Geben günümüzde bir kasaba olup Andırın ile Göksun arasındadır. Haçin Kalesi’nin fethinden sonra sıra Geben Kalesi’ne gelmişti. Selçuklular ile Ermeniler arasında en şiddetli çatışma burada vuku’a geldi. Maraş Emiri Nusretüddin Hasan Bey de yanında olduğu halde Geben Kalesi üzerine yürüyen sultan I. İzzeddin Keykâvus burada sert bir direnişle karşılaştı. Bu sırada yaşlanmış ve hasta bir durumda olan Ermeni prensi II. Leon ise ordusunun başına Baron Konstantin’i tayin etmişti. Bu adam ve diğer Ermeni iler gelenleri Geben Kalesi’nin üzerinde bulunan bir dağın başındaki Şoğagan Manastırı’nda karargâh kurup, Selçuklu ordusunu beklemeye başlamışlardı. Sultan 3000 seçme askerle Emir–i Meclis Mübârizüddin Behramşah’ı öncü birliklerin başında Ermenilere karşı gönderdi. İki Türk askeri ise Ermeniler hakkında keşif yapmaya çalışırken pusuya düştüler. Atlarından düşürülen bu askerler yakında bulunan bir köprüye sığınmışlardı. Burası Geben Kalesi yakınından akan ve Ceyhan’a dökülen Körsulu Çayı üzerindeki bir köprü olmalıdır. Ok, kılıç ve gürzleriyle kendilerini savunmaya çalışan bu askerlerin durumu haber alınınca onlara yardım amacıyla 100 seçme süvari gönderildi. Bu durum Mübârizüddin Behramşah’ada bildirildi. Yeri tespit edilen Ermeni ordusunun durumu sultana iletilmiş ve neticede sultan ordunun harekete geçmesini emretmişti. Sultanın saldırı emrini çavuşlar, Türkçe olarak askerlere duyurmuşlardı. Selçuklu ordusu Melheme Ovası’nda[1] merkez, sağ ve sol kol olmak üzere üçlü savaş düzenine geçmişti. Diğer taraftan Ermeni güçleri de ovaya inmişti. İki taraf arasında devam eden şiddetli çatışmada Mübârizüddin Behramşah sultanın gelmesini beklemeden ileri atılmış ve kıyasıya bir çatışma başlamıştı. Bu arada çatışma alanına yetişen sultan, Geben Kalesi’nin de şiddetli bir şekilde kuşatılmasını istemişti. Haçin Kalesi’nin kuşatılmasında olduğu gibi mancınıklar ile Geben Kalesi’nin içine gülleler yağdırılmaya başlanmıştı. Kalenin senyörü Baron Leon ile kalenin içinde bulunan diğer Ermeni şefleri ani bir çıkış hareketiyle Selçuklu ordusunun saflarını yararak mancınıkları yakıp kaçtılar. Bunun üzerine I. İzzeddin Keykâvus kaleyi kuşatmaktan vazgeçerek onları takip etmek için ovaya indi ve İzdi’de[2] Ermeni orduları başkumandanı Konstantin ile bir meydan savaşına tutuştu. Selçuklu ordusu süratli bir çevirme hareketi ile Ermenileri kıskaç içine aldı. Daha sonra Ermeni başkomutanı olan Baron Adan, Selçuklu ordusunun fazlalığı yüzünden Konstantin’e yardım edemedi. Ermeni ileri gelenlerinden Kyr İsak (Gersak), Vasil (Azil), Oksentz ve bazı komutanlar esir edildiler. Bu arada Mübârizüddin Behramşah Ermenilerle kahramanca vuruşup, Baron Konstantin’i yere düşürüp esir almıştı. Yine Oşin ve Noşin adlı baronlar da esir alınarak bütün esirlerle birlikte sultanın huzuruna gönderildi. İki taraf arasındaki çatışma sabahtan akşama kadar devam etti. Gece olunca Ermeniler karanlıktan faydalanıp kaçtılar. Ermeni ordusunun geri kalan kısmı tamamen imha edildi. Bundan sonra Ermeniler takibe alınmış ve yakalananlar da ağır bir şekilde cezalandırılmıştır. Geben Kalesi alınamamakla birlikte Selçuklular Ermenilere karşı büyük bir zafer kazanmışlardı. Sultan, orduya kış ayları yaklaştığından ertesi yıl yeniden sefere çıkmak amacıyla Kayseri’ye dönme emri verdi. I.İzzeddin Keykâvus’un amacı Ermeni meselesini tamamen çözmekti. Ermeni prensi sultanının kararlılığını görünce barış istemek zorunda kalmış ve Selçuklulara tabi kalacağına dair yemin etmişti.[3] Bunun üzerine Sultan Ermenilerin barış ve tabiilik teklifini kabul etti. Yapılan anlaşma gereğince Ermenilerden fethedilen Haçin, Çinçin, Geben, Kaleleri ile etrafındaki topraklar onlara iade edilirken, daha önce onların işgal ettikleri Ulukışla, İsovra Çayı ve Lozad (Lauzad) geçidi gibi yerler Selçuklulara teslim edildi. Ermenilerle Selçuklular arasında anlaşmanın yapılması ile kervan yolları açılmış ve iki tarafın tüccarları gelip gitmeye başlamışlardı.[4]
- İzzeddin Keykavus’un Ermeniler üzerine düzenlediği bu sefer esnasında Selçukluların eline önemli ölçüde ganimet geçmiştir. Bu elde edilen ganimetlerin fazlalığından Kayseri’de bir baş sığır ve at iki dirheme, beş altı baş koyun bir dirheme, bir Ermeni erkek kölesi ve cariyesi ise 50 akçeye satılmıştır. Kayseri’ye zaferle ulaşan ordunun gelişinden dolayı şehirde şenlikler yapılıp, başarı kazanan beylere hediyeler verilip, iktâlar dağıtılmıştır. Ayrıca sultan başarısından dolayı Mübârizüddin Behramşah’a kendi elbisesini giydirip onu beylerbeyi rütbesine çıkarmıştır.[5]
Maraş Emiri Nusretüddin Hasan Bey, I. İzzeddin Keykâvus’un 1218’de düzenlediği Halep seferine de katıldı. Halep hükümdarı Melikü’z-Zâhir’in ölümü üzerine yerine üç yaşındaki oğlu Melikü’l-Azîz geçirilmişse de asıl iktidar onun atabeyliğine getirilen Şihabeddin Tuğrul’un elindeydi. Ona muhalif bazı komutanlar I.İzzedddin Keykâvus’abaşvurarak Halep’e davet ediyorlardı. Dımaşk Eyyûbî hükümdarı Melikü’l-Eşref ve diğer Eyyûbî melikleri de Halep’i ele geçirmek istiyorlardı. I. İzzeddin Keykâvus da fırsatı değerlendirmek üzere bu şehir üzerine sefere çıkmaya karar verir. Bu amaçla o, Selahuddin Eyyûbî’nin oğlu Samsat hükümdarı Melikü’l-Efdal ile ittifak yaptı. Halep ve kuzeyindeki şehirler alındığı takdirde ona verilirken, Urfa ve Harran bölgesi de Selçuklulara bırakılacaktı. Böylece Selçuklular Güneydoğu Anadolu bölgesine, el- Cezire’ye doğru yayılırken, Halep de kendilerine tabi Melikü’l-Efdal’in olacaktı.[6]
I.İzzeddin Keykâvus Halep seferine çıkmaya karar verince Maraş Emiri Nusretüddin Hasan Bey’e de haber vererek hazırlanmasını istedi. Sultanın bu seferinde merkezden gelen kuvvetler, doğudan gelen güçler ve Türkmenlerin yanında en büyük rolü Maraş Emiri Nusretüddin Hasan Bey üslenmişti.[7] Sultan ona gönderdiği mektupta kendisi o bölgeye gelinceye kadar, bütün maiyetiyle birlikte, eski kuvvetlerine ilave olarak yeni asker temin etmesini, piyade ve süvarileri hazırlamasını, vergileri toplamasını, silah ve mancınıkları hazırlayarak kuşatma aletlerini de temin etmesini istemişti. Ayrıca Sivas ve Malatya valileri ile uç beylerine de haberler gönderilerek bilhassa Suriye seferine okçu ve süvari birliklerinin katılmasını temin etmeleri istendi. Bu arada Yabanlu Ovası’nda toplanan ve alış veriş yapan komutan ve yiğitlere de Elbistan Ovası’nda toplanmaları emredildi.[8] İbn Bibi’nin yazdığına göre bu sırada Maraş’ta önemli ölçüde Selçuklu askeri ve mühimmatı konuşlandırılmıştı. Suriye seferine çıkacak ordunun Elbistan Ovası’ndatoplanması ve savaş hazırlıklarını tamamlaması 20 gün sürmüştü. I. İzzeddin Keykâvus da Elbistan’a gelmiş olup, burada savaş meclisleri kurulup eğlenceler düzenleniyordu. Askerleriyle birlikte buraya gelen bütün emirler sultana bağlılıklarını yenilediler. Sultan da onlara fethedeceği toprakların dağıtımını yaptı.
Sultan Halep’e gidilecek en kestirme yoldan geçilmesini istiyordu. Halep’e giden en kısa yol da Akçaderbend üzerinden geçendi. Ancak Selçuklu ordusunun hangi yolu takip ettiği kesin belli değildir. Tahminlere göre ordu Elbistan-Akçaderbend-Hades yolunu takip ederek Halep Eyyûbîlerine bağlı Marzuban’a ulaşmıştır. Fakat kaynaklar çok iyi bilinen bir geçit olan Akçaderbend’den bahsetmezler. Diğer bir yol ise Elbistan-Zibatra (Doğanşehir) ve Malatya üzerinden geçendi. Ancak çok uzun olan bu güzergâhın takip edilmesi mümkün görünmemektedir. Çünkü sultan bir an önce ve en kestirme yoldan Halep üzerine yürünmesini istemişti. Sultanın Suriye seferini anlatan kaynakların Ortaçağların en iyi bilinen geçitlerinden biri olan Akçaderbend’in adını zikretmemeleri bir hayli ilginçtir.
Elbistan’dan çıkıldıktan sonra Selçuklu ordusu Marzuban[9] Kalesi’ne gelerek burayı kuşatır. Çok hazırlıklı ve donanımlı olan Selçuklu ordusu beraberlerinde getirdikleri kale deliciler ve okçuların yardımı ile üç gün içinde bu kaleyi fethettiler. İbn Bibi, Maraş hükümdarı olarak nitelediği Nusretüddin Hasan Bey’in Marzuban’ın fethedilmesinden sonra büyük bir ordu, çok sayıda eşya ve teçhizatla sultanın huzuruna geldiğini, bundan dolayı sultanın çok memnun olduğunu ve ona iltifatlar ederek sevgi gösterdiğini belirtmektedir.[10] Sultanın kumanda ettiği esas kuvvetler Elbistan’da toplanıp Eyyûbîlerin üzerine yürürken yapılan plan üzerine Maraş Emiri de Ayıntab üzerinden geçerek Marzuban’da orduya katılmıştı.
Selçuklu ordusu Marzuban’ın fethinden sonra Eyyûbîlere bağlı bir kale olan Raban’a[11] geldi. Burası derhal kuşatılarak mancınıklarla dövülmeye başlandı. Halk feryat u figanla sultandan aman dileyerek kaleyi teslim etti. Yapılan anlaşma gereği Raban Kale’si Samsat hükümdarı Melikü’l-Efdal’e verildiyse de daha sonra onun Selçuklu ittifakından ayrılması üzerine Maraş emiri Nusretüddin Hasan Bey’in adını bilmediğimiz bir damadına verilmişti.[12] Diğer kaynaklardan farklı olarak Ebü’l-Ferec, I. İzzeddin Keykâvus’un Ayıntab’ı alıp sonra Tel-Bâşir’e yürüdüğünü haber vermektedir.[13] Marzuban ve Raban’dan ise hiç bahsetmemektedir.
