İlk yerleşim yeri Arslantepe olan Malatya çok eski bir tarihi geçmişe sahip olup doğu-batı yönünde yapılan önemli ticarî ve askerî faaliyetlerin güzergâhları üzerinde bulunmaktaydı. Bu özelliklerinden dolayı farklı zamanlarda yaşayan Akad, Asur, Hitit, Urartu, Roma ve Bizans gibi devletlerin, üzerinde hâkimiyet kurmak istedikleri şehirlerinden biri olmuştur. Müslümanların Malatya üzerindeki hâkimiyetleri ilk defa Hz. Ömer döneminde başlamış ve Şam ve el-Cezîre valisi olan Muaviye’nin şehirde iskân ettirdiği askerî garnizon ile de daha da güçlendirilmiştir. Müslümanların Bizans üzerine yaptıkları seferlerde üs vazifesi görevi üstlenen Malatya bundan dolayı zaman zaman saldırılara maruz kalarak yıkılmasına rağmen yeniden inşa edilebilmiştir. Malatya 934 yılında Bizanslılar tarafından istila edilmiş ve bu tarihten sonra Bizans’ın, Müslümanlar üzerine yaptığı seferlerde askerî bir üs vazifesi görmeye başlamıştır. 1056/1057 yılında Emir Dinar’ın başında bulunduğu Türkmenler Malatya önlerinde ortaya çıktıklarında, şehri ele geçirerek çok sayıda ganimet almışlardır. Büyük Selçuklu hükümdarı Melikşah’ın (1072-1092) 1086 yılında Malatya ve Urfa’nın yönetimini Bozan’a vermesiyle Malatya Selçuklulara bağlanmıştır. Nitekim Bozan’ın vefatından sonra Ermeni Gabriel şehre tek başına hâkim olmuş ve bu hâkimiyeti de Danişmendlilerin Malatya’yı iki Süryani askerin yardımıyla 18 Eylül 1103 yılında ele geçirmesine kadar sürmüştür. 1106 yılında şehrin hâkimiyetini Anadolu Selçuklu Devleti’ne kaptıran Danişmendliler 1124 yılında yeniden Malatya’ya hâkim olmuşlardır.
Malatya bugünkü yerinden farklı olarak ilk defa şehir özelliği taşıyan bir yerleşim birimi olan Arslantepe’de ortaya çıkmıştır. Söz konusu yerin çivi yazılı metinlerde Melita, Malazia, Malita, Maldia ve Maldiya şeklinde geçtiği[1] ve Hitit dilinde bal manasına gelen “melit”ten türetildiği ileri sürülmektedir[2]. Nitekim “melit/malit” şekilleri ilk defa Hitit ve Luwilere ait kaynaklarda geçmektedir[3]. Asur ve Urartu yazılı vesikalarında ise Milidya, Melid, Melidi ve Meliddu şekillerinde geçmektedir. Bu isim daha sonra Roma şehri olan Melite ve Melitene şeklini alarak İslâmî devirde de Malatya şeklinde karşımıza çıkmaktadır[4].
Melite adı Malatya’nın ilk yerleşim yeri olan Arslantepe höyüğünden gelmektedir[5]. Arslantepe höyüğünde bulunan M.Ö. 3300-3000 yıllarına ait kerpiç saray ve M.Ö. 3600-3500 yıllarına ait tapınak, binlerce mühür baskısı ve metal eserler şehrin tarihinin çok eskilere gittiğini kanıtlamaktadır[6]. Akad İmparatporu Sargon döneminden beri kullanılmaya başlanan ve Kültepe devrinde son derece faal hale gelen karayollarının özellikle de Hattuşaş- Kaneş (Kültepe)-Tegarama (Gürün)-Turande (Darende)- Melit (Malatya)- Samusat (Samsat)-Urşu (Urfa) güzergâhının Hititler tarafından da kullanıldığı kabul edilmektedir[7]. Uzun süre Hitit hâkimiyetinde kalan (M.Ö. 1650-1300) Malatya, Geç Hitit döneminde Meliddu Devleti’nin merkezi oldu ve M.Ö. 1090’da sonra da Kargamış Krallığının hâkimiyeti altına girdi[8]. Söz konusu döneminde Asur baskısı bölgede gittikçe kendisini hissettirmeye başlamış ve nihayetinde III. Salmanasar tarafından şehir birkaç kez vergiye bağlanmıştır[9]. Asurlulardan sonra Urartuların bölgeye doğru yayılma siyaseti gütmeye başladıkları ve nihayetinde de Malatya’nın bu süre zarfında Urartu ve Asur mücadelesinden etkilendiği ve zaman zaman da taraflar arasında el değiştirdiği anlaşılmaktadır[10].
M.Ö. 707 yılında Kommanu Krallığı’nın merkezi olan Malatya sırasıyla Pers, Selevkos, Pontus ve Kommanege krallıklarına (M.Ö. 69-M.S.72) bağlandıktan sonra Roma döneminde askerî lejyonunun merkezi Arslantepe’nin dört km. kuzeyine taşındı ve şehir burada gelişerek bir üs haline geldi[11]. Söz konusu dönemde Roma’nın doğu sınırını Malatya’dan Samsat’a doğru uzanmaktaydı[12]. Roma döneminde Anadolu’da askerî amaçlı bir takım yollar yapılmıştı. Bu yollardan biri de Ankara (Ankyra), Amasya(Amaseia), Tokat(Komana Pontika), Sivas (Sebasteia) ve Malatya (Melitene) üzerinden Mezopotamya’ya ulaşmaktaydı[13]. Roma’nın ikiye ayrılmasından sonra Malatya Doğu Roma’nın hâkimiyeti altında kaldı ve aynı şekilde bir garnizon olarak kalmaya devam etti. I.Leon döneminde (457-574) Doğu Roma’nın on ikinci teması olan Malatya’nın surları zamanla geniş bir alana dağıldı. Nitekim Bizans İmparatoru Iustinianus da (527-565) 532 yılında surları tamamlayarak Malatya’yı III. Armenia eyaletinin[14] merkezi yaptı[15]. Bu tarihten sonra da Bizans-Sâsânî mücadelelerine sahne olan Malatya 575 yılında yapılan savaşta mağlup olan[16] Sâsânî birlikleri tarafından yakıldı[17].Müslümanlar tarafından fethedilinceye kadar da şehir Bizans ve Sâsânî arasındaki bu mücadeleye tanıklık etti[18].
1.Müslümanların Malatya Hâkimiyeti
Hz. Ömer döneminde Arap Yarımadası dışında fetih hareketlerinin artmasına bağlı olarak Iyad b. Ganem, Sümeysat’ı (Şimşat) ele geçiren ve burada bulunan Habîb b. Mesleme el-Fihrî’yi17 (638/639) yılında Malatya üzerine göndererek şehrin Müslümanlar tarafından ilk defa alınmasını sağladı[19]. Malatya bir süre sonra Müslümanların hâkimiyetinden çıktı ve Muaviye’nin Şam ve el-Cezîre’ye vali tayin edilmesine kadar da böyle kaldı. Muaviye valiliği esnasına Muaviye 33 (653-654) yılında bizzat kendisinin başında bulunduğu birlikler ile Malatya önlerine kadar geldi[20] ve Malatya yakınlarında bulunan Hısnu’l-Mer’at’ı (Kız Kalesi) ele geçirdi[21]. Bundan sonra 35 (655-656) yılında ise Habîb b. Mesleme’yi Malatya üzerine gönderdi ve şehrin yeniden ele geçirilmesini sağladı. Ardından da şehre bir vali ile birlikte buna bağlı olarak ücretli askerî birlikler konuşlandırıldı[22]. Söz konusu gelişmelerden sonra Müslümanların Bizans’a yaptıkları sayfiyye gazalarında Malatya önemli bir güzergâh olarak kullanılmaya başlandı. Ancak Abdullah b. Zübeyr’in Emevî hilafetini kabul etmeyerek isyan ettiği esnada Müslümanlar muhtemelen Bizans saldırılarından çekinerek şehri terk ettiler. Bundan dolayı Malatya üzerine yürüyen Bizans birlikleri şehri tahrip ettikten sonra geri çekildiler. Bu saldırı ile birlikte Ermenî ve Hristiyan unsurların bazıları da şehre yerleştiler[23].Müslümanlar 76 (695-696) yılında Muhammed b. Mervân[24]ve 78 (697-698)[25] ve 79 (698-699)[26] yıllarında da Velid b. Abdulmelik komutasında Malatya cihetinde gaza faaliyetlerinde bulundular.
Abdullah b. Abdulmelik’in 83 (702-703) yılında Malatya’nın üç merhale uzağında bulunan Turande’de(Darende) yaptığı savaştan sonra Müslümanlar, Turande’nin etrafına evler yaparak buralara yerleştiler. el-Cezîre ordusunun öncü birlikleri ise bu sırada harap olan ve çok az bir nüfusa sahip olan Malatya’ya gelerek gaza yaparlardı. Söz konusu gaziler kışın gelmesi ile birlikte de bölgeden ayrılırlardı[27]. Mesleme b. Abdulmelik 93 (712-713) yılında Malatya çevresinde bulunan Mâse (ماسة) (yani Massîsa), Hısnu’l-Hadîd(حصن الحديد), Gazâle (غزالة) ve Berceme’yi (برجمة) ele geçirdi[28]. Bundan birkaç yıl sonra yani 98 (716-717) yılında da Davud b. Süleyman b. Abdulmelik Malatya yakınlarında bulunan Hısnu’l-Mer’at’ı(Kız Kalesi) ele geçirdi ve Malatya çevresine gaza yaptı[29]. Bu süreçte Turande’ye üç merhale uzaklıkta Rum topraklarına dahil olan Malatya harap iken şehre el-Cezîre bölgesinden askerler gelir ve kar yağınca da ülkelerine dönerlerdi. Söz konusu durum Ömer b. Abdulaziz’in halifeliğine kadar da bu şekilde idi[30].
Ömer b. Abdulaziz’in (717-720) halifeliği döneminde ise Bizans saldırılarından duyulan endişeden dolayı halkın istememesine rağmen Turande (Darende) boşaltıldı ve halkı da Malatya’ya yerleştirildi. Halife, Malatya’nın yönetimine de Âmir b. Sa’sa’a kabilesinden olan Ca’vene b. el-Hâris’i getirdi[31]. Ramazan 107 (725-726) yılında da Mesleme b. Abdulmelik Malatya üzerinde Kaysâriyye üzerine yürüyerek şehri ele geçirebildi[32]. Muaviye b. Hişam da 112 (730-731) yılında sayfiyye seferine çıkarak Malatya yakınlarında bulunan Harşene’yi aldı[33] ve Ferendiye’yi de yaktı[34]. 121 (738-739) yılında ise Mesleme b. Abdulmelik sayfiyye seferine çıktığında Malatya cihetine kadar ulaşmıştı[35].
Bizans birlikleri 123 (740-741) yılında yirmi bin kişilik bir ordu ile Malatya önlerine geldiklerinde Müslümanlar şehrin kapılarını kapatarak savunmaya geçtiler. Bu savaşta başında sarıklar bulunan kadınlar da aktif bir şekilde surlara çıkarak Bizans birlikleri ile savaştılar. Muhasara esnasında Müslümanlar er-Rusâfe’de bulunan Emevi halifesi Hişam b. Abdulmelik’ten(724-743) yardım istemek için bir elçi gönderdiler. Hazırlıklara başlayan Hişam bu esnada Bizans birliklerinin Malatya’dan ayrıldıklarını haber aldı. Ancak buna rağmen Halife elçi ile birlikte Malatya halkına yardım gönderdi ve ardından da bizzat kendisi de Malatya’ya gelerek şehrin tamir edilmesini emretti ve tamiratın bitimine kadar da burada kaldı[36].
Bizans imparatoru V. Kostantinos(741-775) 133 (751)yılında Malatya üzerine yürüdüğünde Benî Süleym’den[37] birinin elinde bulunan Kemh (Kemah) halkı Malatya’dan yardım istedi. Bunun üzerine Malatya’dan yaklaşık sekiz yüz atlı yardım için yola koyuldu, fakat söz konusu atlılar Bizans birlikleri tarafından mağlup edildiklerinden, ilerleyişine devam eden İmparator da Malatya önlerine gelerek şehri kuşatma altına aldı. Gelişmeler üzerine Malatya halkı el-Cezîre bölgesi valisi olan ve bu esnada Harran’da bulunan Musa b. Ka’b’dan yardım istediler. Ancak el-Cezîre’deki kaostan dolayı vali Malatya’dan gelen talebe cevap veremedi. V. Kostantinos Malatya’ya gönderdiği haberde: “Ey Malatyalılar! Ben, sizin durumunuzu bildiğim ve sultanınızın meşgul olmasından dolayı geldim. Eman üzerine inerek, şehri boşaltınız. Çünkü burayı yıkarak sizleri de bırakıp geri döneceğim” şeklinde hitapta bulundu. Muhasaranın başlarında İmparatorun teklifini kabul etmeye yanaşmayan Malatyalılar muhasaranın uzaması ve mancınıkların şehrin etrafına yerleştirilmesinden sonra kendilerine eman verilmesi için İmparatora müracaat ettiler. İmparatorun kabul etmesiyle birlikte yanına aldıkları hafif şeyler ile birlikte el-Cezîre’ye doğru yola çıkarak bölgeye dağıldılar. Şehrin teslim edilmesinden sonra da İmparator Malatya’yı yıktı ve ardından da Kalavziye adlı bir kaleyi ele geçirdi[38]. Halife b. Hayyât[39] 133 (751) yılındaki bu hadisenin sonucunda şehrin yanı sıra burada bulunan camii ve emirlik binasının da Bizanslılar tarafından yıkıldığını kaydetmektedir.
Emevîlerin yıkılış ve Abbasîlerin de kuruluş sürecinde meydana gelen bu hadiseden sonra Müslümanlar arasında yaşanan dâhili ihtilaflardan dolayı Malatyamuhtemelen bir süre Bizans hâkimiyetinde kaldı. Ancak et-Taberî[40], Ebu Yusuf[41], İbn Miskeveyh[42] ve İbnü’l-Esîr’in[43]kayıtlarına göre şehir 138 (755-756) yılında yeniden Bizans imparatorunun baskına maruz kalarak yıkıldı. Bu baskın esnasında kadın ve çocuklar ile savaşan yerlilerin bir kısmı affedildi[44]. Bu bilgilerden anlaşıldığına göre 133 (751) ile 138 (755-756) yılları arasında Malatya yeniden fethedilmişti.
