Teketek Haber

KADİM AHUR/AHIR DAĞI’NI NEV-ZUHUR AHİR DAĞI YAPMAK-II

KADİM AHUR/AHIR DAĞI’NI NEV-ZUHUR AHİR DAĞI YAPMAK-II
İbrahim KANADIKIRIK( ikanadikirik@gmail.com )
25 Nisan 2019 - 9:27

“Ahur” kelimesi Farsça kökenli bir kelimedir. Bunun Türkçeleşmiş hâli ise ahırdır. Neden Farsça kökenli kelimeler dilimizde yoğun olarak kullanılmaktadır? Bunun cevabı Oğuzların İslâm’a girdikleri coğrafyanın Fars kültürünün etkin olduğu sahalar olmasından kaynaklanmaktadır. 11.asır başlarından itibaren Oğuz Türklerinin (Selçuk Bey ve sonrası) yoğun bir şekilde İslamlaşma sürecine girmesiyle birlikte Fars kültürünün merkez hinterlandı olan İran coğrafyası da Müslüman Oğuzların kontrolüne girdi. Bu durum aynı zamanda Oğuzların yerleşik hayat sürecinin de hızlanmasına yol açtı.

İran coğrafyası Oğuzların İslamlaşmasına ve hakimiyetine şahit olurken, İslâm dinine ait çok sayıda kavram da Farsça üzerinden Türkçeye girerek yerleşti. Namaz, abdest gibi kavramların Farsça olduğu en bariz misallerdir. Kısaca İslâmiyet Fars kültürü üzerinden Türkler arasında yayıldı. Bu durum dil ve kültüre ait kelime ve kavramlar için de geçerli oldu. Çok sayıda kelime zamanla Türkçeleşti. Ahır kelimesinde olduğu gibi…

Burada özellikle belirtilmesi gereken bir husus şudur ki, Fars kültürünün hakim olduğu İran coğrafyası 16. asır başlarına, yani Şah İsmail Safevi’ye kadar yoğun bir sünnî coğrafya olduğu hakikatidir. Böyle bir hususu beyan etmekten maksat Oğuzların İslamlaşma sürecinin şiî karakterle herhangi bir ilgisinin olmadığının bilinmesidir. 11.-16. asır arası İran tamamen Sünnî (Selçuklu, Harzemşah, Celayirli, Karakoyunlu, Timurlu, Akkayonlu) Türklerin hakimiyet sahasıdır.

Bu kısa izahtan sonra Ahur/Ahır Dağı ifadesinin kaynaklarına bakmakta fayda vardır.

Ahır Dağı-Ahir Dağı kafa karışıklığına kaynaklar arasında ilk kez Besim Atalay’ın “Maraş Tarihi ve Coğrafyası” adlı eserinde rastlıyoruz. Bilindiği üzere Besim Atalay; Osmanlı’nın son döneminde Uşak’ta doğmuş, hem medrese hem modern mektep eğitimi alarak kendisini yetiştirmiş çok yönlü bir şahsiyettir. 1332 (1916) yılında Maraş Maarif Müdürlüğü (Milli Eğitim) yaparken bu eseri kaleme almış; eser, kendisi mecliste mebus iken 1339  (1923) yılında Maarif Vekâletince yayınlanmıştı.

Eserin merhum Yusuf Özbaş tarafından Osmanlıca aslından yeni Türkçe imlâya çevrilmiş olan İstanbul 1973 baskısında konu ile ilgili satırlara göz gezdirdiğimizde şöyle bir manzarayla karşılaşıyoruz. İsim, eserin 164. sayfasındaki “Mer’aş Coğrafyası” ve 171. sahifesindeki “Ahvâl-i Tabiiyye” konu başlıklarında “Ahır Dağı” şeklinde geçerken; “Ormanlar” ve “Mesaha” adlı bölümlerinin olduğu 173. sayfasında “Ahir Dağı” şeklindedir.

Yine eserin İlyas Gökhan-Mehmet Karataş tarafından yapılmış yeni transkripsiyonunun olduğu 2008-Kahramanmaraş baskısında aynı bölümler “Ahır Dağı” şeklinde çevrilmiş ve Osmanlıca aslının bilgisayarla yazıldığı aynı kısımlarında şapkalı elif-hı-ye-ra harfleriyle “Ahir Dağı” şeklinde yazılmış.

Görüldüğü üzere “Ahir Dağı” yazımına ilk kez 1916 yılında Besim Atalay’ın eserinde rastlıyoruz. Ancak Besim Atalay’dan çok daha önce Abdulaziz ve 2.Abdulhamid dönemlerinde yayınlanmış Mer’aş Salnâmeleri ve yine 2.Abdulhamid döneminde yayınlanmış izahlı coğrafya lügâtlerinde dağın isminin çok sarih bir şekilde “Ahur Dağı” şeklinde yazıldığını görüyoruz.

