Site icon Teketek Haber

KAHRAMANMARAŞ İLİ’NİN SELÇUKLU VİLAYETİ HALİNE GELMESİNİN ARKEOLOJİK KANITLARI

Prof. Dr. Ergün LAFLI[1]

XIII. Yüzyılın başında Maraş, Anadolu Selçuklu devletine bağlı bir vilayetti. Şehir Roma Döneminde MS. I.yy’da Roma egemenliği altına girmiş, şehri zapteden Komutan iktidarda bulunan Gaius Julius Caesar Germanicus (Caligula) onuruna şehrin adını Germanicia (Orjinali Latincesi) olarak değiştirmiştir. Maraş, M.S. 395’te Büyük Roma İmparatorluğu’nun doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’nun egemenliği altına girmiş, M.S. 544’te kısa bir süre Sasanilerin kontrolünde kalıp yeniden Bizanslılarca ele geçirilmiştir. VII. yüzyıldan itibaren de Bizans ile İslâm Devletleri arasında sık sık el değiştirmiştir. Bu durum, 1086 yılında Maraş’a Selçuklu Beyliği’nin hâkim olmasına kadar sürmüştür. Bölgede başlayan Haçlı Seferleri sonucunda kent zaman zaman Haçlılarca istila edilmiş, ardından çevre hükümdarlıkların saldırılarına maruz kalmış ve Moğollarca 1258 yılından itibaren 40 yıl süre ile istila edilmiştir. 1298’de Memlukların kısa süreli idaresinde kalan bölgede, Türk boyları bağımsızlık savaşını kazanarak Dulkadir Beyliğini kurmuştur. Beylik 1522 yılından itibaren Osmanlı Devleti’ne bağlanmıştır. Bu dönemde sancak sistemiyle diğer eyaletlere bağlı olarak yönetilen Maraş, en son 1915 yılında müstakil sancak haline getirilmiştir.

Maraş, Doğu Torosların üzerindeki geçitlerden biri olması nedeniyle önemli bir ticaret merkezi oldu. Bu ticaret youl o dönemde Kayseri-Göksun üzerinden Maraş’ı ve Orta Anadolu ile Suriye’yi birbirine bağlıyordu.

Malazgirt savaşının ardından Türkler’in Anadolu’yu fethe başlaması sırasında yaşanan kargaşadan Maraş ve çevresi de büyük ölçüde etkilendi. Daha önce Bizans’ın Türkler’e karşı güçlü bir direniş hattı oluşturmak amacıyla Ermeniler’i Doğu Anadolu’dan Anadolu’nun iç ve güney kesimlerine çekmiş olması Maraş ve çevresindeki Ermeni nüfusunu arttırdı. Bunun sonucunda bazı küçük Ermeni prenslikleri ortaya çıkmaya başladı. Bizans tarafından Türkler’e karşı Malatya-Antakya hattının savunmasına memur edilen Ermeni asıllı Philaretos, Maraş’ı da içine alan büyük bir prenslik kurdu (1079). Ancak I. Süleyman Şah’ın ve Emîr Buldacı’nın 1085’te Anadolu’nun güneyine yönelik fetihleri sırasında Maraş Buldacı tarafından ele geçirilince Philaretos Urfa’ya gitti. Urfa’nın fethi üzerine de Melikşah’ın yanına giderek müslüman oldu ve Maraş kendisine verildi (1087). Philaretos’un yerine geçen Barsama (1090) kısa bir müddet şehri idare edebildi. Emîr Bozan, Maraşlılar’ın Barsama’ya karşı isyanı sayesinde şehri kolayca fethetti.

Godefroi de Bouillon kumandasındaki Haçlı ordusu 490’da (1097) Maraş’a girdi. Bu sırada şehri Ermeni Vali Thathul yönetiyordu. Haçlılar valinin hükümranlık yetkilerini kabul ettiler. Maraş uzun süre Haçlılar’ın Urfa, Antakya ve Çukurova’ya yönelik harekâtlarında üs vazifesi gördü. Haçlılar daha Kudüs’e ulaşmadan Antakya ve Urfa’da iki devlet kurmuşlardı. II. Urfa Kontu Baudouin de Bourg Maraş ve çevresini kontluğun sınırlarına kattı. Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos’un kumandanlarından Butumites Maraş’ı ele geçirdi ve şehrin idaresi Ermeni Prensi Thathul’a verildi.

Sultan I. Kılıçarslan, Antakya seferi sırasında 1103 Ağustosunda Maraş yakınlarına kadar geldi; fakat Dânişmendli Gümüştegin Gazi’nin Antakya prinkepsi Bohemund’u serbest bırakması üzerine bu seferini tamamlayamadan geri döndü. Ermeni Thathul Maraş’ı 1104’e kadar elinde tuttuktan sonra Telbâşir hâkimi Joscelin de Jourtenay’a teslim etmek zorunda kaldı. Şehir 1104’ten itibaren Antakya prinkepsleri Bohemund ile Tankred’in hâkimiyetine girdi ve Tankred şehri kuzeni Richard de Salerno’ya verdi. Ermeni hâkimi Gogh Vasil’in dul eşi Maraş’ı 1114’te Aksungur el-Porsukī’ye teslim etti. Şehirde aynı yıl büyük bir deprem oldu ve birçok kişi hayatını kaybetti. Kudüs Kralı Baudouin Maraş’ı Godefroi adlı bir kişiye verdi. Godefroi 1124’te öldürüldü. Dânişmendli Emîri Muhammed Maraş bölgesine saldırdı. Şehrin yakınlarına karargâh kurarak etrafa akınlar düzenlemeye başladı. Maraş halkının bir kısmı şehri boşaltarak göç etti. Dânişmendli Melik Muhammed, Göksun ve civarını tahrip ettikten sonra Bizans imparatorunun Antakya’ya yaklaştığını haber alınca bölgeden uzaklaştı (531/1136-37). Bizanslılar’ın bölgeden çekilmesinin ardından Anadolu Selçuklu Sultanı I. Mesud 532’de (1137-38) Maraş yakınlarında Haçlılar’a ait köyleri yağmaladı. 535’te (1141) Malatya Emîri Muhammed, 541’de (1146-47) Şehzade II. Kılıcarslan bölgede tahribatta bulundular. I. Mesud, oğlu Kılıcarslan ile birlikte Maraş’ı kuşatarak Franklar’ın elinden aldı (544/1149). Atabeg Nûreddin Mahmud Zengî, Urfa Kontu Joscelin’i esir aldıktan sonra Urfa Kontluğu’na tâbi olan Maraş’ı ele geçirdi. Sultan Mesud, Nûreddin Mahmud ve Artuklu Karaarslan arasında yapılan taksimde Maraş Sultan Mesud’da kaldı (546/1151). I. Mesud, Haçlılar’ın elinden aldığı yerlerin idaresini Elbistan merkez olmak üzere oğlu Kılıcarslan’a verdi. 1156’da şehir Ermeni hâkimi Stefan tarafından tahrip edildi. Şehirdeki hıristiyanlar da dahil olmak üzere halkın pek çoğu öldürüldü yahut esir alındı. II. Kılıcarslan’ın yaklaşması üzerine Stefan kaçtı. Yerli hıristiyanlar Türk sultanını kurtarıcı olarak karşıladılar. Nûreddin Zengî ile II. Kılıcarslan arasındaki ilişkilerin bozulmasından sonra Maraş Nûreddin Zengî tarafından ele geçirildi (20 Zilkade 568 / 3 Temmuz 1173). Nûreddin Mahmud’un Maraş’ı Ermeni hâkimi Mleh’e bıraktığı (İA, VII, 315) ya da II. Kılıcarslan’a iade ettiği (a.g.e., VI, 691) rivayet edilir. Mleh 592’de (1196) Ra’han’a saldırınca Eyyûbîler’in Halep hâkimi el-Melikü’z-Zâhir Gazi kendisine karşı harekete geçti. Bunun üzerine Mleh af dileyip onun hâkimiyetini kabul etti.

