Site icon Teketek Haber

BİRİNCİ HAÇLI SEFERİNİN NORMAN ŞEFLERİ BOHEMUND ve TANCRED’IN MARAŞ’TAKİ FAALİYETLERİ

Yrd. Doç.Dr. Seyhun ŞAHİN*

Giriş

Haçlı seferleri, insanlık tarihine yön vermesi ve aynı zamanda bu seferlerin içeriği bakımından üzerinden yüzyılların geçmesine rağmen güncelliğini yitirmemiş olmasıyla hep ilgi konusu olmuştur. Haçlı seferlerin ortaya çıkışı ve sonrasında yaşananlar Doğu ile Batı dünyaları arasındaki olumlu ya da olumsuz bakımdan ilişkileri daha da güçlendirmiştir. Her iki dünyanın en uzak köşelerindeki hayatlar, bu seferler esnasında birbirileri ile karşılaşma imkânına sahip olmuşlardı. Bu malum sebebin dışında asla karşılaşma imkânı olmayacak insanlar, özellikle Batılılar için onları bu maceraya iten bazı sebepler vardı. Bu sebeplerin başında değiştirmek istedikleri Avrupa’daki hayat şartları gelir.

Buna benzer nedenleri olanlar, haçlı seferlerine katılanlar arasında ağırlıklı kesimi oluşturur. Onlar arasında karşımıza çıkanlardan ikisi de dayı-yeğen durumundaki Bohemund ve Tancred ismindeki Birinci haçlı seferinde çok mühim roller oynayan Norman asıllı şeflerdir. Onları haçlı seferine katılmaya iten bazı nedenleri vardı. Bu nedenleri anlayabilmek için sefer öncesi hayatlarına değinmemiz gerekecek.

  1. yüzyılda Avrupa’ya baktığımız zaman Normanların Avrupa’nın tamamına yayılmış olduklarını görebiliriz. Güney İtalya da Avrupa’nın geneli gibi aynı durumla karşı karşıya kalmıştır. Onların bu bölgeye gelmelerinin sebebi, aslına bakılırsa ücretli asker olmak amacından başka bir şey değildi. Fakat zamanla burada artan güçlerini güney İtalya’da Melfi’yi ele geçirmekte kullanmaktan çekinmediler. Ardından da I. Haçlı seferinin önde gelen isimlerinden olan I. Bohemund ve Tancred’ın atası olan Robert de Guiscard tarafından Apulia Düklüğünün ele geçirilmesiyle Normanların Güney İtalya’daki hâkimiyetleri kurulmuş oldu. Kısa süre içerisinde Calabria ve Sicilya’ya hâkim olan Robert de Guiscard, güney İtalya’da Norman Krallığı’nın temellerini atmış oldu. Güney İtalya topraklarına yerleşen bu Normanlar, kendi öz yurtlarından çok uzaklara yani güney İtalya’ya hatta daha da fazlasıyla Doğu Akdeniz’e kadar uzanıp devletler kurmayı başarmışlardır[1].

Bohemund, güney İtalya fatihi ve Apulia prensi ve Calabria Dükü olan Robert de Guiscard’ın oğludur[2]. Robert de Guiscard ise Tancred de Huateville’nin oğullarından biridir. Tancred de Hauteville, Norman topraklarında (İskandinavya) olukça şöhret yapmış bir şövalye idi. Tancred’ın ilk eşi olan Muriellla’dan beş oğlu dünyaya gelmişti ki bunlar: sırasıyla William ( takma adı demir yumruk), Drogo, Humphrey, Geoffrey ve Serlo’dur. Ancak ilk eşi ölünce Tancred de Hauteville ikinci bir evlilik yapmak zorunda kaldı. Bu eşinin adı ise Fressenda idi.  Fressenda Tancred’a tam yedi oğul verdi. Bunlar ise sırasıyla: Robert (Guiscard), Mauger,  William, Aubrey, Humbert, Tancred ve en küçükleri Roger (Sicilya’yı Müslümanlardan alan ve ilk Sicilya Kontu unvanını alan)’dır[3]. İşte İtalya, Sicilya ve Anadolu topraklarına kadar isimlerini duyuracak olan Norman liderleri, Tancred de Hauteville’nin ikinci eşinden doğan çocukları arasından çıkmışlardır.

Konumuzun sınırları içerisinde kalmak için Bohemund ve Tancred hakkındaki bilgiler ile yetineceğiz. Öncelikle Bohemund’u tanımakta fayda olduğu görüşündeyiz. Bohemund, Robert de Guiscard’ın oğludur. 1058 yılında doğdu. Bohemund, Robert Guiscard’ın ilk eşi olan Norman asıllı Alberada’dan doğmuştur. Fakat öyle anlaşılıyor ki Robert Guiscard, bulunduğu bölgede giderek nüfuzunu arttırıyordu ki; ilk eşi Norman asıllı olmasına rağmen Salerno Prensi’nin kız kardeşi olan Sichelgaita ile evlendi[4]. İşte Bohemund’un geleceğini etkileyen olay babasının Salerno Prensi’nin kız kardeşiyle evlenmesidir. Çünkü Guiscard’ın yeni eşi Salerno Prensi’nin kız kardeşi olması nedeniyle ondan doğacak çocukların soyluluk bakımından önüne geçmeleri pek muhtemeldi ve öyle de oldu. Salerno Prensi’nin kız kardeşi ve aynı zamanda Lombard soylusu olan prenses Sichelgaita kendi oğullarını Apulia Düklüğünde söz sahibi olmaları için elbette ki ön plana çakardı[5].

Bohemund bu durumun farkında olmasına rağmen yine de babasının yanından ayrılmadı. Robert de Guiscard’ın tüm savaşlarında yanında bulundu. Hatta Bizans’a karşı yapılan ve balkanlar üzerinden yürütülen saldırıda babasının yanında savaşarak cesaret ve askeri kabiliyetini gösterdi 17 Temmuz 1085 yılında burada vefat etti. Cenazesi ise Melfi yakınlarındaki Venosa’ya getirildi[6].

