Site icon Teketek Haber

BABA İLYAS HORASANÎ’NİN KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ

1-) Kimliği

Türk-İslâm dünyasında kişiler, genellikle künyeleri, yani unvanları, adları ve doğmuş veya yaşamış oldukları memleketlerle birlikte anılır ve tanıtılırdı. Dolayısıyla bu künyeler, kişilerin kimliklerini tanıtan en açık ve en kesin belge durumundadırlar. Bu duruma göre, Baba İlyas Horasanî künyesindeki “baba” sözü onun unvanını, “İlyas” adını, “Horasanî” de ait olduğu memleketi göstermektedir. Bunlardan “baba” unvanı, XIII. yüzyılda, İslâmî ve tasavvufî inançları ve düşünceleri sade ve basit şekilde yorumlayıp bazı kültür değerleriyle süsleyerek halka sunan dervişler için kullanılmıştır. “İlyas” ismi de ilk defa Eski Çağda yaşamış ve Samî toplumuna mensup bir peygamber adı olarak görülür. Halk inancı, bu peygamberi, tıpkı Hızır gibi ölümsüzlük suyunu içerek ebedî bir hayata kavuşmuş olan ve daima yardıma muhtaç insanların imdadına koşan bir veli kılığına sokmuştur. Ona bu adı babası mı verdi, yoksa o bu adı sonradan kendisi mi aldı, bilinmemektedir. İsmin çağrıştırdığı anlama ve özellikle Baba İlyas Horasanî’nin bir peygamber ve kurtarıcı rolüne soyunmuş olmasına bakılacak olursa, onun bu ismi sonradan almış olması daha kuvvetli bir ihtimaldir. Çünkü bu isim, onun yapmış olduğu ve yapmak istediği bütün faaliyetlerin âdeta bir sembolü olmuştur. Horasan ise, Gaznelilerin, Selçukluların ve Harezmşahların hâkimiyetindeyken Doğu İran’da Türkmen kitlelerinin yoğun bir şekilde yerleşmiş ve yaşamış oldukları büyük bir bölgenin adıdır. Özellikle Moğol istilâsı başlayınca, Harezm’den, Maveraünnehir’den ve Türkistan’dan olduğu gibi Horasan’dan da Anadolu’ya çok miktarda Türkmen göçü olmuştur. İşte Baba İlyas Horasanî de bu kitlelerin içinde ve onlarla birlikte Anadolu’ya gelmiş bir Türkmen idi. Bu duruma göre, künyesindeki “Horasanî” adı, onun hem doğmuş olduğu memleketin adını hem de kimliğini göstermektedir.

2-) İnanç Yapısı

Baba İlyas Horasanî’nin nasıl bir inanç yapısına sahip olduğu çok belirsiz kalmıştır. Bu konuda gerçeğe en yakın olarak elimize geçen bilgi, İbn Bîbî’nin kroniğinde bulunmaktadır. İbn Bîbî, Baba İlyas Horasanî hakkında “sözüne güvenilir kimselerden bilgi aldığını” söylese de, kendisi çok katı Selçuklu hanedanı taraftarı, Sünnî İslâm savunucusu ve Türkmenlere karşı da düşmanca duygular taşıyan bir tarihçi olduğu için, onun verdiği bilgileri ve yaptığı tanımlamaları ihtiyatla karşılamak ve değerlendirmek gerekir.

İbn Bîbî, eserinin bir yerinde, Baba İlyas Horasanî’nin, Sünnî İslâm’a aykırı bir inanca ve anlayışa sahip bir kişi olduğunu kastederek, onu “Haricî” olarak nitelendirmiştir[1]. Eserinin başka bir yerinde de onu kötülüğün ve sapık inancın temsilcisi olan “Deccal”a benzetmiştir. Baba İlyas Horasanî’nin en yakın müritleri için de “şeytan yapılı” ve “Ahrimen[2] tabiatlı” gibi ifadeler kullanmıştır[3].

Sıbt İbnü’l-Cevzî ve Zehebî gibi bazı kaynak yazarları ise, Baba İlyas Horasanî’yi İbn Bîbî’den tamamen farklı olarak sûfî tipinde “bir İslâm velisi” (veliyullâh) olarak nitelendirmişlerdir[4]. Baba İlyas Horasanî’nin üçüncü göbekten torunu olan Elvan Çelebi, dedesinin savunmasını yaptığı eserinde, büyük babasının iftiraya uğramış gerçek bir İslâm velisi olduğunu belirtmiş ve onu toplumun en üst noktasına yerleştirmiştir[5].

