Teketek Haber

BAYRAK OLAYI

BAYRAK OLAYI
19 Eylül 2018 - 9:39

Bayrağın kaleden indirilmiş olması dilden dile aktarılırken Kısakürekzade Mehmet Ali Efendi hasta yatağında, penceresinden görülebilen kalenin burcunda Bayrak bulunmadığını fark ederek birden yatağından fırlayıp bir süre düşündükten sonra hemen kalemine sarılır. Vatani ve milli hislerinin coşkusu ile kendi el yazısı ile 5 adet uyarı beyannamesi yazıp hazırlar. Bu beyannamenin aslı arşivlerde bulunmamakla birlikte o günü yaşamış, gördüklerini ve yaşadıklarını kayda geçmiş iki hatıratda küçük farklılıklarla şu şekilde yer almaktadır.

Alem-i Đslama Hitap

Şeyh Ali Sezai Efendi’nin hatıratında beyanname içeriği şöyledir:

Đkaz… Alem-i Đslama Hitap

“Ey milleti necibe-i Đslâmiye! Vaktine hazır ol. Bin üç yüz küsur senedir Hazret-i Allah’ı ve Peygamber-i zişanını razı ettiğin bir din ölüyor. Yani ecdadının kanı pahasına feth ettiği bir kalenin burcu barusundeki Al Sancağın bu gün Fransızlar tarafından indirilip yerine kendi bandıraları konulmak üzeredir. Şimdi aceba bunu geri yerine koyacak sende birkaç yüz Đslam kanı hiç mi yok?…

Đğtişaş arzu etmeyelim; yalnız pür vekar-ü azamet olarak sâde o eski Al Sancağımızı geri yerine koyalım.

67

Tekrar kemal-i mehabet ve azametle yerlerimize avdet edelim. Korkma… Seni buradaki bir kaç Fransız kuvveti kıramaz. Sen mevcudiyetini gösterecek olursan, değil birkaç Fransız kuvveti, hatta bütün Fransız milleti kıramaz. Buna emin ol. 28 Teşrini sani Cuma”

Alem-i Đslama Hitap Beyannamesini kaleme alan Kısakürekzade Mehmet Ali Efendi

68

Hüsameddin Karadağ’ın hatıratında ise beyanname içeriği şöyledir:

Alem-i Đslama Hitap

“Ey milleti necibe-i Osmaniye, vaktine hazır ol. Bin üç yüz küsur senedenberi Hazret-i Allah’ı ve Peygamberi zişanını hizmetile razı ettiğin bir din ölüyor. Yani ecdadının kanı pahasına feth ettiği bir kalenin burcu barusundeki Al Sancağın bu gün Fransızlar tarafından indirilip yerine kendi bandıraları konuldu. Şimdi acaba bunu yerine koyacak sende birkaç yüz Đslam gayreti hiç mi yok?… Đğtişaş arzu etmeyelim. Yalnız pür vekar ve azamet ol Al Sancağımızı geri yerine koyalım. Tekrar kemali mehabetle yerlerimize avdet edelim. Korkma. Korkma seni buradaki bir kaç Fransız kuvveti kıramaz. Sen mütevekkilen Alellah kendi mevcudiyetini gösterecek olursan değil birkaç Fransız kuvveti, hatta bütün Fransız milleti kıramaz. Buna emin ol. 28 Teşrini sani 335”

Cuma namazına birbuçuk saat kala yazmış olduğu bu bildirilerden ikisini Ulu Caminin iç kapı girişinin iki tarafındaki sofa kenarlarına, birer tanesini de Çarşıbaşı, Sarayaltı ve Arasa Camilerinin münasip yerlerine konulmak üzere oğlu Şahap Kısakürek’e verir.

Kısakürekzade Mehmet Ali Efendi bu bildiriden önce de halkı uyarıcı nitelikte birçok bildiri yayınlamıştır.