Robert de Guiscard’ın 1085 yılındaki ani ölümü Hauteville ailesi için adeta bir dönüm noktası oldu. Guiscard’ın ölümü ailesini sarstığı kadar Güney İtalya’daki Normanları da sarsmıştı. İtalya topraklarındaki Normanlar büyük liderlerinden belki de, onlar için daha anlamlısını söylersek, kahramanlarından yoksun kalmışlardı. Bununla birlikte onun yerine geçen kişi ise annesinin girişimiyle ve anne tarafından soydaşları olan Lombardların da desteğini alan oğlu Roger Borsa oldu. Roger Borsa, orduyla birlikte İtalya’ya dahi geri dönmeyi beklemeden hemen Dük olarak oracıkta ilan edildi[7].

Tüm bunlardan sonra Roger Borsa ve Bohemund, “Dük” unvanını elde etmek için aralarında mücadele etmeye başladılar. Amca Sicilya Kontu Roger, Roger Borsa’nın üstünlüğünü tanıyarak Bohemund’un bu tartışmada saf dışında kalmasına da neden oldu[8]. Bohemund, bu durumu kabullenmedi. Kendisine miras olarak kalan içine Taranto ve Bari gibi şehirleri de alan Apulia’daki topraklarını kardeşi Roger Borsa ve amcası Kont Roger’a karşı korumak için uzun yıllar boyunca mücadele etti. Ancak bu uzun mücadelesinin açık bir neticeye ulaşamamasından odlukça yılmış olduğu anlaşılan Bohemund, I. Haçlı seferine katılmak adına babasının egemenlik sahası içerisinde toprak edinme hırsından vazgeçti[9].

Bohemund’dan sonra onun yanında bulunan ve I. Haçlı seferinde mühim bir görev üstlenen Tancred’ın Haçlı seferi öncesindeki hayatından da söz etmek gerekir. Aslında onun da I. Haçlı seferine katılmasındaki nedenler, Bohemund’un nedenlerinden pek de farklı değildir. Tancred 1076 yılında doğmuştur. Annesi Robert de Guiscard’ın kızı Emma’dır. Babası ise “İyi Marquis” olarak bilinen Odo idi. Hauteville ailesi içinde aradığını bulamayan Tancred, I. Haçlı seferine katılan annesinin öz kardeşi olan Bohemund’a katılmıştır[10]. Bu iki ismin haçlı birliklerine katılmaları yalnız onların değil aynı zamanda haçlılar için de önemli bir andır. Çünkü bu iki isim, doğuda Antakya ve Tarsus gibi önemli şehirlerin zapt edilmesindeki lider isimlerdir. İsimi geçen bu şehirler, Hauteville ailesinin bu iki mensubu tarafından idare edilecekti. Dolayısıyla Norman istilasının Avrupa dışına yani Anadolu ve Suriye topraklarına kadar bu yolla yayılmış olduğunu söyleyebiliriz.

1.Bohemund ve Tancred’ın Haçlı Seferi’ne Katılmaları ve Antakya’yı İşgal Etmeleri

Haçlı birliğinin oluşması için Papa Urbanus’un büyük çağırısı, Avrupa’nın dört bir köşesinde büyük bir heyecan uyandırmış ve karşılığını bulmuştu. Papa’nın bu çağrısı İtalya topraklarında da taraftar buldu. Haçlı birliğine dair haberler elbette ki Güney İtalya’daki Normanlara kadar ulaşmıştı ki zaten maceracı bir karakterde olan buradaki Normanlar, bu gelişmeye de kayıtsız kalamazlardı. Norman hükümdarları arasında buna temkinli yaklaşanlar olduğu gibi hemen kabullenenler de oldu. Bunların başında ise kardeşi Roger Borsa ve amcası Sicilya Kontu Roger’un kendisine karşı müttefik oldukları Taranto hükümdarı Bohemund geliyordu[11]. Bohemund için Apulia’da kaybettiği itibarını, bu maceraya atılarak kat ve kat daha fazlasını elde etmek mümkün olabilirdi. Kız kardeşinin oğlu Tancred için de benzer bir beklenti içinde olmak elbette ki olağandı. O da Bohemund ile birlikte atılacağı bu maceradan idare edebileceği bir toprak, tebaa ve şöhret yakalamayı umuyordu.  Bu çağrı onlar için büyük bir fırsat idi.

Bu arada Bohemund, Haçlı seferine katılmak için büyük bir gayret içerisinde hazırlıklarını tamamlamakla meşgul oldu. Etrafında ise kendi ailesinden ve Normanlardan birçok kişi onunla beraber bu maceraya atılmak için bir araya geliyordu. Yeğenlerinden yani Tancred’ın küçük kardeşi William (Guillaume), Fransız Haçlı birliklerine katılarak Bohemund’u beklemeden yola çıkmış oldu. Bohemund’un yanında ise başta Tancred olmak üzere yine onların kuzenleri olan Salerno Kontları Richard de Principate ve Rainulf ile beraber Rainulf’un oğlu Richard yakınları olarak bulunuyorlardı. Bunlara ilave olarak; Rossignuolo Kontu Godefroi ile kardeşleri, Robert d’Ansa, Hermann de Cannae, Onfroi de Monte Scabioso, Albred de Cagnano, Ariano piskoposu Girard ile birlikte bir kısım Sicilya Normanları bulunmaktaydı. Diğer taraftan Fransa Normanlarından da Bohemund’un ordusuna katılımlar oldu. Robert de Sourdeval ve Boel de Chartres Fransa Normanlarının meşhur isimlerinden olup bunlar da Bohemund’un ordusuna katılmışlardı. Böylelikle oldukça kalabalıklaşan Bohemund’un ordusu, her ne kadar Godefroi’nın ordusundan sayıca az olsa da oldukça iyi teçhiz edilmiş ve eğitilmiş bir ordu niteliğindeydi.