Malatya’nın yıkılmasından dolayı 139 (756-757) yılında Halife Mansur (754-775) Salih b. Ali’ye gönderdiği mektup vasıtasıyla Malatya’yı yeniden imar ve tahkim için talimat verdi[45]. Bundan hemen sonra el-Cezire bölgesine tayin edilen Abdulvehhab b. İbrahim[46], el-Hasan b. el-Kahtabe ve maiyetinde Horasanlı askerler ile birlikte 140 (757/758) yılında Malatya’ya doğru harekete geçti. Bu esnada yetmiş bin asker toplayan Abdulvehhab imar faaliyetleri için çevreden işçiler toplayarak imar faaliyetlerine başladı. Nitekim el-Hasan b. el-Kahtabe’nin şahsi çabaları neticesinde Malatya ve camii altı ay gibi kısa bir sürede tamamlandı[47]. Bunun yanı sıra Malatya’ya yerleştirilen askerlerden on on beş kişilik birliklere arkasında ahır olan, ikisi şehrin dışında ikisi de içinde olmak üzere iki ev ile birlikte Malatya’nın dışına iki adet silahlık yapıldı. Ayrıca Halife Malatya’ya el-Cezîre halkından maaş bağladı, ikta olarak silah ve tarım arazilerini verdiği dört bin kadar savaşçıyı da burada iskân ettirdi[48].Bundan sonra Kalavziyye kalesi de inşa edildi[49]. Bu esnada Malatya üzerine yürümek için V. Kostantinos yüz bin kişilik bir ordu ile geldiğinde şehirde bulunan Müslümanların çokluğu öğrenince geri döndü[50].
Halife Mansur döneminde yani 141 (758) yılında Muhammed b. İbrahim başlarında el-Müseyyeb b. Züheyr’in bulunduğu Horasan askerleri ile birlikte Malatya cihetinde gazaya gönderildi. Muhammed Bizans saldırılarına karşı şehirde tedbirler almaya başladı ve bundan dolayı şehri terk edenler geri döndüler[51]. Halife Mehdî (775-785) de Malatya’ya doğru yaptığı gazada çok sayıda esir ve ganimet ile dönmüştü[52]. Halife el-Hâdî169 (785-786) yılında Ali b. Süleyman’ı azlederek el-Cezîre ve Kınnesrin valiliklerine Muhammed b. İbrahim’i getirdi. Bu esnada el-Hades şehrinin imarı da Ali b. Süleyman tarafından tamamlanmıştı. el-Hades’e dört bin asker yerleştiren Ali, Malatya, Şimşât, Keysûm, Dülûk ve Raʿbân gibi yerlerden iki bin kişiyi nakletti[53].
Abbasî halifesi Harun Reşid (786-809) yılında Müslüman-Bizans sınır hattında yeni bir düzenlemeye gidilerek, el-Cezîre bölgesinin Bizans sınırına mücavir kısımlarAvasım ve Sugûr adıyla yeniden düzenlendi[54]. Söz konusu yenilikler ile iki taraf arasında bulunan ve Abbâsî sınır hattının iç kısımlarında bulunan yerlere Avasım, ve bu kuşaktan sonra tam da sınırda bulunan yerlere ise Sugûr adı verildi. Esas vazifesi devletin sınırlarını düşman saldırılarından korumak olan ve düşman toprakları ile hem-sınır Sugûrbölgesi, Tarsus’tan başlayarak Toroslar boyunca Malatya ve Fırat’a kadar uzanan bir hattan oluşmaktaydı. Nitekim söz konusu taksimat ile Sugûr bölgesinden Avasım’a yapılabilecek olası saldırıların önüne geçilmeye çalışılmıştı[55]. Bunların yanı sıra Sugûr bölgesine yapılabilecek olası saldırılarda da Avasım’dan yardımcı birlikler gönderilmekteydi. Avasım’ın merkezi ilk zamanlarda Menbic daha sonra Antakya iken Sugûr’un ise ortak bir merkezi olmamakla birlikte en önemli şehri Malatya idi[56]. Sugûr eyaleti de, kendi içerisinde iki kısma ayrılmaktaydı: Sugûru’ş-Şamiyye ve Sugûru’l-Cezîre[57]. Cezîre Sugûrunun önemli şehirleri; Şimşât, Malatya, Zibetre (Doğanşehir), Maraş, el-Hades, SümeysatArbesûs ve Hısn-ı Mansur iken[58], Şam Sugûrunun önemli şehirleri ise; Adana (Ezine), Massîsa, Tarsus, Ayn-ı Zerbe, Haruniye, Kara Kilise, Avasım, Antakya, Tizin, Kurus, Menbic, Dülük ve Ra¢ban idi[59].
el-Belâzurî[60] tarih vermemekle birlikte Harun Reşid döneminde (786-809) Bizans kuvvetlerinin Malatya’ya saldırdıklarını ancak bizzat halife tarafından söz konusu kuvvetlerin mağlup edildiklerini kaydetmektedir. Bunların yanı sıra Harun Reşid 177 (793-794) yılında Abdullah b. Salih’i sayfiyye, Süleyman b. Râşid’i de şitaiye seferine gönderdi. Abdullah yaptığı seferden salimen dönerken Süleyman ise sert kıştan dolayı çok az sayıdaki adamıyla Malatya’ya sığındı[61]. Bunların yanı sıra İbnü’l-Ezrâk bizzat Harun er-Reşid’in iki kez Malatya önlerine kadar ulaştığını ifade etmektedir[62].215 (830) yılında Halife Memun’un(813-833) oğlu Abbas Rum diyarına gazaya çıktı ve Malatya’ya kadar ulaştı[63]. Bu esnada onlar ile birlikte adı Manuel olan bir Bizanslı da vardı. Bu şahıs II. Mikhael döneminde kaçarak Araplara sığınmıştı ve bu tarihte yanında bulunan küçük birlikler ile Malatya’ya kadar Müslümanlara eşlik etmişti[64].
Babek’in yardım talebi üzerine Bizans imparatoru Theophilos (829-842) 223 (837) yılında Zibetre üzerine yürüyerek çok sayıda esir aldı ve şehri de yıktı. Ardından hızlı bir şekilde Malatya önlerine geldi ve halkına saldırdı çok sayıda yaklaşık bin kadar Müslüman kadını da esir olarak ele geçirdi. Bunların dışındanda elinde çok sayıda Müslüman esir bulunmaktaydı. Kadın esirlerin gözlerine mil çekti, erkek esirlerin kulaklarını ve burunlarını kesti[65]. Babek’in ele geçirilmesinden sonra Abbasî halifesi el-Mutasım(833-842) 223 (837) yılında Bizans’ı cezalandırmak için Bizans’ın elinde bulunan Ammûriyye (Amorion) üzerine yürümeye karar verdi[66]. Bu sefer esnasında Malatya emiri Ömer b. Ubeydullah b. Mervân el-Akta’[67] da Afşin’in başında bulunduğu birlikler ile birlikte Malatya cihetinden Bizans topraklarına girmişti[68]. Abû’l-Farac[69] Afşin’in yapmış olduğu bu seferin Babek’in İrminiyye’de yakalanarak Abbasîlere teslim edilmesiyle bir ilişkisinin olduğunu kabul etmektedir.
Ebu Said adlıkomutan 841 yılında Bizans topraklarına girerek aldığı esirler ile geri döndüğünde Bizans birlikleri tarafından Kilikya’da mağlup edildi ve ele geçirdiği ganimet ve esirleri de kaybetti. Bundan dolayı yeniden saldırıya geçen Müslümanlar mağlup olarak geri döndüler. Müslüman saldırıları artınca Bizans birlikleri el-Hades, Maraş ve Malatya çevrelerine saldırılar yaparak çok sayıda esir ele geçirdiler. Söz konusu mücadelelerden sonra da İmparator Abbasi halifesi Mutasım’a hediyeler göndererek esirlerin mübadele edilmesi teklifinde bulundu ve Mutasım da bunu kabul ederek anlaşma yapmayı kabul etti[70].
Yaklaşık yirmi sekiz yıl Malatya emirliği yapmış olan Ömer b. Ubeydullah el-Aktaʿ ile birlikte cihat alanında Bizans’a karşı somut başarılar elde edildi. Hemen her yıl Bizans topraklarına gaza yapmakta olan Ömer, Bizans’aciddi zararlar vermekteydi. Ömer’in Bizans’a karşı galip geldiği gazalardan bazıları da 230 (844), 231 (845) yıllarında idi. 239 (853) yılında da bizzat kendisi Kostantiniyye’ye kadar ulaşabilmişti[71]. Ruslar 246 (860) yılında ilk defa Kostantiniyye önlerinde ortaya çıkınca, İmparator III. Mikhail(842-867) zor durumda kaldı ve Araplar üzerine yapmakta olduğu seferi yarıda bırakarak hızlı bir şekilde geri döndü. Malatya emiri Ömer de bu fırsatı değerlendirerek Rum diyarına doğru gazaya çıktı ve yedi bin kadar esir alarak geri döndü[72].
Halife Muntasır(861-862) 248 (862) yılında Vasîf et-Türkî’yi Rum diyarına gazaya gönderirken ona Malatya sınırına kadar ilerleyerek orada durmasını istedi. Vasîf yola çıktıktan bir süre sonra halife ona mektup göndererek sınır boyunda dört yıl müddet ile kalmasını ve bu müddet zarfında gazalara devam etmesini, kendisine ikinci bir emir gelene kadar da orada kalmasını söyledi[73].
Cafer b. Dinâr249 (863) yılında gazaya çıkarak birçok kale ele geçirdi. Bu esnada Ömer b. Ubeydullah el-Akta’ da Rum diyarına doğru harekete geçti[74].Kara Deniz’e (Bahru’l-Esved) kadar ulaştıklarını duyan İmparator Mihail sayısı elli bine[75] ulaşan büyük bir ordu topladı ve ordunun başına da dayısı Petronas’ı getirdi[76]. Bizans ordusu Ömer ve yanında bulunanları Mercu’l-Uskuf’ta Erez[77] veya Vasiliev’e göre Poson adlı yerde sıkıştırdı[78]. Recep ayının ortasında 249 (863) yılında meydana gelen bu savaşta Ömer ve yanında bulunan elli kişi öldürüldü[79]. Söz konusu galibiyetin sonuçları Kostantiniyye’de büyük bir ses getirdi. Petronas tören ile karşılandı ve bunun için şarkılar söylendi. Bizanslılar bu galibiyeti Amuriyye’de alınan yenilginin intikamı olarak gördüler[80].
Bizans’ın 249 (863) yılındaki bu galibiyeti Müslüman-Bizans mücadelesinde önemli bir değişim de meydana getirdi. Bu başarıdan sonra Bizans tedricen hücum saldırılarına başlamıştır[81]. Söz konusu savaşın Sugûr’da bulunan Malatya’nın mukadderatı üzerinde tesirler yaratması da kaçınılmazdı. Bizans saldırıları karşısında durulmalar yaşanmasına rağmen Muhammed b. Muʿâz’ın öncülük ettiği Müslümanlar Zilkade[82] 253 (Kasım/Aralık 867) tarihinde Malatya cihetinden yeniden başlattıkları gazada mağlup oldular ve nihayetinde de Muhammed de esir edildi[83]. Gelişmeler karşısında Halife Mutezz(866-869) de Muzâhim b. Hakan’ı Malatya’ya tayin ederek yaşanan başarısızlıkların önüne geçmeye çalıştı[84]. Nitekim Bizans İmparatoru I. Basileios (867-886) 259 (872/873) yılında Sümeysat’ı ardından da Malatya’yı muhasara altına aldı. Malatya önlerinde yapılan savaşta Bizans birlikleri mağlup oldu ve başkomutanları da Müslümanlar tarafından öldürüldü[85]. İbn Tağriberdî[86] söz konusu savaşın Ahmed b. Muhammed el-Kâbûsî ile Bizans birlikleri arasında meydana geldiğini ifade etmektedir. I. Basileios268 (881/882) yılında Malatya üzerine yürüyerek şehir önlerine geldi. Gelişmeler üzerine Maraş ve el-Hades halkı Malatya’ya yardım ederek Bizans birliklerinin geri çekilmelerini sağladılar[87].
Muhammed b. Ebi’s-Sâc’ın emrinde bulunan adamlarından Vasîf adında biri 289 (901/902)Berdea’dan kaçarak Malatya’ya gelmişti. Bu esnada Halife el-Muta’zıd’a(892-902) mektup yazarak sugur bölgesinin kendisine verilmesini istedi. Ancak halife Muhammed ve Vasîf’in sugur bölgesini ele geçirmek için anlaşarak böyle bir yola tevessül ettiklerini öğrenince bir yolunu bularak Vasîf’i tutuklatarak tehlikeyi ortadan kaldırdı[88]. 297 (909/910) yılına gelindiğinde Halife Muktedir (908-932) Mu’nis el-Muzaffer’i kalabalık bir ordu ile Bizans üzerine gönderdiğinde, Mu’nis Malatya’ya gelerek yanında bulunan Ebu’l-A’azz es-Sülemî ile birlikte gazaya çıkarak elde ettiği ganimet ve esirler ile salimen geri döndü[89].
