Site icon Teketek Haber

İnsanın camiiyeti

Eğer bunu anladınsa, mücâhidinden ol, gâfillerden olma. Sen insan olarak yaratıldın. İnsan cem’iyyetü’1-âmmeye ve mazhariyyetü’t-tâmmeye mazhardır. Bütün isimlerin ilmine sahiptir. Yeryüzünde ve gökyüzünde küllî şerefe sahiptir. Çünkü Allah Teâlâ insanı kendi kerîm eliyle yarattı. Dünyada da ahirette de her şeyin efendisi yaptı. Diğer bütün mahlûkatı ise tek eliyle yarattı. Meleği, Cenneti ve bu ikisiyle ilgili her şeyi sağ canibiyle, yani cemal sıfatıyla yarattı. Şeytanı, Cehennemi ve bu ikisiyle ilgili her şeyi sol canibiyle, yani celal sıfatıyla yarattı. Her cins kendi aslına rücu etti ve Rabbine ibadet etti. Allah insanı ise iki eliyle yarattı. İnsan iki sıfatı câmi olduğu için niza ve münakaşa vuku buldu. Cemal ve celal sıfatlarının zıtlığı gereği, fesat ve dalalet ehli zuhur etti. Muhalefet eden muhalefet etti, dediğini dedi, Melik-i Müteâl’in seçtiği insana noksan gözüyle baktı.

Allah Teâlâ İblisi şu ifadesiyle tedip etti:مَا مَنَعَكَ اَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَیَّ “İki elimle yarattığıma secde etmeni engelleyen şey nedir?”[1] Melekler tecrid denizine daldılar, kendileri Allah’ın bir elinden sâdır oldukları için terkîp nurunu anlayamadılar. Hemen tahmîdle ve takdîsle kendilerine şâhit tutarak قَالُوا اَتَجْعَلُ فٖيهَا مَنْ يُفْسِدُ فٖيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاءَ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ “Biz Senin hamdini tesbih edip Seni takdis ederken, Sen yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak, kan akıtacak kimseleri mi yaratacaksın, dediler.”[2]

Allah onları tedip etti, isimleri bilmelerini istedi. Melekleri tedip kapsamında İblise bilenlerin en âliminin insan olduğunu gösterdi. İblisi tedip kapsamında meleklere de insanı kendi iki eliyle yarattığını gösterdi. Melekler Rahman’ın öğütünden nasiplerini aldılar. Ama İblis muhalefet ve tuğyanla hüsrana uğradı.

İnsan itaatkâr ve isyankâr, süfli ve ulvi arası câmi bir kabzadır. İnsanın aksine bütün âlemler Hazret-i İlâhiyye’nin yarısına göredir.

Rahman insana beyanı öğretti. Allah hakikat-i insaniyyeyi varlığın ilki yaptı. Hakikat-i insaniyye bütün eşyanın özüdür, tek bir şeyden değildir, kendi varlığı müstesna sebeplerin hiçbiri ondan önce değildi. Allah Teâlâ şöyle buyurur: ~~19.67~
اَوَلَا يَذْكُرُ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْپًا “Hiçbir şey yokken, Biz kendisini daha önce yarattığımızı insan düşünmez mi hiç?”[3]

Elbette burada anlatılan turabî beden, topraktan yaratılan beden değildir. Çünkü turabî beden de tıpkı toprak, su, hava, ateş ve nutfeler misali mevcut eşyadandır, sonradan yaratılan bir şeydir. Bir şekilden başka bir şekle, bir tavırdan başka bir tavra intikal ederek bu niteliğine kavuşmuştur.

Sonra Allah insanı mükerrem kıldı, şanını yüceltti. Cemad âleminden nebat âlemine nakletti. Onu iradeyle hareket eden hassas bir varlık yaptı. Esasen bu birincisinden daha büyük bir nimettir.

Sonra ona konuşma özelliği verdi. Onu cemada, nebata, hayvanata tafdil etti, üstün kıldı. Konuşması sebebiyle mülkün hakikatini ona verdi.

Aklı sayesinde melekler zümresine girdi. Akıl elbette nimetlerin en değerlisi ve en büyüğüdür.

Sonra üzerinde daha başka bir nimetin olmadığı cem’iyyet-i âmmet-i kibriya sırrını bağışladı. Bu sırla insanı ahsen-i takvim üzere yarattı. Güzel insan suretini giydirdi. Bu sayede yeryüzünde Allah’ın halifesi oldu.

İnsan şu beş hakikati câmidir; mülk hakikati, hayvan hakikati, nebat hakikati, cemad hakikati ve hakikat-i câmia. İnsanın cemad âleminden daha yüce, mülk âleminden daha şerefli veya daha düşük olduğu söylenemez. Çünkü insan nev-i şahsına münhasır, kendine özgü başka bir tavırdadır. Zaten bu yüzden bu hakikatleri cemetmiştir, her çeşit ibadetle mükellef olmuştur.

