Baçkar Kasabasında kıralar diye bilinen ailenin ağası Duran Kaye kırk beş yaşlarında siroz hastalığından ölür. Ağaya hanımı Hatice tarafından yakılan ağıttı:
Koca ile Durmuşali
Odasına döşen halı
Ağam şimdi raydan gelir
Düzün kaymak ile balı
Arıstıl’ın başıydı
Üç avradın eşiydi
Küsmüş de gelmiyor beyim
Binboğanın kışıydı
Hele Ağa’m sana n’oldu
Has bahçede gülün soldu
Buna nasıl dayanmalı
Mühürü cebinde kaldı
Hemi ağlayak hem de durak
Buyurun odaya inek
Büyük küçük toplansın da
Mühürü hocaya verek
Karakoca bahçe dikmiş
Tutuna verin dayağı
Ağam geriden gelirken
Hükümet kalkar ayağa
Karyolayı danedim ki
Nic’olmuş Ağa’mın yeri
Binboğaya çadır tutmuş
Sürüsü Erzurum moru
Kır at avluda kişniyor
Kayunu çayır dişliyor
Hangi şerefini söyleyim
Tarlada makinesi işliyor
Ata biner tay peşinde
Terziye asbab kestirmiş
Saat kordonu döşünde
………………………
Derin suyun adasına
Karşı durak gadasına
Hep dostların savışıyor
Hiç inmiyor odasına
Atının arnı sakar
Bi yol yürür bi yol seker
Kocayınan Durmuş Ali
Melül melül yola bakar
Elime aldım nacağı
Dolandı dibi bucağı
Andırın balerin iner
Sürün kahveyi ocağa
Odada levha yazılı
Yüreği dertli sızılı
Nasıl kıydın Kadir Mevlâ’m
Ardı ufacık kuzulu
Adananın dağlarına
Ateş düşsün bağlarına
Koçunan şerefe gider
Çağılhan’ın bağlarına
Sabah namazında kalktım
Sesimi güvercine kattım
Yurtsuzumuş benim beyim
Adana’yı mekân tutum
Nere varsam ora işli
Ardında kara nakışlı
Borü çifte arkadaşlı
Bekliyom ki gelir diye
Kocamın yerine tuttum
Koçalimi çiftçi ettim
Bahtı karaymış Kadir’in
Onu da babasız büyüttüm
Yüce çardak büyük havlu
Böyle mi feleğin kavli
Ben bunları büyütemem
Altısı da ufak yavru
Kadir de beşikte ağlar
Yol vermez amansız dağlar
Adanada büyük beyler
Varsan babanı verir m’ola
Döşü kakın kuluncu enli
Kenni benim beyim kenni
Şu dünyayı hep dolansam
Yoktur beyim gibi ünlü
Fadimem gözümü dağaner
Muhlisem her gün ağlar
Şöyle döndün baktın ki
Bakışım ele boynunu büker
Hasta beyim beyim hasta
Su içirrim cıncık tasta
Eğer beyim iyi olursa
Bir yılda toplarım deste