Site icon Teketek Haber

GEÇ HİTİT DÖNEMİNDEN GÜNÜMÜZE KADAR KAHRAMANMARAŞ KALESİ

Prof. Dr. Mehmet ÖZKARCI

Özet

Şehrin merkezindeki tepenin üzerinde yer alan kalenin, inşâ tarihi konusunda kesin bilgi yoktur. Anadolu’yu Mezopotamya’ya bağlayan önemli bir ticaret yolu üzerinde bulunan Kahramanmaraş, Hitit İmparatorluğu yıkıldıktan sonra Geç Hitit devletlerinden Gurgum Krallığı’na başkentlik yapmıştır. Kale ile çevresinde yapılan kazılarda Geç Hitit Dönemi’ne (M.Ö. 1200-660) ait birçok tarihî eser bulunmuştur. Sanat Tarihi literatürüne “Maraş Aslanı” olarak geçen ve bugün Kahramanmaraş Müzesi’nde sergilenen aslan heykelinin üzerinde Hitit hiyeroglifi ile yazılan ve Maraş tarihinin önemli bir dönemine ışık tutan uzunca bir metin bulunmaktadır. Hiyeroglif kitabede, M.Ö. IX. yüzyılda kenti yönetmiş olan Geç Hitit Kralı III. Halparuntaş (M.Ö. 810-783) ile atalarının isimleri geçmektedir ve bu kitabe Geç Hitit tarihi açısından oldukça önemlidir. Aslan üzerindeki hiyeroglif kitabede, Geç Hitit Kralı III. Halparuntaş’ın  inşâ ettirdiği yapıya iki aslan koydurduğunu ve bu aslanları  babası Yüce Layamaş’a adadığını ifade etmektedir. Kahramanmaraş Kalesi’nin ilk defa, Geç Hitit Kralı III. Halpuruntaş (M.Ö. 810-783) tarafından inşâ ettirildiği anlaşılmaktadır.

Kahramanmaraş Kalesi Geç Hititliler zamanında yapıldıktan sonra, yöreye hâkim olan Asur, Med, Pers, Kapadokya Krallığı, Roma, Bizans, Hülâfa-i Raşîdin Dönemi, Emeviler, Abbasiler, Anadolu Selçuklu, Dulkadir Beyliği ve Osmanlı dönemlerinde çeşitli tamir ve ilâveler yapılarak aktif bir şekilde kullanılmıştır. Fakat Maraş, özellikle VII – XI. yüzyıllar arasında Bizanslılar ile Müslüman devletlerarasında sık sık el değiştirdiği için kale defalarca tahrip edilerek yeniden yapılmıştır.

Maraş 1522 yılında Osmanlı Devleti’nin yönetimine geçmiş ve kalenin, Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) döneminde yenilenircesine tamir ettirildiği ve şimdiki şeklini bu onarımlar sırasında aldığı anlaşılmaktadır.

Kahramanmaraş Kalesi, şehrin merkezinde yer alan tepenin üzerine inşâ edilmiştir Kale, kuzey ve güney taraftan şehre girişi sağlayan önemli yolların birleştiği yerde bulunması itibariyle askerî ve ticarî bakımdan oldukça önemli bir konuma sahiptir. Şehir merkezinde akan Kanlı Dere, Şeker Dere ve Uzunoluk Deresi derin vâdiler oluşturarak, özellikle kalenin bulunduğu tepeyi diğer tepelerden ayırmıştır. Kalenin bulunduğu tepe tamamen ovaya ve çevreye hâkim bir konumdadır. Yapı ilk inşasından itibaren bölgenin en büyük garnizon tipinde kalelerinden birisi olmuştur.

