Savaşın ilk gününde Arslanbey, Fransız ve Ermeni kuvvetleri ile çatışmaya giren Kuvay-i Milliyecilerin bölgelerini gezerek durumlarını kontrol etmiştir. Ayrıca Arslanbey bu durumda ne yapması gerektiği konusunda Sivas’tan talimat istemiştir. Sivas’tan gönderilen talimatta savaşa meydan verilmemesi ve sükunetin korunması emredilmiştir. Fakat Arslanbey teslim olunduğu taktirde yüzlerce insanın tevkif edileceğini bildiği için savaşa devam etmeyi daha uygun bulmuştur. Bu sırada Fransızlar Maraş halkından kimseleri tevkif etmişler. Ermeniler ise savaş durumundan istifade ederek halkı vahşice katletmeye çalışmışlardır. Buna karşı Arslanbey de emrindekilere savaşa devam emri vermiştir. 22 Ocak’ta Maraş Mutasarrıf Vekili Cevdet, Belediye Reisi Sıtkı ve Jandarma kumandanı İsmail Hakkı’dan yazı gelmiştir.
Bu yazıya rağmen Aslan Bey ve arkadaşları savaşa devam ederek Fransız kuvvetlerine Mercimek Tepe’den çıkarmayı başarmışlar ve Arkbaşı’ndan Kışlaya kadar şiddetli ateş açmışlardır. Bundan dolayı Fransızlar telaşa düşerek Mutasarrıf vekili Cevdet Bey’i teslim olmalarını söylemek için göndermişlerdir. Yüzbaşı Mahmut başta olmak üzere Kuvay-ı Milliyeciler bunu kabul etmemişlerdir.
O akşam Arslanbey ve Kuvay-i Milliyeciler Ziya-i zade Hacı Mehmet Efendi’nin evine giderek harp harekâtını orada yapmışlardır. Arslanbey Ziya-i zade Hoca’nın evinde toplanılmasını Hoca’nın da desteğinin sağlanması için istemiştir. Nitekim Arslanbey bu düşüncesini gerçekleştirmeyi başarmıştır.
Sabah namazı Hoca Efendi halkı mescide toplayarak bir vaaz vermiştir. Bu vaazında Ziya-i zade Hoca Efendi: “Maraş kurtulacaktır. Bunda Allah’ın ilhamı ve yardımı vardır. Emin olun Maraş kurtulacaktır.hepimiz silaha sarılalım.
Bu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Arslan’ın kafasından doğan bir şey değil
Allah’ın büyük yardımıdır. Birlikte harp edelim, O’nun verdiği emirler, gösterdiği gayretler Allah’ın ilhamıdır.” Sözlerini söylemiştir. Bunun üzerine halk hizmete koşmuştur.
Hükümet, harbi ve Kuvay-i Milliye taraftarlarını kabul etmediğinden Arslanbey hükümeti bir tarafa bırakmak mecburiyetinde kalmıştır. Hükümetin izni dışında hareket edildiğinden dolayı Arslanbey ilk önce bir karargâh ve sonra da semtlere harp emrini götürecek bir postanın gerekli olduğunu söylemişti. Arslanbey’in bu sözleri üzerine Sarıkatipzade Hasan Efendi kendi evinin karargâh olduğunu söyleyince buraya karargah kurulmuş ve Cuma günü harp resmen ilan edilerek semtler arasındaki irtibat sağlanmıştır.
Arslanbey savaş süresi boyunca sürekli müdafaa cepheleri kurulmuş olan semtleri kontrol etmiştir. Savaşın düzgün yürütülmesi ve idare edilmesi işini üstlenen Arslanbey gerektiğinde de karargâh da savaş planı hazırlamıştır. Yani bazılarının söylediği gibi savaşı sadece oturduğu yerden idare etmemiştir. Ayrıca Arslanbey raporlar yazarak gün gün Maraş direnişini Heyet-i Temsiliye’ye bildirmiştir. Elbistan, Sivas, Şarkışla ve Pazarcık Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerine telgraflar gönderen Arslanbey onlardan da yardım sağlayarak mücadelenin kazanılması için gayretle çalışmıştır. Savaş devam ederken Arslanbey ve Kuvay-i Milliye taraftarları canlarını ortaya koyarak harp ederken bir kesim insanlarda Fransızlara takviye kuvvet gelmesinden ve bazı cephelerde onların üstünlük sağlamasından dolayı korkuya kapılarak teslim olma düşüncesi içerisine girmişlerdir. Ve bu teslim olma taraftarı olan kişiler Kadir Paşa konağında toplanarak Fransız ve Ermeniler ile yapmayı düşündükleri barış sözleşmesini kapsayan bir bildiri hazırlamışlardır.
