Ashabü’l-Kehf Külliyesi (Mescit, Hangah- Han)
Hüsameddin Hasan Bey tarafından oluşturulan Maraş Uç Beyliği onun soyundan gelenler tarafından 1258’e kadar devam etmiştir. Bu dönemde adı Maraş emiri olarak geçen Melik İbrahim hariç, dört emir görev yapmıştır. Ancak bunlardan Nusretüddin Hasan Bey müstesnâ diğerlerinin Maraş ve çevresinde herhangi bir imar faaliyetinde bulunup bulunmadıklarını bilmiyoruz. Nusretüddin Hasan Bey’in uzun süre bu görevde bulunması ve zamanının en güçlü ümerasından biri olması nedeniyle sürekli saldırılara ve tahribata uğrayan Maraş’ı ve çevresini yeniden imar ettirdiği belirtilir. Ancak onun yaptırdığı eserler Ashabü’l-Kehf’tekiler hariç günümüze kadar gelememiştir.
Nusretüddin Hasan Bey, Ashabü’l-Kehf’in bulunduğu Afşin ilçesinin 7 km kuzeybatısında bulunan yerde bir külliye inşa ettirmiştir. Bu külliye mescit, hankâh (tekke), medrese ve ribattan (kervansaray) oluşmaktadır.[1] Bu binaların daha önce burada bulunan yapılar üzerine veya onlardan kalan sütun ve taşlarla inşa edildiği anlaşılmaktadır. Roma veya Bizanslılar zamanında Hıristiyanlar tarafından burada inşa olunan bir kilisenin varlığı bilinmektedir. Özellikle mescidin yapısına bakıldığında kullanılan malzemenin eski bir kilise veya Bizans eserinden kaldığı açıkça anlaşılır. 1277’de Baybars’ın Anadolu seferine katılan ve Ashabü’l-Kehf’teki eserleri gören İbn Abdi’z-Zâhir oradaki mağaraya yakın bir yerde, üzerinde Rumca ve eski yazılar bulunan bir sütun gördüğünü yazmaktadır. Müellif kendisinin daha önce Husban’a yakın Belka’da olduğu iddia edilen Ashabü’l-Kehf mağarasının gerçek yerinin burası olduğunu da söylemektedir.[2] Hem Hıristiyanlar hem de Müslümanlar tarafından kutsal mekânlardan biri sayılan Ashabü’l-Kehf mağarasına birçok ziyaretçi gelmekte idi. Bunların ihtiyaçlarının karşılanması ve konaklamalarının sağlanması için burada binalara ihtiyaç vardı. Bundan dolayı I.İzzeddin Keykâvus’un emriyle Maraş Emiri Nusretüddin Hasan Bey, bu eserleri inşa ettirmiştir. Bu külliyenin inşasına I.İzzeddin Keykâvus zamanında başlanmış ve I.Alâeddin Keykubâd’ın sultanlığı döneminde 1233’te bitirilmiştir. Eserlerin yapılış tarihine bakıldığı zaman 20 yıl kadar inşaatın sürdüğü anlaşılmaktadır. Ribatın kitabesi[3] Hicrî 612 (Milâdi 1215-16) ve mescidin kitabesi[4] ise Hicrî 630 (Milâdi 1232-33) tarihlerini göstermektedir. Aslında bu mescidin kitabesi olmayıp 1902 yılında mescidin tamiri sırasında duvarın içinde bulunmuş ve mescidin kapısı üzerine konmuştur. Nusretüddin Hasan Bey tarafından yaptırıldığı rivayet edilen medresenin ise kitabesi yoktur. Bu külliyenin esasını cami, zâviye ve medrese meydana getirmektedir. Osmanlı belgelerinde ribat, zâviye manasına gelmektedir. Zâviye, tekke, ribat aynı zamanda misafirhane anlamına da gelir. Bundan dolayı mescidin üzerindeki kitabenin başka bir esere ait olduğu sanılmaktadır.[5]
İnşa edilen binaların devamlılığını sağlamak ve gelen giden misafirlerin ihtiyaçlarını temin etmek için de Afşin ilçesinde bugün Atlas Yazısı denilen ovadaki birçok köyün vergi gelirleri Ashabü’l-Kehf vakfına bağışlanmıştır.[6] Bu eserlerin korunması ve yaşatılmasına daha sonraki dönemlerde büyük önem verilmiştir. Osmanlı belgelerinde Ashabü’l-Kehf vakfından, buranın görevlilerinden ve bir takım vergi muafiyetlerinden bahsedilmektedir. Bunun I.Alâeddin Keykubad tarafından vakfedildiği de belirtilmektedir. Bu vakıf Dulkadir Beyliği ve Osmanlılar zamanında da korunmuş ve eserler de çeşitli tamiratlardan geçirilmiş, yeni yapılar eklenerek günümüze kadar ulaşmıştır.[7]
Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarında pek çok yerde Yedi Uyurlar olarak bilinen ve 300 yıldan fazla uyuduklarına inanılan Ashabü’l-Kehf ehlinin mağaraları olduğuna inanılır. Bu mağaralardan biri de Efsus da bulunmaktadır. Bu önemli olayın cereyan ettiği yerin Efsus’ta bulunan mağara olduğunu ifade eden birçok bilgin bulunmaktadır. Ayrıca tefsirciler de bu mağaranın Efsus’ta olduğu konusunda birleşirler.[8] Ortaya çıkan sorunlardan biri de Efsus’un neresi olduğudur. Anadolu’da yeri belli olan bugünkü Afşin eski ismi ile Efsus varken, başka bir yerlerde Efsus aranmıştır. Selçuklular zamanında burada yapılan eserlerden önce Bizans dönemine ait kilise kalıntılarının varlığı tespit edilmiştir. Selçuklu dönemi kaynakları Ashabü’l-Kehf’in yerini Afşin olarak göstermektedirler. Osmanlı tahrir ve evkaf kayıtlarında ise Anadolu’da Ashabü’l-Kehf mağarasının sadece Afşin’de olduğuna işaret edilmektedir.[9]
Ashabü’l-Kehf’in Afşin’de olduğunu kabul eden müelliflerin en meşhurlarından biri olan İbnü’l-Adim 1237-38 yıllarında Halep Eyyûbî melikinin veziri olarak Kayseri’de bulunan Selçuklu Sultanı II. Gıyâseddin Keyhüsrev’in yanına giderken Efsus’a uğramıştır. İbnü’l-Adim, burayı ziyaret ettiğini ve eserleri gördüğünü zikretmektedir. Ayrıca o, Kur’ân-ı Kerim’de bahsi geçen yerin burası olduğunu da açıkça belirtir. İbnü’l-Adim buradaki cami, tekke ve kervansaray gibi kısımlardan oluşan eserlerin de Maraş sahibi tarafından yaptırıldığını yazmaktadır.[10] Sultan Baybars’ın 1277 Anadolu Seferi’ne onun kâtibi olarak katılan ve Huni Ovası’nda savaşı seyreden İbn Abdi’z-Zâhir de Ashabü’l-Kehf mağarasını ziyaret eden müelliflerden biridir. İbn Abdi’z-Zâhir de Kehf ehlinin makamlarının burası olduğunu belirtmektedir.[11] Memluk dönemi tarihçilerinden Baybars el-Mansuri ed-Devadari de (ö.1325) Baybars’ın Anadolu seferini anlatırken, Ashabü’l-Kehf ve er-Rakim’den bahsederek bunların Efsus’ta bulunduğunu ve sultanın buradan geçtiğini söyler.[12] Son dönem Memluk tarihçisi İbn-i İyas da bu makamın yeri konusunda diğer müelliflerle aynı fikirdedir.[13] Ünlü İslam Coğrafyacısı Yakut el- Hamavî de bu mağaranın bugünkü Afşin’de olduğunu söyleyenlerden biridir.[14] M. Halil Yinanç, İ. Kılıç Kökten, Faruk Sümer ve Refet Yinanç gibi müelliflerimiz de yaptıkları araştırmalarda Ashabü’l-Kehf mağarasının yerinin kesin olarak Afşin’de olduğunu kabul etmektedirler.[15]
Nusretüddin Hasan Bey’in bu külliyeden başka Maraş civarında yapılmış eserine rastlayamıyoruz. Ancak onun Ermeni ve Haçlı Seferleri ile tahrip olan Maraş’ı imar ettiği kaynaklarda belirtilmektedir. Nusretüddin Hasan Bey’in Maraş ve civarında oluşturduğu uç beyliğinin hudutlarının nereleri kapsadığı açıkça belli olmamakla beraber, bu beyliğin merkezinin Maraş olduğu ve kendisinin de burada oturduğu biliniyor. Onun Ashabü’l-Kehf mağarasının bulunduğu Efsus’a bir külliye yaptırması da oraya hâkim olduğunu gösterir. Selçuklular zamanında Maraş ve Elbistan çoğu zaman ayrı birer idari birim olarak yönetiliyordu. Maraş’ı Hüsameddin Hasan’ın soyundan gelen valiler idare ederken, Elbistan genellikle Selçuklu hanedanından melikler tarafından idare edildiği gibi, bazı zaman da önemli ümera tarafından yönetilmekteydi. Bundan dolayı Elbistan’ın Maraş emirliğinin hudutlarına dâhil olmadığını görüyoruz. Bu emirliğin hudutlarına Maraş’tan başka Göksun, Afşin, Pertus, Dülük, Raban, Tel-Bâşir ve Derbsak gibi şehir ve kaleler girmekteydi.
Selçuklular zamanında Elbistan önemli gelişmeler göstermiş ve büyük bir vilayet olmuştur. Kayseri üzerinden Halep’e geçen büyük kervan yolu buradan geçmekteydi. Vezir Celâleddin Karatay Elbistan yolu üzerinde Zamantı vilayetinde Karatay Kervansarayı’nı yaptırmıştır.[16]
2.Maraş’ta Bulunan Selçuklu Eserleri
Maraş merkez ve kazalarında pek çok kale bulunmaktadır. Bu kalelerin daha çok Andırın, Elbistan, Afşin ve Maraş’a bağlı köylerde olduğunu söyleyebiliriz. Sanat tarihi hocası Mehmet Özkarcı, Maraş’ı kaleler şehri olarak ifade etmektedir. Bu kalelerin Roma, Bizans ve Selçuklu döneminde kullanıldığı bilinmektedir. Ancak bunların çok azı Selçuklu kaynaklarında geçmektedir.
2.1.Kaleler
Maraş Kalesi
Tarihi Hititlere kadar giden Maraş Kalesi’nin Roma, Bizans ve Selçuklular zamanında kullanıldığı bilinmektedir. Selçuklular Maraş’ta önemli ölçüde ikta askeri beslemekteydiler. Yine Maraş’ta mancınık gibi ağır silahlarının bulunduğu bir silahhane vardı. Bu dönemde Maraş kalesinin bir silahhane ve mühimmat deposu olması muhtemeldir.
Hurman Kalesi
Afşin ilçesi sınırları içinde olan bu kale Afşin-Tanır- Sarız yol güzergâhında olup bölgede Marabuz Kalesi olarak da bilinir. Roma, Bizans ve Selçuklular tarafından kullanıldığı bilinmektedir. Ortaçağ’da Bizans, Arap, Süryani ve Ermeni kaynaklarında bu kaleden sıkça bahsedilmektedir. Hurman Kalesi Anadolu’nun doğusundan, batısına, kuzeyinden güneyine uzanan kervan yollarının kesişme noktasında bulunmaktadır. Bu kale Elbistan’dan Kayseri’ye gelengeçen kervan yolunun üzerinde olup bu yolun güvenliğini de sağlamaktaydı. Haçlılar tarafından da işgal edilen Hurman Kalesi, daha sonra Selçukluların eline geçmiştir. 1277’de Sultan Baybars bu kaleyi almıştır.[17]
Elbistan Kalesi
Selçuklular zamanında Elbistan’da bir kale olduğu bilinmektedir. Bu kale Ulu Camii’nin arkasındadır. Burada Selçuklu hamamının kalıntıları da bulunmaktadır. Yine Selçuklu sarayının da burada olduğunu tahmin ediyoruz. Selçuklu melikleri ve valilerinin burada oturduğu bilinmektedir.
2.2.Camiler
Şekerli Camii Yerinde Bulunan Selçuklu Camii
Günümüzde Maraş merkezde tek bir Selçuklu eserine ait izler bulunmaktadır. O da Turan Mahallesi Ankara Caddesi üzerinde olup Osmanlı döneminde H.1107/M.1695-1696 yıllarında inşa edilen Şekerli Camii’nde (Ahmed Paşa veya Yukarı Oba Camii) bulunan H.Zilkade 606 tarihli kitabedir. Bu kitabe Anadolu Selçuklu Sultanı I.Gıyaseddin Keyhüsrev zamanına ait olup muhtemelen o dönemde Maraş Emiri olan Nusretüddin Hasan Bey’in yaptırdığı camiye aittir. Rivayetlere göre Şekerli Camii yerinde olan Selçuklu dönemine ait cami yıkılınca şimdiki eser inşa edilmiştir. Burada bulunan Selçuklu kitabesi:
Lâilâhe İllallah Muhammedü’r-Resülülllah,
Tarih fi Evail-i Zilkade sitte ve sitte mi’e (Nisan 1210)[18]
Elbistan Ulu Camii
II.Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında Elbistan valisi olan Mübarezeddin Çavlı tarafından inşa ettirilmiştir. Ancak zamanla tahrip olan camii yerine daha sonra Dulkadirlilerin son beyi Şehsüvar Bey tarafından şimdiki camii inşa edilmiştir. Ancak caminin kitabesi yeni yapılan caminin taç kapısında muhafaza edilmiştir. Selçuklular tarafından inşa edilen Ulu Camii’nin 1507’de şehri işgal eden Şah İsmail tarafından yıkıldığı tahmin edilmektedir.[19]
2.3.Hanlar
Ashabü’l-Kehf Hanı
Bu hanla ilgili yukarıda bilgi verilmiştir.