Tüm haçlı birlikleri İstanbul’da buluşmak üzere yola koyulmuşlardı. Onların yolculuklarını ve detayları konumuzun dışında kalması nedeniyle üzerinde özetle duracağız. İstanbul’a ilk varan birlik Godefroi’nin ordusu oldu. Bohemund ise en son katılanlardandır. Çünkü seferi haber alması ve bunun için hazırlıklara diğer şeflerden sonra başlamış olması onun yola koyulmasında diğerlerinden sonraya sarkıtmıştı. Ancak en nihayetinde Nisan ayının başında İstanbul önlerine ulaştı. Bizans İmparatoru Aleksios ile yapmış olduğu uzun müzakerelerden sonra ordusunu Haçlı birlikleri ile beraber Selçuklu topraklarına geçirdi[12]. Ordusunun niteliği, kendisinin cesareti ve Bizans’a karşı daha önce babası ile beraber kazandığı zaferler sonucunda elde ettiği şöhreti, onu haçlı birlikleri arasında farklı bir konuma taşıyordu. Antakya’yı ele geçirinceye kadar yolda Bohemund ve Tancred yeni şöhretler edindiler.

İznik’i Selçuklulardan aldıktan sonra Bilecik üzerinden Eskişehir’e ilerleyen haçlı ordusu ile Selçuklu birlikleri burada bir meyden muharebesine tutuştular ancak sayıca ve teçhizat bakımından üstün olan Haçlı ordusu karşısında Selçuklular yenilip geri çekilmek zorunda kaldılar. Buradaki muharebede Selçuklularla ilk karşılaşan orduyu yöneten kişi Bohemund idi. Daha sonra Konya Ereğli’de yeni bir savunma hattı uluşturan Selçuklular, burada da haçlılara karşı koyamadılar[13].

Bunun üzerine Haçlı ordusu Konya, Kayseri ve Maraş üzerinden Antakya’ya doğru yoluna devam etti. Tancred ve Baudouin ise Kayseri bölgesindeyken Haçlı ordusundan ayrılıp güneye, yani Tarsus bölgesine yöneldiler. 1097’nin Eylül ayı içerisinde Adana, Mersin ve Tarsus Haçlılar tarafından ele geçirildi[14]. Baudouin, buradan Maraş üzerinde ilerleyen haçlı ordusuna tekrar katıldı. 15 Ekim 1097 tarihinde Maraş’ı işgal ettiler. Haçlılar, aslen Ermeni olan Tahtul isminde Bizans ordusunun eski bir komutanını buraya vali olarak atadılar. Hatta bir de piskoposluk merkezi kuruldular. Her ne kadar İmparatora söz vermiş olsalar da Haçlıların artık bu yemin ve sözlerinden uzaklaştıkları belli oluyordu. İmparator, Maraş’a kısa süreliğine tekrar hâkim olduysa da Maraş’ta bir Haçlı senyörlüğünün kurulmasının önüne geçemedi[15].

Haçlı birlikleri, 1097 yılının Ekim ayı içerisinde Antakya’ya ulaştılar derhal şehri kuşatma altına aldılar. Bu sırada şehrin Selçuklu valisi Yağısıyan, kuşatmaya karşı bir takım hazırlıklar yaptı. Diğer taraftan da etraftaki Selçuklu beylerinden yardım istedi. Kuşatma, aylarca devam etti. Bu arada haçlı birlikleri de oldukça kayıp veriyordu. Selçukların tüm gayretlerine rağmen kuşatma kaldırılamadı. Bu sırada Bohemund, Antakya kalesinin burçlarından birinin savunmasını komuta eden bir Ermeni dönmesi ile temas kurmayı başardı. Bu komutanın adı Firuz idi[16]. Bohemund ondan aldığı yardım neticesinden kaledeki burç üzerinden şehre girmeyi başardı. 3 Haziran 1098 tarihinde şehirde bulunan diğer gayri Müslimlerin de yardımıyla burada bulunan bütün Türk ahali katledildi[17]. Daha sonrasında buraya Musul Atabeyi Gürboğa (Kürboğa), Antakya’yı kurtarmak amacıyla geldiyse de diğer Selçuklu beylerinin kendisine ihanet etmeleri sonucu Haçlılar karşısında yenilmekten kurtulamadı. Bunun üzerine Antakya’nın iç kalesinin de düşmesiyle 28 Haziran’da Antakya tamamen Bohemund’un eline geçti[18].

2.Antakya’nın Haçlı Hâkimleri Bohemund ve Tancred’ın Maraş’taki Faaliyetleri

Bohemund, Antakya’ya hâkim olmakla sadece Bizans’ın düşmanlığını üzerine çekmekle kalmadı. Aynı zamanda Selçuklu Türklerinin düşmanı haline de gelmişti. Çünkü Bohemund, Antakya ile yetinmeyip hâkimiyet alanı genişletmek düşüncesindeydi.

Maraş, konumu itibariyle gerek yeryüzü şekilleri bakımından gerekse de iklimi ve verimli toprakları nedeniyle tarih boyunca cazibe merkezi olmuştur. Eski Çağ’da daha Hititler döneminden beri adı Maraş olarak bilinmesi onun sahip olduğu cazibenin en güzel kantıdır. Roma ve Bizans dönemlerinde de bu önemini sürdüren Maraş bölgesi, Selçukluların Anadolu’ya hâkim olduğu dönemde gerçekleşen Haçlı seferleri esnasında Haçlı şeflerinin de dikkatlerini çeken bir yer oldu[19].

