Site icon Teketek Haber

Havas ilmi

Rivayete göre, bir adam Peygamberimize (s.a.v) boğaz ağrısından şikâyette bulunur. Peygamberimiz (s.a.v) “Senin Kur’an okuman gerekir.” buyurur.[1]

Ebu Saîd Hudri rivayetiyle, bir adam Peygamberimize (s.a.v) gelip “Göğsüm ağrıyor.” der. Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurur: Kur’an’ı oku. Zira Allah Teâlâ Kur’an için وَشِفَاءٌ لِمَا فِى الصُّدُورِ “Göğüslerdekilere şifadır.”[2] Bu bilgi İtkân ve Müstedrek ‘te bulunur.

Ebu Câfer bin Muhammed bin Ali’den rivayetle, “Kalbinde kasvet hisseden kişi, bir kâseye Yasin suresini zaferanla yazıp suyunu içsin.”[3]

Süyûtî Husûlü’r-rızk adlı risalesinde şu bilgi bulunur: “Allah Teâlâ’nın ~~7.10~
وَلَقَدْ مَكَّنَّاكُمْ فِى الْاَرْضِ وَجَعَلْنَا لَكُمْ فٖيهَا مَعَايِشَ قَلٖيلًا مَا تَشْكُرُونَ ‘Biz sizi yeryüzüne yerleştirdik. Orada size geçim vasıtaları verdik. Ne kadar da az şükrediyorsunuz.’[4] ayetini Cuma günü Cuma namazından sonra yazıp evine veya dükkanına koyan kişinin Allah hayrını da rızkını da çoğaltır.”

Allah Teâlâ’nın اِنَّ هٰذَا لَرِزْقُنَا مَا لَهُ مِنْ نَفَادٍ “Bu bizim verdiğimiz rızıktır. Bitmek, tükenmek bilmez.”[5] ayetini yazan kişinin rızkı bollaşır.

Şerhu mültekâ’da şöyle denir: “Kim bütün secde ayetlerini bir mecliste okuyup her biri için ayrı ayrı secde yaparsa, ona sıkıntı veren her şeye Allah yeter.”

Kevâşi’de geçtiği üzere, Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurur: Allah’tan rızkını bollaştırmasını isteyen kişi, şu duayı yazsın, üzerine assın veya evine yazsın veya her gün gece gündüz üçer defa okusun. Bu dua şudur:

يا الله يا الله يا رب يا ذا الجلال والإكرام يا حي يا قيوم أسئلك باسمك العظيم أن ترزقنى رزقا حلالا طيبا برحمتك يا أرحم الراحمين

Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurur: “Beni hak bir şekilde nebî olarak gönderen Allah’a yemin ederim, bu duayı yazıp evine koyan veya üzerine asan kişiyi, Allah dünya ve âhiret belâlarını ve fakirliğin kötülüğünü defeder.”

Fevâid’de şöyle denir: Uyumadan önceاِنَّ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ… “İman edip güzel davranışlarda bulunanlar …”[6] ayetinden Kehf suresinin sonuna kadar, ayrıca~~21.42~
قُلْ مَنْ يَكْلَؤُكُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمٰنِ بَلْ هُمْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِمْ مُعْرِضُونَ “Gece gündüz Rahman’dan sizi kim koruyor? Gene de onlar Rablerinden yüz çeviriyorlar.”[7] ayetini sonuna kadar okuyup Allah’tan dilediği bir saatte uyandırmasını isteyen kişiyi, Allah uyandırır ve kaldırır. Ubeyde şöyle söyler: “Biz bunu tecrübe ettik, aynen öyle bulduk.”

Fevâid‘de şu bilgi bulunur: Ali bin Ebi Tâlib’den (r.a) rivayetle, o şöyle söyler: “Bütün ağrılardan ve hastalıklardan âfiyete kavuşturmasını Allah’tan dileyen kişi, şu ayeti yazsın: ~~13.31~
وَلَوْ اَنَّ قُرْاٰنًا سُيِّرَتْ بِهِ الْجِبَالُ اَوْ قُطِّعَتْ بِهِ الْاَرْضُ اَوْ كُلِّمَ بِهِ الْمَوْتٰى بَلْ لِلّٰهِ الْاَمْرُ جَمٖيعًا ‘Herhangi bir okumayla dağlar yürütülecek, yeryüzü param parça olacak veya ölüler konuşturulacak olsa bile, yine de bütün işler hep Allah’a ait olacaktır.’[8] Bu ayeti yazıp üzerine asan kişiyi, Allah her türlü ağrıdan âfiyete kavuşturur.”