Kuru Han
Afşin’in Altınelma (Norşun) kasabası sınırları içinde bulunmaktadır. XIII. Yüzyılın ilk yarısında yapıldığı tahmin edilen bu han Kayseri– Elbistan– Halep kervan yolu üzerinde bulunmaktadır. Ashabü’l-Kehf ve Çavlı Han arasındadır.[20]
Çoğulhan
Çağlı, Çoğlu gibi isimlerle de anılan bu han Afşin’e bağlı Çoğulhan kasabasında olup şu anda yıkık vaziyettedir. Selçuklu ümerasından Mübarezeddin Çavlı Bey tarafından yapılmıştır. Bu şahsiyetin Elbistan’da da yaptırdığı eserler bulunmaktadır. Hatta 1240 yılına ait ve II.Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında yapılan bir camiye ait kitabe daha sonra yapıldığı ileri sürülen Elbistan Ulu Camii’nin bulunmaktadır. Hanın yerleşim yerinden Anadolu’daki en büyük hanlardan biri olduğu anlaşılmaktadır. Bu han üzerinden aynı zamanda Besni tarafına da gidilmekteydi.[21]
Zilli Han
Elbistan ve Nurhak arasında olup şu anda yıkık vaziyettedir. Kervanlar, Elbistan’dan çıktıktan sonra Zilli Han’a ulaşırlar ve burada bir gece konakladıklardan sonra Akçaderbend’e girip buradan Kamereddin Hanı’na varırlardı.
Kamereddin Hanı (Derbend Ağzı)
I.Gıyaseddin Keyhüsrev, I.İzzeddin Keykavus, I.Alâeddin Keykubad ve II.Gıyaseddin Keyhüsrev devrinin büyük devlet adamlarından biri olan Kamareddin Kamyar tarafından Kayseri-Elbistan-Halep kervan yolu üzerinde yaptırılmıştır. Derbend Ağzı Hanı olarak da bilinmektedir. Kamareddin Kamyar’ın Elbistan valiliği zamanında muhtemelen 1237’de yaptırılmıştır.[22]
Hanobası Hanı (Kubadlı Han)
Halep-Kayseri Kervan yolunun Pazarcık– Antep arasında olup Han Obası köyünde bulunmaktadır. XIII. Yüzyılın ikinci yarısında inşa edildiği tahmin edilmektedir. Bu han aynı zamanda Maraş, Elbistan ve Adana’dan Antep’e giden kervan yollarının kavşağında bulunmaktaydı.
Nurhak Hanı
Nurhak ilçesinde bulunmakta olup şu anda yıkık vaziyettedir. Bu hanın da diğer hanlar gibi 1237’lerde yapıldığı tahmin edilmektedir.[23] Zilli Han– Nurhak Hanı ve Çevirme Hanı Halep-Elbistan-Kayseri arasındaki ana ticaret yolunun Besni tarafına giden tali yol üzerinde olduğunu belirtmemizde fayda vardır.
Çevirme Han
Nurhak ilçesine 11 Km uzaklıkta olan bu han Kullar kasabasındadır. Bu hanın da diğer hanlar gibi 1237 tarihine yakın bir zamanda yapılmış olması muhtemeldir.[24] Bu han da bölgedeki diğer hanlar gibi yıkık vaziyettedir. Nurhak-Çevirme Han Besni’ye giden yol üzerinde bulunmaktadır.
Sevdili Hanı
Elbistan-Malatya arasında olup Sevdili köyünün Han Obası’nda bulunmaktadır. Elbistan’a 38 ve Kurttepe Hanı’na ise 13 km uzaklıktadır. Günümüzde harabe halde bulunan Sevdili Hanı’nın XIII. Yüzyılın ilk yarısında yapıldığı tahmin edilmektedir.[25]
Kurttepe Hanı
Elbistan’a 51 km uzaklıkta olan bu han Selçuklular zamanında Elbistan- Malatya kervan yolu üzerinde yapılmıştır. İnşa kitabesi bulunmamaktadır. 1230’lardan sonraki bir tarihte yapıldığı tahmin edilmektedir.[26]
2.4.Hamamlar
Elbistan Selçuk (Saray) Hamamı
Elbistan Valisi Mübarezeddin Çavlı tarafından II.Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında Ulu Camii’yle birlikte 1239’da yaptırıldığı ileri sürülmektedir. Ulu Cami’inin yakınındadır. Bugün yıkık ve harabe halde olan Elbistan kalesindedir. Yakın zamanlara kadar kullanılan bu hamam şahıs mülkü olup şu anda kullanılmamaktadır. Bu hamam Elbistan’daki tek tarihi hamamdır.[27]
2.5.Hastaneler
Elbistan Selçuklu Darü’ş-Şifası (Hastane)
Selçukluların Elbistan’da yaptırdıkları en önemli eserlerden birisi de Darü’ş-Şifa’dır. Kayseri, Sivas ve Divriği gibi şehirlerde olduğu gibi Selçuklular Elbistan’da bir Darü’ş-Şifa inşa etmişlerdi. Mükrimin Halil Yinanç’ın belirttiğine göre Elbistan hastanesi Dulkadirliler zamanında da kullanılmış olup harabesi 1940’lara kadar ulaşmıştır. Hastanenin taşları başka yapılarda kullanılmak üzere alınmış ve tamamen tahrip olmuştur. Bu hastanenin ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Ancak Sultanın oğlu Mugiseddin Tuğrulşah uzun süre burada meliklik yaptığı için onun zamanında yapıldığı düşünülebilir. Aynı dönemde bu melikin kız kardeşi Gevher Nesibe Kayseri’de bir Darü’ş-Şifa inşa ettirmişti.
2.6.Saraylar
Elbistan Selçuklu Sarayı
Şimdiye kadar hiçbir kaynakta açık olarak Elbistan’da bir Selçuklu sarayından bahsedilmemiştir. Ancak Sultanın oğlu Mugiseddin Tuğrulşah’ın Elbistan’da 30 yıldan fazla (1165-1202) meliklik yaptığını düşünecek olursak burada bir sarayının olduğunu tahmin edebiliriz. Günümüzde Selçuk Hamamı ya da Saray Hamamı denilen yere yakın bir Selçuklu Sarayı olmalıdır. İbn Bibi, Sultan I.Gıyaseddin Keyhüsrev’in Elbistan’a 1196’da sürgün gelişini ve burada kardeşi Melik Mugiseddin Tuğrulşah tarafında ağırlanışını ifade ederken kullandığı ifadelerden bu sarayın izlerini bulabiliriz. Selçukluların Elbistan’da düzenledikleri tören ve eğlencelerin yapıldığı bir sarayın ya da köşkün olması çok güçlü ihtimaldir. Şimdi kale denilen ve Ulu Cami ve Selçuk Hamamı’nın bulunduğu yerde bir saray olmalıdır. Bu sarayı Dulkadirlilerde kullanmıştır. Bütün bu yapıları 1507’de Şah İsmail’in Elbistan’a gelişinde tahrip ettiği bilinmektedir.