Arazinin topografik yapısına göre şekillenen ve hafif çarpık plânlı olan kale, dıştan yaklaşık 83.00 x 140.00 m. boyutlarındadır.      Kale, muhtelif ebat ve biçimlerde burçlarla desteklenen kalın sur duvarlarıyla kuşatılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Kahramanmaras Kalesi,  Geç Hitit, Gurgum, III. Halparuntaş 

Abstract

Located on the hill in the center of the city, there is no precise information about the date of construction of the castle. Kahramanmaraş, located on an important trade route connecting Anatolia to Mesopotamia, became the capital of Gurgum Kingdom from the Late Hittite states after the collapse of the Hittite Empire. Many historical works belonging to the Late Hittite Period (1200-660 BC) were found in excavations made around the castle. There is an elaborate text written on the lion statue which is referred to as “Maras Lion” in Art History literature and exhibited today in Kahramanmaras Museum and which is written with Hittite hieroglyphics and sheds light on an important period of Marash history. Hieroglyphic book, BC IX. King of the Late Hittite III who ruled the city in the first century. Halparuntaş (810-783 BC) and the names of their ancestors pass through and this inscription is very important in terms of Late Hittite history. In the hieroglyphic book on the lion, King of the Late Hittite III. Halparuntaş has constructed two lions in the structure that he built and he expresses that these lions are devoted to his father, the Supreme Layamas. Kahramanmaras Castle for the first time, it is understood that it was built by the Late Hittite King III. Halparuntaş (810-783 BC.).

            Kahramanmaraş Castle After being built in the time of the Late Hittites, various repairs and refurbishments have been made in the period of Assyrian, Med, Persian, Cappadocian Kingdom, Roman, Byzantine, Hülâfa-i Raşîdin Period, Umayyads, Abbasids, Anatolian Seljuks, Dulkadir Emirates and Ottoman Period used. But Maras, especially VII – XI. The castle has been repeatedly destroyed and rebuilt between the Byzantines and the Muslim states between the centuries.

It is understood that Marash passed to the administration of the Ottoman State in 1522 and it was repaired during the period of Sultan Suleyman the Magnificent (1520-1566) and repaired it and took its present form during these repairs.

Kahramanmaras Castle was built on the hill located at the center of the city. The castle has a very important position in terms of military and commercial as it is located at the place where important roads leading to the city enter from north and south side. The Kanlı Dere, Şeker Dere and Uzunoluk Stream, which flow in the city center, have formed deep wards and especially distinguished the peak from the other hills. The hill on which the castle is located is completely ovoid and has a dominant position around it. The building has been one of the largest garrison-type buildings in the region since its first construction.

The castle, which is shaped according to the topographical structure of the land and which is slightly crooked, is approximately 83.00 x 140.00 m from the outside. dimensions. The fortress is surrounded by thick walls fortified with bastions in various sizes and forms.

Keywords: Kahramanmaras Castle, Late Hittite, Gurgum, III. Halparuntaş

Kale, şehrin merkezindeki tepenin üzerine inşâ edilmiştir (Fig. 1-13). Kalenin inşâ kitabesi olmadığı için yapım tarihi konusunda kesin bilgimiz yoktur. Anadolu’yu Mezopotamya’ya bağlayan önemli bir ticaret yolu üzerinde bulunan Kahramanmaraş, Hitit İmparatorluğu yıkıldıktan sonra Geç Hitit devletlerinden Gurgum Krallığı’na başkentlik yapmıştır. Kale ile çevresinde yapılan kazılarda Geç Hitit Dönemi’ne (M.Ö. 1200-660) ait birçok tarihî eser bulunmuş ve bunlar yurt içi ve yurt dışındaki bazı müzelerde sergilenmektedir. Ayrıca 1960’lı yıllarda kaleye çıkan parke yol açılırken geçmiş medeniyetlere ait duvar kalıntılarına rastlanılmıştır. Maraş’ı 1648 ve 1672 yıllarında ziyaret eden Evliya Çelebi, güneydoğu taraftaki kapının dış kısmında birbirine bakan taştan yapılma 4 aslan heykelinin olduğunu belirtmiştir. Bu heykellerden sadece Sanat Tarihi litaratürüne “Maraş Aslanı” olarak geçen ve bazalt taşından yapılan heykel günümüze gelmiştir. Bu heykel,  Kahramanmaraş Kalesi’nden 1884 yılında alınarak İstanbul’a götürülmüş ve 1886 yılından itibaren  İstanbul Arkeoloji Müzesi – Eski Şark Eserleri Müzesi’nde sergilenmeye başlanmıştır. Aslan heykeli daha sonra ait olduğu şehre getirilerek, 30 Ağustos 2013 tarihinden itibaren Kahramanmaraş Müzesi’nde ziyarete sunulmuştur (Fig. 3-4). Heykelin üzerinde bulunan ve uzunca yazılan hiyeroglif kitabede, Geç Hitit Kralı III. Halpuruntaş (M.Ö. 810-783) ile atalarının isimleri geçmektedir; Gurgum Kralları’nın soy ağacını vermesi bakımından oldukça önemlidir. Bazı kaynaklarda Maraş Aslanı’nın önceden Geç Hitit Krallığı’na ait kale dâhilindeki sarayın giriş yerinde olduğu ve daha sonra tamir esnasında kale kapısının yanına yerleştirildiği anlaşılmaktadır. Hitit geleneğine uygun olarak bu aslanlar, bir yapının giriş kapısının iki yanında yerleştirilerek yapıyı korumaktaydı. Gravür resimlerinde aslan heykelinin kale kapısının üst kısmına yerleştirildiği görülmektedir (Fig. 3).