Kanaatimizce, Baba İlyas Horasanî, İslâm tasavvufunun idealize ettiği “zahit veya veli tipi”ne bezemekte ise de bazı özellikleriyle onlardan ayrılmıştır. Meselâ gerçek ve ideal İslâm velileri, siyasî iktidarlardan daima uzak durmaya çalışmışlardır. Dünyanın maddî zenginliklerini ve makamlarını da reddetmişlerdir[6]. Çünkü onlar, daima şeyhlik postunu hükümdarlık tahtının üstünde görmüşlerdir. Hâlbuki Baba İlyas Horasanî, bunun tam tersi bir düşüncede ve anlayışta olmuştur. O, dünyevî makamların en yükseği olan siyasî iktidara talip olarak sultan olmak istemiştir. Üstelik bu gayesine ulaşabilmek için de gerçek bir velinin aklının ucundan bile geçirmediği peygamberlik iddiasıyla heretik bir yola sapmıştır.

3-) Karakteri

Tarihçi, bir insanı karakter bakımından değerlendirirken genellikle onu, diğerlerinden ayıran ve farklı kılan özellikleriyle ölçer ve tanımlar. Biz de burada aynı yöntemi kullanacağız. Çünkü Baba İlyas Horasanî, melamî anlayışta ve tipte bir derviş olmasına rağmen, emsallerinden tamamen farklı bir karakter ve ruh yapısına sahipti.

Baba İlyas Horasanî, tepeden tırnağa derviş görünümüne sahip bir halk bilgesiydi. Görünüşünde ve tavırlarında bir düşünürün havası vardı. Halkla ilişkilerinde alçakgönüllülük, bu dervişin en belirgin ve en dikkati çeken özelliği idi. Onun bütün davranışlarına da bu özellik hâkimdi. Özellikle şatafat ve gösterişten kaçınmaktaydı.

O, kışın soğuğuna da yazın sıcağına da aynı umursamazlıkla dayanırdı. Kendisini açlığa ve susuzluğa karşı dayanmaya alıştırmıştı; yani maddeten ve manen dayanıklıydı. Gençlik çağından beri duygularına hâkimdi. Bedenî arzuları üzerinde kuvvetli bir kontrolü vardı. Kendisi, tıpkı haşin bir atı gem ve dizgin ile kontrol altına almayı başarmış bir binici gibiydi.

Baba İlyas Horasanî, sahnede rolünü ustalıkla oynayan bir aktörden farksızdı. Rolünü, her seferinde bir öncekinden daha iyi oynardı. Kısık bir sesle âdeta bir sır fısıldar gibi konuşurdu. Konuşmasını, durmadan döktüğü gözyaşları ile süslerdi. Onu bu hâlde gören herkes, sanki kalbi acılar içinde eriyor sanırdı. Fakat onun bu davranışı maske ve gösteriş idi. Halkı etkilemek için kullandığı yöntemlerden biriydi.

O, oynak ve her duruma uygun bir davranış göstermekte usta idi. “Ateşi külün altında gizleme” yeteneği çok büyüktü. Her konuda değişik bir tutum gösterirdi. Daima etrafını kollayarak konuşmakta, niyetini pek seyrek durumlarda ve nadiren açığa vurmaktaydı. Nezaketli bir tabiata sahipti. İkna yeteneği son derece yüksekti. Daima yumuşaklığı ve ılımlılığı tercih etmiştir. Her karşılaştığı kişi ile konuşur; dertlerini sessizce dinler; ıstırabını paylaşır; öfkesini haklı bulur ve onu, bütün dertlerin çözümü olarak sunduğu kendi amacına yönlendirirdi.

Baba İlyas Horasanî, amacına ulaşmak hususunda kendisine yararlı olan her şeyi kullanabilecek ve yapabilecek özellikte bir karakter ve ruh yapısına sahipti. Propaganda sanatında son derece başarılıydı. Zira o, üzüm salkımını kılıç kabzasından daha iyi tutmaktaydı.

Burada Baba İlyas Horasanî’nin karakteri hakkında söyleyebileceğimiz son söz şudur: O, dinî özellikte bir lider olarak görünürse de, dinî inançları ve motifleri amacı için ustalıkla kullanabilen siyasî özellikte bir halk lideri idi. Siyasî bir halk lideri olarak da reformcu değil, ihtilâlci bir düşünceye ve anlayışa sahipti. Zira kafası, gençlik yıllarından beri ihtilâlci fikirlerle doluydu. Daha doğrusu onun, siyasî iktidarı ele geçirmek gibi açık ve kesin bir amacı vardı. Ona göre, mevcut yönetim tamamen kötüydü; ıslahı mümkün değildi; bütünüyle değişmesi gerekmekteydi. Başka bir deyişle onun amacı, yönetimi düzeltmek değil, tamamen değiştirmekti.

 

K A Y N A K L A R

OCAK, Ahmet Yaşar, (2009); Babaîler İsyanı, 4. baskı, İstanbul.

KAFESOĞLU, İbrahim, (1977); Türk Millî Kültürü, Ankara.