Huzeyfe bin Yemanî’den (r.a) rivayetle, Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurur: “Allah bir topluma kesin bir hüküm olarak azap göndereceği zaman bile, eğer o toplumun çocuklarından birisi Kur’an’daki~~1.2~
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ… diye başlayan Fatiha suresini okursa, Allah duyduğu anda hemen onlardan bu azabı kırk sene kal­dırır.”[9] Kâdî ve Uyûn adlı eserde de aynı bilgi bulunur.

Büyüklerden birisi şöyle söyler: “Mühim bir ihtiyacı olan kişi, uyumadan önce abdest alsın, temiz bir yatağa oturup İhlâs, Şems, Leyl ve Tin surelerini besmele çekerek okusun. Bunu yedi gece yaparsa, Allah ihtiyacını giderir veya birinci, ikinci ya da üçüncü gece rüyasında işini nasıl çözeceğiyle karşılaşır.” Üstürşunî.

Hz. Ali’den (r.a) rivayetle, Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurur: “Yanında acı bâdem ağacından yapılmış bir asayla bir sefere çıkıp وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَاءَ مَدْيَنَ… ayetinden. …وَاللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ وَكٖيلٌ ayetine[10] kadar okuyan kişiyi, Allah Teâlâ evine dönünceye kadar her türlü zararlı yırtıcı hayvandan, saldırgan eşkiyadan, ateşli hastalıktan ve zehirden korur. Muhafız yetmiş yedi melek yanında bulunur. O kişi evine geri dö­nünceye ve şeytan onun yanından ayrılıncaya kadar melekler istiğfar ederler.”[11]

Rivayete göre, Hz. Âdem (a.s) hastalandığında Cebrail (a.s), “Acı bâdem ağacın­dan bir değnek kesip göğsüne koy.” dedi. Hz. Âdem (a.s) aynısını yaptı, hissettiği ağrılardan kurtuldu.

Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurur: “Yeryüzüne seyahate çıkan kişi, acı bâdem ağacından yapılmış bir değnek edinsin. Kim bu mezkûr ayeti yazıp kölesinin üzerine asarsa, cinayet, zina ve firar ondan kaldırılır. Kim bu ayeti yazıp karın ağrısına tutulan, dalak, ciğer hastalığına yakalanan ve korkanın üzerine asarsa, Allah Teâlâ’nın izniyle ağrıları, hastalıkları ondan zail olur.” Bu bilgi Dürrü’n-nazîm’den alınmıştır.

Havâssu’l-Kurân’da şu bilgi bulunur:اِنَّ الَّذٖينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللّٰهِ…  ayetinden …اِنَّهُ غَفُورٌ شَكُورٌayetine[12] kadar olan ayetleri temiz, yeni, pamuk dört parça beze yazıp malında ve ticaretinde taşıyan kişi malının arttığını, bereketini, kazancını ve faydasını görür.

Rivayete göre, Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurur: Bir tasa ve gamma mübtela olan, geçiminde darlık hisseden ve belâya maruz kalan kişi, şu kelimeleri bir kâğıta yazıp akan suya atarsa, Allah Teâlâ sıkıntıları giderir. O dua şudur:

بسم الله الرحمن الرحيم من العبد الذليل إلى المولى الجليل. رب إنى مسني الضر وأنت ارحم الراحمين. اللهم بحرمة محمد اكشف حزنى وهمى وفرج عنى غمى

Bu Havâssu’l-Kur’andandır.

Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurur: “Günde yüz defa لا إله إلا الله الملك الحق المبين diyen kişi, fakirlikten emin olur.”[13]

Firdevs adlı eserin yazarından naklen Hz. Enes’ten (r.a) rivayetle, Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurur: “Cuma günü اللهم أغننى بحلالك عن حرامك وبفضلك عمن سواك ‘Allah’ım! Beni haramından uzaklaştırıp helâlinle, senin gayrından uzaklaştırıp fazlınla zenginleştir.’ duasını yetmiş defa diyen kişiyi, Allah iki Cuma geçmeden zenginleştirir.” Aliyyü’l-Kâri.

Bûnî şöyle söyler: Benim fakir bir dostum vardı. Ona يا غني zikrini söylemesini işaret ettim. Bu ism-i şerîfi zikrederek halvette kırk gece geçirdi. Halvet tamamlandığında çatı yarıldı, kırk Irak kantarı altın indi. Ona dendi ki, “Şayet artmasını istersen artırırız, iktifa edersen iktifa ederiz.”

Esmâ-i Hüsnâ’nın havassı hakkında şu zikredilir: “İflâs eden kişi, on Cuma süresince, her Cuma gününde de bin defa يا غني derse, gayp hazinesinden rızıklandırılır.”

