Site icon Teketek Haber

İlim

. İlim

Bil ki, Allah Teâlâ şöyle buyurur:يَرْفَعِ اللّٰهُ الَّذٖينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَالَّذٖينَ اُوتُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍ “Allah sizden iman edenleri ve ilim verilenleri derece derece yüceltir.”[1] اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمٰاءُ “Kullarından ancak âlimler Allah’tan hakkıyla korkar…”[2] هَلْ يَسْتَوِى الَّذٖينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذٖينَ لَا يَعْلَمُونَ “Bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu?”[3]

Peygamberimiz (s.a.v) ise şöyle buyurur: “Allah İbrahim’e ‘Ey İbrahim! Ben Âlimim ve her âlimi severim.’ diye vahyetti.” “Âlimin âbide fazileti, ashabımdan birine olan faziletime benzer.”[4] “Kıyamet gününde üç grup insan şefaat eder; Peygamberler, peşine âlimler, sonra şehitler.”[5] “İlim talep etmek her Müslüman erkek ve kadına farzdır.”[6] “Beşikten mezara kadar ilim talep ediniz.”

Ebu’d-Derdâ (r.a) şöyle söyler: “Ya âlim, ya öğrenen, ya da dinleyen ol; sakın dördüncüsü olma, yoksa helâk olursun.”

Allah Teâlâ Peygamberimize (a.s) ilminin artmasını istemeyi şöyle buyurarak emreder: وَقُلْ رَبِّ زِدْنٖى عِلْمًا “De ki, Rabbim! İlmimi artır.”[7]

Hâsılı ilmin şeref ve fazileti saymakla bitmez. Bu risale muhtasar olduğu için detaylı anlatmaya gerek görülmez.

Alimler farz olan ilmin neler olduğu hususunda ihtilaf ettiler. Farz olan ilmi kelamcılar kelam ilmi, fakîhler fıkıh, müfessirler Kur’an ilimleri, muhaddisler hadis ilimleri, sûfîler de tasavvuf ilmi olarak yorumladılar. Tabii ki, كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ “Her grup kendi yanındakiyle sevinir.”[8]

Bilge şahsiyetler ilimden maksadın tâlibi Allah’a yaklaştıran ilim olduğunda ittifak ettiler. İlimler arasındaki farklılığı ise derecelerine göre tasnif ettiler. En yüce zirvesi marifetullahtır, temeli ise şeriat ilmidir. Diğer marifetler ve ilimler de, ikisi arasında derecelenir. Elbette marifetullah ile diğer ilimler arasındaki mesafe, yer ile gök arasındaki mesafe kadar büyüktür.

Sâlihler, verâ sâhipleri, bilge şahsiyetler ve temiz vicdanlılar bâtın ehlinin faziletini hep söyleyegeldiler. Anlatılana göre, İmam Şafiî zâhir ilimdeki derinliğine rağmen, Şeybân-ı Râî’nin önünde mektep çocuğu gibi diz çöküp çeşitli sorular sorardı. “Senin gibisi bu bedeviye ne sorabilir ki?” diye küçümsendiğinde, İmam Şâfiî “Şeybanî Râî, لِمَا عَلَّمْنَاهُ ‘Biz (Yakub’a) öğrettiğimiz şeylerden dolayı (o, ilim sahibi idi)’[9] ayetinin sırrına mazhar olmuş bir şahsiyettir.” cevabını verdi.

Ahmed bin Hanbel ve Yahya bin Maîn zâhir ilimde kendi derecelerinde olmamasına rağmen, Ma’rûf Kerhî’nin yanına giderlerdi.

Ahmed bin Hanbel’e, “Kur’an’da ve Sünnette bulunmayan bir durum vaki olursa nasıl hareket edelim?” diye sorulduğunda, “Sâlih insanlara sorun, aranızda istişare edin.” şeklinde cevap verirdi. Bu yüzden şöyle söylenir; “Zâhir ilim âlimleri mülk âleminin ziyneti, bâtın ilim âlimleri ise melekût âleminin ziynetidir.”