2.7.Silahhane
Maraş Silahhanesi (Zeredhâne)
Selçuklular zamanında Maraş’ta bir silahhane olduğu bilinmektedir. Maraş ve Elbistan toprakları devlete ait olan mirî araziydi. Buralar iktalı askerlere dağıtılmaktaydı. Maraş beyleri de Selçukluların ikta sahibi ümerasıydı. II. Kılıç Arslan’dan itibaren Selçuklu Devleti Maraş ve Elbistan’da önemli ölçüde asker barındırmaktaydı. Savaş çıktığında ya da sultan emrettiğinde bu askerler sefere iştirak ederlerdi. Maraş’ın bir uç eyaleti merkezi olması sebebiyle burada çok miktarda asker ve mühimmat bulunduğunu devrin kaynağı İbn Bibi bize vermektedir. 1218’de I. İzzeddin Keykavus Halep seferine çıkarken Maraş emiri Nusretüddin Hasan Bey külliyetli asker, mühimmat ve malzeme ile sefere iştirak etmiştir. Maraş depolarında kılıç, ok ve yay gibi hafif silahların yanında mancınık gibi ağır silahların da bulunduğu bilinmektedir.[28]
3.Bölgeden Geçen Kervan Yolları
Selçuklular zamanında Maraş ve Elbistan şehirleri önemli kervan yolları üzerinde bulunmaktaydı. Bu dönemde Anadolu ile Şam ve Irak arasındaki kervan yolu Elbistan üzerinden geçerdi. Kayseri ve Sivas üzerinden gelen kervan yolu Sarız üzerinden Maraş topraklarına girer ve Ashabü’l-Kefh Hanı- Kuru Han– Çoğulhan– Zilli Han– Nurhak Hanı, Çevirme Hanı– Kamareddin Hanı (Derbend Ağzı Hanı)- Hades (Göynük)- Pazarcık (Pazaryeri)- Hanobası kervansaraylarına uğrayarak Antep ve buradan da Halep’e geçerdi. Yine Elbistan’dan ayrılan bir kol Sevdili Han ve Kurttepe Hanı’na uğrayarak Malatya’ya giderdi. Aynı şekilde Zilli Han’dan sonra yol Kapıdere, Gölbaşı üzerinden Besni– Adıyaman ve Kâhta üzerinden doğuya doğru giderdi. Bu dönemde Elbistan kervan yollarının ana güzergâhı üzerinde bulunmaktaydı.
Maraş’a gelince buradan tali bir kervan yolu geçmekteydi. Özellikle arazinin el verişsiz olması sebebiyle bu yol daha az kullanılırdı. Yine Elbistan üzerinden gelen ve Ceyhan vadisinden ilerleyerek Kıssık denilen mevkiden Maraş’a uzanan bir kervan yolu vardı. Bu yol üzerinde büyük bir kervansaray bulunmamaktaydı. Bu güzergâhta Osmanlılar zamanında yapılan ve günümüzde Menzelet Baraj gölü altında kalan küçük hanlar bulunmaktaydı. Göksun üzerinden ve Tekir vadisinden geçerek Fırnıs üzerinden bir tali kervan yolu geçerdi. Bu güzergâhlardan gelen küçük tüccar gruplarının bölgede bulunan köylerde misafir edildikleri daha sonraki dönemlerde bilhassa Osmanlı döneminde Fırnız ve Zeytun gibi köylerin ahalilerinin tüccarlardan şikâyet ettiklerinden anlaşılmaktadır.
Maraş hudutlarından önemli bir kervan yolu da Çukurova üzerinden gelmekteydi. Kilikya Ermeni feodallerinin elinde bulunan bu bölgeden daha çok gayrimüslim tüccarlar faydalanmaktaydı. Kervan yolunun başlangıcı Ayas Limanı olup (Yumurtalık) buradan Misis– Ayn-ı zerbe (Anavarza)- Kadirli ve Andırın– Geben– Çinçin– Göksun– Efsus’a ulaşan bu yol Elbistan– Kayseri kervan yoluna bağlanmaktaydı. Aynı şekilde Antakya üzerinden gelen ticaret yolu Amanos dağlarını aştıktan sonra bu yol üzerinden geçerdi.[29] Yine bu yol Hurman Kalesi üzerinden Sivas tarafına geçmekteydi. Ayas Limanı’nın 1337’de Memlûkların eline geçmesinden sonra bu yol daha da işlerlik kazanmıştır. Bu yol üzerinden gelen Venedik ve Cenevizli tüccarlar Kilikya Ermenilerin elinde bulunan topraklardan geçerek Geben Kalesi’ne ulaşırlardı. Burada Ermenilere gümrük ödeyen bu tüccarlar Selçuklu ülkesine girerler ve Sivas ve Kayseri’ye devam ederlerdi. Bu yol üzerinde büyük kervansaraylar olmayıp tüccarlar geceleri küçük kalelerde ikamet ederlerdi.
4.İçtimai Hayat
Selçuklular zamanında Maraş bölgesinde yaşayan ahalinin ekseriyeti Türkmenlerden oluşmaktaydı. Bu Türkmenlerden Ağaçeri ve Bayatların bölgede yaşadığı bilinmektedir.[30] Bu Türkmen boylarının yanında Oğuzlara bağlı başta Avşarlar olmak üzere diğer boylar da yaşamaktaydı. Maraş ve Elbistan bölgesinde yoğun olarak Danişmendli Türkmenleri de bulunmaktaydı. Anadolu’nun ilk fethinde rol oynayan Danişmend Gazi’ye bağlı olduğu düşünülen bu Türkmenlerin Maraş, Türkoğlu[31], Elbistan ve Afşin’de köyler kurdukları bilinmektedir. Bunun yanında Ermeni, Süryani ve Rum gibi gayrimüslim unsurlarda bölgede huzur ve sükûnet içinde varlıklarını sürdürmekteydiler. Maraş’ın Türkler tarafından fethi sırasında burada önemli ölçüde Süryani nüfus bulunmaktaydı. Bunların bir kısmı Maraş’ı terk ederek Mısır’a gitmişlerdi.[32] Süryani toplumu ile Ermenilerin arasının iyi olmadığı bilinmektedir. Maraş’ın Türk idaresi altında olduğu zamanlarda buraya saldıran Ermenilerin Süryani halkına baskı ve zulüm yaptıklarından daha önce bahsedilmişti.
