Anadolu bulunduğu stratejik konum itibariyle batıdan doğuya, doğudan batıya ulaşmak isteyen kavimlerin odak noktası olmuştur. Bu özelliğinden dolayı Asurlular, Hititler, Persler ve Bizanslıların önemli mücadele sahası içinde yer almıştır. Nitekim Anadolu’yu ellerinde bulunduran kavimler Irak, Suriye, Mısır gibi önemli merkezleri de ele geçirmişlerdir. Bu coğrafya bu nedenlerle Bizans’ın erken döneminde Sasaniler ile yapılan mücadeleye sahne olmuştur. Bizans’ın Anadolu sınırlarının doğusunda bulunan Sasaniler sınır komşusu olmasının yanı sıra güçlü bir düşman olma özelliğine de sahiplerdi. Bizans ile Sasaniler arasındaki bu mücadeleler IV. yüzyılın başlarından itibaren VII. yüzyılın ortalarına kadar devam etmiştir. Bu süre içerisinde Maraş bölgesi önemli mücadele sahası haline gelmiştir.
İmparator Büyük Konstantinos’un son dönemlerinde Bizans’ın doğusunda Sasaniler önemli bir tehdit haline geldiler. Ancak İmparatorun ömrü bunlarla mücadele etmeye yetmedi. Onun ölümünde sonra yerine geçen oğlu Konstantin (337-361) döneminde Sasaniler doğuda Bizans’ın önemli askeri üssü Nisibis (Nusaybin)’e girdiler ve Diyarbakır’a doğru ilerlediler. Diyarbakır sınırlarına kadar dayanan Sasanilerin bu ilerleyişi Bizans’ın diğer önemli şehirleri Samsat, Germanica, Urfa, Ayıntap gibi yerleri de tehdit altına alıyordu. 361-363 yıllarında Bizans tahtına çıkan Julianus 5 Mart 363’te 65.000 kişilik bir orduyla Sasaniler üzerine yürüdü. Ancak bu sefer sırasında hayatını kaybetti. Yeni imparator Iovianos(363-364) Sasaniler’e Mezopatamya’da araziler veren bir barış yapmak zorunda kaldı[1]. Iovianos’dan sonra İmparator Valens (364-378) döneminde Sasani ordusu II. Şapur komutasında 370 yılının kış aylarında Anadolu’ya girdi. Bu savaşta yapılan bir düello sonucu Bizans ordusu savaşı kazandı ve elli yıllık bir barış anlaşması yapıldı[2].
Theodosios’un doğu topraklarını verdiği oğlu Arkadios’un ölümünden sonra yerine sekiz yaşındaki oğlu II. Theodosios (408-450) geçti. Arkadios ölmeden önce oğluna Sasani hükümdarı I. Yezdigirt’i (399-421) vasi olarak bıraktı. Bu dönemde Bizans-Sasani ilişkileri oldukça iyi olmasına rağmen I. Yezdigirt’in 421 yılında ölümünden sonra yerine geçen oğlu V. Behram döneminde Sasaniler barış anlaşmasını bozarak Bizans sınırına saldırdılar. 422 yılında V. Behram barışı bozan taraf olarak yüklü miktarda tazminat ödemeyi kabul etti[3]. Bizans bu parayı Bizans-Sasani sınırındaki kaleleri tahkim etmek için kullandı. V. Behram daha sonra Bizans’tan intikam almak istese de başarılı olamadı. II. Yezdigirt (438-457) zamanında yapılan savaşlar sonucunda 441 yılı barış görüşmelerinde Bizans ve Sasaniler Anadolu sınırında istihkâm oluşturmayacaklarına dair birbirlerine söz verdiler. Ancak Sasani hükümdarı I. Kavad döneminde Sasaniler Bizans’a karşı üstünlük kurarak 502 yılında Mezopatamya bölgesine saldırdılar. İmparator Anastasios’un gönderdiği ordular bu bölgede yeniden üstünlük kurmayı başardılar. Bundan sonra Bizans İmparatorluğu Suriye ve Mezopatamya bölgelerindeki eyaletlerinin surlarını sağlamlaştırmaya yönelik tedbirler aldı. İmparator Justinianos(527-565) evrensel imparatorluk çabaları nedeniyle Sasanilerle ağır vergiler içeren anlaşmalar yapmıştır[4]. Ancak İmparatorun izlediği bu politikalar Sasanilerin saldırılarını önleyemediği gibi daha güçlü bir düşman olmasını sağlamıştır. Nitekim yapılan anlaşmalara rağmen Sasaniler zaman zaman saldırıya geçmiş bu sırada Maraş toprakları Bizans-Sasani mücadelelerine sahne olmuştur. 544 yılında Antakya’yı tahrip eden Sasaniler, Maraş yakınlarına kadar gelmişlerdir[5].