Takriben yarım asır Bizans’ın şehri almak için herhangi bir teşebbüsten bulunmamasından dolayı Malatya Müslümanların elinde kaldı. Bu devirde Malatya Müslümanların Bizans’a yaptığı seferlerde bir merkez vazifesi gördü[90]. Mu’nis el-Muzaffer 304 (916) yılında Bizans topraklarına gaza yapmak için harekete geçerek Musul ve Diyar-ı Rebia üzerinden Malatya’ya ulaştı. Diğer taraftan da Ebu’l-Kâsım Ali b. Bistâm’a mektup yazarak Tarsus’tan Bizans topraklarına doğru ilerlemesini istedi. Bizans topraklarındaki faaliyetlerinden dolayı çok sayıda kale ele geçiren Mun’is daha sonra geri döndü. Ancak bu esnada Sugûr’da yaşayanlar “Eğer Mu’nis isteseydi daha fazla yerler fethedebilirdi” diyerek serzenişte bulunmalarına rağmen Mu’niselde ettiği ganimet ile Bağdat’a döndü[91]. Musul valisi Muhammed b. Nasr el-Hâcib310 (922) yılında Kâlîkalâ üzerine gazaya çıkarken aynı zamanda Tarsus Halkı da Malatya’dan harekete geçerek çok sayıda ganimet ile geri döndüler[92].
et-Taberî[93]ve el-Hemedânî[94]313 (925-926) ve 314 (926-927) yıllarında Bizans birliklerinin Malatya’ya girdiklerini kısa ifadeler ile kaydetmektedirler. Bunun aksine İbnü’l-Esîr 313 (925-926) yılı içerisinde bizzat Bizansİmparatoru’nun (I. Romanos) sınır bölgelerinde bulunan Müslüman halka haber göndererek “ Emirlerinizin zayıfladığına dair bilgim var” diyerek onlardan haraç göndermelerini istedi. Haracın gönderilmemesi durumunda da üzerlerine yürüyerek erkekleri öldüreceğini, kadınları da esir edeceğini söyledi[95]. Ancak imparatorun isteği karşılanmayınca Bizans birlikleri Malatya’ya gelerek şehri yıktılar ve çok sayıda esir alarak on altı gün burada kaldılar[96]. Bizans domestikosu ve Bizans’ın sınır boyu komutanlarından Mileh(Melias) el-Ermenî Rebiyülahir 314 (Haziran/Temmuz 926) yılında Malatya’yı muhasara altına aldılar. Şiddetli muhasaraya rağmen şehre girmeyi başaramayan Bizans birlikleri surlarda açtıkları gedikler vasıtasıyla şehre girmelerine rağmen kuvvetli savunmadan dolayı geri çekilmek zorunda kaldılar. Malatya’yı alamayacaklarını anlayan Bizans birlikleri şehrin çevresini tahrip ederek, mezarlıkları deştiler ve ölülerin kulaklarını ve burunlarını keserek bölgeden uzaklaştılar. Yaşananlardan dolayı Malatya halkı Cemaziyülevvel 314 (Temmuz/Ağustos 926) yılında Bağdat’a ulaşarak yardım istediler ancak elleri boş bir şekilde geri döndüler[97]. Yardım çağrısına cevap verilmediği ifadelerine rağmen Munis el-Muzaffer’in315 (927) yılında Rum diyarına doğru Malatya üzerinden saldırıya geçerek çok sayıda esir ve ganimet ile dönmesinden[98] anlaşıldığı kadarıyla Hilafet merkezinin Malatyalıların yardım talebine kayıtsız kalmadığı görülmektedir.
Bizans domestikosu316 (928-929) yılında Ahlat ve Bitlis’e kadar ilerleyerek hakimiyet alanını Van Gölü’ne kadar genişletti. Aynı yıl içerisinde yanlarında balta ve çapa taşıyan yedi yüz kadar Ermeni çalışmak için Malatya’ya gelerek şehre yerleştiler. Daha sonra Bizans’ın geçitleri korumakla görevli adamlarından Mileh el-Ermeni’nin Malatya’yı muhasara etmeyi düşündüğü ve bu esnada kendisine yardım etmeleri için onları gönderdiğini öğrenince söz konusu Ermeniler öldürüldü ve malları da ellerinden alındı[99]. Bundan bir yıl sonra yani 317 (929-930) yılında Sugûru’l-Cezeriyye şehirlerinden Malatya, Meyyâfârîkîn ve Erzen halkı Bizans saldırıları karşısında duramadıklarından şehirleri Bizans’a teslim etmek istediler. Bu karardan önce de elçi göndererek Halife el-Muktedir’den yardım talebinde bulunmalarına rağmen herhangi bir netice alamadılar[100]. Ancak halife el-Muktedir de Diyar-ı Rebia’ya ek olarak Diyar-ı Bekr’i Nasıruddevle el-Hasan b. Hamdân’a vererek önlem almayı tercih etti[101]. Buna rağmen Ioannes Kurkuas’ın başında bulunduğu Bizans birlikleri 319 (931) yılında Malatya’yı ele geçirdiler[102].
Malatya’nın Bizans’ın eline geçmesinden sonra Halife Muktedir gaza yapması ve Malatya’yı Bizans’tan alması şartıyla Saîd b. Hamdân’ı Musul ve Diyâr-ı Rebia valiliğine getirdi. Aynı tarihte Sümeysât halkı Bizans birlikleri tarafından muhasara edildiğinden Saîd’ten yardım istediler. Bunun üzerine harekete geçen Saîd şehre yaklaşınca Bizans kuvvetleri kuşatmayı kaldırarak Malatya’ya çekildiler. Bu esnada Malatya’da güçlü bir Bizans birliği, Mileh el-Ermeni’ye bağlı birlikler ve daha önce Muktedir’den kaçarak irtidat eden İbnNefis’in oğlu da bulunuyordu. Saîd’in Sümeysât’tan sonra Malatya üzerine yürümesi üzerine dışarıdan Saîd’in saldırısı ve içeriden de Müslümanların isyan ederek kendilerini iki ateş arasında bırakacağını düşünen Bizans birlikleri şehri terk ettiler (319/931). Başında bulunduğu birlikler ile Malatya’ya doğru harekete geçen Saîd öncelikle iki farklı birlik gönderdi ve Bizans ordusunu mağlup etti. Daha sonra Malatya’ya gelen Saîd ise yerine bir vekil bırakarak Şevvâl ayının (Ekim/Kasım 931) ortasından itibaren Bizans topraklarında doğru gazaya çıktı[103].
Hamdânî emîlerinden Nâsıruddevle el-Hasan b. Abdullah b. Hamdân’ın 322 (933-934) yılında Rum diyarına yürüyerek Malatya ve çevresinde bulunan kaleleri Bizans’tan aldı[104]. Bundan hemen sonra ise Ioannes Kurkuas ve Melias’ın (Mileh)[105] başında bulunduğu elli bin kişilik bir Bizans ordusu 322 (934) yılında Malatya önlerinde karargâh kurarak birçok kişinin açlıktan ölmesine neden olacak olan muhasarayı başlattı. Şehrin önünde iki çadır kuran Kurkuas çadırlardan birinin üzerine haç işareti yerleştirdi ve halka seslenerek “Hristiyanlığı kabul edenlerin, üzerine haç bulunan çadıra girmelerini ve bu çadıra girenlere çocuklarının ve ailelerinin verileceğini; ikinci çadıra girenlerin ise sadece kendilerine eman verileceğini” bildirdi. Bunun üzerine halkın bir kısmı çocukları ve aileleri için üzerine haç işareti bulunan çadıra girerken, diğer çadıra girenlere ise eman verildi ve güvenli bir yere götürülmeleri için onlara bir strategos eşlik etti. Bütün bunlardan sonra 1 Cemaziyülahir 322 (19 Mayıs 934) tarihinde şehre tamamen hâkim oldular ve akabinde de çevrede Sümeysât dahil olmak üzere pek çok yeri ele geçirdiler[106].
Malatya’nın Bizans tarafından ele geçirilmesinden sonra da Müslümanların bölgeye yönelik düzenledikleri saldırılar son bulmadı. Musul hâkimi Nâsıruddevle’nin kardeşi Seyfüddevle el-Hamdânî 333 (944) yılında Haleb’e hâkim olduktan sonra Malatya çevresindeki şehirlere baskılarını daha da artırdı. Bunun sonucu olarak 337’de(948/949) Hades yıktırıldı[107] ve 339 (950/951)yılında da Harşene ateşe verildi[108]. 341 (952/953) yılında ele geçirilen Maraş da inşa edildikten[109] bir yıl sonra (342/953) Seyfüddevle Malatya yönünde gazaya çıkarak çok sayıda ganimet ve esir ele geçirdiği gibi Malatya’yı da yıkarak geri döndü[110]. Seyfüddevle 352 (963/964) yılında ise gulamı Necâ ile birlikte gazaya çıktığında yine Malatya’ya saldırarak şehri yaktı ve on sekiz gün boyunca kaldıktan sonra salimen geri döndü[111].et-Taberî[112] bu seferde elde edilen başarılardan dolayı şair Bebbega’nın Seyfüddevle’yi bir şiirde methettiğini aktarmaktadır. Seyfüddevle’nin bu başarısına rağmen Malatya hâkimiyetinin uzun sürmediği anlaşılmaktadır.
Bizans komutanı domestikos Mileh[113]972/973 yılında büyük bir ordu ile Malatya üzerine yürüyerek şehri aç ve susuz bırakarak teslim aldı[114].Bizans’ın Malatya’yı istilasından sonra Malatya ahalisinden birçok kişi savaşlarda onlara iştirak etti. Bunlar da Ermeniler ile birlikte Bizans ordusuna asker olarak katıldılar. Zilhicce 361 (Eylül/Ekim 972) yılında İbn Çimiskes Bulgar seferinden döndükten sonra Malatya üzerinden Bilâd-ı Şam’a doğru sefere çıktı. Bu seferin sonucunda Muharrem 362 (Ekim/Kasım 972) yılında Nusaybin Bizans tarafından ele geçirildi[115].Muhtemelen Malatyalıların da katıldığı bu seferden sonra II. Basileios (976-1025) döneminde de İmparatorun daveti üzerine 366 (976) yılında Malatyalılar Bizans ordusunda savaşmak için yerlerini aldılar[116].
İmparator II. Basileios Bardas Skleros’u(366/976) Hanzît ve el-Hâlidiyyât’e tayin ettiğinde görev yerine gelen Skleros Malatya’yı ele geçirerek taht iddiasında bulunarak imparatorun karşısına çıktı. Müslümanlar, Hristiyanlar ve Ermeniler de es-Skleros ile birlikte hareket ettiler. Gelişmeler karşısında İmparator Antakya valisi Mihail el-Burcî ile Tarsus hâkimi İbn Melâyini’yi es-Skleros üzerine gönderdi ancak başarılı olamadılar. Bu sırada es-Skleros ile birlikte hareket edenlerden biri de ihtida ederek Hristiyan olan Malatya ehlinde Ubeydullah adında biri idi. Ubeydullah’ı magistros olarak tayin ederek Antakya’ya gönderdi. Antakya’da bulunan Küleyb adında bir emir de şehri onlara teslim etti[117]. Küleyb daha sonra Malatya’ya basilika olarak tayin edildi[118].
979 yılında Bizans ve Gürcü birliklerine mağlup olan Skleros Meyyâfârîkîn taraflarına geçti ve ardından da Bağdat’a götürüldü[119] ve Büveyhî emiri Adududdevle (978-983) döneminde bir süre hapiste kaldı. Oğlu Samsamuddevle(983-987) de onu Şaban 376 (Aralık/Ocak 986-987) yılında bazı Arap kabileler ile birlikte serbest bıraktı. Skleros serbest kaldıktan sonra Fırat’e geçerek 987’de Malatya’ya geldi ve şehri ele geçirerek Küleyb’i de tutukladı[120]. Ukayl ve Numeyrgibi Arap kabileler ile Mervânîlerden aldığı desteğe rağmen Bizans komutanı Bardas Phokas ile yaptığı mücadelede yenilerek öldürüldü[121].
Tagrit ahalisi 990 yılında baskı ve tazyiklerden dolayı bulundukları yerleri terk ederek Malatya’ya geldiler. Bunlardan Ebu İmrân adında üç kardeş Malatya’ya yerleştikten sonra kiliseler, kadın manastırları ile şehir dışında rahip ve zahitler için manastırlar inşa ettiler. Her Cuma günü halka sadakalar dağıtan bu aile fertleri Roma’nın baskısı neticesinde onlar adına sikkeler darp etmek zorunda kaldılar. Bizans imparatporu Basil oldukça zenginleştiklerinden bu kardeşlerden borç para aldı ve daha sonra da bunu ödedi[122].
İmparator II. Basileios 390 (999) yılında bizzat kendisi Malatya’ya ulaştığında Ermeni önde gelenleri onu bir törenle karşıladılar[123]. Böylece Bizans’ın hâkimiyeti altında kalan şehir Müslümanlara karşı yapılacak askerî hareketler için üs olarak kullanılmaya başlandı. 1035/1036 tarihinde Urfa ve çevresinde bulunan Hristiyanlara saldıran Müslümanlara karşı İmparator IV. Mikhail (1034-1041), Antakya kumandanı olan kardeşi Kostantin’i gönderdi. Kostantin’in Malatya’ya ulaşmasından sonra onunla savaşmaya cesaret edemeyen Müslümanlar geri çekildiler[124].
2.Türkmen Akınlarından Danişmendlilere Kadar Malatya
21 Mayıs 1040 Dandanakan Savaşı’nda Gaznelileri mağlup etmeyi başaran Selçuklular batıda İran’ın ortalarına doğru ilerlerken, kendilerine doğru gerçekleşen Türkmen göçlerinin önünü açmak için de Azerbaycan, Irak ve Anadolu’ya yapılacak saldırıları desteklediler. Selçuklular bölgeye daha önceden yerleşen Türkmenlerin de yardımıyla kısa sürede İran’a hâkim oldular. Selçuklulardan önce İran’a göç eden Türkmenlerin bir kısmı Selçukluların ilerleyişi karşısında yerlerini terk ederek Diyarbekir ve Amid cihetinde bulunan Mervânîler ile mücadeleye koyuldular ve sonuç olarak büyük kayıplar vererek Azerbaycan’da faaliyetlerde bulunan Türkmenlere katılarak onlarla birlikte hareket ettiler.
İran coğrafyasında faaliyet gösteren Tuğrul Bey, Bizans’a karşı mücadele etmeleri için Kutalmış ve onunla birlikte Musa Yabgu’nun oğlu Hasan’ı Azerbaycan taraflarına göndermişti. Ancak Hasan 1048 yılında Büyük Zap kenarında Bizans kuvvetleri tarafından mağlup edilerek öldürüldü[125]. Hasan’ın intikamını almak için Tuğrul Bey’in Bizans üzerine gönderdiği Kutalmış ve İbrahim Yınal’ın başında bulunduğu Selçuklu birlikleri 18 Eylül 1048 tarihinde Hasankale (Kaputru) önlerinde Bizans ordusunu mağlup ederek ordu komutanı Liparites’i de esir olarak ele geçirdiler[126]. Bundan sonra da saldırılarını artıran Türkmenler 1052 yılında Kars’ı tahrip ettiler[127]. İran’da siyasî otoritesini tesis eden Tuğrul Bey 446 (1054) hazırlıklarını tamamladıktan sonra Doğu Anadolu’ya doğru harekete geçerek Van Gölü’nün kuzeyinden hareketle Erciş ve Bargiri’yi (Muradiye)fethetti ve Malazgirt’e kadar ulaştı[128].