Bayraksız Cuma Namazı Olmaz

Bildirinin elden ele dolaşarak okunmasıyla kaleye göz atan cemaat, bayrağın yerinde olmadığını görür. Cemaat içinden bazıları bayrağın indirilmesinin artık burada Đslam hakimiyetinin kalmadığının bir delili olduğunu ve artık burada Cuma namazı kılınamayacağını belirtirken, Şeyh Ali Sezai Efendi de “kılınsa bile sahih olmayacağı” yönünde fetva verir. Halk bu duygular içinde camiye girer. Ezan

69

okunur, sünnetler kılınır, hatip hutbeyi okumaya başlar. Daha Elhamdülillah der demez dışarıda bir gürültü kopar. “Bayraksız namaz kılınmaz” sesleri duyulur. Bunun üzerine minberde bulunan Ulu Cami Đmamı (Bazı kaynaklar o gün imam olarak görev yapan hocanın Rıdvan Hoca olduğunu belirtirken bazı kaynaklar da Hakkı Hoca ismini vermektedir) da halkın duygularına tercüman olarak; cemaatin doğru söylediğini, hürriyeti elinden alınan bir milletin Cuma namazı kılmasının dinen caiz olmadığını belirtir.

Maraş Ulu Camii

Bayrağın Kalede Yeniden Dalgalanışı

Cemaatten birkaç kişi atılarak minberdeki sancağı alıp dışarı fırlayarak tüm Müslümanları sancak altında toplanmaya davet eder.

70

Maraş’ta Şanlı Bir Gün

Artık cami içinde kimse kalmamıştır. Avluda beli bükülmüş bir ihtiyar, “haydin babam din kavgasıdır bu” diyerek halkı galeyana getirir.

Arslan Bey

71

Halkın Ulu Camii’den kaleye doğru yürüyüşe geçmesi Müslümanlara sevinç ve neşe verirken Ermeniler korkudan evlerine çekilirler. Kapıları kapatılan kalenin duvarlarından tekbir sesleri ile içeriye giren halk kapıları sonuna dek açar. Fransız kuvvetleri çarpışmayı göze alamayarak kalenin arka kapısından kaçarlar. Kalabalığın en önünde olanlardan Onbaşı Osman (Erşan) Arslan Beyin omuzlarına basarak bayrağı kale burcuna yeniden diker.

Onbaşı Osman (Erşan)

72

Cuma namazını kalede kılan halk toplu olarak Hükümet binasına gider. Hükümet binası havlusunu dolduran halka, Governörün tercümanı Vahan: “Ne var, ne oluyor, bu ne taşkınlık, kaleye bayrağınızı diktiniz de ne oldu. Yarın geri indirilir” demesi üzerine kendisine hücum edilerek öldüresiye dövülür. Jandarma bölük komutanı Yüzbaşı Mahmut Bey yetişerek, “onu bana bırakın, tutuklayıp icabına bakacağım” diyerek linç edilmekten zor kurtarır.

Maraş kalesinde dalgalanan şanlı bayrak

Bu arada Mutasarrıf ve Governör telaşla dışarı fırlar. Avluyu dolduran kalabalığın içinden bir ses yükselir. Bu sesin sahibi saraç esnafından cesur bir yiğittir. “Baka Mutasarrıf Bey! Fransızların hükümete ve şanlı bayrağımıza hiçbir şekilde müdahalesini kabul etmiyoruz. Yanında dikilen Governör olacağın ve hükümette bulunan jandarma birliğinin şu anda hükümeti terk etmesini istiyoruz. Aksi halde doğacak çetin olaylardan bizim sorumlu olmayacağımız bilinmelidir” sözlerine karşılık, Governör her isteğe kabul, kabul diye yanıt vermiştir. Governör oradaki askeri birliği ile hükümet

73

binasından ayrılarak karargahın yolunu tutar. Halk da sükunet bularak dağılır.

Kaleye Fransız Bayrağı Çekildi mi?