  1. Kılıcarslan’ın ölümünden (588/1192) kısa bir süre sonra Kilikya Ermenileri Maraş ve çevresine saldırılarda bulundular. I. Gıyâseddin Keyhusrev 605’te (1208) Ermeniler’i cezalandırmak amacıyla Maraş üzerine bir sefer düzenledi ve Maraş’ı tekrar Selçuklu topraklarına kattı. II. Kılıcarslan’ın emîrlerinden olup vaktiyle bu bölgeye melik tayin edilen Hüsâmeddin Hasan’ı yeniden göreve getirdi. Böylece Maraş’ta Selçuklu Devleti’ne bağlı bir beylik ortaya çıkmış oldu. Maraş, Haçlılar ve Ermeniler tarafından büyük ölçüde tahrip edilmiş, nüfusu da hayli azalmıştı. Hüsâmeddin Hasan ve onun oğlu ile torunu tarafından şehir yeniden imar edildi. Maraş, bundan sonra Kilikya bölgesindeki Ermeniler üzerine yapılan seferlerde de üs vazifesi gördü.

XIII. yüzyıl başlarında ortaya çıkan Moğol istilâsı Anadolu’ya pek çok Türkmen kitlesini sürdü. Bu ikinci göç dalgası ile gelen Türkmenler’in yoğun olarak bulunduğu sahalardan biri de Maraş ve çevresiydi. Maraş yaylak ve kışlak alanlarına imkân tanıdığı için Türkmenler tarafından kısa sürede doldurulmuştu. Maraş Türkmenleri 637 (1240) yılında çıkan Babaî ayaklanmasına katıldılar. Baba İshak bölgedeki Türkmenler üzerinde büyük nüfuza sahipti. Babaî isyanının Selçuklu Devleti’nde meydana getirdiği ağır zayiat Moğollar’ın Anadolu’ya girişini kolaylaştırdı. 1243’te Kösedağ savaşında Selçuklu ordusunun ağır bir yenilgiye uğramasının ardından yaşanan karışık ortamda, Maraş-Malatya arasında kalan bölgeyi yurt tutmuş olan Ağaçeri Türkmenleri ticaret yollarına ve etrafa zarar verdiler. Emîr Hüsâmeddin’in ailesinden İmâdüddin, 656’da (1258) Anadolu Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykâvus ve Memlük Sultanı el-Melikü’s-Sâlih’ten istediği desteği sağlayamayınca şehri Ermeniler’e terketmek zorunda kaldı. Maraş’ı ele geçirmek için mücadele eden Memlük Sultanı I. Baybars, Kilikya Ermeni hâkiminden gelen elçileri kabul edip Maraş’ın Memlükler’e bırakılmasını istediyse de kendisine yüklü bir meblağ ödenerek bu fikrinden vazgeçirildi. 692’de (1293) Sultan Halil Ermeniler’le bir antlaşma yaparak Maraş’ı almaya muvaffak oldu. Memlükler’in çekilmesinden sonra Maraş tekrar Ermeniler’in eline geçtiyse de 697’de (1298) Memlükler’in Halep nâibi Bilbân et-Tabahî tarafından geri alındı; Ermeniler’le yapılan antlaşmada Ceyhan nehri sınır kabul edildi ve Maraş’ın Memlükler’in hâkimiyetine geçmesine karar verildi. Anadolu’da Moğol hâkimiyetinin çökmesi üzerine Maraş, Zeyneddin Karaca Bey’in etrafında toplanan Dulkadırlı Türkmenleri’nin idaresine girdi. 783’te (1381) güçlü bir Memlük ordusu Dulkadır ordusunu yenerek Maraş’ı aldı. Karaca Bey’in oğlu Halil Bey, Kadı Burhâneddin ve Ramazanoğulları’ndan destek sağlayarak Maraş’ı Memlükler’den kurtardı (786/1384). Fakat Memlükler’in Halep valisi Yelboğa en-Nâsırî’ye mağlûp olunca Maraş tekrar 11. yüzyılda Türkler akın akın Anadolu’ya yöneldiler. Malazgirt zaferinden önce Malatya 1057 yılında Türklerin eline geçti ise de Bizanslılar kenti geri aldılar. I. İsaakios Comnenos (1057-1059) döneminde Türkler Malatya’yı ele geçirip halkını tutsak ettiler. Kenti tekrar ele geçiren Konstantinos Ducas (1059-1067), (1060-61) yıllarında Malatya’nın sur ve hendeklerini yeniden yaptırdı. Ne var ki kent 1064 ve 1066’da kısa süreli de olsa Türklerin eline geçmesine engel olamadı. Ancak kuşatma için gerekli silahları olmayan Türkler, düzenli Bizans ordularıyla başa çıkamayarak almış oldukları toprakları bırakıp, geriye çekilrnek zorunda kalıyorlardı.

Bu sırada Ortodoks Bizanslılarla Gragoryen ermenileri arasındaki anlaşmazlık devam etmekteydi. Bizanslılar, 11. yüzyılın başlarında Doğu Anadolu’yu istila ederek, buradaki Ermenileri Fırat yöresine sürdürmüşlerdi. Aynı yüzyılda başlayan Türk akınları yüzünden Ermeniler, güneybatıya doğru inip Malatya, Maraş ve Urfa bölgesinde toplandılar. Ermeniler, kendilerine zorla Ortodoksluğu kabul ettirmeye çalışan Bizanslılara düşmandılar. Bu yüzden Anadolu’nun Türklere karşı savunulmasında Bizanslılara yardımcı olamadılar. 1071 yılında Bizans İmparatoru N. Romanos Diogenes (1068-1071), Türkleri Anadolu’dan atmak için büyük bir sefer düzenledi. Malazgirt’ te savaş alanını topluca terk eden Ermeniler, Balkanlarda Bizans Ordusuna dahil edilmiş olan Uz ve Peçenek Türkleri’nin AIparslan safına geçmesiyle Bizanslılar’ın büyük bir bozguna uğramalarına sebep oldular.