Malazgirt’te ordusunu üç kola ayıran Tuğrul Bey Sivas, Bayburt ve Kars’a kadar uzanan alanda faaliyetlerde bulunduktan sonra Malazgirt önlerine gelerek şehri muhasara altına aldı. Ancak bir aylık muhasaradan sonuç alınamayınca da geri çekilmek zorunda kaldı[129]. Bu esnada Anadolu’nun fethiyle de Çağrı Bey’in oğlu Alp Sungur Yakutî Bey ve beraberinde bulunan Türkmen reislerini görevlendirdi[130]. Alp Sungur Yakutî Bey ile birlikte hareket ettiğini kabul edebileceğimiz Ermenî kaynaklarına göre Diniyar (EmîrDinâr) adlı bir emir 1056/1057 yılında Malatya’yı tahrip etti ve elde ettiği çok sayıda esir ve ganimet ile Taron bölgesine gitti[131].Türkmenler Temmuz 1059 yılında Sivas’ı da ele geçirdiler[132] ve Malatya bölgesine de girdiklerinde karşılarına herhangi bir güç çıkamamıştı[133]. Türkmen akınlarından dolayı tahrip olan[134] şehrin surları ve hendeği[135] İmparator X. Konstantinos Dukas(1059-1067) tarafından 1061 yılında tamir edildi[136].
Alparslan döneminde (1064-1072) Anadolu’nun fethiyle Horasan Saları, Gümüştregin Afşin ve Ahmedşah gibi emirler görevlendirilmiş ve bunlar Malatya, Kayseri ve Karaman ile Urfa, Siverek, Ergani, Adıyaman ve Haleb’e kadar olan alanda faaliyet gösterdiler[137].Bu sırada yani 458 (1065) yılında Malatya civarında üç yüz kadar Ermenî, etraflarına topladıkları insanlar ile çevrede bulunan manastırları yağmaladılar. Malatya hâkimi Gabriel şehre mücavir yerlerde bulunan ekilmeyen arazileri bunlara vermek suretiyle yağmaları durdurmak istedi. Gabriel’in teklifini kabul etmeyen Ermenilerin yağmalarına devam ettiği esnada bölgede Türklerin faaliyetleri artmaya başlamıştı[138].
Selçuklu komutanlarından Afşin[139] 459 (1067) yılında Malatya yakınlarında bir Bizans birliğini mağlup etti[140].Bundan dolayı Romanos Diogen (1067-1072) 1068 tarihinde güney-doğuya yürüdüğünde ordusunun bir kısmını Ausinalios komutasında[141]Malatya’ya gönderdi ve kendisi de Haleb’e gitti. Bu esnada Amorion şehrinin talan edildiğini duyduğunda geri dönmek zorunda kaldı[142]. Selçuklu emirleri 1069 yılında güney-doğu ve güneyden Anadolu’ya yeniden akınlar yapmaya başladılar. Selçuklu taarruzunu durdurmak isteyen imparator bizzat başında bulunduğu birlikler ile Harput’a ulaştıklarında, Selçuklular İmparator’un Malatya’daki valisi Philaretos Brachamios’a saldırarak onu mağlup ettiler. İmparator Palu’ya geldiğinde Selçuklu akınlarının Kayseri’ye kadar ulaştığını haber aldı ve söz konusu akıncıların önünü kesmek için geri dönerek Sivas’a geldi. Ancak Selçuklu akınlarını durduramayan imparator Kostantiniyye’ye döndü[143].
Türk akınlarına durdurmak için son kez harekete geçen İmparator RomanosDiogenes1071 tarihinde gerçekleşen Malazgirt Savaşı’nda mağlup olarak esir düştü. Fakat Alparslan ile anlaşma yapan İmparator serbest bırakılmasına rağmen tahtını kaybetti ve yeni imparator VII. MikhailDukas (1072-1078) ile mücadeleye koyuldu. Söz konusu mücadelede Alparslan’dan yardım almak için Malatya gelen İmparator umduğunu bulamamış olmalı ki Kilikya’ya gitti ve yaptığı mücadelede esir düştü[144]. Romanos’un esir düşmesinden sonra Palu’da bulunan Bizans birliklerinin komutanı Philaretos Brachamios, ortaya çıkan durumdan istifade ederek Maraş’ı ve Sümeysât’ı ele geçirdi. Yirmi bin kişilik bir ordu kuran Philaretos 1073 yılından itibaren Antakya üzerine de saldırlar başlattı. Gelişmeler karşısında Bizans imparatoru Antakya’ya İzak Komnenos’u vali olarak gönderdi[145]. Bizans’ın iç işlerinde meydana gelen sorunları değerlendiren Philaretos, 1074 yılında[146] Malatya, 1077/1078 yılında Urfa’yı[147] ve arından da Maraş, Sümeysât’ı ele geçirerek sınırlarını genişletti[148]. Philaretos bu önemli fetihlerden sonra Kâhta, Hısn-ı Mansur ve Gerger kalelerini[149] ve 1078’de Malatya, Maraş ve Antakya’nın da dâhil olduğu alanlara tamamen hâkim oldu[150]. Malatya’yı tayin ettiği Thoros, Hareb ve Gabriel adlı üç vali aracılığı ile yönetti[151].
Anadolu Selçuklu hükümdarı Süleymanşah 1081 yılında Bizans ile yaptığı Drakon Anlaşmasından sonra yönünü güneydoğuya çevirdiğinde Tarsus (1082)[152], ardından Adana, Masîsa (Misis) ve Ayn Zerba (Anazarba) kalelerini ele geçirdi (1083). Antakya’ya yürümeden önce dayısı Gümüştegin Ahmed Gazi ile birlikte[153] Malatya’yı vergiye bağladı[154]. Süleymanşah 1085 yılında Antakya’yı ele geçirince Philaretos Maraş’a çekildi fakat emîrBuldacı tarafından takip edildiğinden Maraş’ı Buldacı’ya bırakarak oğlu Barsama’nın bulunduğu Urfa’ya gitti. Philaretos bir süre sonra Büyük Selçuklu hükümdarı Melikşah’ın huzuruna çıkarak Müslüman oldu ve Melikşah kendisine önce Urfa’yı verdi. Urfa hâkimi Barsama ve halkın girişimleri neticesinde ise Urfa’nın yerine Maraş verildi (1086). Böylece Urfa, Antakya, Ra’bân, Malatya, Maraş, Masîsa, Anazarba(AynZerbe) ve Tarsus’a kadar uzanan topraklar Büyük Selçuklu Devleti’nin hâkimiyeti altına girdi[155].
Melikşah 479 (1086) yılında Ruha ve Malatya’yı Bozan adlı komutanına verdiğinde Bozan da Gabriel’i Malatya’ya kendisini temsilen bıraktı[156]. Gabriel Bozan’ın vefatından Malatya’ya tek başına hâkim oldu sonra ve Haçlıların gelişine kadar da Malatya’nın fiili hâkimi Gabriel olarak kaldı[157].Gabriel1090 yılında Bağdat’a giderek Melikşah’ın himayesini kazandı ve Malatya ve çevresinin hâkimiyetinin kendisine verildiğine dair bir menşur da almayı başardı[158].Malatya hâkimi Gabriel ile damadı Urfa hâkimi Thoros 1095 yılında Kutalmış’ın oğlu Alp İlig’i Urfa’ya davet ederek ona yardım edeceklerini ve şehri ona teslim edeceklerini söylediler. Ancak Thoros bir ay sonra onu zehirleyerek öldürünce Gabriel de ona tabi askerleri Malatya’yı teslim vaadiyle şehre getirdi ve şehir önlerine vardıklarında kapıları kapatarak onları aldattı. Söz konusu Türkler de Davud adında bir emirin komutasında şehri muhasara ettilerse de şehri almak için fırsat kollayan Gümüştegin Ahmed Gazi ile anlaşma yaparak buradan uzaklaştılar[159].
I.Kılıç Arslan 1095 yılının sonlarında Danişmendlilerin yayılmalarını durdurmak için Doğu Anadolu’nun önemli şehirlerinden biri olan Malatya’yı ele geçirmek için sefere çıktı. Bizans ile anlaşma yaparak İznik’e kardeşi Davud’u (Kulan Arslan) bırakan I. Kılıç Arslan Bizans yanlısı bir politika takip eden Ortodoks Ermeni Gabriel’in elinde bulunan Malatya’yı muhasara altına aldı[160]. Muhasaranın uzamasından dolayı I. Kılıç Arslan elçisini şehri teslim etmeleri için Mar John (Sabuni oğlu Said) adında bir piskopos ile görüşmek üzere gönderdi. Elçi şehre girdiğinde şunları söyledi: “Sultan diyor ki, şehri teslim etmelisin. O da bilmukabele sana iyilik edecektir. Şehri teslim etmezsen sultan burasını kılıç kuvveti ile alacak ve dökülen bütün kan senin sırtına yüklenecek.” Piskopos ise şu şekilde cevap verdi: “Hiç kimse bu şehri zapt edemez. Çünkü on yıl yetecek ekmek var. Şehrin içinde ve dışında sular akıyor. Harbe muktedir adamlarımız ise gördüğünüz kadar çoktur.”[161] Bu konuşmalar olurken Gabriel de piskoposun yanında olup biteni dinliyordu. Selçuklu elçisinin geri dönmesinden sonra piskopos Gabriel’e şunları söyledi: “Söylediğim şeyleri işittiniz, fakat Sultanın buradan sulh içinde geçmesi ve kendisine hediyeler verilmesi daha iyi olur; çünkü zenginimiz de fakirimiz de ıstırap içindeyiz.” Bunun üzerine Gabriel anlaşma yanlısı olan piskoposu öldürttü[162]. Ancak muhasara esnasında Haçlıların İznik’e ulaştıkları haberleri gelince I. Kılıç Arslan çekilmek zorunda kaldı[163]. Malatya hâkimi Gabriel I. Kılıç Arslan’ın çekilmesine rağmen şehir halkı üzerindeki baskılarını daha da artırdı[164].
Malatya önlerinden ayrılan I.Kılıç Arslan İznik’e döndükten sonra güçlü Haçlı birlikleri karşısında tutunamadığından, Danişmend emiri Gümüştegin Kayseri emiri Hasan ile birlikte 17 Receb 490 (30 Haziran 1097) yılında Eskişehir ovasında Haçlılar ile karşılaştığında da mağlup olarak geri çekildi. Bundan sonra Malatya önlerine gelen Gümüştegin şehri üç yıl boyunca muhasara altına aldı[165]. Mütemadiyen yapılan Türkmen saldırılarında zarar gören Malatya surları, onarılarak tahkim edildiğinden muhasara oldukça uzadı. Bunun üzerine Malatya hâkimi Gabriel Antakya prensi Bohemund’a elçiler göndererek yardım istedi[166]. Receb 493 (Mayıs/Haziran 1100) yılında Efâmiye Kalesi’ne doğru ilerleyen Bohemund, Danişmendlilerin büyük bir ordu ile Malatya’ya geldiklerini haber alınca yapacağı sefer için hazırlıklar yapmak maksadıyla Antakya’ya geri döndü[167].
Malatya ve çevresinde bulunan Keysûm ve Ra’bân gibi şehirlerin hâkimiKogh Basil (Hırsız Vasil)[168] Gabriel’in davetinden sonra bölgeye gelecek Haçlıların kendi topraklarına da saldıracağını düşünerek Danişmendlilere Bohemund’u pusuya düşürmeleri için gizliden haber gönderdi[169]. Hazırlıklarını tamamladıktan sonra Malatya’ya yardıma giden Bohemund’un başında bulunduğu Haçlı birlikleri Maraş topraklarında[170]. Gümüştegin tarafından pusuya düşürüldü ve Bohemund da esir edildi (Ramazan 493/Temmuz 1100)[171]. Gümüştegin Urfa kontu I. Baudouin’in yaklaşması üzerine de muhasarayı kaldırarak Sivas’a döndü[172]. Urfa kontu I. Baudouin Malatya önlerine geldiğinde Gabriel ona bağlılığını bildirdi ve şehrin kapılarını açtı. Ardından da I. Baudouin şehrin savunulması için elli kadar şövalyesini burada bıraktı. Bundan birkaç ay sonra Danişmendoğulları, I. Baudouin’in Kuzey Suriye’ye döndüğünü haber alınca yeniden Malatya önlerinde zuhur ettiklerinde Gabriel savunma için daha önce bırakılan birlikler sayesinde Danişmendlileri püskürtmeyi başarabildi[173].
I.Haçlı Seferi’nin başarıya ulaşmasından sonra 1101 tarihinde Lombardlar, Fransızlar ve Almanların katıldığı yeni bir Haçlı seferi düzenlendi. Lombardlar İstanbul’a ulaştıklarında Normanların reisi ve aynı zamanda Antakya Prinkepsliği’nin kurucusu Bohemund’un Gümüştegin tarafından esir alındığını haber alarak harekete geçtiler. Ancak bu Haçlı birliği Ağustos 1101’de Merzifon yakınlarında Gümüştegin, I.Kılıç Arslan, Haleb Selçuklu Meliki Rıdvan ve Harran Emîri Karaca tarafından mağlup edildi[174].
Haçlılar karşısında elde edilen zaferden sonra Gümüştegin Malatya’yı yeniden muhasara altına aldı. Malatya hâkimi Gabriel’in halka karşı sert tutumu ve Süryânî ileri gelenleri öldürtmesinden dolayı kıtlık çeken halkın tepkileri artmıştı. Nitekim 18 Eylül 1102 yılında Süryânîiki asker[175] kapıları açarak şehri Gümüştegin’e teslim ettiler[176], Gabriel ise yakalanarak öldürüldü ve cesedi de köpeklere atıldı[177]. Halka gıda yardımı yapan ve çiftçilere tohumluk ve öküz dağıtan Gümüştegin Malatya’nın huzur ve güvenini sağladı[178]. Şehrin valiliğine de Vasil adında birini getirdi[179]. Gümüştegin 1103’te yüz bin dinar fidye karşılığında Bohemund’u serbest bırakınca[180] I. Kılıç Arslan fidyeden pay istedi ve olumsuz cevap alınca da[181] Maraş yakınlarında da Gümüştegin’i Zilkade 496 (Ağustos 1103) tarihinde mağlup etti[182]. Gümüştegin’in vefatından sonraI. Kılıç Arslan 1105 yılında yeniden Malatya’yı muhasara altına aldı. Muhasaranın uzaması üzerine Gümüştegin Ahmed Gazi’nin oğlu Yağısıyan hayatına dair teminat alarak şehri teslim etti (2 Eylül 1106)[183].