Bayrak olayındaki en can alıcı husus kaleye Fransız bayrağının çekilip çekilmediği hususudur ki bu tartışma günümüzde dahi hâlâ devam etmektedir. O günleri bizzat yaşayan ve kaleme alan isimlerden olan Hüsamettin Karadağ konu ile ilgili olarak şunları yazmaktadır:

Hüsamettin Karadağ’ın Yazdıkları

“Cuma namazının vakti ermişti, Ulu cami hınca hınç dolmuştu. Osmaniye’den gelenlerin de bazıları camide idi. Ben de birinci safta vaiz kürsüsünün önünde bulunuyordum. Ezan okundu, sünnetler kılındı, hatip mimbere çıktı. Đkinci ezan okundu, hatip hutbeye başladı. Elhamdülillah derdemez dışarıda bir gürültü koptu, bu gürültü içeriye de geçti, (Bayraksız namaz kılınmaz) sesleri duyuldu. Cemaat camiyi boşaltmaya başladı. Biz de herkes gibi ayakkabılarımızı alarak kendilerimizi dışarı attık. Bu esnada mimberdeki tarihi Sancak omuzlanarak götürülüyordu. Artık camide kimse kalmamıştı. Havluda beli iki kat olmuş bir ihtiyar: (Haydin babam din gavgasıdır bu) diyerek ellerile halkı ileriye doğru yürütmeye çalışıyordu.

Halkın Ulu Camiden sancağı alarak kıyamı derhal her tarafa yayıldı, dükkanlar bir anda kapandı. Ermeniler büyük bir korku içinde evlerine kapandılar. Ulu camiden halk Kaleye doğru yürüdü. Kalenin kapıları Guvernörün jandarmaları tarafından kapanmış idi. Halk kale duvarlarına tırmandılar ve kaleye girdiler, kapılar da açıldı. Meydanlık gazilerle doldu. Al Sancak yerine çekildi. Birkaç el tabanca da atılarak bayrak selamlandı.

74

Kaledeki iş bittikten sonra halk Hükûmet Konağına yöneldi. Mutasarrıf Ata beye Fransızların hükûmetimize ve bayrağımıza hiçbir suretle müdahelelerini kabul edemiyecekleri söylenildi. Guvernörün tercümanı ve muavini Vahan ismindeki bir Ermeni de tahkikat için oraya gelmişti. Vahan halka: (Bu çaput parçasından ne çıkar) diye bayrağımızı tahkire başlaması üzerine halk tarafından döğüldü ve tabancası müsadere edildi. Jandarma Yüzbaşısı Mahmud Beyin yardımile canını kurtararak çekilip gitti.

Fransızlar kaleye Türk Bayrağının çekilmesine mani olmak istedilerse de yerine Fransız bayrağı çekilmemişti. Fakat halk buna boyun eğseydi Fransız bayrağının da çekileceğine şüphe yok idi.

Maraş savaş tarihinde Bayrak hadisesi namile anılan hadisenin cereyanı esnasında Fransız ve Ermeniler tarafından bir karışıklık çıkarılmadığı için bugün kan dökülmedi ve hadise de böylece kapandı.”

Hüsameddin Karadağ kaleme aldığı hatıratta kaleye Fransız bayrağının çekilmediğini, daha doğrusu çekilmeye fırsat verilmediğini açıkça belirtmektedir.

Şeyh Ali Sezai Efendi’nin Notları

Şeyh Ali Sezai Efendi ise oğlu Halit Kurtaran tarafından günümüz Türkçesine aktarılan ve henüz kitap olarak yayınlanmamış olan hatıratında şunları söylemektedir:

“Şehrin her tarafından durumu öğrenen halk, akın akın Ulu Camiye gelmeye başlamışlardı. Az zamanda caminin içi dışı ve yollar binlerce kişi tarafından doldurulmuştu. Heyecan üst düzeye çıkmış, ne yapılacağı merakla beklenmeye başlanmıştı. Bu sırada ezan okundu. Camide yer alanlar sünneti kıldılar ikinci ezanın okunması ile o gün imamlık yapan Hakkı Efendi Hoca minbere çıkmıştı ki dışarıdan büyük bir gürültü ve sesler yükselmeye başlamıştı.