Tespit edebildiğimiz bilgi ve belgelere göre Kahramanmaraş Kalesi’nin ilk defa, Geç Hitit Kralı III. Halpuruntaş’ın saltanat dönemi olan M.Ö. 810-783 yılları arasında inşâ ettirildiği anlaşılmaktadır.

Kahramanmaraş stratejik bakımdan oldukça önemli bir bölgede yer alır. Anadolu yarım adasının güney kapısını oluşturan Kahramanmaraş, tarih boyunca önemli bir uygarlık ve ticaret merkezi olmuştur. Mezopotamya ve Kuzey Suriye’yi Akdeniz, İç Anadolu ve Doğu Anadolu’ya bağlayan ticaret yolunun üzerinde bulunmasından dolayı Orta Tunç Çağı’ndan başlayarak XIX. yüzyıla kadar önemini korumuştur.

Kahramanmaraş Kalesi Geç Hititliler zamanında yapıldıktan sonra, yöreye hâkim olan Asur, Med, Pers, Kapadokya Krallığı, Roma, Bizans, Anadolu Selçuklu, Dulkadir Beyliği ve Osmanlı dönemlerinde çeşitli tamir ve ilâveler yapılarak kullanılmıştır. Kale şimdiki şeklini ise Osmanlı Devleti zamanında almıştır. Kalenin Bizanslılar’dan önce hangi olaylara şahit olduğunu bilemiyoruz. Fakat Maraş, özellikle VII – XI. yüzyıllar arasında Bizanslılar ile Müslüman devletlerarasında sık sık el değiştirdiği için kale defalarca tahrip edilerek yeniden yapılmıştır.