Bil ki, cemad ve nebat her ikisi de müstakil birer millettir. Her biri hakikatinin gereği kendine özgü ibadetle ibadet ederler. Allah Teâlâ şöyle buyurur. وَاِنْ مِنْ شَیْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ وَلٰكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْبٖيحَهُمْ “…Onu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz onların tesbihini anlamıyorsunuz.”[4]

Bu milletlerin en alt tabakası cemadâttır. Kâmil evliyaullahâ göre, cemadât kendi âleminde Allah’ı bilir ve Allah, der. Kendi âlemlerinde kendi cinsinden bir uyarıcı bulunur. Bu milletler her an, her zaman emredildiklerine göre, Allah’a ibadet ederler. Bunlar insanı kınarlar, azarlarlar, hatta bazıları öfkelenir. Allah Teâlâ ile kötü muamelesi ve masiyeti sebebiyle insana eziyet etmeye başlarlar. Dinî gayrete kapılırlar, insanı efendileri olmaktan atarlar.

Öyleyse sen şeytanların galip geldiği kimselerden asla olma. Yoksa Allah’a muhalefet eder, hüsrana uğrayanlardan olursun. Aksine sen melekiyet, meleklik özelliklerinle Rabbine itaat edenlerden ol.

Senden bir zelle, hata sâdır olursa, atan Âdem’in (a.s) sünnetine tâbi ol, hemen tövbe et, pişmanlık duy. Allah keremi ile hataları bağışlar, kullarının tövbesini kabul eder, kötülüklerini affeder.

Âdem (a.s) Cennetten Hindistan’a indirildiğinde yüz sene günahına ağladı, Allah’tan hayâsı sebebiyle gözlerini kaldırıp semaya hiç bakmadı.

Alkame şöyle söyler: “Yeryüzü halkının bütün gözyaşları toplansa, Hz. Âdem’in (a.s) gözyaşlarından daha çok olamaz.”

Akıllı kişi Hz. Âdem (a.s) kıssasından elbet ibret alır. Meleklerin secde ettiği, Rahman’ın sevgilisi olmasından sonra bile, Allah Teâlâ Hz. Âdem’i (a.s) bir günahı sebebiyle Cennetin saraylarından çıkarmıştır. Öyleyse her an her dakika birçok günah işleyene ne demeli?

Sonra lütuf ve refet rüzgarları esti, kerem ve rahmet dalgaları coştu, Allah Teâlâ Hz. Âdem’in (a.s) tövbesini kabul etti, onu seçkin kıldı, sırat-ı müstakime hidayet etti.

Tövbe necat, kurtuluş ve gufran, mağfiret sebebidir. Tıpkı tövbeyi terk etmenin zulüm ve tuğyan sayılması misali.

Hz. Ali (k.v) şöyle söyler: “Yanında kurtuluş imkânı varken helâk olan kişinin haline şaşarım.” “Peki, nedir o?” diye sorulduğunda, Hz. Ali (k.v), “İstiğfârdır.” cevabını verir.

Rivayet edilir ki, Cebrail (a.s) Peygamberimizin (s.a.v) yanına gelip şöyle söyler: Ey Muhammed! Allah’ın sana selâmı var, şöyle buyuruyor: “Ölmeden önce bir sene tövbesiyle yaşayan kişinin tövbesini kabul ederim.” Peygamberimiz (s.a.v), “Ey Cebrail! Ümmetime gafletin galip gelmesinden dolayı ümmetim için bir sene çok.” dedi. Cebrail (a.s) gidip geldi ve şöyle dedi: “Allah buyuruyor ki, ölmeden önce bir ay tövbe ile yaşayan kişinin tövbesini kabul ederim.” Peygamberimiz (s.a.v), “Ey Cebrail! Bir ay da çok.” dedi. Cebrail (a.s) yine gidip geldi ve şöyle dedi: “Allah buyu­ruyor ki, ölmeden önce bir gün tövbe ile yaşayan kişinin tövbesini kabul ederim.” Peygamberimiz (s.a.v), “Ey Cebrail! Bir gün de çok.” dedi. Cebrail (a.s) yine gidip geldi ve şöyle dedi: “Allah buyuruyor ki, ölmeden önce bir saat tövbe ile yaşayan kişinin tövbesini kabul ederim.” Peygamberimiz (s.a.v), “Bir saat de çok.” dedi. Cebrail (a.s) yine gidip geldi ve şöyle dedi: Rab Teâlâ sana selâm söylüyor ve şöyle buyuruyor: “Ömrü günahlar içerisinde geçti, ölmeden önce bir sene, bir ay, bir gün, bir saat bile Bana hiç dönmedi. Ta ki, canı boğazına geldi, artık diliyle özür beyan etmesine bile imkân kalmadı, ama yine de benden hayâ edip kalbiyle pişman olduysa, onu da bağışlarım.”