Bu zaferle Bizanslılar’ın son direnme güçlerini kıran Türkler, hızla Anadolu içlerine akmaya başladılar. Kendi aralarında başlayan saltanat kavgalarında Kutalmışoğlu Süleyman Şah kendilerine vilayetler verilmediği için isyan eden şehzadeler ve başka beyler de kendi boylarıyla Anadolu’da bir yurt tutmaya çalışıyorlardı. 1072 yılında Alparslan’ın ölümü üzerine oğlu Melikşah (1072-1092) tahta geçti. Ama amcası Kavurd onun sultanlığını tanımadı. Kavurd’un başlattığı ayaklanmayı bastıramayacağını anlayan Malikşah, bu sırada Anadolu’nun fethiyle uğraşan Artuk Bey’i yardıma çağırdı.

,Artuk Bey, 1073 yılında Anadolu’dan Melikşah’a yardım etmek amacıyla ayrıldı. Bu arada saltanat iddiasıyla Alparslan’a karşı ayaklanmış olan Kutalmışoğulları’ndan Süleyman Şah ile kardeşi Mansur, Konya’dan İznik’e kadar olan bölgeyi ele geçirerek 1075 yılında merkezi İznik olmak üzere Anadolu Selçuklu Devleti’ni kurarak bağımsızlığını ilan etti.

Akın akın gelen Türk göçlerinin Batı ve Orta Anadolu’da toplanmalarından yararlanan, Ermeniler, doğuda birtakım prenslikler kurdular. Bizanslılar’ın Malatya-Antakya hattını Türklere karşı korumakla görevlendirdikleri Ermeni komutanı Filaretos, Malazgirt savaşından sonra kendi hesabına hareket etmeye başladı. Frank komutanı Raimbaut ve askerleri ile Toroslar’daki Ermeniler onun yönetimi altında birleştiler. Böylece güçlenen Filaretos, 1074 yılında Bizans imparatoru 7. Michael Ducas’ın Antakya valiliğine atadığı komutan İzak’ı bozguna uğratmaya muvaffak oldu. Daha sonra Muş, Siirt yörelerinde Bizanslılar’a bağlı kalan Ermeni Prensi Thomig ile çatışmaya girişti. Bu savaşlar sırasında Raimbaut öldü ise de Thomig’i saf dışı bırakmayı başardı. 1077 yılında Urfa’yı Bizans valisi Leon’un elinden aldığı gibi, Malatya’da yerleşen Ortodoks Ermeni Gabriel’i de kendisine bağladı. Selçuklulardan çekinen Filaretos, karısını Bağdat’a göndererek Melikşah’dan sağladığı bir fermanla Malatya’da hakimiyetini perçinledi. Fırat boylarında ortaya çıkan Ermeni Vasag’ı da 1079’da öldürten Filaretos, ardından Antakya’daki Rumlar’ı ortadan kaldırdı. Böylece; Malatya, Maraş, Antakya ve Urfa yörelerini içine alan oldukça büyük bir prenslik kurdu. Bu sırada Anadolu Selçukluları güçlenmiş, sınırlarını genişletmeye başlamışlardı. Bu durumdan kaygı duyan Filaretos, Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah ile kurmuş olduğu dostluğu devam etmekteydi. Süleyman Şah da, bu dostluğa karşı 1082 yılında doğu seferine çıkarak Kilikya yöresini kendisine bağladı. 1085 yılında Antakya seferine çıktığında Danişmendli Beyi Melik Danişmend Gazi, Malatya üzerine yürüdü, ama kenti alamadı. Filaretos, Melikşah’ın desteğini almak umuduyla Rey’e gitti. Bu gidişten bir sonuç elde edemedi ve kısa bir süre sonra Maraş’ta öldü.

Süleyman Şah’ın 5 Haziran 1086 yılında Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın komutanlarından Tutuş tarafından öldürülmesi üzerine oğulları Kılıç Arslan ve Kulan Arslan’ın esir edilmeleri Anadolu Selçukluları’nı büyük bir sarsıntıya uğrattı. Süleyman Şah bu sefere çıkarken yerine komutanlarından Ebu’l Kasım’ı bırakmıştı. Bu suretle devletin çökmesini engelledi.

1092 yılında Melikşah’ın ölümü üzerine İran’dan kaçan I. Kılıç Arslan İznik’e döndü. Onun yönetiminde Anadolu Selçukluları tekrar kısa sürede toparlandılar. Melik Danişmend Gazi ise Malatya’yı ele geçirmek için plan yapıyordu. I. Kılıç Arslan’ın kardeşi Kulan Arslan (Davud) Malatya’yı kuşattığında Melik Danişmend Gazi’nin de şehirde gözü olmasından dolayı oraya girerek Anadolu Selçukluları ile Ermeni Gabriel’i uzlaştırdı. Danişmendliler, Malatya üzerine saldırmak için uygun bir ortam beklerken, 1. Kılıç Arslan 1095 yılında Malatya’yı kuşattı. Anadolu Selçukluları Malatya’yı Danişmendlilerden önce ele geçirmek için kuşatmayı yoğunlaştırdılar. Şehrin Ermeni ve Süryani halkı teslim olma yanlısı idi. 1. Kılıç Arslan, bazı ayrıcalıklar tanıyacaklarına söz vererek Süryani patriğinin desteğini aldı ise de Gabriel onu öldürttü. Bunun üzerine, Anadolu Selçukluları kenti savaşla almaya karar verdiler. Bu sırada, 1. Haçlı seferinin başlaması 1. Kılıç Arslan’ın kuşatmadan vazgeçmesine sebep oldu.

1.Haçlı seferi sarsıntısı geçtikten sonra, Anadolu Selçukluları ve Danişmendliler toparlandılar. I. Kılıç Arslan Bizanslılar’la uğraşırken, Melik Danişmend Gazi 1098 yılında Malatya üzerine yürüdü, şehir surlarının kuvvetli olması nedeniyle kuşatma uzun sürdü. Danişmendliler şehrin çevre ile bağlantısını keserek, üç yıl beklediler. Muhasaraya yaz aylarında devam edip, kışları tekrar Sivas’a dönüyorlardı. Uzun müddet dayanamayacığını anlayan Gabriel, Antakya Prensi Bohemond’a elçiler göndererek bir anlaşma sonunda, şehri ve güzelliği ile meşhur olan kızı Morfia’yı kendisine vermeyi teklif etti. Bunun üzerine Haçlılar hemen harekete geçtiler. Önce bunları sevinçle karşılayan Malatya’daki Ermeni Halk, Haçlılar’ın yaptıkları yağma ve zulümler yüzünden, Danişmendlilerden yana olmaya başladı. Melik Danişmed Gazi, Ermenilerin yardımı ile Haçlılar’ı Malatya önlerinde pusuya düşürerek bozguna uğrattı. Başta ünlü Haçlı Kontu Bhomod ve Richard gibi frank komutanları esir alındı (1100).

Niksar’da hapsedilen tutsakları kurtarmak için Avrupa’da yeni bir haçlı seferi düzenlendi. Bunun üzerine, Danişmendliler Malatya’yı kuşatmaktan vazgeçtiler. Gabriel de Urfa kontu Bautounin’i Malatya’ya çağırarak himayesine girdi. 1101 yılında Anadolu’ya gelen Haçlı ordularını Anadolu Selçuklu ve Danişmendli kuvvetleri yok ettiler. Melik Danişmed Gazi, yeniden Malatya’yı kuşattı. Şehir kuşatılınca büyük bir kıtlık başladı. Gabriel ve Rumlar, Süryani ve Ermenilerden şüphelendikleri için, onlara zulüm ederek ve mallarına el koyarak birçoğunu da öldürdüler.