I.Kılıç Arslan 499 (1106) yılında Urfa yakınlarında geldiğinde Harran’da bulunan Çökürmüş’ün adamları onu şehre davet ederek Harran’ı teslim ettiler. Burada iken hastalanarak Malatya’ya döndü ve maiyeti ise Harran’da kaldı[184]. I. Kılıç Arslan 1107 yılında Büyük Selçuklu komutanlarından Çavlı ile yaptığı savaşta kaçmak isterken girdiği Habur Nehri’nde boğularak öldü[185].Oğlu Tuğrul Arslan ve annesi deBozmış adlı komutan ile birlikte Malatya’ya geldi[186]. Bir süre sonra BozmışI. Kılıç Arslan’ın oğlu Tuğrul Arslan’ı Malatya’da Sultan ilan etti[187]. Ancak sultanlığı uzun sürmedi ve Muhammed Tapar’ın yanından gelen kardeşi Melikşah(Şahinşah) Malatya’ya gelerek hükümdarlığını ilan etti (1109)[188].1113 yılında I. Kılıç Arslan’ın dul kalan eşi ile evlenen Artuklu Belek Gazi Malatya’ya hâkim oldu[189]. Artuklu emiri Belek’in vefatından sonra ise Danişmendli Emir Gazi 1124 yılında Malatya’ya girerek yönetimi devraldı[190].
Sonuç
Hz. Ömer döneminde Arap Yarımadası dışında gerçekleşen fetihler ile birlikte Malatya da 638-639 yılında Müslümanlar tarafından geçici bir süre alınmıştır. Bu geçici hâkimiyet evresinden sonra Muaviye ile birlikte yeniden fethedilen şehre yerleştirilen askerî birlikler ile birlikte Malatya Müslüman-Bizans çekişmesinde önemli bir yere oturtulmuştur. Bu düzenlemelerden sonra yaz ve kış mevsimlerinde Bizans üzerine gazaya çıkan Müslümanlar için Malatya göz ardı edilemeyen konaklardan biri haline gelmiştir. Müslüman-Bizans mücadeleleri esnasında Malatya dışında Turande (Darande) Maraş, Zibetre (Doğanşehir), Sümeysat (Samsat/Şimşât) ve Hısn-ı Mansûr (Adıyaman) gibi şehirler de önemli saldırılara maruz kalmışlardır. Fethinden 934 tarihinde Bizans istilasına kadar Malatya genellikle Müslümanların Bizans üzerine yaptığı akınların merkezi iken, söz konusu tarihten sonra Bizans birliklerinin Müslümanlara karşı yaptıkları saldırıların üssü olmuştur.
Malatya ve çevresinde Türkmen akınlarının başlamasının, 1040 yılında Selçukluların Gaznelilere karşı kazandıkları Dandanakan Savaşı’ndan sonra yaşananlar ile ilgi olduğu kabul edilebilir. Nitekim bu savaştan sonra batıya doğru yayılmacı bir politika takip eden Selçuklular, Anadolu kapılarına kadar ulaşabilmiş ve 1052 yılında Kars’ı tahrip etmişlerdir. 1056/1057 yılında ise Dinar adlı bir Türkmen emirinin direkt olarak Malatya’nın ele geçirilmesine yönelik başlattığı akınlar, farklı zamanlarda (1067 ve 1069 yıllarında) Afşin gibi emirler tarafından da yapılagelmiştir. Bu tarihlerden sonra da özellikle 1086 yılında Büyük Selçuklu hükümdarı Melikşah tarafından Urfa ve Malatya Bozan adındabir Türkmen emire verilmiştir. Bozan şehri yönetmek için Ermeni asıllı Gabriel’itayin etmiştir. Bozan’ın vefatından sonra bağımsız bir şekilde hareket eden Gabriel’in hâkimiyeti, halka karşı uyguladığı ettiği kötü tutumundan dolayı 1103 yılında Danişmendliler tarafından sonlandırılmıştır. Bu tarihten sonra da Malatya, Doğu Anadolu hâkimiyeti için alınması gereken önemli bir şehir olma vasfını koruduğundan Selçuklu-Danişmendli mücadelesinin de merkezinde yer almıştır.
Sonuç olarak; coğrafî konumundan dolayı Anadolu’da kurulan devletlerin doğuya, doğudaki devletlerin ise batıya doğru ilerleyişlerinde önemli güzergâhlardan biri olan Malatya, İlkçağlardan itibaren değişik devletlerin istilalarına maruz kalmıştır. Arkeolojik kazılar ile tarihî geçmişi M.Ö. 3500-3600’lere giden Malatya, Danişmendlilerin 1103 yılındaki hâkimiyetine kadar değişik uygarlıkların izlerini muhafaza edebilmiştir. Bunların yanı sıra İran ve Anadolu topraklarının sınırında yer almasından dolayı zaman zaman yıkıcı istilalara da -575 yılında Sâsânîlerin yaptığı gibi- uğramıştır. Bütün bunlara rağmen farklı uygarlıklara ait izlerin günümüze dek ulaştığına müşahede edilebilmektedir.
KAYNAKLAR
AKÇADAĞ, Göknur, “Malatya Şehir Adı ve Şehrin Tarihi Süreçleri”, Akra Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi, c. III, s. 9, İstanbul 2016, s. 185-206.
ANNA KOMMENA, Alexiad, Malazgirt’in Sonrası, çev. Bilge Umar, İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1996.
APAK, ADEM, “Emevîler Döneminde Anadolu’da Arap-Bizans Mücadelesi”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. 18, sy. 12, Bursa 2009, s. 95-122.
Başkumandan SimbatVekayinamesi (951-1334), çev. Hrant D. Andreasyan, TTK, Basılmamış Nüsha, İstanbul 1946.
AYÖNÜ, Yusuf, Selçuklu-Bizans Münasebetleri (1116-1308), Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, İzmir 2007.
ÇELİK, Sebahattin, Anonim Süryani Vekayinamesine Göre I.Haçlı Seferi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Manisa 2006.
DARKOT, Besim, “Malatya”, İA, c. 7, Eskişehir 1997, s. 225-232.
DEMİRCİ, Mustafa, “İslâm-Bizans Mücadelesinde Bir Serhat Şehri: Maraş”, I. Kahramanmaraş Sempozyumu (6-8 Mayıs 2004), c. I, İstanbul 2005, s. 319-331.
EBU YUSUF, Yakub b. Süfyan b. Cevân el-Fârisi el-Fesevî, el-Maʿrifeve’t-tarîh, c. I, thk. Ekrem Ziya el-Ömerî, Beyrut Mü’essesetü’r-risâle, Beyrut 1981.
EBU’L-FİDÂ, el-Melik Mü’eyyed, el-Muhtasar fî Ahbâri’l-Beşer, c. I-IV, Matbaatu’l-Hüseyniyye el-Mısriyye, Kahire t.s.
EKİNCİ, Abdullah, Ortaçağ’da Urfa –I (Efsane, Tarih, İnanç, İlim ve Felsefe Kenti), Ankara 2006.
ERSAN, Mehmet, Selçuklular Zamanında Anadolu’da Ermeniler, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2007.
ERSAN, Mehmet-Alican, Mustafa, Osmanlı’dan Önce Onlar Vardı Türkiye Selçukluları, Timaş Yayınları, İstanbul 2013.
EL-ANTAKÎ, Yahya b. Saîd, Tarihu’l-Antakî el-Maʿrûfbi-sılatitarihi’l-Utihâ,thk. Ömer AbdusselamTedmürî, Trablus 1990.
EL-AZÎMÎ, Muhammed b. Ali, TârîhuHaleb, s. thk. venşr İbrahim Za’rûr, Dımaşk 1985.
EL-BELÂZURÎ, Ahmed b. Yahya b. Câbir b. Davud, Fütûhu’l-Büldân, DâruMektebetu’l-Hilâl, Beyrut 1988; Türkçe çev. el-Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, çev. Mustafa Fayda, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2002.
EL-CENZÛRÎ, Aliye Abdussemi, es-Suguru’l-berriyyetu’l-İslâmiyye ala hududi’l-devleti’l-Bîzantiyye fî Usûri’l-vusta, Kahire 1979.
EL-EZDÎ, EbûZekeriyâYezid b. Muhammed b. İyâs, Tarihu’l-Mevsıl, c. I-II, thk. Ahmed Abdullah Mahmud, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1971.
EL-HEMEDÂNÎ, Muhammed b. Addulmelik, TekmiletüTarîhi’t-Taberî, thk. Albert Yusuf Ken’an, Beyrut 1958.
EL-MESÛDÎ, Ebu’l-Hasan Ali b. Hüseyin b. Ali, et-Tenbîhve’l-İşrâf,thk. Abdullah İsmail es-Sâvî, Dâru’s-Sâvî, Kahire t.s.
EL-YA’KÛBÎ, Ahmed b. EbîYa’kûb b. Cafer b. Vehb b. Vadîh, Tarihu’l-Ya’kûbî, c. I-II, thk. AbdulemirMehnâ, Mü’essesetu’l-A’lemîli’l-Matbû’ât, Beyrut 1413/1993.
ET-TABERÎ, Ebu Cafer Muhammed, Tarîhu’t-Taberî: Tarîhu’r-rüsûlve’l-mülûk ve sılatuTarihu’t-Taberî, c. I-XI, Dâru’t-Turâs, Beyrut 1387.
EZ-ZEHEBÎ, Şemşeddin Ebu Abdullah Muhammed, el-ʿİber fî haberi men gaber, c. I-IV, thk. Ebu Hacir Muhammed es-Saîd b. BesyûnîZaglûl, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut t.s.
GÖĞEBAKAN, Göknur, “Malatya”, DİA, c. 27, Ankara 2003, s. 469-473.
GÖKHAN, İlyas, Selçuklular Zamanında Maraş, İstanbul 2013.
GROUSSET,René, Başlangıcından 1071’e Ermenilerin Tarihi, çev. SosiDolanoğlu, Aras Yayıncılık, İstanbul 2005.
HALÎFE B. HAYYÂT, TarîhuHalîfe b. Hayyât, thk. Ekrem Ziya el-Ömerî, Beyrut 1397.
HAWKİNS, John D., “HittitesandAssyrians at Melid (Malatya)”, XXXIV émeRencontreAssyriologiqueInternationale/XXXIV. Uluslararası Assiriyoloji Kongresi, (6-10/VII/1987-İstanbul), Türk Tarih Kurumu Ankara 1998, s. 63-77.
HOLMES, Catherine, Basil II andtheGovernance of Empire (976-1025), New York 2005.
HONİGMANN, Ernst, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, çev. Fikret Işıltan, İstanbul 1970.
IOANNES ZONARAS, Tarihlerin Özeti (Kitap XVII-XVIII), çev. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2008.
İBN HAVKAL, Ebî’l-Kâsım en-Nasibînî, KitâbuSûretu’l-Ard, I, thk. M. J. De Goeje, Leiden 1939.
İBN KESÎR, Ebu’l-Fidâ İsmail, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. VII-XI, thk. Ali Şiri, Dâruİhyâi’t-Turâsi’l-Arabi, Beyrut 1988.
İBN MİSKEVEYH, Ebu Ali Ahmed b. Muhammed b. Yakub, Tecâribü’l-Ümem ve Te’akibi’l-Himem, c. I-VII, thk. Ebu’l-Kâsımİmâmî, Tahran 2000.
İBN RÜSTEH, Ebu Ali Ahmed b. Ömer b. Rüsteh, el-A’lakü’n-Nefise, yay. Martın TheodorHoutsma, Leiden 1967.
İBN ŞEDDÂD, Muhammed b. Ali b. İbrahim, el-A’lâku’l-Hatîre fî Zikri Ümerâ’i’ş-Şam ve’l-Cezire, c. III/I, thk. Yahya Abbâre, Vezâretu’s-Sekâfeve’l-İrşadi’l-Kavmî, Dımaşk 1978.
İBN TAĞRİBERDÎ, Ebu’l-MehâsinCemaleddin, en-Nücûmu’z-zâhire fî mülûki Mısır ve’l-Kâhire, c. I-XVI, Mısır: Dâru’l-Kütübt.s.
İBN ZÂFİR, Ali b. Zâfir el-Ezdî, Ahbâru’l-Devleti’l-Hamdâniyyebi’l-Mevsıl ve Haleb ve Diyarbekirve’s-Sugûr, thk. TemîmeRavvâf, DâruHassân, Dımaşk 1985.
İBNÜ’L-ADÎM, Kemaleddin, Zübdetü’l-HalebminTârîhiHaleb, c. II, thk. Sami Dehhân, Dımaşkt.s.
İBNÜ’L-ESÎR, el-Kâmil fî’t-Tarîh, c. I-XII, çev. Ahmet Ağırakça-M. Beşir Ersoy-Yunus Apaydın-Abdullah Köşe, Bahar Yayınları, İstanbul 1991.
İBNÜ’L-ESÎR, el-Kâmil fî’t-Tarîh, c. I-X, thk. Ömer AbdusselamTedmürî, Dâru’l-Kütübi’l-Arabi, Beyrut 1997.
İBNÜ’L-EZRÂK, Ahmed b. Yusuf b. Ali el-Fârikî, TârîhuMeyyâfârîkîn, thk. Kerim Faruk el-Hûlî-Yusuf Baluken, Nubihar Yayınları, İstanbul 2014.
İBNÜ’L-KALÂNİSÎ, TarîhuDımaşk 360-555, thk. Süheyl Zekkâr, DâruHassân, Dımaşk 1983.
KAFESOĞLU, İbrahim, Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan Melikşah, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1973.