75

“Bayraksız namaz kılınmaz.” Hoca Efendi: Elhamdülillahi Nahmedühü ve nesteinühü ve nestağfiruhu ve ne tubü ileyh başlangıcından sonra; “Cemaat doğru söyler. Hürriyetin simgesi bayraktır. Bayrağını dalgalandırmayan ülkenin hürriyeti yoktur. Hürriyetin olmadığı yerde Cuma kılınmaz. Minbere hutbe okuyup Cuma namazı kıldırmak için çıkmış değilim. Size iman kuvvetiyle şanlı al bayrağımızı kahramanca bir yürüyüşle hemen yerine asmanızı tavsiye ediyorum” demesiyle, cemaat tekbirlerle ayaklanıp harekete geçmişti. Minberin iki yanında bağlı olan ve üzerinde fetih ve zafer ayetleri yazılı sancaklar yerinden koparılıp açılarak süratle yürüyüşe geçildi. Az zamanda göklere yükselen tekbir sesleri ile kaleye tırmanıldı. Kale kapısı Fransız birliklerince kapatılmıştı. Kale burcundan tırmanıp kaleye giren yiğitlerin kapıyı açmaları ile Fransız birlikleri arka kapıdan kaçtılar. Kaleye giren kafilenin başında ilk yetişenlerden Onbaşı Osman Erşan etrafta bayrağı araştırmaya başlar; koğuşa gittiğinde orada bulup öpüp başına koyduktan sonra koşarak şanlı bayrağımızı göndere çeker. Halkın heyecanı son kerteye çıkmıştır. Đçlerinden bir yiğit; “Bayrağı buraya asmak marifet değil, şimdi hükümete giderek bir daha bayrağa el sürülmemesini sağlamalıyız” demesiyle bir kısım cemaat sancaklar ve tekbirlerle yürüyüşe geçerek hükümet binasına varırlar. Kalede kalan bir kısım cemaatte bayrağın gölgesinde huşu içinde Cuma namazını kılarlar. (O zamanki Ulu Cami Đmamı Hakkı Efendi Hoca muharebe içinde şehit olmuştur. Allah rahmet eyleye.)”

Şeyh Ali Sezai Efendi’nin hatıratında dikkat çeken bir başka husus daha var ki o da bayrak hadisesinin olduğu gün Ulu Camii’de görevli bulunan imam hatiple ilgilidir. Sezai Efendi o gün görev yapan imam hatibin Hakkı Efendi olduğunu belirtirken bazılarında isim belirtilmemektedir. Sonraki yıllarda yazılan birkısım eserde ise (Sahibini Arayan Madalya hariç) Rıdvan Hoca ismi yer almaktadır. Her ikisini de rahmetle anıyoruz.

76

Şahap Kısakürek’in Anlattıkları

Bayrak Olayı’nın görgü şahidi olmanın ötesinde fitili ateşleyen kişi olan Şahap Kısakürek ise o gün yaşananları yıllar sonrasında şöyle anlatacaktır.

Kısakürekzade Mehmet Ali Efendi’nin oğlu Şahap Kısakürek

“Ben o zaman 17-18 yaşlarında idim. Babam (Elbistan Gazetesi) adlı el yazısiyle birkaç nüsha gazete yazardı. –Bu gizli olup sadece Mehmet Ali Efendi’nin kendi düşüncesi ve reaksiyonu mahsulü idi. Halkı teşvik ve teşci için hazırlardı, teşkilatla hiçbir ilgisi yoktu.- Ben şitarı zubun giyerdim. Zubunda tadilat yaptırarak sol yana altı delik bir cep ilâve ettirdi. Gazeteyi alır, babamın tarifi vechile delik cebimden halkın tecemmü edeceği yerlere bırakır veya cebimden

77

düşürürdüm. Bu işi gayet gizli ve şafakla yapardım. Babam anama dahi duyurmazdı.

Bu tatbikat 8-10 gün devam ettikten sonra bir Cuma günü (28 Sonteşrin 335) kaleye Türk bayrağı takılmadığını gören babam beni paylamağa ve azarlamağa başladı.