Süryani halk Malatya Metropoliti Barsabuni’yi Gabriel’e gönderip, onu barışa yaklaştırmak istedi. Bunu kendisine karşı bir tertip zanneden Gabriel Barsabuni ile birlikte birçok ileri gelenleri öldürünce, askerler ve halk gazaba gelerek ihanete mecbur oldular. Şehrin kapılarım Danişmendlilere açarak askerlerin şehre girmesini sağladılar.

Melik Danişment Gazi askerlerin şevkini arttırmak amacıyla, şehrin zenginliklerinden kendilerine pay verileceğini söyledi. Şehir alınınca ganimetler dağıtıldı. Bununla beraber kimseye dokunmayarak, halkın evlerine ve işlerine dönmelerini sağladı. Bundan başka ülkesinden buğday, öküz gibi zirai ihtiyaç maddeleri getirterek halka dağıttırdı.

Zindanlarda bulunan insanları hürriyetine kavuşturdu. Gabriel ve ailesi, onun zulmüne uğrayan yerli Hıristiyanlar tarafından işkence ile öldürüldü. Malatya, Danişmend Gazi Ahmet zamanında bir saadet ve bolluk ülkesi oldu. I. Kılıç Arslan tarafından kuşatılan ancak, Haçlılar’ın İznik’i kuşatmaları haberi üzerine bırakılan Malatya, artık Danişmend Gazi’nin fethi ile (18 Eylül 1101) Türk beldesi olmuş, daha sonra da Selçuklular ve Danişlmendliler idaresinde kalmıştır.

Anadolu Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan, öteden beri almak istediği Malatya’nın Danişmendlilerin eline geçmesini iyi karşılamadı. Melik Danişmend Gazi, Niksar’da tutuklu Haçlı komutanlarını fidye karşılığında serbest bırakınca, Anadolu Selçukluları ile Danişmendliler’in arası açıldı. I. Kılıç Arslan 1103 yılında Danişmendliler üzerine yürüdü. Maraş yöresindeki savaşta I. Kılıç Arslan üstün geldi. Melik Danişmend Gazi’nin 1105 yılında ölümünden sonra Anadolu Selçukluları Malatya’yı kuşattılar. Kenti elinde tutan Melik Danişmend Gazi’nin oğlu Yağısıyan fazla dayanamayacağını anlayınca kenti Anadolu Selçukluları’na teslim etti. Büyük Selçuklu Sultam Mehmet Tapar (1105-1118), Anadolu Selçuklularının büyük ilerleyişini kaygı ile izliyordu. Musul, iki devlet arasında savaş çıkmasına sebep oldu. Büyük Selçuklu Sultam, Musul valiliğini Çökermiş’in elinden alıp, Çavlı’ya vermişti. Çavlı, Çökermiş’i öldürünce Musul halkı onun çocuk yaştaki oğlu Zengi’yi vali yaptı. Çavlı Musu1’u kuşattığında kent halkı, Malatya’da bulunan I. Kılıç Arslan’a haber göndererek yardım istedi. I. Kılıç Arslan, Çavlı’yı Nusaybin’de yendi ve Musu1’a geldi. Kentin valiliğine oğlu Şahinşah’ı, komutanlığına da Bozumuş Bahadır’ı atadıktan sonra, yeni güçlerle Musul üzerine yürüyen Çavlı’yı karşılamaya hazırlandı. Savaşta çavlı üstün geldi. I. Kılıç Arslan da öldürüldü. (1107) Musul’u alan çavlı, Selçuklu şehzadesi Şahinşah’ı esir ederek İran’a götürdü. Bozurnuş Bahadır, I. Kılıç Arslan’ın küçük oğlu Tuğrul Arslan’ı Malatya’ya getirerek Sultan ilan etti. Konya ve yöresinin yönetimini de Hasan bey üst1endi. 1110 yılında İran’dan kaçan Şahinşah, Konya’ya gelerek tahta çıkıp Selçuklu ‘ların yeniden toparlanmasını sağladı.

1115 yılında, Büyük Selçuklu Sultanı Mehmet Tapar, Porsuk komutasındaki bir orduyu Anadolu üzerine gönderdi. Artuklu beyi Necmeddin İl Gazi ve Malatya Sultanı Tuğrul Arslan ve Atabek’i Belek Porsuk’u yenerek geri çekilmeye zorladılar.

Bu arada Anadolu Selçukluları arasında taht kavgaları başlamıştı. Şahinşah’ın kardeşi Mesut, kayınbabası Danişmendli Emir Gazi Gümüştekin’in yardımıyla 1116 yılında, Anadolu Selçuklu tahtını ele geçirdi. Bu sırada, Artuklular ile Malatya Selçukluları, Franklara karşı savaşıyorlardı. Bunu fırsat bilen Mengücük beyi İshak (1118-1142) Malatya Sultanı Tuğrul Arslan’a ait Harput havalisine 1118 yılında bir akın yaptı. Bunun üzerine, 1119 yılında Tuğrul Arslan’ın Atabey’i olarak bu bölgeyi idare eden Belek, Mengücüklü beyliği üzerine yürüyerek Kemah bölgesini ele geçirdi. Trabzon Rum dükası Konstantin Gabras’ın yardımını sağlayan Mengücük beyi İshak geri döndüğünde, Tuğrul Arslan ve Atabeyi Belek, Danişmedli Emir Gazi Gümüştekin ile onlara karşı bir ittifak yaptılar. Gümüşhane’ye balı Şiran havalisinde (1120) yapılan savaşta Konstantin Gabras ile Mengücük beyi İshak yenilerek esir düştüler. Emir Gazi Gümüştekin esirleri, Tuğrul Arslan ve Belek’e danışmadan serbest bıraktığından, Danişmendliler ile Selçuklular’ın arası açıldı.

1122 yılında Artuklu Beyi Necmeddin İl Gazi öldü. Yerine oğlu Hüsameddin Timurtaş geçti ise de ülkenin asıl yönetimi Malatya Sultanı Tuğrul beyin Atabey’i Belek’in elinde idi. Belek’in gücünden çekinen, Danişmedli Emir Gazi Gümüştekin, Malatya Sultanı Tuğrul Arslan üzerine yürümeyi göze alamıyordu. Ancak, Belek’in 1124 yılında ölümünden sonra, Danişmendli Emir Gazi Gümüştekin Anadolu Selçuklu sultanı I. Mesud ile Malatya üzerine yürüdü. Yöre bütünüyle işgal edildi ise de Malatya teslim olmadı. Gümüştekin oğlu Muhammed’e kuşatmaya devam etmesini söyleyerek geri döndü. Muhammed, Malatya yakınlarında Samanköy ‘e yerleşerek kenti altı ayın üzerinde kuşatma altında tuttu. Malatya’da kıtlık baş göstermesi üzerine, Tuğrul Arslan Haçlılardan yardım istedi. Bu sırada Halep’i almaya çalışan Haçlılar, yardımda geç kaldılar. Tuğrul Arslan annesini de yanına alarak Minşar kalesine çekildi. Malatya’yı, yöreye gelmiş olan Gümüştekin’e teslim etti. (1124)
Anadolu Selçuklu Sultanı I. Mesud, kardeşi Tuğrul Arslan’ı böylece saf dışı bıraktıktan sonra Malatya’yı Emir Gazi’ye terk etti.