1243’te Anadolu’yu işgal eden Moğollar Türkistan’dan pek çok Türk unsurunu da yanlarında getirmişlerdir. Bunlardan bir kısmı da Maraş bölgesine yerleşmişlerdir. Günümüzde Andırın taraflarında yaşayan Tatar/Tatarlı aşireti bu Türkmenlerden bir kısmıdır. Tatarlı aşiretinin Anadolu’nun muhtelif bölgelerinde yaşadığı bilinmektedir.[33]
Selçuklu sonrası Maraş’ta bir ara Ermeniler hâkimiyet sürse de daha sonra şehir Memlûkların idaresine geçmişti. Elbistan ise Selçuklu ve Anadolu’daki Moğol hâkimiyeti sonrası Eratna Bey’in idaresinde kalmıştır Memlûklar Ermenilerden aldıkları Maraş ve çevresine Suriye’nin kuzeyinden bilhassa Halep ve Antakya tarafından Türkmenleri yerleştirmişlerdir. Bu Türkmenlerin başına geçen ve daha önce Birecik’te Memlûklar adına görev yapan Dulkadiroğlu Zeyneddin Karaca Bey 1337’de Memlûklara tabi olarak Dulkadir Beyliği’ni kurmuştur. Dulkadir idaresi altında Maraş ve Elbistan’da çeşitli mesleklerin icra edildiği görülmektedir. Bu mesleklerin Selçuklulardan beri devam ettiği anlaşılmaktadır. Son Dulkadir Beyi Alâüddevle’nin kanunnamesinde Maraş ve Elbistan’da icra edilen meslekler arasında ekmekçi, börekçi, aşçı, helvacı, şerbetçi, takkeci, başmakçı, tacir, çeri (küçük eşya satan), kassâb, peynir ve yoğurtçu, balıkçı, hasırcı, soğancı, kilim ve keçeci gibi meslekler vardı. Ayrıca vakfiyelerde bezistan, değirmen ve hamam gibi işyerleri vardı. Maraş ve Elbistan’da çeşitli meslek gruplarının bulunduğu çarşılar vardı.[34]
Selçuklu Devleti’nin ikbal döneminde yani I.Alâeddin Keykubad döneminde (1220-1337) Maraş ve Elbistan önemli Selçuklu şehirleri sayılmaktaydı.
SONUÇ
1064’de Afşin Bey’in akınlarda bulunduğu, 1071-72’de Emir Çavuldur, daha sonra da 1085-86’da Emir Buldacı tarafından fethedilen Maraş bölgesine pek çok Türkmen boyu gelip yerleşmiştir. Stratejik konumu sebebiyle önemli bir mevkide bulunan bu şehre Selçuklular özel bir önem vermişlerdi. İlk olarak Maraş’ta 1086-1097 arasında Emir Buldacı tarafından bir beylik oluşturulmuştu. 1097’de ise Haçlı istilası ile kesintiye uğrayan Maraş’taki Türk hâkimiyeti, Haçlıların kurduğu senyörlüğün 1149’da ortadan kaldırılmasından sonra yeniden sağlanmıştır. Bu tarihten itibaren yeniden Selçukluların eline geçen Maraş’ı II. Kılıç Arslan, ümerasından Hüsameddin Hasan Bey’e sonra da onun oğullarına geçmesi şartıyla iktâ etmiştir.
- Kılıç Arslan, Hüsameddin Hasan Bey’in Maraş’ta bir uç beyliği kurmasını sağlamış ve bu 1258’e kadar devam etmiştir. Bu uç beyliğinin en önemli beyi dedesinden sonra onun yerine geçen Nusretüddin HasanBey’dir. O, hâkim olduğu toprakların azlığına rağmen diğer Selçuklu ümerası gibi hırsa kapılmamış, devamlı sultanların yanında ve devletinin menfaatleri doğrultusunda hareket etmiştir. Nusretüddin Hasan Bey’in nüfuzu I.Gıyâseddin Keyhüsrev’in son zamanlarında doruğa çıkmış ve sultanın ölümü ile oğulları arasından hangisinin tahta çıkacağına o karar vermiştir.
Maraş Uç Beyliği Anadolu Selçuklularının en önemli idari merkezlerinden biri olup, bu beyliğin idarecileri sultanlar nazarında önemli nüfuzlar kazanmışlardır. Bu Uç beyliğinin merkezi olan Maraş’ın bu sırada önemli ölçüde askeri bir merkez olduğunu görüyoruz. Selçukluların Kilikya Ermenileri, Güneydoğu Anadolu ve Suriye üzerine yapacakları seferler veya bu taraflardan gelebilecek tehlikeler için Maraş’ta çok sayıda asker bulundurdukları ve mühimmat yığdıkları görülmektedir. Maraş Uç Beyliği döneminde bu bölgede görülen birçok siyasi olayın yanında Baba İshak ayaklanması gibi sosyal ve dinî içerikli önemli bir isyan da çıkmıştır. Yine Selçuklar döneminin en büyük Türkmen isyanı olan Ağaçeri ayaklanması da Maraş sınırları içinde çıkmıştır. Bu uç beyliğinden günümüze kalan en önemli kültür varlığı ise Afşin’deki Ashabü’l-Kehf külliyesidir. Selçuklular zamanında öne çıkan Elbistan ise önce Selçuklu sultanlarının meliklik merkezi olmuştur. I. Mesud, Danişmendlilerin elinden aldığı Elbistan’ı oğlu II. Kılıç Arslan’a vererek burayı meliklik merkezi yapmıştır. II. Kılıç Arslan sultan olduktan sonra oğlu Mugiseddin Tuğrulşah’ı Elbistan’a göndermiştir. Mugiseddin Tuğrulşah 30 yıldan fazla Elbistan’da melik olarak görev yapmıştır. Selçuklu hanedanına mensup birinin Elbistan’da bulunması bu şehrin gelişip büyümesine neden olmuştur. II. Rükneddin Süleymanşah, 1202’de Mugiseddin Tuğrulşah’ı Erzurum’a göndermiş, Elbistan’ı ise doğrudan başkent Konya’ya bağlayarak burayı merkezden gönderilen valilerle idare etmeye başlamıştır. 1243 Kösedağ Savaşı’ndan sonra Elbistan ve çevresi Moğol istilasına uğramıştır. 1253’te yörede ortaya çıkan Ağaçeri Türkmenlerinin ayaklanması Elbistan ve çevresinin yakılıp yıkılmasına neden olmuştur. 1250’lerden sonra Anadolu Selçuklu Devleti üzerinde artan Moğol istilası sebebiyle Maraş ve Elbistan bölgesinde Türk halkı üzerinde baskılar yoğunlaşmıştır. 1258’de Maraş Ermeniler tarafından istila edilirken, Elbistan Selçuklu idaresinde kalmaya devam etmiştir. Memlûk Sultan Baybars 1277’de Anadolu’yu Moğollardan kurtarmak için düzenlediği seferde Elbistan’a uğrayarak burada büyük bir zafer kazanmıştır.