Maraş’a ilk Müslüman Arap akınları Hz. Ömer’in halifeliği zamanında başladı. Halid bin Velid  637 yılında Bizanslıların elinde olan Maraş’ı kuşattı. Kaledeki Bizans askerleri şehir halkına zarar verilmemesi şartıyla kaleyi teslim ettiler ve kaleyi Halid bin Velid yıktırdı. Maraş bundan sonra Müslümanların Anadolu içlerine yapacakları akınlarda üs durumuna geldi. Emevi hükümdarı Muâviye (661-680) şehir ile Maraş Kalesi’ni yeniden inşâ ettirerek, asker yerleştirdi. Şehir Emevi hükümdarı I. Velid’in (680-684) ölümünden sonra Bizanslılar tarafından kuşatılarak, şehir ve kale tahrip edildi. Maraş Kalesi I. Velid’in oğlu Abbas tarafından 693 yılında tekrar tamir edilerek güçlendirildi. Bizans İmparatoru V. Konstantinus, Emevi Devleti’ndeki iç karışıklıktan faydalanarak 742 yılında Maraş’ı ve kaleyi tahrip etti. Emevi hükümdarı II. Mervan (744-749), kısa bir süre sonra şehri Bizanslılar’dan tekrar alarak şehri ve kaleyi tamir ettirdi. Şehrin inşâsı için Şam bölgesinden inşaatçılar toplandı. Mervan’ın yaptırdığı surun etrafında bir hendek ve bir de iç kale bulunuyordu, bundan dolayı kaleye “el-Mervan” adı verildi. Abbasi halifesi Harûnü’r-Reşid (786-809) tarafından şehir çift sıralı surlar ve hendekle istihkâm edilmiştir. Fakat Bizanslılar 754 yılında şehri ve kaleyi yeniden tahrip ettiler. Bunun üzerine Abbasi hükümdarı Ebû Cafer el-Mansur (754-775) döneminde Salih bin Ali tarafından kale yeniden tamir edilerek, tahkim edildi. Bizans ordusu Abbasilerin hâkimiyetinde bulunan Maraş’ı 778’de kuşatarak şehir ile kaleyi tahrip ettiler. Maraş, 778-962 yılları arasında Abbasi, Bizans, Hamdâni ve Ermeniler arasında el değiştirdi ve 962’de Bizans’ın hâkimiyetine geçti. Bu dönemlerde kale tahrip edilerek defalarca tamir edildi. İbn Hurdazbih, 846 yılında Maraş Kalesi’nin Mezopotamya sınırında bulunan önemli kalelerden biri olduğunu belirtir.

Maraş, Malazgirt Zaferi’nden sonra 1085 yılında Anadolu Selçuklu Devleti’nin hâkimiyet altına girdi. Burası kısa bir süre Ermenilerin eline geçtiyse de Memlûklu Sultanı Baybars, Temmuz 1273’de Halep vâlisi Hüsameddin el-Ayintâbi komutasındaki askerlerini göndererek Maraş Kalesi ile şehri tekrar aldı. Maraş daha sonra Dulkadir Beyliği’nin (1337-1522) yönetim merkezi oldu. Şehre zaman zaman Memlûklular da hâkim oldular. Kalenin bu dönemlerdeki durumu hakkında kaynaklarda açık bilgi mevcut değildir. Fakat Maraş’ın askerî ve ticarî bakımdan stratejik bir yerde bulunmasından dolayı Anadolu Selçuklu, Dulkadir Beyliği ve Memlûklular zamanında çok önemli olaylara sahne olduğu bilinmektedir. Bundan dolayı bu dönemlerde kalede pek çok onarım yapılmış olma ihtimali büyüktür. Fakat kalede tamir kitabesi olmadığı için hangi dönemlerde nasıl bir onarım geçirdiği konusunda bilgimiz yoktur.

Ayrıca kaynaklarda, Dulkadir Beyliği hükümdarı Alâüddevle Bey’in eski eser meraklısı olduğu, Maraş ve çevresinde bulduğu tarihi eserleri Maraş Kalesi’nde muhafaza ettiği ifade edilmektedir  .

Maraş 1522 yılında Osmanlı Devleti’nin yönetimine geçmiştir. Günümüze gelmeyen tamir kitabelerine göre kaleyi önce Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) tamir ettirmiş, daha sonra 1001 H./ 1592-93 M. ve 1053 H./ 1643 M. yıllarında onarım görmüştür. Maraş’ı 1648 ve 1672 yıllarında ziyaret eden Evliya Çelebi kale hakkında şu bilgileri vermektedir: “Kanuni Süleyman zamanında padişahın fermanı ile bir kale yapıldı. Etrafı altıyüz (600) adım ve dört (4) köşedir. Etrafında hendeği yoktur. Kapısının dışındaki kulelerde birbirine bakan dört tane aslan tasviri vardır. Kale içinde bir mahalle, 100 ev, 1 Süleyman Han Camii vardır”. Evliya Çelebi’nin verdiği bilgiye göre kalenin, Kanuni Sultan Süleyman tarafından yenilenircesine tamir ettirildiği ve şimdiki şeklini bu onarım sırasında aldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Evliya Çelebi’nin kale içinde bahsettiği cami ile evlerin hiçbiri günümüze gelmemiştir.