Ancak, Ankara, Kastamonu yörelerine hakim olan kardeşi Melik Arap, babasına ait olan beldenin Danişmendliler’e verilmesine kızdı ya da bunu bahane ederek topladığı kuvveti ile 1126 yılında I. Mesud ‘un üzerine yürüdü. Emir Gazi Gümüştekin, o sırada Artuklular’la uğraştığından, Sultan I. Mesud yenildi. Bizans Imparatoru II. Yuannis Komnenos’dan yardım alarak geri dönen I. Mesud kayınbabası Emir Gazi Gümüştekin ile birleşip Melik Arap üzerine yürüyerek onu yendiler. Böylece Anadolu Selçuklu taht kavgaları sona ermiş oldu.

1134 yılında Danişmend Gazi Gümüştekin öldüğünde, tahta büyük oğlu Melik Muhammed geçti ise de, kardeşleri Ayn Ud Devle ile Yağan onun sultanlığını tanımadılar. Melik Muhammed 1135 yılında Yağan’ı öldürttü, Ayn Ud Devle Malatya’ya kaçtı fakat burada tutunamadı. Melik Muhammed, 1143 yılında öldüğünde, Zunnun, Yunus ve İbrahim adlarındaki oğulları arasında taht kavgaları çıktı. Bu kavgalara Melik Muhammed’ in kardeşleri Yağıbasan ile Ayn Ud Devle de karıştılar.

Daha önce Malatya’dan ayrılmak zorunda kalan oğlu Ayn Ud Devle, Minsar kalesi beyi Yunus ile birleşerek geri döndü. Kent halkı kendisini hükümdar olarak tanıdı. I. Mesud ise Zunnun’u destekliyordu. Sultan 1. Mesud, Yağıbasan’ı yendikten sonra 1143’te Malatya’yı kuşattı. Kuşatma, Bizanslılar’ın saldırıya geçmesi üzerine kaldırıldı. 1144 yılında, şehri ikinci defa kuşatan I. Mesud, Bizans İmparatoru I. Manuel Komnenos’un saldırması üzerine kenti yine alamadı.

Ayn Ud Devle 1152 yılında ölünce yerine çocuk yaştaki oğlu Zulkarneyn geçti. Sivas’ta hüküm süren Yağıbasan, Zulkarneyn ile I. Mesud’a karşı ittifak yaptılar. Selçuklular’ın Sivas’a yürümesi üzerine, bağışlanması için ricada bulundu. Yağıbasan’ı böylece saf dışı bırakan I.Mesud, Malatya üzerine yürüdü, direnemeyeceğini anlayan Zulkarney, Selçuklu egemenliğini tanıdı.

1155 yılında I. Mesud ölünce, yerine oğlu II. Kılıç Arslan geçti. Sivas Emiri Yağıbasan, Kayseri Emiri Zunnun ile Malatya Emiri Zulkarneyn, onun sultanlığını tanımadılar. Selçuklu tahtına, Ankara-Çankırı emiri Şahinşah’ı geçirmek için ayaklanan ittifak güçlerine yenilen II. Kılıç Arslan, yardım almak umuduyla Bizanslılara sığındı (1162) Bizanslılardan aldığı yardımla geri dönen II. Kılıç Arslan, Artuklu Kara Arslan, Mardin Emiri Necmeddin Alp’i, Dilmaçoğlu beyi Fahrettin Devlet Şah da ona katıldılar. II. Kılıç Arslan batıdan, öbürleri doğudan saldırıya geçince, Yağıbasan kaçmak. zorunda kaldı. (1163) II. Kılıç Arslan, bundan sonra Malatya’yı ele geçirmeye çalıştı. Malatya Emiri Zulkarneyn (1162) de ölmüş, yerine oğlu Melik Nesrettin Muhammed geçmişti. Ancak kardeşi Feridun onu tahttan indirdi. Nasrettin Muhammed de II. Kılıç Arslan’a sığındı.

Anadolu Sulçukluları bu karışık ortamdan yararlanarak 1171 yılında Malatya’yı kuşattılar. Fazla direnemeyeceğini anlayan Ferudun kentten ayrılarak, II. Kılıç Arslan’ın rakibi atabey Nureddin Mahmut’un yanına sığında. Nureddin Mahmud, Anadolu Selçuklularına karşı savaşı hazırlandığından, 2. Kılıç Arslan kuşatmadan vazgeçti. Malatya yöresinden 12.000 kişiyi sürgün ederek Kayseri’ye döndü. Nureddin Mahmut 1174 yılında ölünce, Anadolu Selçuklularının yanında bulunan Melik Nesreddin Muhammed gizlice Malatya’ya girdi. Kardeşi Feridun’u öldürdükten sonra kente hakim oldu. (15 Şubat 1175) Oteden beri Malatya’yı almak isteyen Anadolu Selçukluları 1178 yılında kenti kuşatınca Nasriddin Muhammed Harput ‘a kaçtı ve Malatya Anadolu Selçuklularının eline geçti.

  1. Kılıç Arslan (1186) yılında ülkesini, yaşlandığı için sağlığında onbir oğlu arasında paylaştırdı. Malatya, Muizeddin Kayserşah’ın payına düştü. Kısa bir süre sonra kardeşler arasında taht kavgaları başladı. Sivas Emiri Kutbeddin Melikşah, Konya’yı ele geçirip, kendisini veliaht ilan ettirdi ve öbür kardeşlerini saf dışı bırakmaya çalıştı. Baskıdan bıkan Malatya Emiri Muizeddin Kayserşah, 1191 yılında Selahaddin Eyyubi’ye sığındı. Onun desteğini sağladıktan sonra Malatya’ya dönebildi. Kutbeddin Melikşah bu defa Kayseri Erniri Nureddin Sultanşah’ı safdışı etmeye karar vermiş, II. Kılıç Arslan’ı da kendisine katılmaya zorlamıştı. Kayseri’nin kuşatılması sırasında, Kutbeddin Melikşah’ın baskılarından bıkan II.Kılıçaslan Nureddin Sultan Şah’ın yanına kaçtı. Bunun üzerine Kutbeddin Melikşah geri dönerek Konya’da Sultanlığını ilan etti. II. Kılıç Arslan, Nureddin Sultan Şah’ın saltanat hırsı ile yaptığı baskılar yüzünden, Uluborlu Emiri Gıyaseddin Keyhüsrev’in yanına gitti. Onu kendisine veliaht yaparak Konya’yı ele geçirdi. II. Kılıç Arslan, 1192 yılında öldüğünde yerine I. Gıyaseddin Keyhüsrev geçti. Ancak, 1196 yılında Konya’yı alan Tokat Emiri Süleyman Şah, Anadolu tahtına çıktı, I. Gıyaseddin Keyhüsrev de Bizanslılardan yardım almak üzere İstanbul’a gitti. II. Süleyman Şah, ülkede birliği sağlamaya çalıştı. 1200 yılında Malatya’yı ele geçirdi. Malatya Emiri Muizeddin Kayserşah, Eyyubilere sığınmak zorunda kaldı.

