KUR’AN’DA KAZANCA VE ÇALIŞMAYA VERİLEN ÖNEM
İslâm’da kazanma, mal ve mülk edinme, tıpkı ilim öğrenme gibi farz kabul edilmiş, kişinin kimseye muhtaç olmadan hayatını sürdürebilmesi, ailesinin nafakasını temin etmesi amacıyla meşru yollardan çalışıp kazanması, ibadet ve cihad ölçülerinde kutsal ve değerli bir davranış olarak nitelendirilmiştir. Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Size kısmet ettiğimiz rızıkların maddeten, manen temizlerinden yiyiniz.” [1]
Yüce Allah, dünyayı ve gökleri yaratmış, insanın yararlanmasına sunmuştur. İnsanoğluna beden gücünün yanında ve düşünme yeteneği de verilmek suretiyle çalıştığının karşılığının kendisine verileceği bildirilmiştir. Bunun yanında hayırla şer, helal ile haram açıklanmış ve Müslüman helal yoldan kazanmaya teşvik edilmiştir.
Eski çağlardan beri insanların ihtiyaçları çeşitli sanat ve mesleklerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. İlk insan ve ilk Peygamber Âdem (a.s.)’in dokumacılık, İdris Peygamber (a.s.)’in terzilik, İbrahim (a.s.)’in kumaş ticareti, Nuh (a.s.) ve Zekeriyya Peygamberlerin marangozluk, Hz. İsa (a.s.)’nın ise kunduracılık mesleğinin öncüleri olduğu nakledilmiştir. Yine Musa (a.s.)’nınŞuayb Peygambere 8–10 yıl çobanlık yaptığı, birçok Peygamber ve Allah dostu velilerin de bu mesleği yaptıkları bilinmektedir. Demir endüstrisinin ilk kurucusu Davud (a.s.)’dır. Demiri kalıba döküp, şekil verme sanatı ona Allah (c.c.) tarafından vahyedilmişti.
Ticarette İslâmî ölçülere uygunluk asıldır. Aksi hüsrandır. Allah Teâlâ, ticaret ahlâkı bozulan, ölçü ve tartıda hile yapan Medyen halkının durumunu örnek olarak verir. Medyen’e peygamber olarak gönderilen Şuayb (a.s.) şöyle dedi: “Ey kavmim Allah’a kulluk edin. Sizin için ondan başka ilah yoktur. Ölçü ve tartıyı eksik tutmayın. Ben sizi bolluk ve bereket içinde görüyorum. Ey kavmim! Ölçü ve tartıyı adaletle ve tam olarak yapın. İnsanların eşyalarını eksik vermeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.” [2]
Ticari hayatlarında Allah’ın emirlerini yerine getirmeyen Şuayb (a.s.)’ın kavmini Allah (c.c.) şöyle cezalandırdı: Aniden sıcak rüzgârlar esmeye başladı. Mavi renkte sinekler türeyip üzerlerine üşüştü, kâfirler çaresiz kaldılar. Havanın sıcaklığı da gittikçe şiddetlendi. İnsanlar akarsulu, ağaçlık ve gölgelik yerlere kaçtılar. Fakat hararet günden güne artıyordu. Bu sırada Cebrail (a.s.) bir bulut getirip şehrin dışında tuttu. Kâfirler bu bulutu görünce, şehrin bir gölgesi var zannederek hep birden onun altına koştular, hepsi orada toplandığında: j
“Ey Eykeliler! Peygamberinizi yalanlayarak bir türlü gelmez zannettiğiniz acı azabı tadın! Önünde secde ettiğiniz putlara söyleyin. Eğer, güçleri varsa sizi kurtarsınlar!” diye nida geldi. Ve kâfirlerin üzerine, altına koştukları buluttan ateş ve kıvılcımlar yağmaya başladı. Kâfirlere ait her şey yandı. Taşlar, ağaçlar bile. İşte haktan ayrılanların sonu. [3]
Geçmişi düşündüğümüzde görüyoruz ki, Allah (c.c.)’ınkoyduğu ölçülerden uzaklaşanlar çeşitli cezalarla cezalanmışlar, hatta kimileri de helak olmuştur.