- İzzeddin Keykâvus kendisine katılan Melikü’l-Efdal ile birlikte Halep Eyyûbîlerinin elinde bulunan Tel-Bâşir Kale’sine gelerek orayı kuşattı. Kale komutanı ve halk savunmaya geçmişti. Derbsak Bey’i Alemeddin Kayser ve Behinsi Bey’i Necmeddin Altunboğa da Selçuklu sultanına iltihak ederek onu güçlendirdiler. Tel-Bâşir on gün kuşatma altında tutuldu. Ancak şiddetle direnişe devam ediyordu. Gerek muhasırlar ve gerekse içindekiler çok fazla kayıp vermişlerdi. Bunun üzerine sultan öfkeye kapılarak kale etrafındaki bütün bağ ve bahçelerin tahrip edilmesini ve ağaçları kesilmesini emretti. Bu durumdan rahatsız olan ahali kale komutanının huzuruna çıkarak aman dilenmesini istediler. Bunun üzerine kale komutanı Bedreddin Doldurum İbn Bahaeddin Yarukî çaresizlik içinde kaleyi sultana teslim etmek zorunda kaldı. Kendisine Elbistan’ın kuzeybatısında bulunan Hunî vilayeti (Arıtaş) iktâ olarak verilerek oraya gönderildi. Bu arada ordunun zahire ve mühimmatı azalmış olmalı ki Malatya ve Elbistan naiplerine haber salınarak en kısa zamanda 200 araba zahire ve teçhizat göndermeleri emredildi. Fethedilen Tel-Bâşir Kalesi’nin komutanlığına ise Nusetüddin Hasan Bey’in adı bildirilmeyen bir kardeşi getirildi. Yanına asker ve muhafızlardan başka, emin ve seçkin sipahiler de verildi.[14] Claude Cahen, Sultan I.İzzeddin Keykâvus’un Suriye’nin kuzeyindeki bu başarılarını Maraş emiri Nusretüddin HasanBey’in askerlerine borçlu olduğunu ifade etmektedir.[15]
I.İzzeddin Keykâvus, Halep’e doğru yaklaştığında Selçuklulara karşı bir komplonun hazırlanmış olduğunu öğrendi. Samsat Hükümdar’ı Efdal ele geçirilen Raban ve Tel-Bâşir gibi kalelerin kendisine verilmemesinden endişe ederek sultanla yaptığı ittifakı bozduğu gibi karşı tarafa da geçmişti.[16] Böylece bütün Eyyûbî melikleri Selçuklulara karşı birleşmiş oldu. Bu arada Eyyûbî casusları bazı Selçuklu komutanlarına sanki önceden haberleşmiş gibi sahte mektuplar yazarak, bunların Selçuklu askerlerinin eline geçmesini sağladılar. Böylece Selçuklu komutanları güya Eyyûbîlerle gizlice anlaşmış gösterildi. Oysa bu hileden ne sultanın ne de komutanların haberi vardı.[17] Bir yandan Melikü’l- Efdal’in ittifaktan ayrılması diğer yandan da bu komplolar sultanı zor durumda bıraktı. Ayrıca iki taraf arasında başlayan öncü çarpışmaları da Selçuklular kaybetti. Mübârizüddin Behramşah gibi büyük bir komutan esir düştü. Bunun üzerine sultan daha fazla zayiat vermemek için geri çekilemeye karar verdi. Selçuklu ordusunun Elbistan’a doğru geri çekilmesi üzerine Melikü’l-Eşref karşı saldırıya geçerek daha önce Selçuklular tarafından fethedilen Raban, Tel-Bâşir ve Marzuban gibi kaleleri birbiri peşi sıra