1205 yılında, II. Süleymanşah öldüğünde yerine çocuk yaştaki oğlu III. İzzettin Kılıç Arslan geçti. 1196 yılında tahtı II. Süleymanşah’a kaptıran 1. Gıyaseddin Keyhüsrev geri dönerek Konya’yı aldı ve Sultanlığını ilan etti. Oğullarından İzzettin Keykavus’u Malatya’ya Alaaddin Keykubat’ı Tokat’a, Celaleddin Keyferudun’u Koyulhisar’a Emir olarak atadı.

Gıyaseddin’in 1211 yılında ölümünden sonra yerine büyük oğlu Malatya emiri İzzettin Keykavus geçti. Kardeşi Alaaddin Keykubad onun Sultanlığını tanımayarak, ayaklandı, sonuçta yenildi. Malatya civarında bulunan Masara (Minşar) ve bilahare de Kezirpert kalesine hapsedildi. I. İzzettin Keykavus’un 1220 yılında ölümünden sonra yerine, I. Alaaddin Keykubat geçirildi. Keykubad, Malatya şehir surlarını onartarak, kentin savunma gücünü arttırdı. Şehri imar eden Keykubad’ın en önemli eserlerinden biri de 1224 yılında yapılan ve Anadolu Büyük Selçuklu Mimari geleneğini temsil eden tek eser Malatya Ulu Camii (Eski Malatya-Battalgazi) dir.

Keykubad, Fırat boylarında 1226 yılında yeni fetihlere girişti. Adıyaman, Kahta ve Çemişgezek kaleleri sultana tabi olmuştur. Kış yaklaştığında, Malatya’dan ayrılarak Antalya’ya hareket etmiştir. Alaaddin Keykubat yerine İzzettin Kılıç Arslan’ın geçmesini istiyordu. Ancak, 1237 yılında öldüğünde, dönemin veziri Sadettin Köpek, hile ile II.Gıyaseddin Keyhüsrev’i başa geçirdi.

Anadolu Selçuklularının hizmetinde bulunan Harzemşahlı Beyler, bu durumu kabullenemediler. II. Gıyaseddin, Harzem beylerinin ve askerlerinin başında bulunan Kayırhan’ı hapsettirdi. Kayırhan’ın hapiste ölümü üzerine Harzernşahlılar, batı ve orta Anadoluyu terk ederek, Malatya’ya doğru hareket ettiler. Masara veya Arapgir yolundan Fırat Nehrini geçtiler, yol üzerinde bulunan bütün vilayetleri yağma ettiler.
Bu durumda telaşa düşen II. Gıyaseddin Keyhüsrev, Kemalettin Kamyar’ı merkez ordusunun komutanlığına tayin edip, Harzemleri geri döndürmek maksadıyla gönderdi. Kemalettin Kamyar Malatya’ya geldiğinde vilayetin subaşısı olan Seyf Üd Devle Er Tokuş’u onları takiben Harput’a yolladı. O da Harput Subaşısı Seyfettin Bayram ile birlikte Harzemlilerin de anlaşmaya yanaşmamaları sonucu savaş başladı. Onlar Seyfeddin Bayram’ı bazı askerleri ile öldürdüler, Seyf Üd Devle Er Tokuş’u da esir ettiler. Yöre büyük zararlar gördü. Moğol istilasının yaklaştığı sırada Harzemşahları kaybetmek, devletin direnme gücünü büyük ölçüde azalttı. 1240 yılında Baba İshak’ın emri üzerine Türkmenler, sığır, koyun ve diğer mallarını satıp silah satın aldılar; cihad ilanı Türk kabile ve obaları arasında yayılınca, Türkmenler her köşeden karıncalar gibi İsyan’a başladılar, kısa sürede bu isyan büyüyüp genişledi.

Malatya Subaşısı Muzaffereddin Alişir, ayaklanmayı bastırmaya çalıştıysa da büyük kayıplar vererek bozguna uğradı. Malatya’ya dönen Muzaffereddin Alişir, yeniden asker toplayarak ayaklananların üzerlerine yürüdü, fakat yenilerek geri çekilmek zorunda kaldı. Devlet bu ayaklanmayı güçlükle önleyebildi.

Selçukluların bu durumunu gören Moğollar, kararsızlarından sıyrılıp, Anadoluya saldırıya geçtiler. 1243 yılındaki Kösedağ Savaşında Selçuklular yenilgiye uğrayınca, Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev, Tokat’a kaçtı. Kösedağ bozgunu üzerine, Malatya subaşısı Reşideddin, yanına adamlarını ve değerli eşyalarını alarak Malatya’yı terk etti. Yöneticisiz kalan Malatya’da Müslüman ve Hiristiyan halk, anlaşıp kent surlarına ve kapılarına muhafızlar görevlendirerek Malatya ‘yı dış saldırılardan korudular. Ancak, Moğol istilası ürünlerin toplanmasına engel olmakta idi. Moğollarla anlaşma yapıldı ve kentin subaşısı Reşideddin geri döndü. Bu sırada Yasavur Noyan komutasındaki bir Moğol ordusu, Halep’ten sonra Malatya önlerine geldi.

Moğollar surların dışında kalan halkı öldürüp, ürünleri yaktılar. Subaşı Reşideddin, kent halkından 40.000 Altın toplayarak Moğollar’a verdi ve onların Azerbaycan’a dönmelerini sağladı. Moğolların ayaklanmasından sonra Malatya’da kıtlıkla birlikte veba salgını baş gösterdi.

1256 yılında Baycu Noyan, Anadolu seferine çıktı. II. İzzettin Keykavus’un Bizanslılara sığınması üzerine, 4. Kılıç Arslan Anadolu Selçuklu tahtında rakipsiz kaldı. 1257 yılında Baycu Noyan’ın Azerbeycan’a gitmesinden sonra geri dönen II. İzzettin Keykavus tahtı ele geçirdi. II. İzzettin Keykavus, Şerafettin Ahmed’i Malatya’ya gönderdi. Moğollara yenilmesi üzerine yerine, cüssesi küçük zekası ve cesareti yüksek Ali Bahadır’ı Malatya’ya gönderdi. Büyük bir kıtlık geçiren ve buğdayın bir yükü 120 dirheme satılan Malatya’da halk Ali Bahadır’ı iyi karşılayarak, Sultan İzettin’in hakimiyetini kabul ettiler. Onun otoritesi ile yollar açıldı ve kıtlığa son verildi. Ancak, Baycu Noyan, Malatya üzerine yürüyünce, Ali Bahadır Kahta’ya kaçtı. Baycu Malatyalılara Kılıç Arslan’ın saltanatını tanımaları için yemin ettirdi ve şehrin altınlarını toplayarak, Bağdat muharasına giderken, Kılıç Arslan’ın emirlerinden Fahrettin Ayaz’ı Malatya valiliğine tayin etti. Baycu, 1258 yılında Anadolu’dan ayrılınca, Ali Bahadır Malatya önlerine geldi. Ettikleri yemine bağlı kalan Malatya halkı, Moğol istilasından da korktuğu için kentin kapılarını kapalı tuttular. Ancak, baş gösteren açlık yüzünden açmak zorunda kaldılar.

Ali Bahadır, Kılıç Arslan yanlısı Fahrettin Ayaz ile iğdiş başı Muin’i öldürttü. Ali Bahadır Moğollar’ın ilerlediğini öğrenince Malatya’yı terk edip, Sultan İzzettin’in yanına döndü.

Ülke karışıklıklar içinde bunalmıştı. Moğol baskısı giderek artıyor, Anadolu’daki Türkmen boyları da fırsat buldukça ayaklanıyorlardı. İlhanlı hanı, Ocayto, Anadolu üzerindeki İlhanlı egemenliğinin çökmekte olduğunu görünce 1314 yılında Emir Çoban’ı Naib tayin eylemişti. Olcayto için Haraç toplayan Mardu ve Cemaleddin, Malatya halkına sürekli baskı uyguladılar. Tecavüze uğrayan Malatya ‘lılar bu mülkün 170 yıldan beri kendilerine ait olduğunu, Selçuklu sultanlarının verdiği beratların ellerinde bulunduğunu söyleyerek acı acı yakınıyorlardı.

Halep Memlük Emiri Seyfettin Tengiz, ordu ile Malatya’ya varınca Cemalettin Hızır, kentin ileri gelenleri ile birlikte onu karşıladı ve bağışlanmaları dileğinde bulundular. Seyfettin Tengiz tarafından affedilen Malatya halkı askerlerin şehri yağmalamalarına müsaade etmemek için kapıya bırakılan muhafızları dinlemeyerek şehre girdiler.

Selçuklular devrinde Malatya, sanayi ve ticareti ileri, zengin bir şehirdi. Burada kumaş dokuyan tezgah miktarı 12.000 ile 19.000 arasındaydı. İşte Memlük askerleri bu zengin şehri yağmalamaya başladılar. Müslüman Hiristiyan farkı gözetmeksizin kıymetli eşyalarını alarak esir ettiler. Bununla beraber dönüşte müslüman esirleri serbest bıraktılar. Memlükler kentten ayrıldıktan sonra Emir Çoban, Malatya’ya gelip düzeni sağladı. Yakılıp yıkılan yapıların onarılmasını emretti. Malatya’nın müdafaası için de 2000 süvari bıraktıktan sonra, 1315 te Tebriz’e dündü. 1318 tarihinden sonra da Anadolu Selçuklu Devleti tarihe karıştı.

Kulamışoğlu Melikşâh tarafından Anadolu’nun fethine memur edilen Süleymanşâh kısa zamanda İznik’e kadar bütün Anadolu’yu ele geçirerek 1977 tarihinde devletini kurdu. Rey’deki Büyük Selçuklu Sultanı’na bağlı olarak Anadolu’ya hâkim olan Süleymanşâh Bizans’ın içindeki durumundan faydalanmak suretiyle sık sık Bizans’ın içişlerine karışmaya, taht kavgalarında politikası icabı bazı imparatorlara destek olmaya başladı. Bu arada kardeşi Mansur’un isyanını Sultan Melikşâh’ın Emîr Porsuk komutasında gönderdiği kuvvetin de yardımıyla yendi. 1085 yılında ani bir baskınla Antakya Kalesi’ni aldı. Ancak Antakya’nın fethi, Suriye Selçuklu Sultanı Tutuş’la arasının açılmasına sebep oldu. Sultan Tutuş ve müttefiki Artuk Bey, Süleymanşâh’ı Halep yakınlarında yendiler. Süleymanşâh üzüntüsünden intihar etti (1086).

Süleymanşâh, Antakya seferine çıkarken idareyi İznik’te komutanlarından Ebu’l-Kasım’a bırakmıştı. Süleymanşâh’ın ölümünden sonra Ebu’l-Kasım’ın bağımsız hareketlerinden şüphelenen Melikşâh, Porsuk ve Emîr Bozan komutasında Anadolu’ya birlikle gönderdi. Affını istedi ise de Bozan tarafından öldürüldü (1092). Aynı tarihlerde Sultan Melikşâh’ın ölümü üzerine serbest bırakılan Süleymanşâh’ın oğlu Kılıç Arslan Anadolu’ya gelerek babasının mirasına sahip oldu (1092).

Kılıç Arslan, Ege’de oldukça kuvvetlene Çakan Bey (Çaka Bey)’i ortadan kaldırdıktan (1097) sonra Malatya’ya giderek burasını kuşattı. Ancak bu sırada büyük Haçlı ordusunun Anadolu’ya ayak bastığını duyarak İznik önlerine geldiyse de sayıca üstün Haçlılar karşısında Anadolu’ya çekildi. Eskişehir önlerinde tekrar şansını deneyen Kılıç Arslan, Haçlı ordusunu Antakya’ya ulaşıncaya kadar gerilla savaşlarıyla rahatsız etti. Haçlılar büyük zayiat vermelerine rağmen boydan boya Anadolu’yu geçerek Antakya, Kudüs ve Urfa taraflarını alıp buralarda krallık, kontluk, prenskepslik kurdular. Bu arada Haçlılar’ın arkasından gelen Bizanslılar da Batı Anadolu, Karadeniz ve Akdeniz sahil kesimini tekrar kontrollerine almayı başarmışlardı.

Elinde yalnızca İç Anadolu kalan Sultan I. Kılıç Arslan başkenti Konya’ya getirdi. Daha sonra Güneydoğu Anadolu bölgesindeki bazı şehirler üzerine yürüdü. Bu yüzden Musul Atabeki Çavlı, Artuklu İl-Gazi ve Suriye Meliki Rıdvan Kılıç Arslan’ın üzerine yürüdüler. Suriye’de Habur Suyu kenarında yapılan savaşı kaybeden Kılıç Arslan Habur’u geçerken boğuldu (1107). Yerine oğlu Mes’ud geçtiyse de diğer kardeşi Şehinşâh O’nu tanımadı. Taht kavgası 1116’ya kadar sürdü.

Sultan Mes’ud başlangıçta Dânişmendli Ahmed Gazi’nin egemenliğini tanımak zorunda kalmıştı. Ancak O’nun ölümünden sonra (1134) bağımsız hareket etmeye başladı. Anadolu’daki Selçuklu hâkimiyetini yeniden kurmaya çalıştı. Ancak yeniden başlayan Haçlı Seferi (II. Haçlı Seferi), bu projesini önledi. III. Konrad idaresinden Alman kuvvetlerini Ceyhan önünde 1147 tarihinde bozguna uğratan Sultan Mes’ud, VII. Lui idaresindeki Fransız ordusunu da önce Yalvaç, daha sonra Batı Toroslar’da Kazkbeli’nde yenerek büyük bir zafer kazandı. Ermeniler’in hâkim olduğu Maraş-Elbistan taraflarını da ele geçiren Sultan Mes’ud bir ara Konya’ya kadar gelen Bizans İmparatoru Manuel Komnenos’u da durdurmayı başarmıştı. Ölümünden sonra yerine oğlu Sultan II. Kılıç Arslan geçti.