KELEŞ, Nevzat, “Malazgirt Savaşı Öncesinde Doğu Anadolu’nun Siyasî Durumu”, Alp Arslan ve Malazgirt, Yayına haz. Erdoğan Merçil, İstanbul 2014, s. 35-54.
KINAL, Füruzan, Eski Anadolu Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1998.
KOCA, Salim, Türkiye Selçukluları Tarihi II. Cilt Malazgirt’ten Miryokefalon’a (1071-1176), Çorum 2003.
KÖYMEN, Mehmet Altay, Selçuklu Devri Türk Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2004.
___________, Tuğrul Bey, Ankara 1986.
MEMİŞ, Ekrem, Eskiçağ Türkiye Tarihi, Çizgi Kitabevi, Konya t.s.
MİKHAEL ATTALEİATES, Tarih, çev. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2008.
MİKHAİL PSELLOS, Khronographia, çev. Işın Demirkent, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1992.
MÜVERRİH VARDAN, Türk Fütuhatı Tarihi (889-1269), çev. Hrant D. Andreasyan, İstanbul 1937.
OĞUZ, Mevlüt, Başlangıcından Osmanlıların Fethine Kadar Malatya Tarihi (m.ö.5500-m.s.1516), İstanbul 1984.
OSTROGORSKY, Georg, Bizans Devleti Tarihi, çev. Fikret Işıltan, Ankara 1999.
ÖZAYIN, Abdulkerim, “Dânişmendliler”, DİA, c. 8, İstanbul 1993, s. 469-474.
ÖZGÜDENLİ, Osman Gazi, Selçuklular I. cilt: Büyük Selçuklu Devleti Tarihi (1040-1157), İstanbul 2013.
RUNCİMAN, Steven, Haçlı Seferleri Tarihi, c. I-III, çev. Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2008.
SEVİM, Ali, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2002.
__________, Anadolu Fatihi KutalmışoğluSüleymanşah, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1990.
__________, Suriye Selçukluları, I, (Fetihten Tutuş’un Ölümüne Kadar), Türk Tarih Kurumu, Ankara 1965.
SEVİN, Veli, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, I, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2013.
SIBT İBNÜ’L-CEVZÎ, Şemseddin Ebî’l-Muzaffer Yusuf b. Kızoğlu, Mirâtu’z-Zemân fî Tarihi’l-‘yân(1056-1086), thk. Neşr: Ali Sevim, TTK, Ankara 1968.
STRABON, Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika: Kitap XII-XIII-XIV), çev. Adnan Pekman, Akeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2012.
SÜRYANÎ MİHAEL, Vekayiname, I-II, (622-1042 ve 1042-1195), çev. Hrant D. Andreasyan, Türk Tarih Kurumu Basılmamış Notlar, Ankara 1944.
TİRYAKİ, Sırrı, “Roma İmparatorluğu’nun Fırat (Euphrates) Hattı (M.Ö. 129-M.S. 230)”, TurkishStudies International PeriodicalfortheLanguages, LiteratureandHistory of TurkishorTurkic, Volume 11/1 Winter 2016, p. 217-236.
_____________, “Hititlerin Fırat Politikası”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, sy. 222, (Haziran 2016), s. 1-22.
TURAN, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1999.
_____________, “Süleyman-Şah I.”, Makaleler, Haz. Altan Çetin-Bilal Koç, Kurtuba Yayınevi, Ankara 2010, 713-751.
URFALI MATEOS, Vekayi-name (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), Türkçe çev. Hrant D. Andreasyan, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1987.
VASİLİEV, Alexander A.,Bizans İmparatorluğu Tarihi, çev. TevabilAlkaç, Alfa, İstanbul 2016.
YAKUT EL-HAMEVÎ, Mu’cemu’l-Büldân, c. I-VII, Dâru Sâdır, Beyrut 1995.
YILMAZ, Saim, Anadolu’da Abbâsî-Bizans Mücadelesi (132-193/750-809), İfav, İstanbul 2015.
YİNANÇ, Mükrimin Halil, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1944.
[1] Göknur Göğebakan, “Malatya”, DİA, c. 27, Ankara 2003, s. 469.
[2] Ekrem Memiş, Eskiçağ Türkiye Tarihi, Çizgi Kitabevi, Konya t.s., s. 164.
[3] John D. Hawkins, “Hittitesand Assyrians at Melid (Malatya)”, XXXIV émeRencontreAssyriologiqueInternationale/XXXIV. Uluslararası Assiriyoloji Kongresi, (6-10/VII/1987-İstanbul), Türk Tarih Kurumu Ankara 1998, s. 64.
[4] Besim Darkot, “Malatya”, İA, c. 7, Eskişehir 1997, s. 227; Ekrem Memiş, Eskiçağ Türkiye Tarihi, Çizgi Kitabevi, Konya t.s., s. 164; Ayrıca bkz. Göknur Akçadağ, “Malatya Şehir Adı ve Şehrin Tarihi Süreçleri”, Akra Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi, c. III, sy. 9, İstanbul 2016, s. 185-189.
[5]Hawkins, “Hittitesand Assyrians at Melid (Malatya)”, s. 63.
[6] Göğebakan, “Malatya”, DİA, 27, s. 469; Malatya’da Taş devri kültürünü ve sanatını yansıtan kayalar üzerinde bir dağ keçisi sürüsü tasvirinin bulunduğu da kaydedilmektedir. Bkz. Füruzan Kınal, Eski Anadolu Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1998, s. 17.
[7] Füruzan Kınal, Eski Anadolu Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1998, s. 169; Söz konusu şehirlerin adını vermeyen Sevin ise Kral Yolu’nun Malatya’dan geçtiğini düşünmektedir. Bkz. Veli Sevin, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, I, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2013, s. 12.
[8] Göğebakan, “Malatya”, DİA, 27, s. 469; Sırrı Tiryaki, “Hititlerin Fırat Politikası”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, sy. 222, (Haziran 2016), s. 1-18.
[9]Hawkins, “Hittitesand Assyrians at Melid (Malatya)”, s. 67.
[10]Darkot, “Malatya”, İA, 7, s. 228.
[11] Göğebakan, “Malatya”, DİA, 27, s. 469.
[12] Sırrı Tiryaki, “Roma İmparatorluğu’nun Fırat (Euphrates) Hattı (M.Ö. 129-M.S. 230)”, TurkishStudies International Periodicalfor the Languages, Literatureand History of Turkishor Turkic, Volume 11/1 Winter 2016, s. 222. 217-236
[13] Sevin, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, I, s. 6.
[14] Göğebakan, “Malatya”, DİA, 27, s. 469; Strabon (M.Ö. 63/64-M.S. 21) Melitene’nin Kataonia ve Euphrates arasında, Kommagene’ye sınır ve Kappadokia’nın bölünmüş on valiliğinden biri olduğunu ifade etmektedir. Bkz. Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika:Kitap XII-XIII-XIV), çev. Adnan Pekman, Akeoloji ve Sanat Yay., İstanbul 2012, s. 1.
[15]Mevlüt Oğuz, Başlangıcından Osmanlıların Fethine Kadar Malatya Tarihi (m.ö.5500-m.s.1516), İstanbul 1984, s. 40-41.
[16]Ernst Honigmann, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, çev. Fikret Işıltan, İstanbul 1970, s. 19; René Grousset, Başlangıcından 1071’e Ermenilerin Tarihi, çev. Sosi Dolanoğlu, Aras Yayıncılık, İstanbul 2005, s. 237
[17] Oğuz, s. 42.
[18] Göğebakan, “Malatya”, DİA, 27, s. 469.
[19]el-Belâzurî, Ahmed b. Yahya b. Câbir b. Davud, Fütûhu’l-Büldân, DâruMektebetu’l-Hilâl, Beyrut 1988, s. 185; Türkçe trc. el-Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, çev. Mustafa Fayda, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2002, s. 266; el-Ezdî, EbûZekeriyâYezid b. Muhammed b. İyâs, Tarihu’l-Mevsıl, I, thk. Ahmed Abdullah Mahmud, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1971, s. 48; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fî’t-Tarîh, c. II, thk. Ömer AbdusselamTedmürî, Dâru’l-Kütübi’l-Arabi, Beyrut 1997, s. 359; Türkçe trc. İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fî’t-Tarîh, c. II, çev. M. Beşir Eryarsoy, Bahar Yayınları, İstanbul 1991, s. 489; Aliye Abdussemi el-Cenzûrî, es-Suguru’l-berriyyetu’l-İslâmiyye ala hududi’l-devleti’l-Bîzantiyye fî Usûri’l-vusta, Kahire 1979, s. 104; et-Taberî ve İbnKesîr h. 15 (636) yılında Bizans ordusunun Müslümanlar tarafından mağlup edilmesinden sonra Ebu Ubeyde’ninIyâd b. Ganem’i geri çekilen Bizans birlilerinin üzerine gönderdiğini ve bu sırada Iyâd’ın Malatya önlerine gelerek şehir halkı ile cizye ödemeleri şartıyla bir barış anlaşması yaptığını kaydetmektedirler. bkz. et-Taberî, Ebu Cafer Muhammed, Tarîhu’t-Taberî: Tarîhu’r-rüsûlve’l-mülûk ve sılatuTarihu’t-Taberî, c. III, Dâru’t-Turâs, Beyrut 1387, s. 572; İbnKesîr, Ebu’l-Fidâ İsmail, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. VII, thk. Ali Şiri, Dâruİhyâi’t-Turâsi’l-Arabi, Beyrut 1988, s. 18; Saim Yılmaz, Anadolu’da Abbâsî-Bizans Mücadelesi (132-193/750-809), İfav, İstanbul 2015, s. 39; Bunlardan farklı olarak İbnü’l-Ezrâk da Malatya’nın 20 (640-641) yılında alındığını kabul etmektedir. Bkz. İbnü’l-Ezrâk, Ahmed b. Yusuf b. Ali el-Fârikî, TârîhuMeyyâfârîkîn, thk. Kerim Faruk el-Hûlî-Yusuf Baluken, Nubihar Yayınları, İstanbul 2014, s.117.
[20]Adem Apak, “Emevîler Döneminde Anadolu’da Arap-Bizans Mücadelesi”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. 18, sy. 12, Bursa 2009, s. 102.
[21]Halîfe b. Hayyât, Tarîhu Halîfe b. Hayyât, thk. Ekrem Ziya el-Ömerî, Beyrut 1397, s. 167; et-Taberî, IV, s. 317; İbnü’l-Esîr, II, s. 511; Türkçe trc. İbnü’l-Esîr, III, s. 142; İbnTağriberdî, Ebu’l-MehâsinCemaleddin, en-Nücûmu’z-zâhire fî mülûki Mısır ve’l-Kâhire, c. I, Mısır: Dâru’l-Kütübt.s., s. 90-91; Yılmaz, s. 39.
[22]Halîfe b. Hayyât, TarîhuHalîfe b. Hayyât, thk. Ekrem Ziya el-Ömerî, Beyrut 1397, s. 167; et-Taberî, IV, s. 317; İbnü’l-Esîr, II, s. 511; Türkçe trc. İbnü’l-Esîr, III, s. 142; İbn Tağriberdî, Ebu’l-MehâsinCemaleddin, en-Nücûmu’z-zâhire fî mülûki Mısır ve’l-Kâhire, c. I, Mısır: Dâru’l-Kütübt.s., s. 90-91; Yılmaz, s. 39.
[23] el-Belâzurî, s. 185; Türkçe trc., s. 266; el-Cenzûrî, s. 104
[24]Halîfe b. Hayyât, s. 275; İbnü’l-Esîr, III, s. 454; Türkçe trc. İbnü’l-Esîr, IV, s. 376; İbnTağriberdi, I, s. 195; el-Ya’kûbî, Yahya b. el-Hakem’in 76 (695-696) yılında Masîsa ve Malatya arasında bulunan Mercu’ş-Şahm’a akınlarda bulunduğunu ardından da 77 (696-697) yılında el-Velîd b. Abdulmelik’in Malatya cihetine sayfiye seferi düzenlediğini ifade etmektedir. Bkz. el-Ya’kûbî, Ahmed b. EbîYa’kûb b. Cafer b. Vehb b. Vadîh, Tarihu’l-Ya’kûbî, c. II, thk. AbdulemirMehnâ, Mü’essesetu’l-A’lemîli’l-Matbû’ât, Beyrut 1413/1993, s. 203.
[25]Halîfe b. Hayyât, s. 276.
[26]Halîfe b. Hayyât, s. 278; İbnTağriberdi, I, s. 199.
[27] el-Belâzurî, s. 185; Türkçe trc., s. 266; İbnü’l-Esîr, IV, s. 108-109; İbnTağriberdi, I, s. 242; Yakut el-Hamevî, Mu’cemu’l-Büldân, c. IV, Dâru Sâdır, Beyrut 1995, s. 32.
[28]et-Taberî, VI, s. 469; Apak, s. 110; İbnü’l-Esîr (IV, s. 52; Türkçe trc. IV, s. 519)Mâsîse (Massisa), Hısnu’l-Hadîd ve Gazâle gibi Malatya çevresinde bulunan şehirlerin ele geçirildiğini kaydetmektedir. Demirci (s. 322) söz konusu tarihte Ermenilerin Malatya’ya sürdün edildiklerini kaydetmektedir.
[29]et-Taberî, VI, s. 545; İbnü’l-Esîr, IV, s. 93; Türkçe trc. İbnü’l-Esîr, V, s. 37; İbnTağriberdi, I, s. 236; el-Ya’kûbî (II, s. 226) bu seferin 99 (717-718) yılında gerçekleştiğini kabul etmektedir.
[30]İbnü’l-Esîr, IV, s. 109; Türkçe trc. İbnü’l-Esîr, V, s. 54; Yakut el-Hamevî, IV, s. 32.
[31] el-Belâzurî, s. 185-186; Türkçe trc., s. 267; İbnü’l-Esîr, IV, s. 109; Türkçe trc. İbnü’l-Esîr, V, s. 54.
[32]Halîfe b. Hayyât, s. 307.
[33]Halîfe b. Hayyât, s. 343; et-Taberî, VII, s. 70; ez-Zehebî, Şemşeddin Ebu Abdullah Muhammed, el-ʿİber fî haberi men gaber, c. I, thk. Ebu Hacir Muhammed es-Saîd b. BesyûnîZaglûl, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut t.s., s. 105.
[34]et-Taberî, VII, s. 70.