Hafız Ahmet Nuri tarafından yazılan “Târîh-i Zelzele-i Maraş adlı eserde, Cemâziye’l-evvel 1210 H./ 30 Kasım 1795 M. tarihinde Maraş’ta büyük bir deprem olduğu ve deprem sonucu şehrin dörtte üçünün harap olduğu ifade edilmektedir. Ayrıca bu depremde; kalenin burçları, kalenin içinde bulunan 300’den fazla ev ile han ve dükkânların da harap olduğu kaydedilmiştir. Bu olay;

Kal’a-i Mar’aş’ı ser-tâbe kadem kıldı harâb,

Burc u bâru komayup eyledi hâke yeksân.

 

Kal’a-i Mar’aş’da hergiz burc-u bâru kalmayup,

Münhedim oldukda oldı ehl-i kal’a hâksâr.

şeklinde ifade edilmeye çalışılmıştır. Kalenin bu depremden sonra harabe hâlde kaldığı anlaşılmaktadır. XIX. yüzyıla ait olduğunu sandığımız gravürde de, kalenin içinde bazı yapı kalıntıları görülmektedir. Kalenin depremden önce önemli bir yerleşim yeri olduğu anlaşılmaktadır. Kale kapısına yerleştirilen aslanlardan ise biri mevcut olup, “Maraş Aslanı” olarak bilineni Kahramanmaraş Müzesi’nde sergilenmektedir.

Arşiv belgelerine göre Maraş Kalesi’nin XVIII. yüzyılda hapishane olarak kullanıldığını öğreniyoruz. Çevredeki cemaatlere zarar veren eşkıyalar yakalanarak 1733 yılında Maraş Kalesi’ne götürülerek burada hapsedilmiştir. Katip Çelebi, Maraş Kalesi’nin yüksek olduğunu ifade etmiştir .

Yukarıda da belirttiğimiz gibi kale, Geç Hititler’den başlayarak Osmanlı Devleti’nin son zamanlarına kadar yeniden yapılırcasına birçok tamir ve ilâveler görerek günümüze gelmiştir. Orijinal dokusunu kısmen kaybeden yapının sur duvarları ile burçların üst kısımları 30 Kasım 1795 tarihindeki depremde yıkılmıştır. Ayrıca güneydoğu köşeden kaleye girişi sağlayan  kapının yanındaki  sur duvarı 1960’lı yıllarda yıkılarak buradan yol geçirilmiş ve kapı fonksiyonunu kaybetmiştir. Kaleye ulaşımı sağlayan doğu taraftaki meyilli yol bu yıllarda yapılmıştır (Fig. 7). Kale 1960’lı yıllardan itibaren sosyal ve kültürel amaçlarla kullanılmaya başlanmıştır. Kale park şeklinde düzenlenerek buraya müze binası, gazino ve yazlık sinema binası yapılmıştır. Kaledeki taş bina 1961-1971 yılları arasında müze, daha sonra Belediye tarafından nikâh ve düğün salonu olarak kullanılmıştır. Kale yakın zamanlara kadar park ve çay bahçesi şeklinde hizmet vermiştir (Fig. 9). Ayrıca Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi tarafından 2013 yılında “Minyatür Kurtuluş Müzesi 1920” yapılmıştır (Fig. 12-13) .

Kale 1970’li yıllarda Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından tamir edilerek sur duvarları ile bazı burçlar restore edilmiştir. Kalenin batı eteğinde bulunan çok sayıda ev Kahramanmaraş Belediyesi tarafından 1982-1984 yılları arasında istimlak edilerek yıkılmıştır. Daha sonra Kahramanmaraş Belediyesi tarafından 2004 yılında onarım programına alınarak, sur duvarlarındaki aşınan taşlar yenilenmiş ve iç kısmındaki parkta yeni düzenlemeler yapılarak halkın hizmetine sunulmuştur. Kahramanmaraş Müzesi’nin arşivindeki 22.07.1985 tarih ve 46.740.12/ 232 sayılı yazıda, kalenin Hazine tarafından 50 yıl müddetle Kahramanmaraş Belediyesi’nin kullanımına tahsis edildiği belirtilmektedir. Kale 2017 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restore edilmeye başlanmış ve 2018 yılında tamamlanması plânlanmaktadır (Fig. 10). Yapı, Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından 01.06.1989 tarih ve 355 sayılı ile tescil edilmiştir.