İBNÜ’L-ESİR, (1979, 1982, 1986, 1987); el-Kâmil fî’t-Târîh, IX, X, yay. C. J. Tornberg, Beyrut, çvr. A. Özaydın, İstanbul.

SIBT İBNÜ’L-CEVZİ, (1998); Mir’âtü’z-Zaman, yay. A. Sevim, Ankara.

KÖYMEN, Mehmet Altay, (1963); Selçuklu Devri Türk Tarihi, Ankara

KOCA, Salim, (2003); Türkiye Selçukluları Tarihi C. II, (Malazgirt’ten Miryokefalon’a), Çorum.

KOCA, Salim (2011); Selçuklu Devri Türk Tarihinin Temel Meseleleri, Ankara.

İBN BİBİ, (1956, 1996); el-Evâmîrü’l-‘Alâ’iyye fî’l-Umûri’l-‘Alâ’iyye, tıpkı basım, çvr. M. Öztürk, I, II, Ankara.

AŞIKPAŞAOĞLU, (1970); Aşıkpaşaoğlu Tarihi, haz. Nihal Atsız, İstanbul.

KAPLAN, Mehmet, (1985); Türk Edebiyatı Üzerine Araştırmalar, 3: Tip Tahlilleri, İstanbul.

HOFFER, Eric, (1980); Kesin İnançlılar, çvr. Erkil Günur, 1980 İstanbul.

ELVAN ÇELEBİ, (1995); Menâkıbü’l-Kudsiyye, yay. İ. E. A. Erünsal-A. Y. Ocak, Ankara.

SİMON De Saint Quentin, (2006); Bir Keşiş’in Anılarında Tatarlar ve Anadolu, çvr. Erendiz Özbayoğlu, Antalya.

EBU’L-FEREC, (1950); Ebû’l-Ferec Tarihi, c. II, çvr. Ömer Rıza Doğrul, Ankara.

CENABİ MUSTAFA EFENDİ, (1994); el-‘Aylemü’z-Zâhir, henüz basılmamış yüksek lisans tezi, haz. M. Kesik, İstanbul.

[1] İbn Bîbî, 1956: 498; 1996: II, 49. İbn Bîbî’nin Baba İlyas Horasanî için kullandığı “haricî” sıfatını, Niğdeli Kadı Ahmed de Türkmenler için kullanmıştır. “Haricî” sıfatı, ilk defa Hz. Ali’ye baş kaldırıp onun halifeliğini tanımayan kişiler ve gruplar için kullanılmış bir kavramdır. İbn Bîbî ise bu sıfatı, Baba İlyas Horasanî’nin dinî inancını ve anlayışını belirtmek için kullanmıştır. Bu duruma göre, Baba İlyas Horasanî, Sünnî Müslümanlar tarafından makbul tutulmayan bir inancın ve anlayışın temsilcisidir.

[2] Ahrimen, Zerdüşt inancında kötülüğü temsil eden bir varlıktır. Başka bir deyişle Ahrimen, İslâm dinindeki şeytan veya iblis’in bir karşılığıdır.

[3] İbn Bîbî, 1956: 498, 500; 1996: II, 49, 50. “Deccal” ise, Şia ve Hıristiyan inancına ve anlayışına göre, kötülüğü ve sapık inancı temsil eden bir insan tipidir. Yine aynı inanca ve anlayışa göre, bu kişi, kıyamete yakın bir zamanda, Tanrılık iddiasıyla ortaya çıkacak, cahil halkı kandırarak (iğfal ederek), etrafında kendisine inanan kalabalık bir kitle toplayacak, yeryüzünü de fitne ve fesada boğacaktır. Sonunda iyiliği temsil eden “Mehdi” (veya Mesih) ortaya çıkacaktır. Mehdi, Deccal’i ve taraftarlarını ortadan kaldırıp yeryüzünde gerçek inancı hâkim kılacaktır.

Deccal, hiç kuşkusuz uydurma olan hadislerde “Şam’da ortaya çıkacak ve bir eşek üzerinde pejmürde bir kıyafetle dolaşacak heretik bir tip” olarak tasvir edilmiştir. Kanaatimizce bu motif, ilk Haçlı seferi sırasında ortaya çıkan Pierre l’Hermite adında bir papazdan alınmış olmalıdır. Çünkü Pierre l’Hermite de “yalın ayak, sırtında kıldan bir aba ile eşek üzerinde bütün Fransa’yı ve Almanya’yı dolaşıp” Batı dünyasını Haçlı seferine hazırlamıştı.

[4] Ocak, 2009: 230.

[5] Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, haz. İ. E. Erünsal-A. Y. Ocak, Ankara 1995.

[6] Kaplan, 1985: 120.

This website uses cookies.

This website uses cookies.

Exit mobile version