Allah Teâlâ bizleri diğer kavimler gibi helak etmese de Kur’an’dan ve sünnetten uzak duranlar elbette hem dünyada, hem de ahirette hak ettikleri sıkıntı ve azaba duçar olacaklar. Bu konuya işareten Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: “Bir kimse benim zikrim olan Kur’an’dan yüz çevirir, iman ve ittiba etmezse onun için dünya ve ahirette sıkıntılı bir hayat olacak ve biz onu kıyamet gününde âmâ olarak haşredeceğiz. Böylesi Kur’an’dan uzak kalan kimseler, Bize hitaben der ki: ‘Ey benim Rabbim! Beni niçin âmâ olarak haşrettin. Halbuki dünyada benim gözüm görüyordu.’ der.” [4]Hülâsa Kur’an’dan ve Kur’an’ın hükümlerini kabulden kaçınan kimsenin dünyada nice sıkıntılara düşeceği, zengin olsa bile hırs ve tama her tarafını kuşatarak servetini gözü görmez bir halde fukara gibi sefalet ve darlıkta vakit geçireceği, ahirette âmâ olarak haşrolunacağı ve Allah Teâlâ’ya ‘Ya Rabbi! Dünyada benim gözüm sağlam idi ve her şeyi görürdüm. Beni niçin kör olarak haşrettin?’ diyerek hasretini dile getireceği bu ayetten anlaşılmaktadır. [5]
Dünya ve ahiretin saadeti için helal kazanç, helal lokma gereklidir. Abdulkadir Geylani (k.s.) buyuruyor ki: ‘Haram yemek kalbini öldürür. Helal yemek ise onu ihya eder. Lokma vardır nurlandırır, lokma vardır onu karartır. Haram yemek seni sırf dünya ile iştigale sürükler ve sana günahları hoş gösterir, mübah yiyecekler ise seni ahiret ile meşguliyete sevk eder. Helal yiyecekler ise senin kalbini Allah’a yaklaştırır.’
İslâm dinine göre alış veriş, iki tarafın rızasıyla bir malı başka bir mal veya para ile değiştirmektir. Bu ifadeyi Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de çeşitli yerlerde kullanır: “Ey İman Edenler! Karşılıklı rızaya dayalı ticaret dışında aranızda mallarınızı batıl yollarla yemeyiniz. Ve kendinizi öldürmeyiniz. Şüphesiz Allah sizi esirgeyecektir.” [6]
“Allah bilmektedir ki, içinizde (gece namazına güç yetiremeyen) hastalar bulunacak, (bu sebeple gece namazını terk etmeye size ruhsat verdi). Bir kısmınız Allah’ın lütfundan (rızk) aramak üzere (ticaret ve ilim tahsili için) yeryüzünde yol tepecekler, (bu da ruhsatın ikinci nedenidir. Üçüncü sebep de şudur ki) diğer bir kısmınız da Allah yolunda çarpışacaklardır.” [7]
Kurtubî bu ayetin tefsirinde şöyle der: ‘Allah Teâlâ bu ayette, kendisi ve ailesinin nafakasını kazanmak, ihsan ve ikramda bulunmak için helalinden para kazanmaya çalışanların derecesini Allah (c.c.) yolunda cihad edenlerinki ile eşit tutmuştur. Bu, helal para kazanmanın cihad seviyesinde bir ibadet olduğunu gösterir. Çünkü Yüce Allah her ikisini bir arada zikretmiştir.’ [8]
Başka bir ayette de Cenâb-ı Hak yine buyurur: “Namazı kılınca yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin. Allah’ı çok zikredin, umulur ki kurtulursunuz.” [9]
Kur’an-ı Kerim’de ticaret hayatına ilişkin olarak geçmiş ümmetlerin ibretli olaylarını anlatan ayetlerin tamamı on üç yıl süren Mekke döneminde inmiştir. Esnaf ve tüccarın ahlâkî eğitimini esas alan bu ibretli ve hikmetli kıssaların arkasından M.S. 622 yılında Medine’ye hicret edilince artık, doğrudan İslâm toplumuna yönelik vahiy ve sünnet mesajı gelmiştir.Medine’ye hicret sırasında yolda indiği nakledilen ‘Mutaffifin (ölçü ve tartıda hile yapanlar) sûresinin ilk ayetlerinde şöyle buyurulur: “İnsanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam alan, onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise eksik yapan hilecilere yazıklar olsun! Onlar, büyük bir günde diriltileceklerini, o günde âlemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklarını düşünmezler mi?” [10]
Gerek bu ayetler ve gerekse mealini aşağıda vereceğimiz ayetlerde ortak nitelik, ticarî ve iktisadî hayatta haksız kazancı önlemek ve risk ilkesini hâkim kılmaktan ibarettir.Allah (c.c.) tarafından ticaretin helal kılınışının sebebi, insanın ihtiyaçlarının meşru yoldan karşılanmasıdır. Böylece insanlar arasında, hırsızlık, yağmacılık, hilekârlık, yankesicilik gibi kötülükler önlenir, düşmanlık kapıları kapanır, toplumda dirlik ve düzen sağlanmış olur.
Ticaretin alış veriş işlemi olduğunu söylemiştik. Bu ifadeyi Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de çeşitli yerlerde kullanmıştır. “Aranızda peşin olarak yapıp bitirdiğiniz ticareti yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur.” [11] ayeti ile “Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayalı ticaret dışında aranızda mallarınızı batıl yollarla yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah sizi esirgeyecektir.”[12] mealindeki ayetlerde ticaret, alış veriş anlamında kullanılmıştır.Katâde (r.a.)’den bu ayetin yorumu ile ilgili olarak şöyle bir görüş nakledilmiştir: ‘Ticaret; doğruluk ve güzellikle rızık arayanlar için Allah’ın rızık yollarından bir yol, helallerinden bir helaldir. Bize güvenilir ve doğru tüccarın kıyamet günü arşın gölgesindeki yedi gruptan biri olduğu söylenmişti.