[35]Halîfe b. Hayyât, s. 352; el-Ya’kûbî, II, s. 260; İbn Tağriberdi, I, s. 286.
[36] el-Belâzurî, s. 186; Türkçe trc., s. 267; İmparator V. Konstantinos’un çekilmesinde eniştesi Artabasdos’un isyan etmesinin etkisi vardı. Bkz. Yılmaz, s. 53; Emeviler döneminde Bizans üzerine yapılan seferler için bkz. Şahin Uçar, Arapların Anadolu Seferleri, Domino Yayınları, İstanbul 2007, s. 123-183; Apak, s. 95-122.
[37] el-Belâzurî, s. 186; Türkçe trc., s. 267.
[38] el-Belâzurî, s. 186-187; Türkçe trc., s. 267-268; Ebu’l-Fidâ, el-Melik Mü’eyyed, el-Muhtasar fî Ahbâri’l-Beşer, c. I, Matbaatu’l-Hüseyniyye el-Mısriyye, Kahire t.s., s. 213; İbn Tağriberdi, I, s. 324; ez-Zehebî, I, s. 137; İbnü’l-Esîr (V, s. 37 Türkçe trc. V, s. 363) İmparatorun Malatya’dan sonra Kâlîkalâ üzerine yürüdüğünü ifade ederek el-Belâzurî’nin verdiği bilgiyi tamamlamaktadır. Fakat Abû’l-Farac İmparator Costantin’in 752 yılında Malatya önlerine gelerek karargâhını burada kurduğunu ve Arapların canlarına dokunmadığını ifade etmektedir. Bkz. Abû’l-Farac, Abû’l-Farac Tarihi, c. I, Süryanice’den İngilizceye trc. Ernest A. Wallis Budge, Türkçe çev. Ömer Rıza Doğrul, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1987, s. 199; el-Ya’kûbî (II, s. 260) Musa’nın Bizans üzerine sefere çıktığını fakat tarafların karşılaşmadıklarını nakletmektedir.
[39]Halîfe b. Hayyât, s. 410.
[40]et-Taberî, VII, s. 497.
[41] Ebu Yusuf, Yakub b. Süfyan b. Cevân el-Fârisi el-Fesevî, el-Maʿrifeve’t-tarîh, c. I, thk. Ekrem Ziya el-Ömerî, Beyrut Mü’essesetü’r-risâle, Beyrut 1981, s. 120.
[42]İbnMiskeveyh, Ebu Ali Ahmed b. Muhammed b. Yakub, Tecâribü’l-Ümem ve Te’akibi’l-Himem, c. III, thk. Ebu’l-Kâsımİmâmî, Tahran 2000, s. 369.
[43]İbnü’l-Esîr, V, s. 70 Türkçe trc. V, s. 395.
[44]İbnü’l-Esîr, V, s. 70 Türkçe trc. V, s. 395; Ebu’l-Fidâ, I, s. 215; ; İbnKesîr, X, s. 54.
[45] el-Belâzurî, s. 187; Türkçe trc., s. 268-269; İbnTağriberdi, I, s. 337; İbnMiskeveyh (III, s. 369) Malatya’nın inşasını kırk bin dinar ile Salih b. Ali’nin yaptığını kaydetmektedir.
[46]Halîfe b. Hayyât, s. 418; el-Belâzurî, s. 187; Türkçe trc., s. 268; et-Taberî (VII, s. 500) Salih b. Ali ile birlikte Malatya’nın inşasında yer alan kişinin adını el-Abbas b. Muhammed olarak verdiği gibi bu yıl içerisinde ayrıca Cafer b. Hanzale el-Behrânî tarafından Malatya cihetinden gaza yapıldığını ifade etmektedir. İbnü’l-Esîr (V, s. 71-73; Türkçe trc. V, s. 396-397) ve İbnKesîr (X, s. 80) Salih b. Ali ile birlikte sayfiyye seferine çıkan kişinin el-Abbas b. Muhammed olduğunu kaydetmektedirler. Bunun yanı sıra Salih’in 139 (756-757) yılında yanında bulunan kız kardeşleri Ümmü İsa, Lübabe ve komutanlardan biri olan el-Abbas ile birlikte Malatya’dan hareket ederek el-Hades adı verilen dar bir geçitten geçerek gazaya çıktığı da nakledilmektedirler.
[47] el-Belâzurî, s. 187; Türkçe trc., s. 268-269; İbnü’l-Esîr, V, s. 83; Türkçe trc. V, s. 407; Ebu’l-Fidâ, II, s. 213.
[48] el-Belâzurî, s. 187; Türkçe trc., s. 269-270; İbnü’l-Esîr, V, s. 83; Türkçe trc. V, s. 407.
[49]İbnü’l-Esîr, V, s. 83; Türkçe trc. V, s. 408.
[50] et-Taberî, VII, s. 500; el-Belâzurî, s. 187-188; Türkçe trc., s. 270; İbnü’l-Esîr, V, s. 84; Türkçe trc. V, s. 408.
[51] el-Belâzurî, s. 188; Türkçe çev., s. 270.
[52]İbnü’l-Ezrâk, s. 358.
[53] el-Belâzurî, s. 190; Türkçe trc., s. 274.
[54]Streck, “Avasım”, İA, c. II, Eskişehir 1997, s. 19.
[55]ErnstHonigmann, “Sugûr”, İA, c. XI, Eskişehir 1997, s. 2.
[56]Streck, “Avasım”, İA, II, s. 19.
[57] Şâkir Mustafa, el-Mudûnfî’l-İslâm hatte’l-ʿAsri’l-Osmanî, el-Cüz’ü’l-Evvel, Zâtu’s-Selâsil, Kuveyt 1988, s. 461; Honigmann, “Sugûr”, İA, XI, s. 2.
[58]IbnRüsteh, Ebu Ali Ahmed b. Ömer b. Rüsteh, el-A’lakü’n-Nefise, yay. Martın TheodorHoutsma, Leiden 1967, s. 104; IbnHavkal, Ebî’l-Kâsım en-Nasibînî, KitâbuSûretu’l-Ard, I, thk. M. J. De Goeje, Leiden 1939, s. 167; el-Mesûdî de Malatya hakkında “Suguru’l-cezeriyye’dedir” şeklinde bilgi vermektedir. Bkz. el-Mesûdî, Ebu’l-Hasan Ali b. Hüseyin b. Ali, et-Tenbîhve’l-İşrâf,thk. Abdullah İsmail es-Sâvî, Dâru’s-Sâvî, Kahire t.s., s. 52.
[59]İbnRüsteh, s. 107; İbnHavkal, I, s. 186; Daha geniş bilgi için bkz. Mustafa Demirci, “İslâm-Bizans Mücadelesinde Bir Serhat Şehri: Maraş”, I. Kahramanmaraş Sempozyumu (6-8 Mayıs 2004), c. I, İstanbul 2005, s. 319.
[60] el-Belâzurî, s. 188; Türkçe trc., s. 270.
[61]Halîfe b. Hayyât, s. 450.
[62]İbnü’l-Ezrâk, s. 362.
[63]et-Taberî, VIII, s. 623; İbnü’l-Esîr, V, s. 564; Türkçe trc. İbnü’l-Esîr, VI, s. 361.
[64]el-Cenzûrî, s. 107.
[65]et-Taberî, IX, s. 55; İbn Miskeveyh, IV, s. 220-221; İbnü’l-Esîr, VI, s. 37; Türkçe trc. İbnü’l-Esîr, VI, s. 417-418; İbn Kesîr, X, s. 313; ez-Zehebî, I, s. 304; Honigmann, s. 55; Abû’l-Farac’a (I, s. 225) göre; “1148 (M. 837) yılında Bizans İmparatoru Theophila’nın Zibetre üzerine yürüdü ve Hristiyan ve Yahudilerin de içinde bulunduğu çok kişiyi öldürdü. Ardından da Malatya’dan geçerek burayı da yağmaladı ve Sümeysât’a doğru ilerledi. Bu esnada Rebia Arapları ve Malatyalılar Roma topraklarına girince yenilerek dört bin kadar kayıp verdiler. Bunun üzerine Theophila da Malatya üzerine yürüdü ve şehri muhasara altına alarak teslim olmamaları durumunda Zibetre’nin başına gelenlerin onlara da olacağını söyledi. Bunun üzerine şehirde bulunan ileri gelenler imparatorun huzuruna çıkarak hediyeler ve burada tutulan Rum esirleri İmparatora teslim ettiler. Bundan sonra da İmparator şehir önlerinden ayrıldı.” Bu şekilde Abû’l-Farac Müslüman tarihçilerden farklı bilgiler kaydetmektedir.
[66]et-Taberî, IX, s. 72; İbnü’l-Esîr, VI, s. 45; Türkçe trc. İbnü’l-Esîr, VI, s. 418-425.
[67]el-Mesûdî, et-Tenbîhve’l-İşrâf, s. 114; el-Yakubî, (II, s. 461) Müslümanların Malatya emirinin adını Ömer b. Abdullah el-Aktâ şeklinde vermektedir.
[68]et-Taberî, IX, s. 72; İbn Miskeveyh, IV, s. 235; İbnü’l-Esîr, VI, s. 45; Türkçe trc. İbnü’l-Esîr, VI, s. 418-425.
[69]Abû’l-Farac, I, s. 225.
[70]Abû’l-Farac, I, s. 229.
[71]el-Cenzûrî, s. 108
[72]el-Cenzûrî, s. 108.
[73]et-Taberî, IX, s. 243; İbn Miskeveyh, IV, s. 314; İbnü’l-Esîr, VI, s. 184; Türkçe trc. İbnü’l-Esîr, VII, s. 98-99.
[74]et-Taberî, IX, s. 261; el-Ezdî, II, s. 54; İbnü’l-Esîr, VI, s. 193.
[75]et-Taberî, IX, s. 261; İbnü’l-Esîr, VI, s. 193.
[76] Alexander A. Vasiliev, Bizans İmparatorluğu Tarihi, çev. Tevabil Alkaç, Alfa, İstanbul 2016, s. 321.
[77]et-Taberî, IX, s. 261; el-Ezdî, II, s. 54.
[78] Vasiliev, s. 321.
[79]et-Taberî, IX, s. 261; İbnü’l-Esîr, VI, s. 193; Türkçe trc. İbnü’l-Esîr, VII, s. 107; Bunun aksine el-Ezdî (II, s. 54) ve İbn Kesîr de (XI, s. 6) Ömer ile birlikte bin kişinin şehit olduğunu nakletmişlerdir. el-Ya’kûbî (II, s. 461) Ömer ile birlikte şehit olanların sayısının sekiz bin civarında olduğunu ve Ömer ile birlikte sefere çıkan Cafer b. Dinâr’ın adını da Cafer b. el-Hayyât olarak kabul etmektedir.
[80]el-Cenzûrî, s. 110.
[81]el-Cenzûrî, s. 111.
[82]et-Taberî, IX, s. 377.
[83]et-Taberî, IX, s. 377; el-Ezdî, II, s. 67; İbnü’l-Esîr, VI, s. 246; Türkçe trc. İbnü’l-Esîr, VII, s. 135.
[84]el-Yakubî, II, s. 466.
[85]et-Taberî, IX, s. 506; İbnü’l-Esîr, VI, s. 314; Türkçe trc. İbnü’l-Esîr, VII, s. 222; İbnKesîr, XI, s. 37; ez-Zehebî, I, s. 372.
[86]İbnTağriberdi, III, s. 30.
[87]et-Taberî, IX, s. 612; İbnü’l-Esîr, VI, s. 400; Türkçe trc. İbnü’l-Esîr, VII, s. 312; İbn Kesîr, XI, s. 50; Honigmann (s. 62) Arapların bu başarılarına rağmen Bizans ilerleyişinin durudurulamadığı ve şüphesiz bu başarılarda bölgeye yerleştirilen Ermeni kolonilerinin önemli etkilerinin olduğunu kabul etmektedir.
[88]et-Taberî, X, s. 77; İbn Miskeveyh, V, s. 111; İbnü’l-Esîr, VI, s. 508; Türkçe trc. İbnü’l-Esîr, VII, s. 412-413.
[89]et-Taberî, X, s. 143; İbnü’l-Esîr, VI, s. 603; Türkçe trc. İbnü’l-Esîr, VIII, s. 51; et-Taberî (X, s. 143) Mu’nis ile birlikte gazaya Ebu’l-Agarr es-Sülemî’nin çıktığını kaydetmektedir. Ayrıca el-Azîmî de Munis el-Hâdim’in adını Musa el-Hâdim şeklinde vermektedir. Bkz. el-Azîmî, Muhammed b. Ali, TârîhuHaleb, s. thk. venşr İbrahim Za’rûr, Dımaşk 1985, s. 277.
[90]el-Cenzûrî, s. 111.
[91]el-Ezdî, II, s. 198-199; İbnü’l-Esîr, VI, s. 651; Türkçe trc. İbnü’l-Esîr, VIII, s. 92; İbn Tağriberdi, III, s. 190; ez-Zehebî, I, s. 446.
[92]el-Ezdî, II, s. 210; İbnü’l-Esîr, VI, s. 681; Türkçe trc. İbnü’l-Esîr, VIII, s. 117.
[93]et-Taberî, XI, s. 248, 249.
[94]el-Hemedânî, Muhammed b. Addulmelik, Tekmiletü Tarîhi’t-Taberî, thk. Albert Yusuf Ken’an, Beyrut 1958, s. 48.
[95]İbnü’l-Esîr, VI, s. 702; Türkçe trc. İbnü’l-Esîr, VIII, s. 135-136.
[96]et-Taberî, XI, s. 249; el-Ezdî, II, s. 215; İbnü’l-Esîr, VI, s. 702; Türkçe trc. İbnü’l-Esîr, VIII, s. 135-136; İbn Miskeveyh, V, s. 214; el-Hemedânî, s. 49; ez-Zehebî, I, s. 468.
[97]İbn Miskeveyh, V, s. 215; el-Hemedânî, s. 49; İbnü’l-Esîr, VI, s. 708; Türkçe trc. VIII, s. 141; İbn Tağriberdi, III, s. 215; İbn Kesîr, XI, s. 174; el-Ezdî (II, s. 216) Bizans birliklerinin Safer ayında Malatya’ya girdiklerini ve Malatya halkının da Cemaziyülahir ayında Bağdat’a giderek yardım istediklerini kaydetmektedir. .