Şeyh Muhyiddin’den şu nakledilir: Fakir bir kişi Allah’ın kendisini fazlından zenginleştirmesini isterse, yetmiş gün boyunca her gün bin defa لا إله إلا الله محمد غني الله derse, bininci defa söylemesinde ise اللهم اكفنى بحلالك عن حرامك وأغننى بفضلك عمن سواك. يا غني أغننى وارزقنى حلالا واسعا بغير حساب. اللهم إن كان رزقى في السماء فأنزله وإن كان فى الأرض فأخرجنى وإن كان بعيدا فقربه وإن كان عسيرا فيسره وإنك على ما يشاء قدير. ولا حول ولا قوة بالله العلي العظيم برحمتك يا أرحم الراحمين “Allah’ım! Harâmından uzaklaştırıp beni helalinle yetindir. Gayrından uzaklaştırıp fazlınla zenginleştir. Ey Gani olan Allah’ım! Beni, helâlinden bol bol rızıklandır ve zenginleştir. Allah’ım! Eğer rızkım gökte ise onu yere indir, yerde ise açığa çıkar, uzak ise yakınlaştır, zor ise kolaylaştır. Sen dilediğin şeye kâdirsin. La havle ve lakuvvete illâ billahi’1-aliyyi’l-azîm. Bi rahmetike ya Erhamerrâhîmin.” desin. Şeyh (k.s) şöyle der: “Allah bu duayı okuyan kişiye öyle bir zenginlik verir ki, anlatmak imkânsız.”

Ben de derim ki, hem gerçekliğinde şüphe olmayan mücerrebattan bu havas ve mezkûr faydalar hem de mezkûrun dışında mücerrep havastan olanlar, elbette sayılamayacak kadar çoktur.

İhlaslı bir mümin bu dualardan herhangi bir şey okuduğu zaman, Allah Teâlâ istediğini mutlaka verecektir. Fakat sabaha kadar zikir çeken, zikre düşkün olan zâkir, bunları asla başkasına anlatmaz. Anlatmadığından dolayı da başkası kendisinin Rabbiyle ünsiyet ettiğini ve masivayla ünsiyet etmediğini düşünmez. Aklına bir şey geldiği veya bir ya da iki defa lisanı ile Allah’tan istediği zaman, ehl-i Cennet misali hemen maksudu hâsıl olur.

Hayrın celbi ve şerrin definde asla tekellüfe girmez, sebeplere iltifat etmez. Çünkü o sebeplerin müsebbibine tevekkül eder. Bundan dolayı, Peygamberimiz (s.a.v) duanın cevami’ olanını severdi, böyle olmayanı terk ederdi.

Buradaki ‘cevâmî’ kelimesinden maksad lâfzı az, manası çok, hem dünya hem de ahiret hayrını cemeden demektir. Tıpkı رَبَّنَا اٰتِنَا فِى الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِى الْاٰخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ “Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru.”[14] ayeti gibi.

Peygamberimiz (s.a.v) ümmetini ağır yük yüklenmelerinden nehiy etmiştir. Şeyhu’l-Ekmel şöyle söyler: “Ağır yüklerden maksad, çok evrâddır.”

Ben de derim ki, çok evrâd edinmek gerçekten mezmûmdur. Çok evrâd bıkkınlık doğurur, zihni dağıtır, huzur-u kalbe engel olur, çabuk bitirmek için zâkirin kalbinden zikrullahın mehabetini giderir, evrâdını çarçabuk bitirmeyi temenni eder, ya zikri tamamen terk etmeye, ya da devamlı yapmayı sürdürememeye sebebiyet verir. Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurur: “Amellerin en sevimlisi az da olsa devamlı olanıdır.”[15] Nevevî şöyle söyler: “Aza devam etmek suretiyle zikir, murakabe, ihlas, Allah’a yönelme süreklilik kazanır. Aksine çok ve zor olan ise böyle değildir. Az ve sürekli olan, elbette kesik kesik olan çoktan kat be kat daha iyidir.”

Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurur: “Dininde ihlaslı olursan, az amel bile sana kifayet eder.”[16]

Cevherî şöyle söyler: “Buradaki din kelimesi taat anlamındadır. Buna göre hadisin anlamı şöyle olur: Bütün ibadetlerinde ihlaslı ol. Rabbine ibadetin emrine imtisal, ubudiyet hakkını ifadan dolayı olsun. Ne Cehennem korkusu, ne Cennet arzusu, ne de zamanın sıkıntılarından ve musibetlerinden kurtulma düşüncesi bulunsun. İşte o zaman sâlih az bir amel bile sana kâfi gelir, ticaretin kâr getirir. Tevrat’ta şu bilgi bulunur: ‘Rızamı kazanma düşüncesiyle yapılanın azı, çoktur. Rızamı kazanma düşüncesiyle yapılmayanın çoğu ise, azdır. Taatı çoğaltmaya değil, ihlaslı davranmaya çalış.’ ifadesi, hakîmlerin kelam-ı kibarındandır.” Cevheri’nin sözü burada sona erdi.