1298’de Memluk Türkleri Maraş’ı Ermenilerden alarak buraya Türk ahaliyi yeniden yerleştirmişlerdir. Şehir yeniden Müslüman Türk kimliğini kazanmıştır. 1308’e kadar Selçuklulara bağlı kalan Elbistan ise bu tarihte, devletin yıkılması ile İlhanlıların Anadolu valilerinin idaresi altına girmiştir. 1330’larda İlhanlıların Anadolu valisi Eratna Bey’in idaresinde kalan Elbistan’a Taraklı Türkmen oymağı yerleşmişti. Aynı sıralara bölgeye gelen Dulkadir Türkmenlerinin başında bulunan Zeyneddin Karaca Bey, Elbistan’ı Taraklı Halil’in elinden alarak ve Maraş’ı da ele geçirerek Dulkadir Beyliğini kurmuştur.
KAYNAKLAR
AKSARAYÎ, Kerimeddin Mahmud-i, Müsâmeretü’l- Ahbâr, (çev.: Mürsel Öztürk), TTK Yay, Ankara 2000.
EBÜ’L-FEREC, Gregory, Ebü’l-Ferec Tarihi, (Ç. Ernest- A. Wallıs Budge, Türkçeye Ter. Ömer Rıza Doğrul), C.I-II, TTK Yay., Ankara 1982.
AKDAĞ, Mustafa, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, C.I, Cem Yayınları, İstanbul 1977.
Ahmed b Mahmud, Selçuk-Name, C. II, ( Haz: E. Merçil), Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul 1977.
ANNA KOMNENA, Alexiad, Anadolu’da ve Balkan Yarımadasında İmparator Alexias Komnenos Döneminin Tarihi, Malazgirt’in Sonrası, (çev.: Bilge Umar), İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1996.
ANONİM SÜRYANİ KAYNAĞI, I ve II. Haçlı Seferleri Vekâyinâmesi, (H.A.R. Gibb’in notları ve İngilizceye çeviren: A.S. Tritton; Türkçeye Çeviren Vedii İlmen), Yaba Yay., İstanbul 2005.
ATALAY, Besim, Maraş Tarihi ve Coğrafyası, Maarif Vekâleti Yayınları, Matba-i Amire, İstanbul 1339.
AZİMÎ TARİHİ, Selçuklularla İlgili Bölümler, (çev. Ali Sevim), TTK Yayınları, Ankara 1988.
BAŞKUMANDAN SİMBAT, Vekâyinâme, (çev. Hrant D. Andreasyan), İstanbul 1946, TTK Basılmamış Tercüme Eserler.
BAYRAM, Mikail, Ahi Evren ve Ahi Teşkilâtı’nın Kuruluşu, Damla Matbaacılık Yay., Konya1991.
CAHEN, Claude, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, (çev. Yıldız Moran), e Yay., İstanbul 1994.
DEMİRKENT, Işın, Türkiye Selçuklu Hükümdarı Sultan I. Kılıç Arslan, TTK Yay., Ankara 1996.
——————, Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1098–1118), C.I-II, TTK Yay., Ankara, 1990
EBÛ ŞÂME, Şehâbeddin Ebi Abdurrahman b. İsmail, Zeylü’r-Ravzateyn, (neşr.es-Seyyid Azîz el-Attar el-Hüsaynî) Darü’l-Ceyl, Beyrut 1947.
ERSAN, Mehmet, Türkiye Selçukluları Zamanında Anadolu’da Ermeniler, TTK Yay., Ankara 2007.
———————,Türkiye Selçuklu Devletinin Dağılışı, Birleşik yay, Ankara 2010.
FULCHER OF CHARTRES; A History of The Expedition to Jerusalem (1095–1127) (Translated by Frances Rita Ryan Sisters Of St. Joseph), The University of Tennessee Pres Knoxville, 1969.
GEBEN Maddesi, İA., C.IV, Eskişehir 1997, s.761–762.
GESTA FRANCORUM; The Deeds Of The Franks and The Other Pilgrims to Jerusalem, (Edited by: Rosalind Hill), Reader in History in The University of London, Thomas Nelson And Sons Ltd, 1962.
GORİGOS SENYÖRÜ HETUM, Vekâyinâmesi, (H.D. Andreasyan), İstanbul 1946, TTK Basılmamış Tercümeler.
GÖKHAN, İlyas, Maraş Haçlı Senyörlüğü, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sayı 172, Ocak 2008, s.71-107.
HEYD, W., Yakındoğu Ticaret Tarihi, (çev: Enver Ziya Karal), TTK. Yay, Ankara 2000.
HONIGMANN, Ernest, Bizans Devleti’nin Doğu Sınırı (çev.Fikret Işıltan), İstanbul Üniversitesi Yay., İstanbul 1970.
————————– ,“Maraş” İA, C. VII, MEB Yay., Eskişehir 1997, s.312-315.
———————————, Tell- Başir, İA, CXII, Eskişehir 1997, s.145-147.
IONNES KİNNAMOS, Historia (1118–1176), (Yayına Hazırlayan: Işın Demirkent), TTK Yayınları, Ankara 2001.
İBNÜ’L-ADİM, Bugyetü’t-Taleb fî Târîh-i Halep (Neşr: Seyyal Zekkar), C.I, Dârü’l-Fikr, Beyrut.
İBN BİBİ, el-Evamirü’l-Ala’iye fi’l-Umuri’l-Ala’iye (Selçukname), (çev.Mürsel Öztürk), C.I-II., Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 1996.
İBN FURAT, Tarihu İbnü’l-Furat, C.IV-V, (Neşr: Hasan Muhammed eş-Şem’a), Bağdat, 1970.
İBN-İ İYAS, Bedayi’iz-Zuhur fi’Vakayi’id-Duhur (Edeb-Tarih-Kısas-Fukaha), Mektebete Matbaatu’l-Fecri’l-Cedid, Kahire (tarihsiz).
İBNÜ’L-KALÂNİSÎ, Zeyli Tarihu Dımaşk, (Neşr: H. F. Amedroz), Catholic Pres of Beyrut 1908.
İBNÜ’L-ESİR, el-Kâmil Fi’t-Tarih, (Büyük İslam Tarihi), C.XII, (çev. A. Ağırakça, A. Özaydın), Bahar Yay., İstanbul 1987.
İBN KESÎR, El-Bidaye ve’n-Nihaye, ( çev. Mehmet Keskin), C.XIII, Çağrı Yayınları, İstanbul 1995.
İBN ŞEDDÂD, Baybars Tarihi, C.II, (çev. Şerefüddin Yaltkaya), TTK Yay., İstanbul 1941.
İBN TAGRİBİRDÎ, en-Nücumü’z-Zâhire fî Mülükü’l-Kahire, C.VI (neşr. M. Hüseyin Şemseddin), Beyrut 1992.
İBNÜ’L- VERDİ, Tarihu İbni’l-Verdî, C.II, Darü’l- Kütübü’l- İlmiye, Beyrut 1996.
KARADENİZ Hasan Basrî, “Osmanlı Devletinin Beylikleri İlhakı Siyaseti ve Dulkadir Beyliğinin İlhakı”, Dulkadir Beyliği Araştırmaları II, Kahramanmaraş 2008, s. 183–211.
KAŞGARLI, Mehlika Aktok, Kilikya Tâbi Ermeni Baronluğu Tarihi, Kök Yay., Ankara 1990.
KAYA, Selim, I. Gıyâseddin Keyhüsrev ve II. Rükneddin Süleymanşah Dönemi Selçuklu Tarihi (1192-1211), TTK Yay., Ankara 2006.
KOCA, Salim, Sultan I. İzzeddin Keykâvus (1211-1220), TTK Yay., Ankara 1997.
—————–, Selçuklu Devri Türk Tarihinin Temel Meseleleri, Berikan Yay., Ankara 2011
—————–, Dinî İnançların ve Düşüncelerin Politik Amaçlarda Kullanılmasına Dair Selçuklu Devrinden İbret verici Bir Örnek: Babailer Ayaklanması, Gazi Türkiyat, Güz, 2012-S. 11, s.11-38.
KOPRAMAN, Kâzım Yaşar, “Abbasîler Döneminde Bizans Sugûrunda Türklük Faaliyetleri” Makaleler, (hazr. E. Semih Yalçın, Altan Çetin), Berikan Yay., Ankara 2005, s. 331-346.
KÖKTEN, İ. Kılıç, “ Maraş Vilayetinde Tarihten Dip Tarihe Geçiş” Arkeoloji Dergisi, Sayı X/I (1960), s.44-49.
EL-MAKRÎZÎ, Takiyiddin Ahmed, Kitabü’s-Süluk li- Marifet-i Düveli’l-Mülük (Neşr. Muhammed Mustafa Ziyade), C.I/I, Kahire 1956.
EL-MANSURİ, Baybars, Zubdetü’l -Fikre Fi Tarihi’l – Hicre, (Neşr: D.S.Richard), In Kommission Bei Unnited Distributing, Beyrut 1998.
MERÇİL, Erdoğan, Selçuklular –Makaleler– Bilge Kültür Sanat Yay., İstanbul 2011.
NİKETAS KHONİATES, Historia (Ioannes ve Manuel Komnenos Devirleri), (Çeviren: Fikret Işıltan), TTK Yayınları, Ankara 1995.
OCAK, Ahmet Yaşar, Babailer İsyanı, Dergâh Yayınları, Ankara 1996.
ONAR, Mustafa, Kuruluşundan Kurtuluşuna Bağlantıları İle Saimbeyli, Adana Valiliği Yay., Adana 2002.
ÖZKARCI, Mehmet, Türk Kültür Varlıkları Envanteri Kahramanmaraş, C. I, II, TTK Yay., Ankara 2007.
PAKALIN, M. Zeki, Osmanlı Tarih Deyimler ve Terimler Sözlüğü, C.II, M.E. B. Yay., İstanbul 1983, s.473.
PLESSNER, M., “Melik”, İA, C.VII, Eskişehir 1997, s. 664–665.
REŞÎDÜDDİN, Fazlullah-ı Hemedânî, Câmiü’t-Tevârih, (neşr. Behmen Kerimi), Tahran 1338.
————————, Selçuklu Devleti, (Farsçadan çeviri: Erkan Göksu-H. Hüseyin Güneş), Selenge Yay., İstanbul 2010.
RUNCİMAN, Steven, Haçlı Seferleri Tarihi, (çev. Fikret Işıltan), C.I-II-III, TTK Yay., Ankara 1998.
SEVİM, Ali, Selçuklu Ermeni İlişkileri, Ankara, TTK Yay., Ankara 1983.
SÜMER, Faruk, “Çavuldur”, DİA., C.VIII, İstanbul 1993, s.235-236.
——————–,Yabanlu Pazarı, İstanbul, Türk Dünyası Araştırmaları Yay., İstanbul 1985.
——————–,Ashabü’l-Kehf, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yay., İstanbul 1989.
——————–,“Keykâvus I”, DİA, C.XXV, İstanbul 2001, s.353.
———————,“el-Hades (Göynük) Şehri” Türk Dünyası Tarih Dergisi, İstanbul Eylül 1993, s.4-8.
SÜRYANİ MİHAİL, Vekâyinâme, (çev.: H.D Andreasyan), TTK Basılmamış Tercüme Eserler, Ankara 1944.
ŞEŞEN, Ramazan, Selahaddin Eyyubî ve Devri, İsar Yay, İstanbul 2000.
TEXİER Charles, Küçük Asya, C.III, (çev.: Ali Suat), (hazr.: Kâzım Yaşar Kopraman, Musa Yıldız), Enformasyon ve Dokümantasyon Hizmetleri Vakfı Yay., Ankara 2002.
TURAN, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yay., İstanbul 1993.
———————,Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, TTk Yay., Ankara 1988
———————–, Selçuklular ve İslamiyet, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2012.
URFALI MATEOS, Vekayi-nâmesi ve Papaz Grigor’un Zeyli (çev.: Hrant D. Adnreasyen, Notlar: Edouard Dulaurer, M. H. Yinanç), TTK Yay., Ankara 1987.
VAHRAM VEKÂYİNÂMESİ, Kilikya Kralları Tarihi, (H. D. Andreasyan), İstanbul 1946, TTK Basılmamış Tercüme Eserler.
YAKUT-EL-HAMEVÎ, Mucemü’l-Buldân, C. I, Dar Sader, Beyrut trhz.
YİNANÇ, M. Halil, “Maraş Emirleri”, TTEM, 5,(82), 6,(83), 7,(84), İstanbul 1340, 1341.
————————–,“Elbistan”, İA., C.VI, M.E.B. Yayınları, Eskişehir 1997, s.223-230.
————————–, Maraş Emîrleri, (hazr. Selim Kaya), Müslümanlar Tarafından Fethinden XIII. yy. Sonuna Kadar Maraş Beyleri, K.Maraş 2004.
—————————–, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, Anadolu’nun Fethi I, İstanbul Üniversitesi Yay., İstanbul 1944.
YİNANÇ, Refet, Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri, C.I, II, Ankara Üniversitesi, Osmanlı Araştırmalar ve Uygulama Merkezi Yay., Ankara 1988.
YİNANÇ, Refet, Dulkadir Beyliği, TTK Yay., Ankara 1989.
——————-, “Eshab-ı Kehf Vakıfları”, Vakıflar Dergisi, Sayı XX, Ankara 1988, s.311-319.