-Yaptığın hizmetten hiç memnun olmadım. Bak Fransızlar Maraşı teslim alacaklar. Benim yazdığım gazeteler halkın eline geçseydi bu iş bu noktaya kadar gelmezdi, gibi sözler söyledi.

Babam evin içinde âdeta çırpınıyordu. Şehir bir matem veya hazır olmuş asker sessizliği içindeydi. Babam bana bir müddet darıldıktan sonra:

-Şimdi, dedi. Yapacak bir işin daha var. Bir beyanname yazacağım. Halkın alakâ-i diniyesine hitap edeceğim. Vazifen bu beyannameyi, gazeteyi düşürdüğün gibi, kimseye göstermeden ve kendini tanıtmadan Ulucamide cemaatın arasına bırakacaksın. Vaziyet ne kesbederse uzaktan gözetleyip bana haber vereceksin.

Meşhur beyannamenin metni:

“Âlem-i Đslame Hitap;

Ey! millet-i necibe-i Osmaniye, vaktine hazır ol. Bin üç yüz küsür seneden beri Hazreti Allahı ve Peygamberi zişanını hizmetinle razı ettiğin bir din ölüyor. Yani ecdadının kanı pahasına fethettiği bir kalenin burcu barusundaki Alsancağın bugün Fransızlar tarafından indirilip yerine kendi bandıraları konuldu. Şimdi aceba bunu yerine koyacak sende birkaç yüz Đslam gayreti hiç mi yok?

Đğtişaş arzu etmiyelim. Yalınız pür vakar ve azamet olarak ol Alsancağımızı geri, yerine koyalım. Tekrar kemal-i mehabetle yerlerimize avdet edelim. Korkma, korkma seni buradaki birkaç Fransız kuvveti kıramaz. Sen mütevekkilen Allaha mevcudiyetini gösterecek olursan değil birkaç Fransız kuvveti, hatta bütün Fransız milleti kıramaz. Buna emin ol!”

78

Babamın verdiği beyannameyi elimle delik cebimde sıkarak evden çıktım. Arkamdan babam da çıktı. Ben beyannameyi Ulucaminin avlusu ortasındaki saathanenin civarına düşürdüm.

Cemaat çoktu. Hemen ele geçti. Elden ele okumağa başladılar. Ve nihayet Şeyh Ali Sezai Efendinin eline vardı, okudu. “Kılacağınız namaz sakıt olur” dedi. Cemaatta bir kaynaşma ve caminin içine itişme başladı. Başka taraflardan da camiye acele gelenler oluyordu.

Az sonra yeşil sancağı çekerek kaleye hücum başladı. Avluda –Ulucamiin- beli iki kat olmuş bir ihtiyar “Haydi babam din kavgasıdır bu” diyerek elleriyle halkı ileriye doğru yürütmeğe çalışıyordu.

Halk Boğazkesene geldiği zaman ise Kalem reisi (As. Ş. Bşk) Abdullah Bey kalabalığın önüne geçerek “Ey ahali bu sevdadan siz vazgeçin, biz terk-i silah etmiş bir devletiz. Hali hazırda işgal altındayız. Bir devlet-i muazzama ile uğraşılmaz. Sabı sıbyanın kanına giriftar olmayın” gibi sözler söylediyse de, şahlanan kalabalık söylenenleri âdeta duymadı bile. Tek bir kişi dahi dinlemedi. Kalede Osmaniye’den gelen düşmanın süvari jandarmaları vardı. Kale kapılarını kapadılar. Fakat halk dıvarlara, burçlara tırmanarak aştı. Düşman jandarmaları kaçtı. Al bayrağımız kale burcuna takıldıktan sonra Hükümete gidildi.

Ben eve geldim. Babam da geldi. Gözleri parlıyordu. Seviniyor ve yine de tir tir titriyordu. Bana:

-Aferin, işte böyle yaparlar. Đyi yaptın, dedi.”