Kahramanmaraş Kalesi, Kurtuluş Savaşı’nda önemli bir olaya da tanık olmuştur. Maraş’ı işgal eden Fransızlar 27 Kasım 1919 gecesi kaledeki “Şanlı Türk Bayrağı” nı indirerek, yerine Fransız bayrağını çekmişlerdir. 28 Kasım 1919 Cuma sabahı kalede Fransız bayrağını gören Maraşlılar büyük bir öfkeyle Ulu Camii’nin önünde toplanır. Cuma ezanı okunduktan sonra halk dışarıda “Bayraksız namaz kılınmaz” diye bağırır. O esnada İçerdeki imam efendi, “Hürriyet olmayan bir yerde namaz kılınmaz” diyerek beyannamenin doğru olduğunu ifade eder. Bunun üzerine Maraşlı topluca kaleye hücum ederek, indirilen “Şanlı Türk Bayrağı”nı yeniden kale burçlarına diker ve Cuma namazını orada eda eder. Maraşlı, “Maraş Bize Mezar Olmadan, Düşmana Gülzâr Olmaz” diyerek vatan toprağını canı pahasına savunmuştur. Maraş dışarıdan destek almadan kendini kurtaran ilk şehir olup, Anadolu’da kurtuluş meşalesini yakmıştır.

Kahramanmaraş Kalesi, şehrin merkezinde yer alan ve yaklaşık olarak kuzey taraftan 50.00 m., diğer taraflardan ise 100.00 m. yüksekliğindeki tepenin üzerine inşâ edilmiştir (Fig. 5-6). Kale, kuzey ve güney taraftan şehre girişi sağlayan önemli yolların birleştiği yerde bulunması itibariyle askerî ve ticarî bakımdan oldukça önemli bir konuma sahiptir. Kale garnizon tipinde yapılmış olup bölgenin en büyük kalelerinden birisidir.  Şehir merkezinde akan Kanlı Dere, Şeker Dere ve Akdere derin vâdiler oluşturarak, özellikle kalenin bulunduğu tepeyi diğer tepelerden ayırmıştır. Kalenin bulunduğu tepe tamamen ovaya ve çevreye hâkim bir konumdadır.

Kuzey-güney doğrultusunda yerleştirilen kale, dıştan yaklaşık 83.00 x 140.00 m. boyutlarındadır. Arazinin topografik yapısına göre şekillenen ve hafif çarpık plânlı olan kalenin batı kenarı 130.00 m., doğu kenarı 146.00 m., kuzey kenarı 96.00 m. ve güney kenarı 70.00 m. uzunluğundadır(Çizim: 1. Yapının inşasında ana malzeme olarak kireç harçlı moloz taş kullanılmakla beraber, sur duvarları ile burçlar ince yonu taş ile kaplanmıştır. Kapı, kemer ve pencereler ise ince yonu taştan yapılmıştır. Onarımlar sırasında duvarların kaplamasında kaba yonu taş malzemeye de yer verilmiştir.  Sur duvarlarının kalınlığı ortalama 1.70 m. dir. Yapının inşasında itinalı bir işçilik görülür.