Ayrıca bu korkak kişiler barış yapmakta büyük engel olarak gördükleri Arslanbey’i ortadan kaldırmak istemişlerdir. Bu olayı öğrenen Göksun’un Kuzutepe Köyü’nden Ali Bey, Arslanbey’e durumu bildirmiştir. Arslan bey ise ona telaşlanmamasını söyleyerek onunla beraber Kadir Paşa konağına gitmiştir.
Arslanbey konağa gittiğinde orada halktan çok sayıda kişi ve Heyet-i Merkeziye İkinci Reisi Rafet Hoca, Aza Kocabaş Ahmet ve daha birçok eşrafta konakta toplanmış teslim olmayı istemişlerdir.
Bu topluluk Arslanbey’e dıştaki kuvvetlerin dağılması ve içteki çetelerinde çekilmesi ile bir çok caminin yandığını artık kesin olarak teslim olmak istediklerini söylemişlerdir.. bu sözler üzerine Arslanbey “Bugün 22 gündür harp ediyoruz. Hiçbir tarafta düşman taarruza geçmedi, mağlup değiliz, kiliseleri yaktık, düşmanı mahsur bir halde tutuyoruz. Takviye kıtasının gelmesi mağlubiyetimizi icab ettirmez. Böyle toplanıp yanlış karar vermenin felakete sebep olacağını takdir etmeniz lazımdır.” Diyerek topluluğu ikna etmeye çalışmıştır.
Arslanbey’in bu sözlerine rağmen oradakiler teslim olma kararlarında ısrar etmişlerdir. Divanlı Camiinin yanmakta olduğunu söyleyerek teslim olacaklarını söylemişlerdir. Arslanbey onların yaptıklarının hata olacağını anlatabilmek için konuşmasına devam etmiştir, postanın geldiğini ve Kılıç Ali’nin geri dönerek cephe tuttuğunu kendilerinin de teslim olmadan mücadeleye devam etmeleri, birçok kiliseyi yaktıklarını bunun yanında bir iki caminin yanmasının önemli olmadığını söylemiştir.
Toplantıdakiler teslim olma konusunda direnmişlerdir. Ve Kadir Paşa Arslanbey’e “Bu belayı başımıza niçin getirdin .” diyerek küfür etmiştir.
Bundan dolayı ortamda gerginlik artmış; “General Keret’e bu hadiseyi ben yaptım, cezasına razıyım, başkalarına ceza verme desem, bu kadar ermeniyi siz öldürmediniz, bunları öldürenleri isterim demeye lüzum görmeyerek katliam edileceğinize göre, son nefes ve son kurşunu atmaya mecbur olduğumuzu, Allah’tan korkmadan, Peygamber’den utanmadan, insaniyete mahcup düşeceğini düşünmeden nasıl teslim olurum. Teslim olmanın mesuliyeti çok büyüktür. Mesuliyeti ben üzerimealamam.” Diyen Arslanbey, konağı terk ederek harp yerine geri dönmüştür.
Arslanbey’in bu kararında ısrar etmesinin çok doğru olduğu anlaşılmıştır. Çünkü Fransızlar yenilgiyi kabul ederek şehri terk etmeye başlamışlardır. Ermenilerde Fransızlarla birlikte şehri terk etmişlerdir.
Fransız komutanı General Keret şehri terk etmeden önce Arslanbey’e bir mektup göndermiş ve hükümetinden aldığı emir üzerine şehri terk ettiğini ancak bir kısım askeriyle otuz bin Ermeni’nin kaldığı ve bunları Arslanbey’in muhafazasına bıraktığını bildirmiştir.
Farnasızların şehirden çekilmesinden sonra kalan Ermeniler yine Türklerin merhametine sığınmışlardır. Arslanbey, Ermenilerin eskiden olduğu gibi bundan sonrada güvenlik içinde yaşayabileceklerini söyleyerek yine üstünlüğünü göstermiştir.
Maraş’ın bu şekilde kurtarılması üzerine Mustafa Kemal Tebrik amacıyla, Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine kutlama telgrafı çekerek; “… 20 güne yakın bir zaman zarfında Ermenilerle birleşen Fransız kuvvetlerine her türlü mahrumiyet içinde karşı koyan ve muvaffak olan kahraman Maraşlıları bütün memleket namına tebrik ederiz. Maraşlılar bu kahramanca müdafaaları ile millet davasının yüceliğini, milletimizin yaşamak hususundaki iradelerini bütün dünyaya karşı ilan ettiler. Şehitlerimize dualar, kahramanlarımıza hürmetler” demiştir.
Ayrıca Maraş’taki zaferi lll. Kolordu Komutanı Selahattin Bey’in telgrafından öğrenen Kazım Karabekir kendi mıntıkasının her tarafına ve Maraş Mutasarrıflığına gönderdiği telgraflarla Maraşlıların emsalsiz kahramanlıklarını ve fedakarlıklarını överek tebrik etmiştir.