Sultan Kılıç Arslan saltanatının ilk yıllarında kardeşleri, Dânişmendli Yağıbasan ve Bizans İmparatoru Manuel Komnenos’la uğraştı. Bizans’ın batıdaki meşguliyetinden faydalanarak Anadolu’da birliği sağladı. En büyük rakibi Nureddin Mahmud Zengî’nin de ölümü (1174) üzerine Batı Anadolu ve Marmara dışında bütün Anadolu’ya sahip oldu. Bizans İmparatoru Manuel Komnenos, Kılıç Arslan tehlikesini ortadan kaldırabilmek amacıyla büyük orduyla hareket geçti. Sultan II. Kılıç Arslan, Bizans ordusunu, Bizanslı ve Avrupalı tarihçileri “Miryekefalon” felâketi olarak nitelendirdikleri savaşta Yalvaç-Karamıkbeli’nde ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu büyük zafer Anadolu’nun Türkleşmesinde büyük önem taşır. Bu tarihten itibaren artık Bizans Türkler’e karşı bir saldırı politikası takip edemeyecektir. Bu zaferle Batı Anadolu ve Eskişehir ilerisindeki bölgeler Türk fethine açılmıştır. Türk orduları kısa zamanda Ege Denizi’ne kadar olan bölgede sayısız şehirleri ele geçirdiler.

Sultan Kılıç Arslan saltanatının sonlarına doğru ülkesini eski Türk geleneklerine uyarak 11 oğlu arasında paylaştırdı. Ancak oğulları arasında şiddetli mücadeleler başladı. Bu sırada III. Haçlı Seferi başlamış ve Frederick Barbarossa büyük bir ordu ile Anadolu’ya girmiştir. Ancak Silifke Çayı’nda Alman İmparatoru’nun ölümü, Anadolu Türklüğü’nü yeni bir felaketten kurtarmış oldu. Ülke taht kavgası içinde iken Kılıç Arslan öldü (1192).

Babasının yerine tahta çıkan I. Gıyaseddin Keyhüsrev, kardeşi Süleymanşâh’ın baskısı üzerine Bizans’a giderek yardım almayı amaçlıyordu. Ancak istediği yardımı alamadı. Bu sırada IV. Haçlı Seferi sonunda Lâtinler İstanbul’u ele geçirmişlerdi. I. Gıyaseddin Keyhüsrev de böylece Anadolu’ya geçti. Aynı tarihlerde kardeşinin de ölümü üzerine Selçuklu emîrleri tahta davet ettiler. Saltanatı zamanında Pontus (Trabzon) Rum Devleti İmparatoru III. Aleksios’u yendi, 1207 yılında Antalya’yı aldı. Ermeni Kralı II. Leon’u yendi. Eyyûbîler’in Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya yayılmalarını önledi. İznik Rum İmparatoru Laskaris’le yaptığı Alaşehir Savaşı’nda şehit düştü (1211).

Devrin en önemli olayı 1214 tarihinde Sinop’un zaptıdır. İzzeddin Keykâvus, Anadolu’daki Selçuklu hâkimiyetini pekiştirmiştir.

Kardeşinin ölümü üzerine tahta çıkan Alâaddin Keykûbâd, Anadolu Selçuklu Sultanları’nın en büyüklerinden birisidir. Anadolu’da Türk birliğini büyük ölçüde gerçekleştiren Sultan Alâaddin Keykûbâd Antalya yakınlarındaki Kolonoros Kalesi’ni alarak burasına kendi adını verdi (Alâiye, daha sonra Alanya). Kırım’daki önemli bir ticaret merkezi olan Suğdak üzerine, Sinop’taki tersanelerde yaptırılan gemilerle bir donanma gönderen Sultan Alâaddin Keukûbâd, burayı ele geçirdi. Kıpçak ülkesi Sultan’ın egemenliğini tanıdı (1226). Ermeni Kralı vergiye bağlandı. Cengiz Han ordularının önünden kaçarak Anadolu’ya gelen Harezmşah Celâleddin’in Anadolu’yu ele geçirme emeli karşısında onunla savaşa tutuşarak, 1230 tarihinde Yassıçemen Savaşı’nda yendi. Kaçan Harezmşah Celâleddin Van civarında öldürüldü. Doğu sınırlarını emniyet altına almak için, kaleleri tamir ettirdi. Asker ve mühimmat bakımından takviye etti. Doğuda büyük bir müdafaa zinciri oluşturdu. Ayrıca Moğol Hakanı Ögedey’e elçi göndererek antlaşma yaptı. Böylece Moğollar’ın tecavüzünden Anadolu’yu korumuş oldu. 1237 yılında zehirlenerek öldü.

II.Gıyaseddin yetesiz bir hükümdardı. Başlangıçta komutanlarından Saadeddin Köpek’in tesirinde kalarak birçok hatalar yaptı. Bunlardan biri Harezm Beyleri’nden ve Selçuklu hizmetine girmiş olan Kayır Han’ın öldürülmesidir. Bu olay Harezm birliklerinin isyanına sebep olduğu gibi devleti uzun zaman uğraştırdı. Daha sonra Saadeddin Köpek’i öldürttüyse de arkadan patlayan Baba İshak İsyanı (1239) devleti çok sarstı. Anadolu’daki olayları dikkatli bir şekilde takip eden Moğollar’ın Azerbaycan Valisi Baycu Noyan, Anadolu’ya girerek Selçuklu ordusunu 1243 Temmuzunda Kösedağ denilen yerde ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu savaş Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasına sebep oldu.

II.Gıyaseddin Keyhüsrev’den sonra işbaşına geçen hükümdarlar beylerin, komutanların elinde birer oyuncaktan farksızdı. 1256 yılında Anadolu’da büyük katliâmlar yapan Moğollar’la Vezir Muinüddin Süleyman Pervane anlaşarak devleti Kızılırmak sınır olmak üzere ikiye ayırdı. 1261 yılında Moğol zulmüne karşı Karamanoğulları ayaklandılar. 1276 tarihinde Hatiroğulları gene Moğollar’a karşı ayaklandı ancak başarılı olamadı. Bu hareketi destekleyen Mısır Türk Memlûk Sultanı Baybars Kayseri’ye kadar geldiyse de Anadolu’dan istediği yardımı göremedi. 1277 yılında Karamanoğlu Mehmed Bey, Selçuklu şehzâdesi Alâaddin Siyavuş’u Konya’da tahta çıkarmak üzere hareket ettiyse de başaramadı. Bu olay tarihlerde “Cimri Olayı” olarak nitelendirilmektedir.

XIII. yüzyılın sonlarına doğru Anadolu’da Türkmen Beylikleri birer bire bağımsızlıklarını ilân etmeye başladılar.

[1] Dokuz Eylül Üniversitesi, Ortaçağ Arkeolojisi Anabilimdalı Başkanı ve Ege Bölgesi Kültür Varlıkları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EKVAM) Müdürü, Dokuz Eylül Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü, Oda No A 418, Tınaztepe/Kaynaklar Yerleşkesi, Buca, 35160 İzmir. ergun.lafli@deu.edu.tr.

 

This website uses cookies.

This website uses cookies.

Exit mobile version