aldı. Bu kalelerin sahipleri ve savunanlar başta Nusretüddin Hasan Bey’in damadı ve kardeşi olmak üzere geri çekilmişler ve savaşmamışlardı. Daha fazla ilerlemeyi tehlikeli gören Eyyûbî hükümdarı Melikü’l-Eşref esir edilen başta Mübârizüddin Behramşah olmak üzere Selçuklu komutanlarını serbest bırakarak Halep’e geri döndü. I. İzzeddin Keykâvus ise Elbistan’a gelerek ordugâhını daha önce olduğu gibi burada kurdu. O, Halep seferinin bir muhasebesini yaparak başarısızlığın ve yenilginin nedenlerini araştırdı. Bu arada Tel- Bâşir, Raban ve Marzuban gibi şehirleri savunmak için bıraktığı komutanlar da Eyyûbîler karşısında direnmeyerek sultanın ardından Elbistan’a ulaşmışlardı. Bu komutanlar arasında Maraş Emiri Nusretüddin Hasan Bey’in damadı olan Raban Kalesi sahibiyle, kardeşi olan Tel-Bâşir Kalesi sahibi de bulunuyordu. Sultan hiç acımadan en yakın adamı olan ve kendisini tahta çıkaran Nusretüddin Hasan Bey’in akrabaları olan bu beyleri savunma yapmadan çekildikleri için idam ettirdi.[18] Onların idam edilmeyip bir kulübenin içinde yakılan komutanlar arasında bulunduğu da iddia edilmektedir.
[1] Melheme Ovası: Burası Geben kalesinin aşağı tarafında olup Azgıt kalesinin kuzeydoğusunda bulunan ve şimdi yöre halkının Mehelepçik (Mehlepçik) dedikleri ovanın adıdır. Mehelep ya da Mehlep adı verilen ağaç bir meyve çeşidi olup kiraza benzemektedir.
[2] İzdi: Şeklinde kaynaklarda yazılı olan bu yerin de Geben ile Andırın arasında Azgıt kalesi olması lazımdır. Burada bulunan bir ovaya hâkim olan bu kale de Geben üzerinden geçen ticaret yolu üzerinde bulunmaktaydı. Urfalı Vahram vakayinamesini Türkçeye çeviren Andreasyan burasının Yezidler köyü olduğunu söylese de söz konusu bölgede böyle bir köy bulunmamaktadır. Bkz. Urfalı Vahram Vekâyinâmesi, s.79, Andreasyan’ın notu.
[3] İbn Bibi, II, s.180-184; Gorigoros Senyörü, s.14; Turan, s.314-315; Sevim, s.35;Cahen, s.132; Koca, s.42-44.
[4] Gorigoros Senyörü, s.15; Koca, s.46.
[5] İbn Bibi, I, s.188, Koca, s.45, Ersan, s.170.
[6] Koca, s.47-41.
[7] Cahen, s.74.
[8] İbn Bibi, II, s.204.
[9] Marzuban: Gaziantep ilinde kuzeyinde ve Fırat’ın kollarından biri olan Marzuban çayı kenarında tarihi bir kale olup bugünkü Yavuzeli ilçesidir.
[10] İbn Bibi, II, 204–205; Koca, s.53.
[11] Raban: Fırat’ın batısında tarihi bir kale ve şehir adı olup bugünkü Gaziantep’in Araban ilçesi.
[12] İbn Bibi, II, s.53.
[13] Ebü’l-Ferec, II, s.501.
[14] İbnü’l-Esir, XII, s. 303; İbn Bibi, II,s.207; Koca, s. 54.
[15] Cahen, s.132.
[16] Ebû Şâme, s.109; İbnü’l-Esir, XII, s.302; Faruk Sümer, “Keykâvus I”, DİA, C.XXV, İstanbul 2001, s.353.
[17] Koca, s.56.
[18] İbnü’l-Esir, XII, s.304; İbn Bibi, II, s.213.