Kale, muhtelif ebat ve biçimlerde burçlarla desteklenen kalın sur duvarlarıyla kuşatılmıştır(Çizim: 1). Duvarlar ile burçların üst kısımları yıkıldığı için onarımlar sırasında önceden betonla kaplanmış, şimdi ise taş ile kaplanmaktadır (Fig. 10). Kale doğu sur duvarının güney tarafında yer alan A burcundaki kapıdan girilir (Fig. 7-8). Burcun orijinalinde iki katlı olduğu, alt katın kaleye girişi sağlayan kapı, üst katın ise gözetleme kulesi olarak yapıldığı anlaşılmaktadır. Fakat dıştan 8.30 x 8.35 m. ölçülerindeki burcun üst katı yıkılmıştır. 1920’li yıllarda çekilen fotoğrafta da harabe halde bulunan burcun sadece basık kemerli kapısının ayakta olduğu görülmektedir. Burç 1970’li yıllarda Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından şimdiki şekliyle restore edilmiştir. Burcun güney cephesinde açılan 2.25 x 2.56 m. boyutlarındaki basık kemerli kapı, yoldan bir basamak yüksekte tutulmuştur. Aynı zamanda kapı sur duvarının iç kısmında açılarak, burçlar tarafından koruma altına alınmıştır. Kapıdan bugün üzeri açık olan fakat orijinalinde C, D, E burçları gibi beşik tonozla örtüldüğü anlaşılan 2.85 x 3.30 m. ölçülerindeki orta mekâna girilir. Bu mekân dört taraftan derinlikleri 0.76 m. ilâ 1.70 m. arasında değişen sivri kemerlerle genişletilmiştir. Doğu duvarının ortasında bir mazgal pencere bulunmaktadır. Bu hacimde kapı muhafızının görev yaptığı ve mazgal pencereden dışarıyı gözetlediği anlaşılmaktadır. Kaleye geçiş batı taraftaki sivri kemerli açıklığın altında yer alan sekiz (8) taş basamaklı merdivenden sağlanmıştır. Kalenin iç kısmında kot seviyesinin zamanla yükselmesiyle merdivenin sonradan yapıldığı anlaşılmaktadır.

Ayrıca kaynaklardan kaleye girişi sağlayan ikinci kapının kuzey sur duvarında olduğunu ve genelinde kapalı tutulduğunu öğreniyoruz. 1960’lı yıllara kadar mevcut olan bu kapı daha sonra yapılan onarımlar sırasında ortadan kaldırılmıştır (Çiz. 1). Kuzey duvarında yer alan F burcu bugün mevcut olmamakla beraber, az bir duvar kalıntısı ile birkaç merdiven basamağı günümüze gelmiştir. Mevcut kalıntılara göre F burcunun, A burcu gibi iki katlı inşâ edildiğini ve alt katın kaleye girişi sağlayan beşik tonozlu mekân şeklinde, üst katın ise gözetleme kulesi şeklinde plânlandığını düşünmekteyiz.

Kaleyi dört taraftan kuşatan sur duvarlarının orijinalinde batı taraftan üç, diğer cephelerden de birer adet olmak üzere toplam altı (6) burçla desteklendiği anlaşılmaktadır (Çiz. 1). Farklı boyutlarda yapılan burçlardan B ve F burçları yıkılmış az bir duvar kalıntısı günümüze gelmiş, diğer burçların ise alt katı mevcuttur. Sur duvarlarını takviye eden altı (6) burcun orijinalinde iki katlı inşâ edilerek alt katların beşik tonozlu mekân şeklinde, üst katların da gözetleme kulesi olarak plânlandığını düşünmekteyiz. Farklı fonksiyonlara sahip iki katlı burçlara, Andırın’da Köse Uşağı, Azgıt ve Kaleboynu kalelerinde de yer verilmiştir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, A ve F burçlarının alt katları kaleye girişi sağlayan hacim olarak düzenlenmiştir; F burcunun az bir kısmı mevcuttur. Batı sur duvarını destekleyen C, D ve E burçlarının alt katındaki beşik tonozlu mekânlar birer kapıyla kaleye, birer mazgal pencereyle de dışa açılırlar. Mazgal pencereler 2.20 m. genişliğinde ve 0.50 m.  derinliğindeki nişlerin ortalarına yerleştirilmiştir. Boyutları 3.60 x 4.30 m. ilâ 4.70 x 5.30 m. arasında değişen bu hacimlerin kale muhafızlarının ikâmet etmesi için yapıldığını sanmaktayız. Günümüze az bir duvar kalıntısı gelen güney sur duvarındaki B burcunun da C, D ve E burçları gibi aynı özellikte inşa edildiğini düşünmekteyiz.