Bize gereken sâlih ameli ihlasla yapmaktır. Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurur: “Allah bir kuluna hayır murad ettiği zaman, ölmeden önce onu temizler.” “Kulun temizliği nedir?” diye sorduklarında, Peygamberimiz (s.a.v) “Allah ruhunu kabz edene kadar, ona ilham ettiği sâlih ameldir.”[17] cevabını verir.

Misbâh’da şöyle denir: “Allah bir hayır murad ettiği kulunu temizlemek için Cehenneme girmeye ihtiyaç kalmayacak kadar ölmeden önce habîs maddelerden temizler. Allah ona tövbe etmeyi, taatlere devam etmeyi, muhalefet etmekten kaçınmayı ilham eder veya musibetlerle, günahlarına kefaret olan türlü türlü belalara maruz bırakır, hoşlanmasa bile pisliklerinden arınır.” Sona erdi.

Sâlike duaları, evrâdı ve zor amelleri çoğaltması gerekmez. Bilâkis, sâlike evlâ, elyak, efdal ve faydalı olan, her gün yüz defa Allah’a istiğfar etmek, Peygamberimize (s.a.v) on defa salât ve selâm getirmek, zikrin en faziletlisi olan لا إله إلا الله’a gece-gündüz sayı belirlemeksizin devam etmesidir.

Sâlik eğer kendi nefsi hakkında aşırı dehşete kapılmaktan, aklının karışmasından endişe ederse, hemen Allah Teâlâ’ya iltica etsin, sığınsın ve üç defa “Ey her şeyi gözeten Allah’ım! Beni tarikinin tehlikelerinden muhafaza et, mahlûkatının şerrinden koru, beni rızıklandır, bana yolunu kolaylaştır.” desin.

Medine-i Münevvereye yönelerek on defa şöyle desin:

اللهم صل على سيدنا محمد عظيم الهم وشفيع الأمة وجزاه عنا ما هو أهله

Üç defa şöyle desin:

إنى أسئلك وأتوب إليك بنبي محمد نبي الرحمة يا محمد إنى أتوجه بك إلى ربى في تسهيل طريقه ليسهل لى. اللهم فشفعه

Allah Sübhânehû ve Teâlâ onu tarikatin âfetlerinden muhâfaza eder ve seyr ü sülûk ona ağır gelmez, kalbinde inşirâh hâsıl olur, inşallah aziz, değerli ve yüce maksûduna ulaşır.

Kur’an’da veya sahih hadislerde vârid olup herhangi bir vakte has olmayan dualardan herhangi birisini okumak isterse ya da sâlik bütün vakitlerinde ve hallerinde sadece bunları okumaya devam etmek isterse, hatta istiğfar çekmek, Peygamberimize (s.a.v) salât ve selâm okumak isterse, elbette dilediğini okusun.

Ama eğer kendisinin, ailesinin, çocuklarının, komşularının, ihvanının, diğer dostlarının haklarını eda ile ilgili bir meşguliyeti varsa, elbette vebal yoktur. İşçi ise vebal yoktur, zanaatkâr ise vebal yoktur. Ders vermekle, yazı yazmakla meşgul ise vebal yoktur.

Esasen zikredilen bütün bunlar iyi bir niyetle yapılırsa, ibadet olur, sâlike zarar vermez. Aksine, çok büyük fayda sağlar. Çünkü halvet ve insanlardan uzletin aksine, bu zikredilenler hem kendini hem de başkalarını kapsar.

[1] Suyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, III, 308; Hindî, I, 549.

[2] Yunus, 10/57.

[3] Nisaburi, II, 478.

[4] A’raf, 7/10.

[5] Sâd, 38/54.

[6] Kehf, 18/30.

[7] Enbiyâ, 21/42.

[8] Ra’d, 13/31.

[9] Aclunî, I, 256.

[10] Kasas, 28/22, 23, 24, 25, 26, 27, 28.

[11] Aclunî, I, 383.

[12] Fatır, 35/29, 30.

[13] İbn Cevzî, el-Ilelü’1-mütenâhiye, II, 353.

[14] Bakara, 2/201.

[15] Buhârî, Îmân, 32, Müslim, Müsâfîrin, 216

[16] Nisaburi, IV, 306.

[17] Tâberani, el-Mucemü’1-kebir, VIII, 274; Hindî, VI, 7.

This website uses cookies.

This website uses cookies.

Exit mobile version