Antakya ve Urfa haçlı kontluklarının sınırlarına yakın oluşu ve daha önce bahsetmiş olduğumuz özelliklerinden dolayı bu iki haçlı devleti Maraş’ı sınırlarına dâhil etmeyi amaçlamışlardı. Bunun için öncelikle Antakya haçlılarının yoğun bir çaba sarf ettikleri söylenebilir. Tabi burada Bohemund’un Bizans’a karşı taşımakta olduğu duyguların ve hırslarının da önemli bir payı vardır.

Urfalı Mateos’un anlattıklarına bakılırsa Maraş ile ilgili olarak Bohemund bölgede hâkimiyeti Maraş’ın Ortodoks Ermeni İdarecisi Thatul döneminde sağlanmıştı. Bu hâkimiyet meselesini anlatırken Mateos, Richard de Salerno ile beraber Bohemund’un Maraş üzerine gelerek karargâh kurduğu ve şehri kendine tabi kıldığını belirtiyor[20]. Öyle anlaşılıyor ki bu hadise Malatya Valisi Gabriel’in Bohemund’an yardım talebinde bulunduğu zaman yaşanmıştır. Malatya Ermenilerinden kendisine itaat edecekleri vaadine karşılık olarak onları Danişmend Selçuklularından kurtarması talebine Bohemund’un olumlu cevap vermesinde elbette ki bazı düşünceleri vardı. Bu sayede sadece Türkiye’nin doğusunu değil aynı zamanda Kayseri üzerinden İç Anadolu’ya da hâkim olmanın yolu Maraş bölgesinden geçiyordu. Maraş’ın sahip olduğu stratejik önemin farkında olanların başında elbette ki Bizans geliyordu.

Bohemund’un Malatya üzerine yürümesi için Maraş bölgesi, mutlak surette geçmesi gereken topraklardı. Bohemund’un Maraş’taki durumu düşünüldüğünde aynı zamanda kendisine fazla karşı koyulmadan Maraş’ın teslim olduğu anlaşılıyor. Çünkü Malatya’ya doğru yoluna devam ederken Bohemund’a refakat edenlerden biri de Maraş’ın Ermeni asıllı piskopusu’ydu. Bu suretle Antakya’nın kuzeyinde Bohemund’un liderliğinde ele geçirilen en önemli mevkilerin başında Maraş geliyordu. Thatul döneminde gerçekleşen bu hadise ile Maraş Bohemund’un otoritesi altına girmiş oldu[21].

1100 yılında Türkiye Selçuklularının en önemli beylerinden biri olan Danişmend Emri Gümüştekin Gazi, hâkimiyet sahasını doğu tarafından genişletmek amacıyla uzunca bir süreden beri özellikle Malatya Ermenileri üzerine bir dizi harekât düzenlemekteydi. Ancak Malatya Ermeni hâkimi Gabriel, kesin bir şekilde bölgeye hâkim olmak için hazırlık içinde olduğunu öğrendiği Danişmend Emirine karşı mecbur kalması sonucunda Antakya hâkimi Bohemund’dan yardım istedi[22]. Bohemund’un Ermeniler ile iyi ilişkiler içinde olduğunu bildiği gibi aynı zamanda Bohemund ile tanışık olan Antakya Ermeni patriği Zyprian ve Maraş piskoposu Kirkor’un bu talep için aracı olmalarını istedi. Urfa Haçlı Kontluğu’nun bu olaya müdahil olmasını ise Gabriel istemiyordu[23]. Çünkü Urfa kontunun, Gabriel’in damadı olan Thoros’un ortadan kaldırılmasındaki rolü ve vefasızlığı açıkçası Gabrieli fazlasıyla tedirgin etmişti. Bu gibi nedenlerle Gabriel için Türklere karşı Antakya haçlılarının yardımını talep etmek daha yerinde bir istekti.

Danişmendler, Haçlı orduları karşısında Türkiye Selçukluları kadar yıpranmamışlardı. Sultan Kılıçarslan ise başkentini haçlılar vasıtasıyla Bizans’a kaptırmış, babası Kutalmışoğlu Süleymanşah döneminde elde edilen toprakların mühim bir kısmı elden çıkmıştı. Ancak Danişmend Gazi Gümüştekin’in durumu Sultan Kılıçarslan’a göre çok daha iyiydi. En azından onların yaşadıkları gibi bir kaybı olmamıştı. Ayrıca Süleymanşah’ın zamansız ölümüyle yaşanan fetret devri, Danişmendlerin önünü açmıştı. Bu nedenlerden olsa gerek ki Danişmendler, topraklarını hem Ermeni ve haçlıların aleyhine olduğu gibi Türkiye Selçuklarının da aleyhine genişletmek maksadındaydı[24]. Damişmend beyi Emir Gazi Gümüştekin, Malatya ve Maraş bölgelerine hâkim olarak gücünü arttırmak istiyordu. Onun bu niyetini Kılıçarslan’a karşı takınmış olduğu tavırdan, Bizans ve Haçlılar ile kurmuş olduğu ilişkilerden de anlamak mümkündür.

Bohemund, Antakya’dan ayrılmadan önce henüz ele geçirmiş olduğu şehrin güvenliğini ve kendine olan bağlılığını sürdürebilmek adına bazı önlemler almayı ihmal etmedi. Bunların başında Antakya’nın Bizans ile olan bağlarının önüne geçebilmek için şehrin piskoposunu Rumlardan değil de Katolik Latinlerden tayin etmesi gelir[25]. Bu adımla birlikte Rumlar ile haçlıların arasına kalın ve aşılması güç bir duvar örmüş oldu. Ayrıca Antakya’nın kendisine bağlanması için çok sert bir tedbiri de uygulamaya koymuş oluyordu. Diğer taraftan harekâta başlayacağı Ermeni idareciler üzerinde korku ve itibar kazandı.

Malatya hâkimi Gabriel, Bohemund’a kendisine yardıma gelmesine karşılık olarak şehri onun idaresine vermeyi vaat etmişti[26]. Danişmend Gazi, Bohemund’un bu ilerleyişinden kısa sürede haberdar oldu ve derhal Bohemund ve ordusu için tedbirler almaya başladı. Bohemud, ordusuna üç yüz şövalye ve sayıca çok mühim olmayan bir de yaya birliği almıştı. Onun ordusunun içinde muhtemel olarak Ermeni askerler de bulunmuş olabilir[27]. Özellikle Maraş Ermenilerinden bir gurup olması muhtemeldir.  Yanında kuzeni Richard de Salerno da bulunan Bohemund, Maraş’ta Aksu vadisi üzerinden Malatya bölgesine giriş yapmak üzereyken Maraş’ın Gafina adlı bir köyünde Danişmendiler tarafından kurulan bir pusu ile esir alındı[28]. Bu pusuda Bohemund’un askerlerinin neredeyse tamamı kılıçtan geçirildi[29]. Bohemund’a refakat eden Ermeni piskoposlar da savaş meydanında öldürüldüler. Bohemund ve kuzeni Richard de Salerno ise Danişmend Gazi tarafından tutsak alındılar. Malatya ise Danişmendlere tabi olmak zorundaydı. Bohemund, esir düşerken saçından bir tutam kesip kendi adamlarından birine vermek suretiyle Urfa Haçlı Kontu Baudouin’e yardım talep etmek suretiyle gönderdi[30].

Bohemund’un sadık bir askeri olduğu anlaşılan bu kişi kısa süre içerisinde Urfa’ya vararak durumu Urfa Haçlı Kontu Baudouin’e bildirdi[31]. Aslına bakılırsa Baudouin için Bohemund’un şahsının karşılaşmış olduğu bu durum çok üzücü olamazdı. Zira iki haçlı kontluğunun doğal olarak mücadele edecekleri alanların başında Maraş ve Malatya geliyordu. Bohemund’un bu mücadelede Türkler tarafından ortadan kaldırılması onun işine gelecekti. Bu Maraş ve havalisini ele geçirmesi için bir fırsat dahi olabilirdi. Ancak diğer taraftan Danişmend Gümüştekin’in Maraş ve Malatya üzerinden ilerlemesi ihtimali düşünüldüğünde hem bunun önünü kesmek hem de gergin durumda olduğu Antakya haçlıları ile Bohemund’un yardımına koşmuş olmakla ilişkilerini düzeltebilirdi. Şüphesiz tüm bunlar düşünüldüğünde Baudouin, haçlılar nezdinde de saygınlığını arttırmış olacaktı.

İster bu düşünceleri taşıyor olsun ister olmasın Baudouin, yanına yüz kırk şövalye alarak Danişmend Gazi’yi takip edip Bohemund ve Richard de Salerno’yu kurtarmak için harekete geçti. Danişmend beyi ise Bohemund ve diğer tutsağıyla beraber öldürmüş olduğu haçlıların başlarını Malatya önlerine gelerek teşhir etti. Bu sayede Malatya’yı kuşatarak teslime zorlamak istiyordu. Ancak Baudouin’in harekete geçtiğini öğrenince çatışmak yerine eline tuttuğu bu değerli esirlerle birlikte geri çekilmeyi daha akıllıca buldu. Bohemund’u ve diğer tutsağını da zincire vurup yanına alarak Sivas’a döndü[32]. Tokat’a çekilip Niksar kalesine hapsetti[33]. Baudouin, üç gün boyunca Danişmend Gazi Gümüştekin’i takip ettiyse de kendi bölgesinden çok uzaklaşmanın doğuracağı tehlikeleri düşünerek ve olası olarak Türkler tarafından pusuya düşürülme korkusuyla bu takipten vazgeçti. Malatya’ya üzerine yönünü değiştirip bu şehre geldi. Şehrin idarecisi olan Gabriel, onu bir kurtarıcı gibi karşılayarak şehrin onun vasallığına girdiğini bildirdi. Baudouin ise elli kadar şövalyesini burada bırakarak Urfa’ya geri döndü[34]. Baodouin de Boulogne Kısa süre sonra da kardeşinin ölümü üzerine Kudüs kralı olarak taç giydi. Urfa Kontu olarak da Baodouine de Bourge tayin edildi.

Bohemund, üç yıl boyunca esir edildi. Bohemund’un kurtuluş fidyesini Bizans İmparatoru ödemeyi teklif ettiyse de Bohemund bunu reddetti. Bu fidyeyi (100.000 [35]dinar) Kudüs Kralı Baudouin ve Antakya Patriği Bernard ödedi[36]. Aslına bakılırsa Bohemund’un bu tavrı, İmparatoru çok şaşırtmamıştı. Bohemund tam olarak kendisinden bekleneni yapmıştı.

Bohemund, Malatya üzerine giderken Maraş bölgesinden geçmişti. Burada bulunan Ermenilerin de desteği ile Maraş bölgesini ele geçirmeyi başarmıştı. Burada kalmayarak söz verdiği üzere Malatya üzerine devam etmek kararındaydı ve Maraş’ın idaresini yanında bulunan Richard de Salerno’ya verdi. Ancak henüz Maraş topraklarındayken Türklere ikisinin de esir düşmesiyle birlikte Maraş’tan uzak kalmıştır. Richard de Salerno, Bohemund’un kurtuluş akçesi karşılığında serbest bırakılmasının ardından Bizans İmparatoru Aleksios’a hediye olarak Danişmendler tarafından gönderilmişti[37].