[98]Abû’l-Farac, I, s. 247.
[99]el-Ezdî, II, s. 221; İbnü’l-Esîr, VI, s. 734-735; Türkçe trc. VIII, s. 166.
[100]İbnü’l-Esîr, VI, s. 747; Türkçe trc. VIII, s. 176.
[101]İbnü’l-Ezrâk, s. 420.
[102]el-Cenzûrî, s. 112.
[103]İbnü’l-Esîr, VI, s. 747-748; Türkçe trc. VIII, s. 194.
[104]İbnü’l-Ezrâk, s. 421; İbnŞeddâd, Muhammed b. Ali b. İbrahim, el-A’lâku’l-Hatîre fî Zikri Ümerâ’i’ş-Şam ve’l-Cezire, c. III/I, thk. Yahya Abbâre, Vezâretu’s-Sekâfeve’l-İrşadi’l-Kavmî, Dımaşk 1978, s. 299.
[105]Honigmann, s. 71.
[106]İbnü’l-Esîr, VII, s. 31; Türkçe trc. VIII, s. 247; Ebu’l-Fidâ, II, s. 81; İbnKesîr, XI, s. 200; Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev. Fikret Işıltan, Ankara 1999, s. 258; Nevzat Keleş, “Malazgirt Savaşı Öncesinde Doğu Anadolu’nun Siyasî Durumu”, Alp Arslan ve Malazgirt, Yayına haz. Erdoğan Merçil, İstanbul 2014; s. 37; Müverrih Vardan Rumlar Melitene’yi 934 yılında Taciklerden aldılar şeklinde kayıtta bulunmuştur. Bkz. Müverrih Vardan, Türk Fütuhatı Tarihi (889-1269), çev. Hrant D. Andreasyan, İstanbul 1937, s. 163; Honigmann (s.74) Malatya’nın Bizans tarafından alınmasından sonra Kharpezikion adı verilen bir thema’yadahil edildiğini kabul etmektedir.
[107]İbnZâfir, Ali b. Zâfir el-Ezdî, Ahbâru’l-Devleti’l-Hamdâniyyebi’l-Mevsıl ve Haleb ve Diyarbekirve’s-Sugûr, thk. Temîme Ravvâf, Dâru Hassân, Dımaşk 1985, s. 31.
[108]el-Antakî, Yahya b. Saîd, Tarihu’l-Antakî el-Maʿrûfbi-sılatitarihi’l-Utihâ,thk. Ömer Abdusselam Tedmürî, Trablus 1990, s. 78; İbnZâfir, s. 32.
[109]İbnZâfir, s. 34.
[110]İbnZâfir, s. 34.
[111]İbnZâfir, s. 37; İbnTağriberdi, III, s. 335.
[112]et-Taberî, XI, s. 397; el-Hemedânî, s. 183.
[113]Honigmann, s. 65.
[114]Başkumandan Simbat Vekayinamesi (951-1334), çev. Hrant D. Andreasyan, TTK, Basılmamış Nüsha, İstanbul 1946, s. 7.
[115]el-Antakî, s. 148.
[116]el-Cenzûrî, s. 114.
[117]el-Antakî, s. 166-167.
[118]el-Antakî, s. 168.
[119]Honigmann, s. 151.
[120]el-Antakî, s. 206-207.
[121]Honigmann, s. 152; Bardas Skleros ve Bardas Phokas isyanları için bkz. Mikhail Psellos, Khronographia, çev. Işın Demirkent, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1992, s. 5-14.
[122]Abû’l-Farac, I, s. 273.
[123]el-Cenzûrî, s. 114.
[124] Urfalı Mateos, Vekayi-name (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), Türkçe çev. Hrant D. Andreasyan, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1987, s. 58-59; Başkumandan Simbat Vekayinamesi, s. 23.
[125] Mehmet Altay Köymen, Tuğrul Bey, Ankara 1986, s. 53.
[126] Osman Gazi Özgüdenli, Selçuklular I. cilt: Büyük Selçuklu Devleti Tarihi (1040-1157), İstanbul 2013, s. 98.
[127] Steven Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, c. I, çev. Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2008, s. 47.
[128]Başkumandan Simbat Vekayinamesi, s. 35-36.
[129] Köymen, Tuğrul Bey, s. 54.
[130]Özgüdenli, s. 101.
[131]Başkumandan SimbatVekayinamesi, s. 37; Abû’l-Farac (I, 312-313) Türklerin Yunanların 1369 (M.1058) yılında surları harap halde olan Malatya’yı istila ettiklerini ve çok sayıda ganimet ele geçirdiklerini ifade etmesine rağmen söz konusu Türkmenlerin başında kimin bulunduğunu kaydetmemiştir. Urfalı Mateos (s. 107-108) 1068-1069 yılında Dinar adlı bir komutanın Malatya’ya saldırarak şehri ele geçirdiğini aktarmıştır. 1057 yılında Van Gölü’nün kuzeyinden geldiği anlaşına bu Türkmenler Kemah’a gelerek burada iki kol halinde hareket ettiler. Birincisi Şebinkarahisar (Koloneia), ikincisi ise Malatya yönünde ilerleyerek çok miktarda ganimet elde ettiler. Bkz. Grousset, s. 591; Süryanî Mihael ise söz konusu gelişmelerin 1369 (m.1058) tarihinde meydana geldiğini aktarmaktadır. Bkz. Süryanî Mihael, Vekayiname, II, (622-1042 ve 1042-1195), çev. Hrant D. Andreasyan, Türk Tarih Kurumu Basılmamış Notlar, Ankara 1944, s. 16.
[132] Ali Sevim, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2002, s. 8.
[133] Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1999, s. 18; Honigmann (s. 182) Konstantinos X. Dukas (1059-1068) döneminde Türklerin bitmeyen akınlarından dolayı Malatya’nın da içinde bulunduğu Fırat Nehri kenarındaki verimli tarım arazilerinin ihmal edildiğini kaydetmektedir.
[134]MikhaelAttaleiates, Tarih, çev. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2008, s. 87.
[135] Süryanî Mihael, II, s. 23
[136]CatherineHolmes, Basil II andtheGovernance of Empire (976-1025), New York 2005, s. 360.
[137] Sevim, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, s. 10.
[138]Abû’l-Farac, I, s. 317.
[139] Mehmet Altay Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2004, s. 260; Göğebakan, “Malatya”, DİA, 27, s. 469; Yusuf Ayönü, Selçuklu-Bizans Münasebetleri (1116-1308), Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, İzmir 2007, s. 8.
[140]Mikhael Attaleiates, s. 100-101; İlyas Gökhan, Selçuklular Zamanında Maraş, İstanbul 2013, s. 15.
[141]Mikhael Attaleiates, s. 115.
[142]Ioannes Zonaras, Tarihlerin Özeti (Kitap XVII-XVIII), çev. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2008, s. 126-128.
[143] Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi, s. 261-262.
[144]Abû’l-Farac, I, s. 321-324..
[145]AnnaKommena, Alexiad, Malazgirt’in Sonrası, çev. Bilge Umar, İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1996, s. 61; Süryanî Mihael, II, s. 30; İbrahim Kafesoğlu, Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan Melikşah, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1973, s. 60-64; Sevim, Suriye Selçukluları, I, s.80; Abdullah Ekinci, Ortaçağ’da Urfa –I (Efsane, Tarih, İnanç, İlim ve Felsefe Kenti), Ankara 2006, s. 68; Philaretos Maraş bölgesinde Şirbaz köyündendi. Bkz. Süryanî Mihael, II, s. 30.
[146] Göğebakan, “Malatya”, DİA, 27, s. 469.
[147] Sevim, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2002, s. 14.
[148] Süryanî Mihael, II, s. 30-31; Sevim, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, 14; Salim Koca, Türkiye Selçukluları Tarihi, II, (Malazgirt’ten Miryokefalon’a), (1071-1170), Karam Yayınları, Çorum, s. 44-48.
[149]Abû’l-Farac, I, s. 331; Yinanç, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, s. 116.
[150] Süryanî Mihael, II, s. 30-31.
[151] Göğebakan, “Malatya”, DİA, 27, s. 469.
[152]Sıbtİbnü’l-Cevzî, Şemseddin Ebî’l-Muzaffer Yusuf b. Kızoğlu, Mirâtu’z-Zemân fî Tarihi’l-‘yân(1056-1086), thk. Neşr: Ali Sevim, TTK, Ankara 1968, s. 229.
[153] Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 70; Abû’l-Farac (I, s. 333) 477 (1084) yılında Musul ve Haleb emiri Şerefüddevle’nin Sümeysât’ı, Kutalmışoğlu’nun amcasının da Malatya’yı aldığını ifade etmektedir.
[154]Kafesoğlu, s. 74; Sevim, Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleymanşah, s. 30; Osman Turan, “Süleyman-Şah I.”, Makaleler, haz. Altan Çetin-Bilal Koç, Kurtuba Yayınevi, Ankara 2010, s. 739; Süryanî Mihael’e (II, s. 38) göre 1082 yılında Malatya’da Qourie yani Gabriel adlı bir Türk hakim idi.
[155] Sevim, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, s. 14
[156] Sebahattin Çelik, Anonim Süryani Vekayinamesine Göre I. Haçlı Seferi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Manisa 2006, s. 52.
[157]el-Cenzûrî, s. 116.
[158] Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 133; Mehmet Ersan, Selçuklular Zamanında Anadolu’da Ermeniler, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2007, s. 73.
[159] Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 49.
[160]Runciman, I, s. 135; Salim Koca, Türkiye Selçukluları Tarihi II. Cilt Malazgirt’ten Miryokefalon’a (1071-1176), Çorum 2003, s. 70; Mehmet Ersan-Mustafa Alican, Osmanlı’dan Önce Onlar Vardı Türkiye Selçukluları, Timaş Yayınları, İstanbul 2013, s. 48-49; Bu esnada I. Kılıç Arslan’ın yanında Maraş emîriBuldacı da bulunuyordu bkz. Gökhan, s. 26-27.
[161]Abû’l-Farac, I, s. 335-336; Urfalı Mateos (s. 187) söz konusu kuşatmanın 1096-1097 yılında gerçekleştiğini ve Kılıç Arslan’ın şehrin halimi Khuril (Gabriel) karşısında hiçbir şey elde edemeden geri dönmek zorunda kaldığını ifade etmektedir.
[162]Abû’l-Farac, I, s. 336.
[163] Süryanî Mihael, II, s. 46; Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 141; Ersan, s. 74; Urfalı Mateos (s. 190) söz konusu hadisenin 1097 yılında meydana geldiğini nakletmektedir. Müverrih Vardan 1093 yılında Tutulmuş’un torunu ve garp sultanı Kılıç Arslan’ın Melteni üzerine yürüdüğünü ve Urhakürapalatının kayınpederi ve şehrin prensi olan Gavril’in Sultanı mahcup bir vaziyette geri dönmeye mecbur ettiğini kaydetmektedir. Bkz. Müverrih Vardan, Türk Fütuhatı Tarihi (889-1269), çev. Hrant D. Andreasyan, İstanbul 1937, s. 186.
[164] Süryanî Mihael, II, s. 46.
[165]Özayın, “Dânişmendliler”, DİA, c. 8, İstanbul 1993, s. 469-470.
[166]Abû’l-Farac, II, s. 342; Runciman, I, s. 155; Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 98; Ersan, s.74.
[167]İbnü’l-Kalânisî, TarîhuDımaşk 360-555, thk. Süheyl Zekkâr, DâruHassân, Dımaşk 1983, s. 223-224.
[168] Süryanî Mihael, II, s. 46.
[169] Süryanî Mihael, II, s. 47; Abû’l-Farac, II, s. 342.
[170]İbnü’l-Adîm, Kemaleddin, Zübdetü’l-HalebminTârîhiHaleb, c. II, thk. Sami Dehhân, Dımaşkt.s., s. 145.
[171]İbnü’l-Esîr, VIII, s. 438; Türkçe trc. X, s. 247; Ebu’l-Fidâ, II, s. 212; ez-Zehebî, II, s. 367; Ersan, s. 75; Söz konusu hadisenin Maraş yakınlarında Gafina adlı bir köyde husule geldiği kabul edilmektedir. Bkz. Gökhan, s. 32.
[172]Runciman, I, s. 248-249; Özayın, “Dânişmendliler”, DİA, 8, s. 469-470; Bohemund’un esir edildiğini aktaran Müverrih Vardan (s. 188) Danişmend’in aslen Ermeni olduğunu kabul etmektedir.
[173]Runciman, I, s. 249; Baudouin bir süre sonra Malatya hakimi Gabriel’in kızı Morphia ile evlendi. Bkz. Runciman, II, s. 30.
[174]Özayın, “Dânişmendliler”, DİA, 8, s. 470.
[175] Süryanî Mihael, II, s. 47; Abû’l-Farac, II, s. 342.
[176]Özayın, “Dânişmendliler”, DİA, 8, s. 470.
[177] Süryanî Mihael, II, s. 48; Abû’l-Farac, II, s. 343.
[178]Özayın, “Dânişmendliler”, DİA, 8, s. 470.
[179] Ersan, s. 76.
[180] Süryanî Mihael, II, s. 48; Abû’l-Farac, II, 343; Runciman, II, s. 32.
[181] Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 107.
[182]İbnü’l-Kalânisî, s. 231.
[183] Süryanî Mihael, II, s. 51; Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 107; Runciman, II, s. 89-90.
[184]İbnü’l-Kalânisî, s. 242; İbnü’l-Esîr, VIII, s. 529; Türkçe trc. X, s. 333.
[185]İbnü’l-Ezrâk, s. 546.
[186] Süryanî Mihael, II, s. 54; Abû’l-Farac, II, s. 347; Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 110; Ersan, s. 76; Urfalı Mateos (s. 231) yenilgiden sonra Kılıç Arslan’ın ordusunun bakiyesinin Malatya’ya geldiğini ifade etmektedir.
[187]Abû’l-Farac, II, s. 349.
[188]Abû’l-Farac, II, s. 349; Ayönü, s. 18.
[189] Ersan, s. 77.
[190]Runciman, II, s. 172-173; Ersan, s. 77; Ayönü, s. 32; Urfalı Mateos’a (s. 267-268) göre Malatya bölgesine 1120-1121 yılında Garmin (Germian) adını veriliyordu.