[1] Afşin’deki Ashabü’l-Kehf Külliyesi ile ilgili geniş bilgi için bkz. Refet Yinanç, “Eshab-ı Kehf Vakıfları”, Vakıflar Dergisi, Sayı XX, Ankara 1988, s.311-319.
[2] İbn Abdi’z-Zâhir’den nakleden Kalkaşandî’nin Subhu’l-Aşa adlı eserinden aktaran Faruk Sümer, Yabanlu Pazarı, s.75.
[3] Bu kitabenin tercümesi: “…….Bu tekkenin yapılmasını, Galip Sultan Ulu Şahinşah (I. İzzeddin Keykâvus’un lakabı Sultanü’l-Galip’tir), Milletlerin sahibi, Arap ve Acem sultanlarının efendisi, dünyanın ve dinin kudreti, fatihler fatihi, Emiri’l-mü’mininin burhanı, Keyhüsrev oğlu Keykâvus zamanında ulu, yüce, bilgili, adil emir ve kumandan, Tanrı’nın yardımına ve rahmetine muhtaç, Sultana mensub İbrahim’in oğlu Ebu Ali Hasan emretti, Bu 612 yılının Ramazan ayında tamamlandı.” (Miladi 1215 Aralık veya 1216 Ocak ayı) Bkz.Faruk Sümer, Eshâbü’l-Kehf, s.42, 43; R. Yinanç, “Eshab-ı Kehf Vakıfları”, s.312.
[4] Bu kitabe tercümesi: “Bu ribatın inşasını dünya ve dinin yücesi ulu sultan, fatihler fatihi ve Emiri’l- Mü’minin’in yardımcısı Keyhüsrev oğlu Keykubâd devrinde Beylerbeyi İbrahim oğlu Nusretüddin Hasan’ın emri üzerine Tanrı ona yardımını güçlendirsin 630 yılında yapıldı.” (Miladi, 1232-33) Bkz.Faruk Sümer, Ashâbü’l-Kehf, s.44-45; R. Yinanç, “Eshab-ı Kehf Vakıfları”, s.312.
[5] R. Yinanç “Eshab-ı Kehf Vakıfları”, s.312.
[6] M. Halil Yinanç, Maraş Emirleri, Nr. 6 (83), s.92; R. Yinanç, “Eshab-ı Kehf Vakıfları”, s.312-314.
[7] R. Yinanç, Dulkadir Beyliği, s.123-124; Hasan Basrî Karadeniz, “Osmanlı Devletinin Beylikleri İlhakı Siyaseti ve Dulkadir Beyliğinin İlhakı”, Dulkadir Beyliği Araştırmaları II, Kahramanmaraş 2008, s.186.
[8]Bunlardan bazıları şunlardır: Muhammed İbn İshak (ö. 767) Taberi, Zemahşeri (ö. 1144), el-Herevî (ö. 1215), Yakut el-Hamevi (ö. 1229), İbnü’l-Esir (ö.1234), İbnü’l-Adim (ö. 1260), Zekeriya el-Kazvinî (ö. 1283), İbn Bibi, Kadı Beyzavî (ö. 1292), Muhyiddin İbn Abdi’z-Zâhir (ö. 1292), Ebu’l-Fidâ (ö. 1331), İbn Kesîr (ö. 1369) ve İbn Haldun (ö. 1406). Bkz.Faruk Sümer, Ashâbü’l-Kefh, İstanbul, 1989, s. 32-37.
[9] R. Yinanç, “Eshab-ı Kehf Vakıfları”, s.311-312.
[10] İbnü’l-Adim, Bugyetü’l-Taleb fî Târîh-i Halep (Neşr: Seyyal Zekar), C.I, Dârü’l-fikr, Beyrut, s.230-234.
[11] Bkz. İbn Abdi’z-Zâhir’in notları için, İbn Şeddât, Baybars Tarihi, C.II, (Türkçe Terc; Şerefüddin Yaltkaya), TTK Yay., İstanbul 1941, s.85-86; Sümer, Yabanlu Pazarı, s.75.
[12] Baybars el-Mansuri, s.155.
[13] İbn-i İyas, Bedayi’iz-Zuhur fi’Vakayi’id-Duhur (Edeb-Tarih-Kısas-Fukaha), Mektebet Matbaat al- Fecri’l-Cedid, Kahire (tarihsiz), s.208–212.
[14] Yakut-el-Hamevî, Mucemü’l-Buldân, C.I., Dar Sader, Beyrut trhz, s.73.
[15] M. Halil Yinanç, Maraş Emirleri, Nr. 6 (83), 92; İ. Kılıç Kökten, “Maraş Vilayetinde Tarihten Dip Tarihe Geçiş”, Arkeoloji Dergisi, Sayı X/I (1960), s.44-49; Faruk Sümer, Eshâbü’l-Kehf, s.32-40; R. Yinanç, “Eshab-ı Kehf Vakıfları”, s.312.
[16] Aksarayî, s.28.
[17] Hurman Kalesinin mimari özellikleri hakkında bkz: Mehmet Özkarcı, C. II, s.752-750.
[18]Bu cami ve kitabe ile ilgili Bkz geniş bilgi: Mehmet Özkarcı, C.I, s.271-280.
[19] Mehmet Özkarcı, II, s.1008-1009.
[20] Mehmet Özkarcı, II, s.747-748.
[21] Mehmet Özkarcı, II, s.743,745.
[22] Mehmet Özkarcı, II, s.1112-1130; Ahmet Ali Bayhan-Fikri Salman, Adıyaman/Gölbaşında Bir Anadolu Selçuklu Kervansarayı: Kamereddin (Derbend Ağzı) Hanı / An Anatolıan Seljuk Caravansaray In Adıyaman/Gölbaşı: Kamereddin (Derbend Ağzı) Khan, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dergisi / Journal Of Fıne Arts Faculty, Sayı 7 (2005), s.3.
[23] Özkarcı, II, s.1102-1103.
[24] Özkarcı, II, s.1108.
[25] Mehmet Özkarcı, II, s.1059-1060.
[26] Mehmet Özkarcı, II, s.1052-1054.
[27] Mehmet Özkarcı, II, s.1035-1036.
[28] Erkan Göksu, Türkiye Selçuklularında Ordu, TTK Yay., Ankara 2010, s.102.
[29] W. Heyd, Yakındoğu Ticaret Tarihi, (çev.: Enver Ziya Karal), TTK. Yay, Ankara 2000, s.413-414.
[30] Salim Koca, Selçuklu Devri, s.502.
[31] Türkoğlu’na bağlı Kılılı kasabası yanında Danişmend Höyüğü köyü bulunmaktaydı.
[32] Claude Cahen, Haçlı Seferleri Zamanında Doğu ve Batı, (çev. Mustafa Daş), Yeditepe yay, İstanbul 2010, s.33.
[33] Muammer Gül, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Moğol Hakimiyeti, Yeditepe Yay., İstanbul 2005, s.191.
[34] Merçil, s.272.