Maraş üzerinde Bizans’ın ısrarcı olması ve Bohemund ile Richard’ın esir düşmesiyle Maraş’ı Tahtul adlı vali idare etmeye devam etmiştir. Fakat Bohemund’un serbest kalmasıyla birlikte 1104 yılında Maraş’ı terk edip Bizans başkentine giden Thatul’un ardından Tell-Bâşir hâkimi Joscelin Maraş’a hâkim olmuştur[38]. Ancak Urfa Kontu Baudouin de Bourge ile birlikte Joscelin’in Türklere esir düşmeleri üzerine Urfa ve etrafı da dâhil olmak üzere Maraş, Bohemund ile Tancred’ın tasarrufuna kaldı. Tancred’ın da oluruyla Maraş, Bohemund ile daha önce esir düşen Richard de Salerno’nun idaresine verildi[39]. Bohemund, bu gelişmelerden sonra Bizans’a karşı taşımakta olduğu kin ve düşmanlığın etkisiyle İtalya’ya geri dönüp yeni kuvvetler toplayarak İmparator Aleksios’un karşısına çıkmaya niyetliydi. Bu nedenle 1105 yılında Antakya’dan ayrıldı. 1107 yılında Balkanlar üzerinden Bizans üzerine daha önce de olduğu gibi çıkarma yapmış ve Bizans’ın Balkan toprakları üzerinde yer alan Durazzo şehrini bir yıl kadar kuşatmasına rağmen alamadığı gibi İmparatorun karşısında yenilgi almıştı. Bunun sonucunda Bizans imparatoru Aleksios ile Bohemund arasında yapılan antlaşma gereğince Maraş (Germanikeia) Bohemund’un egemenliği altında kalıyordu[40]. Dolayısıyla bu sırada Antakya Prensliğini temsil eden kişi de fiili olarak Tancred idi. Richard de Salerno’nun Maraş idareciliği de bu antlaşma ile meşrulaşmış oluyordu. 1104 yılında Baudouine ile Joscelin esaret yıllarında Urfa Kontluğu idare eden Richard’ın yerine Maraş’ı Vasil adındaki Ermeni idare etmiştir. Goğ Vasil, Keysun senyörü olarak bilinmekteydi ve Richard’ın Urfa ve havalisini yönettiği dönem boyunca (1104-1108) Maraş’ı idare etmiştir. Bu durumda Maraş, Urfa ve etrafının yönetildiği merkez durumundaydı[41]. Haçlı Normanlarının bu serüven içerisindeki rolleri daha da büyümüş ve aynı zamanda hâkimiyet sahaları da genişlemiş oluyordu.

Kılıçarslan ile Danişmendler arasındaki çekişmeden de istifade ederek Bohemund, serbest kalmasından sonra Ceyhun Nehrinin de doğduğu Maraş’a çok yakın önemli bir yer olan Elbistan’ı ele geçirdi (1103)[42]. Fakat Sultan Kılıçarslan 1105 yılında Elbistan’ı yeniden fethetti[43].

Türklerin Urfa Haçlı Kontluğu toprakları üzerine akınlar düzenlemeleri üzerine Urfa Kontu Baudouine ile Joscelin, hem bölgelerini Türklere karşı savunmak hem de hâkimiyet sahalarını genişletmek amacıyla Antakya hâkimleri olan Bohemund ile Tancred’dan yardım talep ettiler. Bu talepleri olumlu karşılanan Urfa kontu ile Joscelin vakit kaybetmeksizin Harran üzerine harekât düzenleyerek bölge halkını yağmaladılar. Bölgede yayılmacı bir politika takip ettiklerini haber alan Artuklu emiri Sökmen ve Musul valisi Çökürmüş, haçlıların üzerine yürüdüler. Savaşın başlamasıyla Türkler, galip gelmeye başladılar. Bunun üzerine Bohemund ve Tancred savaş meydanını terk ettiler. Haçlı ordusunun dağılmasıyla birlikte Baodouine ve Joscelin Türklere esir düştüler[44]. Kont, Musul’da Joscelin ise Hısn-ı Keyfa’da tutsak edilmişti. Dört yıl kadar esir tutulan bu ikili Abu’l-Farac’ın anlattıklarına bakılırsa fidye karşılığında serbest bırakılmışlardır. Öncelikle fidyeyi karşılaması amacıyla Baudouine, yerine esarette joscelin’in kalması şartıyla serbest bırakılmış ve sonunda fidyenin ödenmesiyle birlikte Joscelin de serbest bırakılmıştır[45].

Tancred, bölgede tek haçlı şefi olarak hareket ettiği zamanları boş geçirmiyor Antakya prensliğinin sınırlarını genişletmek için faaliyetlerde bulunuyordu. Maraş senyörlüğünün sınırlarını genişletmek adına daha Bohemund tarafından ele geçirilmiş ancak Kılıçarslan tarafından geri alınan Elbistan’ı 1107’de Sultanın ölümünü fırsat bilerek tekrar işgal etti. 1111 yılında Melik Tuğrul Arslan’ın Atabeyi olan İlarslan tarafından geri alındı[46].

Joscelin’in ve Baudouin’in geri dönemsiyle birlikte Richard de Salerno da Maraş bölgesine geri döndü. Diğer taraftan Bohemund’un Bizans karşısında aldığı mağlubiyetten sonra Antakya’ya geri dönmesi mümkün olmadı. Bizans’ı yenmek için kendi topraklarına gitmişti. Ancak bu yenilgiden kısa süre sonra ölmüştür. Antakya ise onun naibi olarak Tancred’ın idaresi altında kalırken Maraş senyörlüğüne ise Richard de Salerno devam etmiştir. Tancred da 1112 yılında vefat etti. Onun ölümünün ardından Maraş Senyörü Richard da aynı yılda vefat etti. Fakat Maraş senyörlüğü 1149 yılında kadar varlığını sürdürmüştür.

