Coşkun akan Hurman Çayı durulmuş
Bu güzellik sana Hak’tan verilmiş
Sırma saçlar ak gerdana serilmiş
Telli turna gibi başın sevdiğim
Hatırımdan çıkmaz şirin sözleri
Benim gibi yanar olsun özleri
Çark-ı felek gibi döner gözleri
Kudret kalemi mi kaşın sevdiğim
Hak katında kabul olsun dileğin
Neden böyle gül açmıyor budağın
Hacim kirazına benzer dudağın
İnci mi mercan mı dişin sevdiğim
Bûse ver yanaktan edelim niyaz
Beri gel ne olur konuşak biraz
Berud’un karından gerdanın beyaz
Binboğa karı mı, düşün sevdiğim
Mecnunlar Leyla’sın nerde ararmış
Yazıcıoğlu kavuşmaya zar etmiş
Kadir Mevla’m seni övmüş yaratmış
Bulunmaz dünyada eşin sevdiğim
Akşam yörüklerden ayrılıp Tanır’a doğru yola çıktıkları zaman, Osman yüreğinden bir parçanın Yapalak’ta kaldığını hissetti. Senem, yüreğinden bir parçanın kopartılıp alındığını içinden bir şeyler eksildiğini sandı. Ne Senem, ne de Osman unutamadılar birbirlerini. Bir bahane bulup yeniden gidemedi Osman yörük çadırına. Senem, obadan dışarıya ayak atamadı. Ama seven yürek neler etmez ki, her şeyin çaresi bulundu. Bir yörük kadını yardım etti bey kızına. Beyoğlu atlayıp atına Senem’e koştu. Ay ışığında her buluşup konuşmalarında daha çok yandı yürekleri; daha çok sevdiler, daha çok bağlandılar birbirlerine.
Sevda bu. Çaresi olmazsa sarartıp soldurur, öldürür adamı. Senem de Osman da aynı ateşte kavruldular. Senem seviyordu ama çaresizdi. Biliyordu ki babası obadan dışarı kız vermezdi. Töreler böyleydi. Osman düşündü, bir yörük kızını eve almazdı babası. Kaçalım dediler bir gün. Yok, dedi Senem. “Kaçalım!” dedi, oğlan: “Yok!” dedi. Senem. Ben böyle bir ateşte yana yana ölürüm de kaçmam. Başka çare yok. Kaideleri yıkacak, iki sevdalıyı birbirine kavuşturacak, ağır kuvvetli yörük beyine bir dünür kafilesi gerekti.
Bir yiğit sararıp solar erir gider de, bir bey kadını hatun anası hissetmez mi. Gayrı soldular, Osman anlattı. Bir tek oğlanın derdine çare bulmak, onu bu dertten, bu acıdan kurtarabilmek için kaideleri bir bir yıktı, babası. Etraf çevrelerden ağalar toplandı. Dünür kafilesi ve hediyeler hazırlanıp vardı yörük ağasına. Bir sevinç, bir umut düştü içine Senem’in, bir sevinç doldurdu içini Osman Ağa’nın. Ne kaldı ki, aha bu gün olsa yarın kavuşuverirler. Birbirlerine yakışan nazarlık bir çift oldular. Allah’ın emriyle, dediler; kızını istediler. Allah yazdıysa biz ne edek, velâkin obamızın kanunları vardır. İhtiyarlarımıza soralım, birkaç gün izin verin düşünelim, iletiriz kararımızı. İsteriz ki kızımız oğlunuza kurban ola, böyle bir beyin gelini ola. Ama töreler dediler.
Umut içinde döndü dünür kafilesi. Bir yangın düştü içine Yörük Beyi’nin. Ama ölür de törelerini yıkmaz, aşiretin dışına kız vermezdi. Fakat bu çevrenin en güçlü adamı dünür geliyor. Vermezlerse basarlar obayı, alır kaçırırlar kızı. Onlar basmadan biz kaçmalıyız, dedi oba yaşlılarına. Hemen o gece çadırlar söküldü, sürü toplandı, kervan hazırlandı. Ve Senem, içi kan ağlıyor. Bir ölüden farksızdı. Tüm oba yiğitlerinin arasında çekilip gittiler. Yapak’tan. Bir gecede toplandılar gittiler.
Ertesi gün tüm Tanırlılar boş buldular yaylayı. Bin yerinden hançerlenmiş gibi inledi yıkıldı, bir ölüden farksız oldu, Osman. Tüm bu olanlara rağmen ümidini yitirmeyen Osman aldı sazını bakalım ne dedi: