Site icon Teketek Haber

BEN KENDİMLE BARIŞTIM

Herkesin var bir arayışı… Düşenin kalkamadığı bir şok devri içinde birer pırasa olarak mı yaşayacağız? Yoksa bizlerde varoluşumuzun var olma hikayesini yazamadan birer silik yazı gibi hiç dile gelmeden okunmadan yitip gidecek miyiz? Karamsarlığın işlevsel boyutunda besleyip büyüttüğümüz çaresizlikler mi yağıyor bir bir başımıza. Neden çok mutsuzuz? Derinlerimizde bir yerlerde kendimizi bulamadığımız sürece bu mutsuzluğu besleyeceğimiz aşikar. İnsan evvela kendini keşfetmeli, hepimizin dilinde pelesenk olan o “bir gün keşfedileceğim” arzusunun çok dışında gelişen bir evrimleşmeden söz ediyorum. Şimdi durup “ben” desek çok mu bencilce olur? Yoksa ben aslında… Aaa evet; ben aslında bunu, bunu, bunu sevmiyormuşum. Neden istemediğim birçok şeye mecbur kıldım ki kendimi; keşfini yaşayacağız. Hadi bunu bir düşünelim.

Düşündük sayıyorum. Yooo ben gayet memnunum halimden diyenler ve evet, sevmediğim birçok şeye kendimi mecburmuşum gibi adamışım, diyenler arasından ben ilk düşünceyi sahiplenenleri tebrik ediyorum. Herkesin harcı değil bu kadar doğru yaşamış olmak ya da köleliği tümüyle kabullenmiş olmak. İkinci düşüncenin sahiplerini ise ayakta alkışlıyorum, iki cümlelik düşünce zamanında bunu keşfetmiş olmak muazzam bir yeti. Fakat sorarım neden var olan bu zekanızı başından beri kullanmak aklınıza gelmedi. Ortam psikolojisi denen bir duygu durum bozukluğu var bilirim o mereti. Bulunduğunuz anın, ortamın akışına göre şekillenip, aslında kendinizin tam olarak ne istediğine asla inememe durumu. En azından ben böyle yorumluyorum. İlk paragrafa geri dönüyoruz, yani biz birer pırasayız ve de yazılıp yazılıp silinen o cümleyiz.

Yaratılış itibariyle, içtiğimiz sütün çiğliğinden olsa gerek fıtratımız da var bizim illa kötü olmak güdüsü. Kimseye karşı değilse bile kendimize karşı. Bunca engeli aşıp, var oluş çabasına giren biz minnak vitaminler, rahme düşünceye kadar mıydı tüm yaşam mücadele ve çabamız? Vay be demezler mi adama; küçük bir vitaminken onlarca vitaminin önüne geçip uzun metraj mücadeleden sonra dünyaya gel, sonra ben vazgeçtim oynamıyorum de. Olacak iş değil de, unutuyoruz. Sorun da bu işte, çabuk unutuyoruz; varlığımızı, gücümüzü neyin savaşı içinde olduğumuzu. İnsan önce kendini yenmeli, kendini aşmalı, kendinden doğmalı, kendinden var olmalı, kendini saymalı ve birçok şey daha…

Son olarak şunları söylemek istiyorum; Yaşam bahşedilenlerin arasında en görkemli ve en zor olan alan. Bu alanda bize verilen rolün hakkı yaşamak. Yaşamak yolunda yürürken zamandan aldıklarımızdır değerli olan, kendimize kattıklarımız. Kıymetli olan biziz, kendimiziz. Biz bugün bu dünyadan göç ettiğimizde bu bizim kopacak olan kıyametimizdir. Kimseyi memnun etmek için yaşamak zorunda değiliz. Mutluluk böyle aranmaz. Kendini seviyorsan, kendine yetiyorsan ve korkutmuyorsa bu hayatta seni yalnızlık ve diğer hiçbir şey o zaman mutlusundur zaten. Bu kendi kendine yetebilmekten gelir. Kimsenin seni sahiplenmesine, çok sevmesine ihtiyacın yok. Aynaya baktığında karşında gördüğün kişiye sarıl ve onu sevdiğini söyle, çünkü o da seni sevdiğini fısıldayacak sessizce, onu duyman yeterli.

Bu hayatta ne armut ol, ne pırasa ne de silinip giden o söz, o isim ol, bu hayatta ben yaşadım ben de vardım diyen ol!

 

 

This website uses cookies.

This website uses cookies.

Exit mobile version