Sonuç

Maraş bölgesi, Antakya’nın haçlılar tarafından ele geçirilmesinin hemen ardından işgal edilmiştir. Bizzat Bohemund tarafından kendisine bağlı bir senyörlük tesis edilmiştir. Bohemund bu ilk senyörü de kendisine en yakın isimlerden biri olan Richard de Salerno’yu tayin etmişti. Ancak Malatya üzerine devam ettirdikleri yürüyüşleri esnasında ikisinin de Türkler tarafından esir alınmaları, yeni kurulan Maraş senyörlüğü için istikrardan uzak yılların yaşanmasına neden olmuştur

Bohemund’un yokluğunda onun yerini yeğeni Tancred almıştı ve onun adına idareci olmuştu. Maraş’ta Türklere esir düşen Bohemund, Antakya’ya dönmeyi başardıktan sonra Bizans’a karşı yeni bir sefer düzenlemek için İtalya’ya geri döndü. Ancak onun Antakya’dan bu son ayrılışı oldu ve bir daha geri dönemedi. Onun ardından ise Antakya Haçlı Prensliğini Tancred devam ettirdi.  Tancred’ bağlı olarak devam eden Maraş Haçlı Senyörlüğü, özellikle Urfa Haçlı Kontluğu ile Antakya Haçlı Prensliği arasında kalan bir mücadele sahası haline gelmiştir. Bunun dışında Türkiye’nin doğusunda hâkimiyet alanını genişletmek gayretinde olan Danişmendlerin de Bohemund ve Tancred dönemlerinde Maraş üzerine baskı kurduklarını daha önce belirtmiştik. Maraş bölgesinin gerek Selçuklu ve Danişmendlerin Haçlılara karşı ve gerekse de haçlıların kendi aralarında mücadeleye sahne olmasında şüphesiz bu kadim şehrin sahip olduğu bazı özelliklerin etkisi vardı. Bunların başında Maraş’ın tarihi ipek yolu güzergâhında bulunuyor olmasının büyük payı vardı. Şehrin Türkiye içine doğru ilerleyen doğal geçit ve yollara sahip olması onun iktisadi hayatını canlı kıldığı gibi geniş bir hinterlandı da ona bağlı hale getiriyordu. Ayrıca oldukça elverişli iklimi ve coğrafyası zirai açıdan Maraş’ı cazip kılıyor ve onu istenilen bir mevkiye taşıyordu.

Birinci Haçlı Seferinin önemli aktörleri olan Bohemund ve Tancred’ın Maraş üzerinde kurdukları Senyörlük idaresi, yarım yüzyıl kadar devam etmiş olsa da etkisi bakımında Maraş tarihinde büyük iz bırakmamıştır. Selçuklu Türklerinin Anadolu’yu kısa sürede Türk yurdu haline getirmeleri bu kadim şehri de kısa süre Türk hâkimiyetine kavuşturmuş ve şehir tam anlamıyla bir Türk-İslam şehri kimliğine bürünmüştür.

 

KAYNAKÇA

 

 

 

 

 

 

 

 

* Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü. seyhunsahin@nevsehir.edu.tr

[1] Charles Homer Haskins, The Normans in Europan History, Cambridge, 1915., s. 192-215.

[2] Susan B. Edgington, “Bohemund I. of Antioch (d. 1111)”, The Crusades Encyclopedia, (Ed. Alan V. Murray), Vol. I, California, 2006,  s.  175.

[3] Geoffrey Malaterra, The Deeds of Count  Roger of Calabria and Sicily and of  Hıs Brother Duke Robert Guıscard, (Translated by Kenneth Baxter Wolf), Michagan University Press, 2008., s. 53.

[4] Malaterra, a.g.e., s. 72.-Edgington, a.g.m., s. 175.

[5] Edgington, a.g.m., s. 175.- Steven Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, c. I, (Çev. Fikret Işıltan), Ankara, 1998., s. 118.

[6] Malaterra, a.g.e., s. 171.- William of Malmesbury, Chronicle, (Translated by J. A. Giles), London, 1857., s. 296.

[7] Malaterra, a.g.e., s. 171.

[8] Malaterra, a.g.e., s. – Harold Lamb, Haçlı Seferleri, Çev.: Füsun Dikmen, Ankara, 2012., s. 110.

[9] Edgington, a.g.m., s. 175.

[10] Aryeh Grabois, “Tancred (d.1112)”, The Crusades Encyclopedia, Ed. Alan V. Murray, Vol. I, California, 2006., s. 1144.

[11] Runciman, a.g.e., s. 88.

[12] Komnena, a.g.e., s. 322.- Anonym, The Deeds of the Franks and Other Jerusalem-Bound Pilgrims: the Earliest Chronicle of the First Crusades, Edited and Translated by Nirmal Dass, Plymouth, 2011, s.35.- Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Çev:. Fikret Işıltan, Anakara, 2011., s. 336.-Lamb, a.g.e., s.114-115.

[13] Birsel Küçüksipahioğlu, Trablus Haçlı Kontluğu Tarihi, İstanbul, 2007., s.33-34.

[14] Anonym, The Deeds of the Franks, s. 47.- Ali Sevim-Erdoğan Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, Ankara, 1996s. 154.-Lamb, a.g.e., s. 150-152.

[15] Gökhan, Selçuklular Zamanında Maraş, Kahramanmaraş, 2013., s. 32.

[16] Anonym, The Deeds of the Franks, s. 66.- İbnü’l-Esir, el-Kamil fi’t-Tarih, İslam Tarihi, c. 10, Çev.: Abdülkerim Özaydın, İstanbul, 1986, s. 229.-Lamb, a.g.e., s. 179.

[17] İbnü’l-Esir, a.g.e., s. c.10, s. 229.

[18] İbnü’l-Esir, a.g.e., s. c.10, s. 230-231.- Anonym, The Deeds of the Franks, s. 86.-Sevim-Merçil, a.g.e., s. 155-156.-Lamb, a.g..e., s. 185.; Küçüksipahioğlu, , a.g.e.,  s. 40.