İmparator Justinianos’un ölümünden sonra tahta çıkan yeğeni II. Justin(565-578), Sasanilere vergi ödemeyi reddedince yeniden savaşlar başladı. İmparator Tiberius (578-582) döneminde de devam eden bu savaşlar Mavrikios’un (582-602) İmparatorluğu döneminde geçici bir süre için durdu. İmparator Mavrikios591 yılında Sasaniler arasında çıkan bir taht kavgasına müdahil olarak II. Hüsrev’in tahta çıkmasını sağladı. Aynı yıl yapılan anlaşmayla Bizans Sasanilerin eline geçen toprakları yeniden kazandı[6]. İmparator Mavrikios’un Phokas tarafından öldürülmesinden sonra onun intikamcısı olarak ortaya çıkan II. Hüsrev Anadolu içlerine ilerleyerek Kayseri’yi aldı hatta bir Sasani ordusu Kadıköy’e kadar ilerledi. Böylece 606-607 yıllarında Sasanilerin yaptığı saldırılar sonucunda Maraş’ın da içinde bulunduğu Anadolu toprakları Sasani işgali altında kaldı[7]. Herakleios’un (610-641) tahta çıktığı sırada Sasaniler hızlı bir şekilde Anadolu içlerine ilerliyordu. 613 yılında kumandanları Şahbaraz önderliğinde ilerleyen Sasaniler, Antakya yakınlarında Bizans ordusunu büyük bir yenilgiye uğrattı ve Tarsus Kalesi’ni de ele geçirdiler. Daha sonra Şam ve Kudüs’ü de aldılar. 615 yılında Anadolu’ya yeniden akınlara başlayan Sasaniler Maraş ve çevresini de ele geçirdiler. Bizans tarihçisi Theophanes’in kaydettiği bilgilere göre Sasani kumandanı Şahbaraz bu sırada Toros dağlarını aşarak Germanica’ya kadar ulaşmıştır[8]. Oradan da Adana’ya kadar gelip Seyhan Nehri yakınlarına gelmiştir. Anadolu’da bu kadar hızlı ilerleyen Sasaniler, 619 yılında da Mısır’ı ele geçirmişlerdir[9].
Kurduğu themalar[10] sistemi sayesinde ordusunu güçlendiren İmparator Herakleios giderek büyük bir tehlike olmaya başlayan Sasaniler’i cezalandırmak için 622 yılında yola çıktı. 626 yılında Maraş üzerinden geçerek yola devam eden İmparator Herakleios[11]627 yılında Ninova önlerinde Sasaniler’i büyük bir yenilgiye uğrattı. 628 yılında Bizans ordusu Anadolu’da da Sasaniler’e karşı zaferler kazandılar. 629 yılında yapılan barış anlaşmasıyla Sasaniler geri çekilirken Bizans Anadolu’da kaybettiği topraklarda, Suriye, Filistin, Mısır gibi önemli merkezlerde yeniden hâkimiyet kurdu[12]. Böylece Bizans İmparatorluğu stratejik önemi oldukça fazla olan Maraş ve çevresini de yeniden hâkimiyeti altına alarak hem Anadolu’nun hem de Suriye ve çevresinin güvenliğinden emin bir duruma gelmişti. Ancak bu kez İslam fütuhatının başlamasıyla birlikte bu savaşlar sırasında yorgun düşen Bizans ordusu aldığı bu yerleri Müslüman Araplara terk etmek zorunda kalmıştır.
[1]Ostrogorsky, a.g.e., s.47;Ernst Honıgmann, Bizans Devleti’nin Doğu Sınırı, (Çev. Fikret Işıltan), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., İstanbul,1970, s.3-4.
[2]Ammianus Marcellınus, The Later Roman Empire(M.S 354-378), Penguın Books, London, 2004, s.346-349.
[3]Ostrogorsky, a.g.e., s.52.
[4]Ostrogorsky, a.g.e., s.65-66.
[5] Gökhan, a.g.e., s.63.
[6]Maurice’s Strategikon,(Translatedby George T. Dennıs), University of Pennsylvania Press, Philadelphia, 1984, s.XI; Ostrogorsky, a.g.e., s.73;Honıgmann, a.g.e., s.26.
[7]Ostrogorsky, a.g.e., s.78;Gökhan, a.g.e., s.63.
[8] The Cronicle of Theophanes(A.D. 602-813), Editedand Translatedby Harry Turtledove, University of Pennsylvania Press, Philadelphia, 1982, s.20.
[9]Ostrogorsky, a.g.e., s.88-93.
[10] İmparator HerakleiosThemalar sistemiyle ülkesinde düşman işgaline uğramış veya işgal edilmeye hazır korunaksız topraklarının savunmasını güçlendirmek amacıyla bu çalışmayı yapmıştır. Böylece askeri birliklerini Anadolu’nun belirli kesimlerinde sürekli hale getirmiştir. Bu sistemi kurarken bölge halklarını ordunun içine dâhil eden İmparator Herakleios hem bu toprakların korunmasını devamlı hale getirirken hem de ücretli askerlik sisteminden kurtulmuştur. Buna göre Anadolu, Opsikion, Anatolikon, Armeniakon, Kibyration dört ana temaya bölünmüştür. Daha sonraki İmparatorlar döneminde themaların sayısı arttırılmıştır. Daha geniş bilgi için bkz. Ostrogorsky, a.g.e., s. 89-94.
[11] Honıgmann, a.g.m., s.313.
[12] Ostrogorsky, a.g.e., s.96-97;Gökhan, a.g.e., s.63.