Şeyh Ebu Ali Dekkâk şöyle söyler: Müridlerden birisi tövbe etti, sonra tövbesini bozdu. Sonra bir gün eğer tövbe edersem, Allah tövbemi kabul eder mi diye düşündü, Allah’a yalvardı. Hâtiften şöyle bir ses geldi: “Sen Bize isyan ettin, Biz sana sabrettik. Sen Bize itaat ettin, Biz sana teşekkür ettik. Sen Bizi terk ettin, Biz sana mühlet verdik. Eğer sen Bize dönersen, Biz seni yine kabul ederiz.”

Ebu Ümâme rivayetine göre, Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurur: “Sağdaki melek soldaki meleğin emiridir, komutanıdır. Kul bir iyilik yaptığı zaman, sağdaki melek on sevap yazar. Kul bir kötülük yaptığı zaman, soldaki melek yazmak ister. Sağdaki melek ise ona ‘Bekle!’ der, o da altı saat, yedi saat bekler. Eğer Allah’a istiğfar ederse, günahını yazmaz. Yok, eğer istiğfar etmezse, bir günah yazar.”[5]

Diğer bir rivayette şu bilgi bulunur: Kul bir günah işler, sonra diğerini, sonra diğerini, sonra diğerini işler. Nihayet dört günah birikir. Bir iyilik yaptığı zaman ise, Allah on iyilik sevabı verir. Tıpkı Allah Teâlâ’nınمَنْ جَاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ اَمْثَالِهَا “Kim bir iyilikle gelirse, ona on misli vardır.”[6] buyurduğu gibi. İyiliklerin dördü dört günaha denk gelir. Kalan altısı ise hasenat divanına yazılır. O anda İblis şöyle diyerek bağırır: “Ben Âdemoğlunu nasıl alt edebilirim ki? Benceğiz gece-gündüz çabalıyorum, o ise bir iyilikle bütün çabamı boşa çıkarıyor.”

Bil ki, Hz. Âdem (a.s) nasıl cismânî tâayyünâtın mebdei ise, bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) de ruhani taayyünâtın mebdeidir.

Peygamberimiz (s.a.v) kâînât ağacının tohumudur. Arş, Kürsî, Levh, Kalem, Cennet ve Cehennemden öncedir. Tıpkı tohumun ağaçtan önce olması misali kendi süreçlerinde işlemesi misali. Bu işlem kökünden, dallardan, yapraklardan ve çiçeklerden sonra ağacın meyvesi ortaya çıkana kadar sürer. Ağacın meyvesi ortaya çıkınca da maksûd hasıl olur, ağaç maksadına ulaşır.

Aynen bu misalde olduğu gibi, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) bütün kâinatın aslıdır. Bu asıldan Allah Arşı, Ferşi ve ikisi arasındaki her şeyi ortaya çıkardı. Ruhani ve cismani âlemlerin süreçleri, unsurî şerif vücudunun zuhuruna kadar sürdü. Zuhuruyla da matlup tamam oldu, kemale erdi. Böylece Hz. Muhammed (s.a.v) enbiyanın sonu, nebilerin hatemi, öncekilerin ve sonrakilerin efendisi oldu. Salât ve selâm ona, bütün enbiya ve mürselin kardeşlerine, ailesine, ashabına, sevenlerine, müminine, müminata, müslimine ve müslimata olsun.

Sen kadir ve kıymetini bil, şanını ve faziletini düşün, vakitlerini gafletle, tembellikle, tûl-i emelle, temenniyle heder etme. Vakit en kıymetli, en değerli sermayedir. Geçmiş vakitlerin sana asla geri dönmeyecek. Sermayene sahip ol. İsrafçılardan olma. Malını telef eden, iflas eder. İflas eden hüzünlü, pişman, melül, melum kalır. Son pişmanlık fayda etmez. Kimin kulu olduğunu, kimin ümmetinden olduğunu düşün.

Allah seni mükerrem ve mahdûm yarattı. Mülk, hayvanlar, rüzgârlar, su, ateş, toprak, ağaçlar, taşlar, bitkiler, güneş, ay, yıldızlar, bağlar, bahçeler hep sana hizmet ediyor. Peki, hayvanlar gibi yemen, içmen, uyuman sana yakışıyor mu? Hâlbuki yarattığı her şey Allah’a ibadet ediyor, tesbih ediyor, temcid ediyor, tazim ediyor, zikrediyorlar. Bir lahza, bir an bile Rablerine ibadetten gafil olmuyorlar. Dahası bildiğin gibi, sen bütün hakikatleri câmisin.

[1] Sad, 38/75.

[2] Bakara, 2/30.

[3] Meryem, 19/67.

[4] İsra, 17/44.

[5] Hindî, XI, 214.

[6] En’am, 6/160.

This website uses cookies.

This website uses cookies.

Exit mobile version