[19] İlyas Gökhan,  Başlangıçtan Kurtuluş Harbine Kadar Maraş Tarihi, Kahramanmaraş,  2011, s. 19.

[20] Urfalı Mateos, Vekâyinâme, Çev.: Ömer Rıza Doğrul, Ankara, 2000, s. 204.

[21] İlyas Gökhan, “Maraş Haçlı Senyörlüğü”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, S. 172, İstanbul, 2008, ss. 71-106., s.8

[22] Fulcherius Carnotensis, Kudüs Seferi, Çev.: İlcan Bihter Barlas, İstanbul, 2009, s. 117.; Süryani Mihail, Vekayiname, Çev.: Hrant Adresyan, TTK Basılmamış Eserler, Ankara, 1944., s. 47.; Ralph of Caen, The Gesta Tancredi of Ralph of Caen, A History of the Normans on the First Crusades, Translated by Bernard S. Bachrach; David S. Bachrach,  Hampshire, 2005., s. 156.

[23] Mateos, a.g.e., s. 205.; Steven Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, C. I, Çev.: F. Işıltan, Ankara, 1999,  s. 249.

[24] Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu, Çev.: Erol Üyepazarcı, İstanbul, 2014, s. 15. ; Sevim-Merçil, a.g.e., s. 384.

[25] Runciman, a.g.e., C. I, s. 248.

[26] Fulcherius, a.g.e., s. 117.; Mateos, a.g.e., s. 205.; Runciman, a.g.e., s. 248.

[27] Runciman, a.g.e., s. 249.

[28] İbn Kalânasî, Şam Tarihine Zeyl, Çev.: Onur Özatağ, İstanbul, 2015.; Fulcherius, a.g.e., s. 118.; Süryani Mihail, a.g.e., s. 47.; Ralph Of Caen, a.g.e., s. 157.; Gökhan, a.g.e., s. 33.; Işın Demirkent, Urfa Haçlı Kontluğu, C. I, Ankara, 1991., s. 67.- Sürayani Mihail, Bohemund’un Danişmendler tarfından esilr alınmasını Ermenilerin eliyle gerçekleştiğini ileri sürmektedir. Özellikle Gabriel’in Bohemund’u Danişmend Emir Gazi’ye haber verdiğini işaret etmektedir. Onu Maraş’ın Gafina adlı köyünde maksatlı olarak beklettiğini bu sayede bölgeye yetişen Danişmendlerin Bohemund ve Richard de Salerno’yu esir aldıklarını ifade etmektedir. Şüpheyle karşılanması gereken bu ifadelerin çok sağlıklı olduğunu söylemek güçtür. Gabriel’in doğal olarak düşmanı elbette ki Danişmendler’dir. Urfa Kontluğuna karşı tedirginliğini de göz önünde bulundurunca Antakya hâkimi Bohemund’un üçüncü ancak sen sağlıklı seçenek olduğu kanısına varmış olması muhtemeldir. Bizce Süryani Mihail’in ifadeleri gerçeğe yakın değildir. Bkz. Süryani Mihail, a.g.e., s. 47.

[29] Komnena, a.g.e., s. 347.

[30] Fulcherius, a.g.e., s. 118.

[31] Mateos, a.g.e., s. 205.; Ralph of Caen, a.g.e., s. 157.; Runciman, a.g.e., s. 249.

[32] Süryani Mihail, a.g.e., s. 47.

[33] Mateos, a.g.e., s. 205.; Runciman, a.g.e., s. 249.

[34] Fulcheruis, a.g.e., s. 118.; Mateos, a.g.e., s. 205., Runciman, a.g.e., s. 249.; Demirkent, a.g.e.,s. 68.

[35] Süryani Mihail, a.g.e., s. 48.; Ralph of Caen, 10.000 Michaels (Bizans Altını) olarak fidye miktarını vermektedir. Bkz. Ralph of Caen, a.g.e., s. 164.

[36] Ralph of Caen, a.g.e., s. 164.; Edgington, a.g.m., s. 176.-Ostrogorsky, a.g.e., s. 338.

[37] Mateos, a.g.e., s. 222.

[38] Ralph of Caen, a.g.e., s. 164.- Bu arada Maraş’ta bulunduğu anlaşılan ve oldukça kıymete sahip olan Meryem Ana heykeli de Ermeni idareci Thatul tarafından Kilikya Ermeni Prensi Toros’a hayli yüksek bir miktara satılmıştır. Urfalı Mateos’un belirttiğine göre bu satışı yaptıktan sonra Thatul İstanbul’a gitmiştir. Bkz. Mateos, a.g.e., s. 226.

[39] Mateos, a.g.e., s. 223-224.; Fulcherius, a.g.e., s. 160.; Ralph of Caen, a.g.e, s. 167.; Gökhan, a.g.e., s. 86.

[40] Komenna, a.g.e., s. 430.

[41] Ralph of Caen, a.g.e., s. 167-168.; Gökhan, a.g.e., s 20-21.; Demirkent, a.g.e., s. 100.

[42] Sürayni Mihail, a.g.e., s. 55.; Demirkent, a.g.e., s. 95-99.; Mehmet Taşdemir, “Elbistan”, TDV İA, C. 11, İstanbul, 1992., s. 1.

[43] Taşdemir, a.g.m., s. 1.

[44] Ralph of Caen, a.g.e., s. 164-166.

[45] Abu’l-Farac, Abu’l-Farac Tarihi, Çev.: Ömer Rıza Doğrul, Ankara, 1999., s. 347-349.; Süryani Mihail, a.g.e., s. 55-56.

[46] Taşdemir, a.g.e., s. 1.

This website uses cookies.

This website uses cookies.

Exit mobile version