Ortalama 1.70 m. kalınlığında inşa edilen sur duvarları, kaleyi daha iyi savunabilmek için girintili-çıkıntılı yapılmak suretiyle, çıkıntı yapan sur duvarlarına burç görüntüsü verilmeye çalışılmıştır (Fig. 7). Dikdörtgen kesitli olan bu mimarî elemanlar dışa 1.60 m. ilâ 4.60 m. arasında çıkıntı yapmaktadır. Kuzey sur duvarında bir (1) ve güney sur duvarında iki (2) adet mazgala yer verilmiştir. 1930’lu yıllarda çekilen fotoğrafta sur duvarlarındaki mazgallı duvar korkuluklarının az bir kısmı görülürken, günümüze hiçbiri gelmemiştir (Fig. 2). Sur duvarlarının mevcut yüksekliği 4.50 m. ilâ 8.00 m. arasında değişmektedir. Kalenin içindeki mekânlar yıkıldığı için orijinalinde nasıl bir düzenlemeye sahip olduğunu bilemiyoruz. Fakat Evliya Çelebi’nin verdiği bilgiye göre XVII. yüzyılın ikinci yarısında, içinde bir camisi olan yüz (100) evden ibaret bir mahallenin olduğunu öğreniyoruz; XIX. yüzyıla ait olduğunu sandığımız gravürde, kalenin içinde bazı yapı kalıntıları görülmektedir (Fig. 1).

Kitabeler:

            Kaleye ait en eski kitabeyi, bugün Kahramanmaraş Müzesi’nde sergilenen Geç Hitit dönemine ait olan ve Sanat Tarihi literatürüne “Maraş Aslanı” olarak geçen heykelin üzerinde görmekteyiz (Fig. 4). Ayrıca kalenin tamir kitabeleri günümüze gelmemiş olup bu kitabelere kaynaklarda rastlamaktayız.

Geç Hitit dönemine ait “Maraş Aslanı” isimli heykel, Alman arkeologlar Otto Puchstein ve Karl Humann 1883 yılında Maraş uğradıklarında dikkâtlerini çekmiş ve 1884 yılında kaleden alınarak İstanbul’a götürülmüş ve 1886 yılından itibaren  İstanbul Arkeoloji Müzesi – Eski Şark Eserleri Müzesi’nde sergilenmeye başlanmıştır. Aslan heykeli daha sonra ait olduğu şehre getirilerek, 30 Ağustos 2013 tarihinden itibaren Kahramanmaraş Müzesi’nde ziyarete açılmıştır. Bazalt taşından yapılan heykel, 0.23 x 0.41 x 0.73 m. ölçülerindedir. Hitit hiyeroglif yazının bulunduğu sol tarafı derin kabartma ile oyulmuştur. Heykelin sağ yüzeyi muhtemelen Geç Hitit Kralığı’nın saray giriş kapısına yaslandığı için sağ tarafı ve arka kısmı ise işlenmemiştir. Hiyeroglif kitabe John David Hawkins tarafından okunmuş olup, heykele de “Maraş 1” ismini vermiştir.

Heykelin üzerinde bulunan hiyeroglif kitabe 17 satırdan oluşmakta ve günümüz Türkçesi ile aşağıdaki ifadelere yer verilmiştir (Fig. 4).

Bu kitabede, Geç Hitit Kralı III. Halpuruntaş (M.Ö. 810-783) ile atalarının isimleri geçmektedir; Gurgum Kralları’nın soy ağacını vermesi bakımından oldukça önemlidir. III. Halpuruntaş, yapısına koydurduğu iki aslan heykelini babası Layamaş’a adadığını belirtmektedir. Bu heykellerden diğeri günümüze gelmemiştir. Bu kitabeye göre Kahramanmaraş Kalesi’nin ilk defa, Geç Hitit Kralı III. Halpuruntaş’ın saltanat dönemi olan M.Ö. 810-783 yılları arasında inşâ ettirildiği anlaşılmaktadır.

This website uses cookies.

This website uses cookies.

Exit mobile version