Ayazı içinde soğuk bir kış günüyüm; Başımda bulutlarım, gözümde yağmurlarım, yüreğimde fırtınalarım… Korkusuzca meydan okuyorum gün ışığına, çünkü gece benim adım. Hikayenin özeti değil kendi olmayı seçiyorum, belki de bir roman kalın ve ciltleri olan. Her bir cümlenin altını çizin istiyorum, kıymetimi bilin ve beni okumaya doymayın, hikayemi unutmayın. Unutmayın ki neden artık gecenin beni korkutmadığını anlayın. Ben bir gecenin gündüzünde sancıdım, ben o gündüzün gözüyle kanadım, yıkıldım her şey o gün ışığında gözüktü gözüme, koca bir şehrin altında kalmıştım.
Ülkemin en sevdiğim yerindeydim; büyüdüğüm, yaşadığım, bildiğim, ezberlediğim o yerde artık hiçbir şey bildiğim gibi değildi. Bir tek gökyüzü yerli yerinde duruyordu, yeryüzü altüst olmuş ve tanıdığım, sevdiğim herkesi yutmuştu. Özenerek tablolar astığım evimin duvarlarının altında kalmıştı anılarım, duvarlarsa yerlerdeydi, görebileceğiniz en aşağılarda. Geceleri kulaklığımı takıp dinlediğim müzikler yerini inleme seslerine, çığlıklara, feryatlara bırakmıştı. Di’li geçmiş zaman kullandığıma bakmayın, asla geçmeyecek bir yangının kor aleviyim ben. Gün ışıyınca gördüm, koskoca şehrimin üstünde ki yıkıntıları ve binlerce anının, hikayenin, yaşamın yok oluşunu.
Size nasıl anlatılır bilmiyorum, ölüm nasıl tarif edilir. Acıyı yutkunup, yaşamak telaşına düşmek, sıcak bir çorbanın hayalini kurmak nasıl tefsir edilir inanın bilmiyorum. Çünkü o gece ben annemin yaptığı çorbayı içmemiştim, sabah o çorbanın nasıl bir nimet olduğunu anlatan hayatı size nasıl resmedebilirim. Bir parça ekmeğin, burun kıvırdığımız her ne varsa hepsine nasıl bir muhtaçlık duyduğumuzu hangi dille anlatabilirim. Evsiz, yuvasız, eşsiz, çocuksuz, annesiz, babasız, kardeşsiz yapayalnız kaldığımız bu cehennemi size nasıl anlatabilirim, inanın bilmiyorum. O an devasa bir ev olmak istedim, kim varsa şehirde üşüyen, aç ve acı çeken hepsini sığdırmak istedim içime. Koskoca bir yorgan olmak istedim sarmak için, yatak olmak istedim bir saatte olsa kaldırımda uyumasın insanlar diye. Ben bu yıkıntıyı, bu korkuyu, bu delirten acıyı size nasıl anlatabilirim.
Bütün duyguların gergefinde hepimizi tek tek birbirimize işledi hayat. Aynı yorgunlukla, aynı acıyla, aynı karanlığa açtık gözlerimizi. Kimse yok muydu gerçekten, ben o gün anladım, Allah’tan başka kimsemiz yoktu. Kulaklarımızı kanatan çığlıkların sonunda kesildiği o anları bizden başka duyan yoktu. Çok geç kalınmıştı, gücümüz yetmedi. Şimdi kalan hayatımda hangi ev bizim güvenli alanımız olur, hangi ev bizim yuvamız olur. Hangi yüksek binalar ihtişamlı gelir ki. Bir daha özenerek tablo asar mıyım mesela bir evin duvarlarına. Artık en sendiğim yemek sadece sıcak çorba. Şimdi kim bana sıcak çorba yapacak peki?
Benim adım gece ve hiçbir gündüzü sevmiyorum. Bizi çırılçıplak bırakan günün gündüzü bize bir ev, bir yuva, bir aile ve bir şehir borçlu. Bu şehir yası tutulamamış insanların acılarını kusuyor. Biz gökyüzünden yeryüzüne çakılan enkazlarız. Kumdan kalelerimizin altında kaldı tüm yaşama sevinçlerimiz. İşte tam olarak bunun altını çizin ve unutmayın istiyorum.