Doç. Dr. Said ÖZTÜRK tarafından titiz bir çalışmanın neticesinde yayınlanan “Osmanlı Salnâmelerinde Maraş Sancağı I-II” adlı 1867-1908 yılları arasını kapsayan resmi devlet salnamelerinin hem çevirilerinde, hem de eserin Osmanlıca aslından örnekler konulmuş nüshalarında dağın ismi “elif-hı-vav-ra” şeklinde “Ahur Dağı” şeklinde yazılmıştır. (bkz. Osmanlı Salnâmelerinde Maraş Sancağı, c.1, s.112, c.2, s.631, 791)

Yine Ali Tevfik tarafından yazılmış “Memâlik-i Osmaniye Coğrafyası”nın 3.cildinin 1308 (1892-93) tarihli baskısının 298. sahifesinde; “Mer’aş Kasabası-makarr-ı vilayetin semt-i şimâlîsinde ve Fırat Nehrine yüz kilometre mesafede ve Ahur Dağı’nın cenûb eteğinde mebni…..”  Ahur Dağı şeklinde;

Ali Saib’in; Coğrafya-yı Mufassal-Memâlik-i Devlet-i Osmaniye” adlı 1304 (1888-89) baskılı eserin 475. sahifesinde; “ Mer’aş-SancağıMerkez liva olan Mer’aş şehri Ahur Dağı’nın cenûbî eteğinde……”  Ahur Dağı şeklinde;

Meşhur Kamûs-i Türkî yazarı Şemseddin Sami’nin; Kamûs’ul-âlâm adlı 1316 (1900-1901) baskılı eserin 6.cildinde; “Mer’aş-Haleb vilayetinde ve Haleb’in 154 kilometre şimâl-i garbîsinde olarak Ahur Dağı’nın eteğinde………” ve yine aynı eserde “…… ve Ahur Dağı bu silsileye merbut olarak” Ahur Dağı şeklinde;

Halep Vilayeti Tarihi’ne ait 2.Abdulhamid dönemi eserin 193. Sahifesinde; “Merkez livâ olan Mer’aş şehri Ahur Dağı’nın eteğinde……” Ahur Dağı şeklinde yazılmaktadır.

Netice olarak ulaşabildiğimiz ve Osmanlı Devleti’nin son yarım asrını içeren birçok kaynakta “Ahur Dağı olarak geçen ve Türkçeleşmiş şekliyle “Ahır Dağı” şeklinde aslî anlamı içerisinde yazılıp ifade edilen kavram, dağın Türkler arasında kadimden beri var olan ismidir. Maraş’la ilgili yazılmış diğer eski kitap ve arşiv belgelerinin de bu ifadeyi doğrulayacağı aşikârdır. Bu sebeple Besim Atalay’ın Osmanlı’nın son yıllarında yazılmış bu eserindeki ifade daha eski çok sayıda kaynakla çelişmektedir. Daha yeninin daha eski ve tevâtür üzerine kabul görmeyeceği de ilmî bir hakikattir.

Neden Ahur/Ahır Dağı ismi verildiğinin sebebi ise bilinen bir hakikattir. Çok geniş hayvan sürülerine sahip olan Dulkadırlı Türkmenleri için bu dağ koyun ve keçi sürülerinin yoğun bir şekilde yayılıp beslendiği ve barındığı, hatta zorlu kış şartlarında eteklerinde müsait hayvan damlarında barındırıldığı hayvan ahırları sebebiyle bu şekilde anılmıştır.

Her millet yaşadığı coğrafyaya kendine ait isimleri verir veya isimlerini kendi söylemlerine dönüştürür. Ahur/Ahır Dağı da en azından Dulkadırlı Türkmenlerinden itibaren bu dağa verilen isim olmuştur. Muhakkak ki daha önce farklı medeniyetler ve milletler zamanında bu dağa başka başka isimler verilmişti. Şir Dağı, Şar Dağı, Hititler döneminde farklı isimler gibi… Bunlar zaten tarihi-kültürel dokunun süreçleridir. Lakin farklı medeniyetlere ait isimleri kendi tarihi dönemi haricinde kullanmanın millî bir anlamı yoktur. Böyle bir an’anemiz de yoktur. İstisnaî durumlar hariç… Macaristan 160 yıl elimizde kalmış, Buda-Peşte’ye “Budin” adını vermişiz. Osmanlı literatüründe bir Buda-Peşte Beylerbeyliği yoktur, ama Budin Beylerbeyliği vardır. Avusturyalılar da buraya farklı isim vermişlerdi. Macarlar için burası hep Buda-Peşte idi ve öyle kaldı. Misâller saymakla tükenmez.

Ahir Dağı telaffuzunda ısrarcı olan anlayışa şu soruyu ecdad adına sormakta faide vardır. Acaba Dulkadırlı Şahsuvar, Süleyman, Alauddevle Bozkurt Beyler mi Ahir Dağı dediler? Dönemin Osmanlı idarecileri mi dediler? Yoksa Maraş’ı kahraman yapan Arslan Beyler, Şeyh Ali Sezai Efendiler, Hafız Ali Efendiler, Şehit Evliya Efendiler, Medineli Abdullah Çavuşlar ve daha nice isimli isimsiz şehid-gazi ecdad mı böyle bir ifade kullandılar? Eğer varsa bir belge, bulgu hep birlikte tüm Kahramanmaraşlının bundan istifade etmesi hakkıdır. Yoksa…

Son olarak Tarihî-kültürel hayatımız içerisinde geçmişten günümüze gelen Ahur/Ahır Dağı söylemi inşallah bu günden yarına da bu şekilde gidecektir.

İbrahim KANADIKIRIK

21.04.2019