Sûfiler faydalı ilmin güzelliğini inkâr etmezler. Faydalı olmayan ilmin ise ehl-i Hak nazarında kıymet-i harbiyesi yoktur. Zaten Peygamberimiz (s.a.v) “Allah’ım! Faydalı olmayan ilimden sana sığınırım.”[10] buyurur.

Cüneyd Bağdâdî (k.s) şöyle söyler: “İlim ikidir; 1) Ubudiyet ilmi, 2) Rubûbiyet ilmi. Diğerleri ise nefsin hevâsından ibarettir.”

Sâdık bir tâlip zâhir ilimden ihtiyaç miktarıyla yetinir. İhtiyaç miktarı ise sahîh îtikat ve amelin keyfiyetini öğrenmeyle kayıtlıdır. Akabinde tâlip, kötü huylardan nefsi tezkiye eden, süfli arzulardan kalbi tasfiye eden, farz-ı ayn olan tarikat ilmini tahsil etmeye yönelir.

Tâlip baki ömrünü taat ve Allah’ı zikre sarf eder. Zaten taat ve zikir hem çok sevap kazandırır hem de hicabın kalkmasında çok etkilidir.

Tâlip Kitap ve Sünnetin manalarını anlamaya yetecek kadar temel dini bilgileri öğrendikten sonra zikretmek, murakabe etmek ve mâsivâdan yüz çevirmekle meşgul olursa, dini ilim ırmakları kalbine akar. Doğrusu temel dini bilgileri tedris ve tasnifte binlerce yıl yaşasa bile, yine de kalp ilimlerinin kokusunu bile alamaz. Sözün özü, esas olan kalp ilmidir.

Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurur: “İlim ikidir; 1) Âdemoğluna Allah’ın hücceti olan lisanî ilim, 2) Faydalı ilim anlamında kalbî ilim.”[11]

Hz. Ömer (r.a) şöyle söyler: “Bu ümmet için en çok münafık âlimden korkarım.” “Münafık âlim nasıl olur?” diye sorduklarında, “Dili âlim, ama kalbi cahil kişi.” cevabını verir.

Âlim ilmini basit şeylere vesile yapmamalıdır. Aksine Allah rızasını kazanmak için ilmiyle amel etmelidir. Eğer ilmiyle amel etmezse, zaten âlim kabul edilmez.

Fudayl (r.h) şöyle söyler: “Ben üç kişiye çok acırım; 1) Kavmin azizi iken zelil olana, 2) Zengin iken fakir düşene, 3) Dünya oyuncağı olan âlime.”

Mukaddime şârihi Peygamberimizin (s.a.v) şöyle buyurduğunu söyler: “Allah’a dinin inceliklerini öğrenmekten daha faziletli bir şeyle ibadet edilmedi. Bir tek fakîh, şeytana bin âbidden daha yeğdir.”[12]

Bütün bunlar, ilimle ameli cemedenler hakkında vârit olmuştur. İlme yöneldiği halde ameli terk eden kişi ise, şeytanın maskarası ve eğlencesi olur. Böyle birisi şeytana bin âbidden nasıl yeğ olabilir ki?

 

[1] Mücâdele, 58/11.

[2] Fâtır, 35/28.

[3] Zümer, 39/9.

[4] Tirmizî, İlim, 19.

[5] İbn Mâce, Zühd, 37

[6] İbn Mâce, Mukaddime, 17.

[7] Tâhâ, 20/114.

[8] Rûm, 30/32.

[9] Yusuf, 12/68.

[10] Müslim, Zikir, 73; Nesai, İstiâze, 13; İbn Mace, Mukaddime, 23.

[11] Zebîdî, Ebû’1-Feyz Murtaza Muhammed bin Muhammed, İthâfu’s-sâdeti’l-muttekîn bi-şerh-i İhyâ-i ulûmi’d-din, Beyrut ts, I, 349.

[12] Tirmizi, İlim, 19.

This website uses cookies.

This website uses cookies.

Exit mobile version