İbn Kesir ise, “Mallarınızı aranızda karşılıklı rızaya dayalı olarak yiyin.” ayetinin tefsirinde şöyle der: ‘Sanki Allah Teâlâ (c.c.) şöyle buyuruyor: Servet sahibi olmak için haram yollara başvurmayın. Alıcı ve satıcının rızasının bulunduğu meşru ticaret yöntemlerini kullanın. [13]
Yüce Allah (c.c.) bir ayette: “Allah alış verişi helal, faizi haram kılmıştır.” [14] buyururken başka bir ayette de “Rasûlüm! Rabbin senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, bazen yarısını, bazen de üçte birini yatmadan ibadetle geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğunda öyle yaptığını elbette bilir. Gece ve gündüzü belirleyen ancak Allah’tır. O sizin bunu sayamayacağınızı bildiği için sizi bağışladı. Artık, Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Allah bilmektedir ki, içinizde hastalar bulunacak, bir kısmınız Allah’ın lütfundan rızık aramak için yeryüzünde yol tepecek bir kısmınız da Allah yolunda çarpışacaksınız.” [15]
Kurtubî bu ayetin tefsirinde şöyle der: ‘Allah Teâlâ bu ayette, kendisi ve ailesinin nafakasını kazanmak, ihsan ve ikramda bulunmak için helâlinden para kazanmaya çalışanların derecesini Allah (c.c.) yolunda cihad edenlerinki ile eşit tutmuştur. Bu, para kazanmanın cihad seviyesinde bir ibadet olduğunu gösterir. Çünkü Yüce Allah, her ikisini bir arada zikretmiştir.’ Başka bir ayette de Yüce Allah şöyle buyurur: “Namazı kılınca yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin. Allah’ı çok hatırlayın, umulur ki kurtulursunuz.” [16]
“Allah alış verişi helal kıldı” ayetinde de belirtildiği gibi, Yüce Allah alış verişi helal bir eylem olarak nitelendirmiştir. Buharî ‘kazanç ve ticaretin sadakası’ bölümüne “Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Size verilse, gözünüzü yummadan almayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın. Bilin ki, Allah zengindir, övgüye layıktır.” [17] ayeti, ticaret için yola çıkmak bölümüne ise, “Yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin!” ayeti ile başlamıştır.
Yine Buhârî, ‘Denizde ticaret’ bölümünde yağmur altında ticaret yapmanın bir sakıncası olmadığını söyler ve bu konuda şu ayeti zikreder: “Gemilerin denizde suları yara yara gittiklerini görüyorsun. Bütün bunlar, onun lütfunu aramanız ve nimetine şükretmeniz içindir.” [18]
Buharî daha sonra İbn Abbas (r.a.)’tan şu bilgiyi nakleder: Ukaz, Mecenne ve Zü’l-Mecaz cahiliye döneminde birer pazaryeri idi. İslâm geldikten sonra Müslümanlar buralarda ticaret yapmanın dinî hükmü konusunda şüpheye düştüler. Bunun üzerine “Hac mevsiminde ticaret yaparak Rabbinizden gelecek bir lütfu aramanızda size herhangi bir sakınca yoktur.” [19] mealindeki ayete benzer ayetler nazil oldu.
Bu ayetlerden anlaşılmaktadır ki, Cenâb-ı Hak, bir kazanç kaynağı olarak genel anlamda alış verişi helal kılmış, ancak bunun hak ölçüleri içinde yapılmasını, buradan elde edilen kazançtan yoksulların gözetilmesini, bunun Allah (c.c.)’ın bir lütfu olduğunun bilinmesini ve şükür görevinin yerine getirilmesini istemektedir.
[1] Bakara sûresi, 2/172, Elmalılı Tefsiri, 1/588.
[2] Hud sûresi, 11/10-1; H. Döndüren, Ticaret Rehberi, 20-22.
[3] Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi, 2/113
[4] Taha sûresi, 20/124-125
[5] Hülasetül Beyan, Mehmet Vehbi, 8/336.
[6] Nisa sûresi, 4/29.
[7] Müzzemmilsûresi, 73/20.
[8] Kurtubî, El-Camiuliahkâmi’l-Kur’an, 19/37.
[9] Cuma sûresi, 62/10.
[10] Mutaffifinsûresi, 83/1-6.
[11] Bakara sûresi, 2/282.
[12] Nisa sûresi, 4/29.
[13] İbnu Kesir Tefsiri.
[14] Bakara sûresi, 2/275.
[15] Müzzemmilsûresi, 73/20.
[16] Cuma sûresi, 62/10.
[17] Bakara sûresi, 2/267
[18] Nahlsûresi, 16/14.
[19] Bakara sûresi, 2/198.