Site icon Teketek Haber

LÜTFİYYE’NİN POETİK-PENDNAME GELENEĞİNDEKİ KONUMU

Şairimizin biyografilerde üç yönü öne çıkar. Müderrisliği, Kadılığı ve şair-düşünürlüğü, yani onun felsefeye olan ilgisi ve çocuk ahlâk felsefesine katkısı. Şairin adından söz edilen eserleri, Hâşiye alâ tehzîbi’l-mantık ve’l-kelâm, Münşeât, Ikdü’l-cümân’dan bir kısmının tercümesi,  Divan,   Tuhfe-i Vehbî (Farsça-Türkçe sözlük), Nuhbe-i Vehbî (Arapça-Türkçe sözlük), Şevkengîz, Nasihatname ve Lütfiyye’dir. Şairimizin Osmanlı-İslam bilimlerinden ve çocuk ahlâkından söz ettiği tek eseri, Lütfiyye’dir ve eseri oğlu Lütfullah için kaleme almış ve isimlendirmiştir.

Ben de yazdım sana bu muhtasarı

Hâzır itdüm ne ise mâhazarı

Çün seninçün yazılub oldı tamâm

Kondı Lütfiyye-i Vehbi deyü nam

Bu bakımdan eser, çocuk felsefesi çalışmaları arasında değerlendirilmeyi hak etmektedir. Çünkü eser, çocuk ahlâkı (nasihatnâme/pend) türünde yazılmış, 1181 beyitlik bir mesnevîdir, yani bir poetik-nasihatnamedir ve 1205/1791 yılında kaleme alınmış, yaklaşık elli yıl sonra 1253/1837’de Bulak matbaasında, Mısır’da basılmıştır. Dizelerinde hem nasihat hem pend kavramını kullanan Sünbülzade eserini şu sözlerle tanıtmaktadır.

“Anla kim bu yazılan güftârı/Ekseri tecrübemün âsârı”

Gayriler böyle dekâyık yazamaz/Yazsa da asra muvâfık yazamaz

Fehm idüb kadrini vicdânunda/Hırz-ı cân eyleyesin yanunda

Sana bu pak NASİHAT benden/İsterüm tutmağa himmet senden

PENDÜMİ itme sakın mahv u heba/Dime kim lâf-ı nasihatçı baba”

Kendisinin de işaret ettiği gibi eser Sünbülzade’nin doksan yıllık tecrübelerini, hatta aile (Sünbülzade) tecrübesini içermektedir, bu bakımdan eser ‘asra muvafık’ yazılmış bir eserdir ve ahlakaairdir. Sünbülzade şiirinde geçen ‘pend’ kavramını, kendi sözlüğünde ‘nasihat’ olarak çevirmekte,  Lütfiyye’de Nabi’nin Pend-i Hayriye’sinden sitayişle söz etmekte ve eserini Osmanlı-İslam ilimleri sistemi içerisinde ‘fenn-i ahlâk’ disiplinine ait olarak konumlandırmaktadır.  Şu beyitler böyledir:

FENN-İ AHLÂKda çokdur telif/Nazm u nesr üzre olınmış tasnif

Lik Nâbi-i dakîka-dânun/Yani ol pîr-i sühân-pîrânun

PEND-İ HAYRİYE’sidür pür ma’nî/Dime yazmış nice malâyanî

Ben de yazdum sana bu muhtasarı/Hâzır itdüm ne ise mâ-hazarı”,

Beyitlere bakılırsa, İslam Ahlâk Fenni yazımının (tasnif) iki türü vardır. Birisi Nazım (Poetik) geleneği, diğeri Nesir (Prose) geleneğidir. İşte Lütfiyye bu iki gelenekten poetik/nazm biçime (tasnif) mensuptur. Sünbülzade’nin piri Nâbi, örneği de Nâbi’nin Hayriyye’sidir. Kendi ifadesine göre eseri Lütfiyye bu gelenek içerisinde yer alan bir ‘muhtasar’dır. Örneği olan Nâbi’nin 712 beyitlik Hayriyye’si,Osmanlı toplumu/devleti/nin aksayan yönlerini, bozulan yapısını, değişen anlayışlarını, insan ilişkilerini eleştirir, gençlere öğütler verir ve “örnek/ideal insan” modeli çizmeye çalışır.Yani Nâbi gözlem ve tecrübelerini eserine taşır. Bu hikmettir. Yine Nâbi’nin ‘hakikat’a ve ‘ahlâk/nasihat/a’ dayalı şiir biçimli hikmeti, irşada/eğitime yönelik bir hikemî eserdir.

Şairimiz Sünbülzade eserinin Hâtime’sinde, eserini bir haftada yazdığını, çok hasta olduğunu, saçma sapan, kırık dökük sözlerinden hasta halinin anlaşılacağını, eserinin karalama olarak kaldığını, ona güzel bir biçim (nizam) veremediğini, pendnamesini gönülleri hoş tutacak şekilde, rağbet görsün diye yazdığını belirtmekte, oğlundan ve okuyucudan hataları olursa affedilmesini, oğlundan güzel ahlâkla ahlâklanmasını istemekte, görenlerin onu tebrik etmesini arzulamakta, oğluna okumasını istediği ahlâkî eserlerin bir listesini vererek kendi klasik ahlâkî çizgisini bir beytinde belirlemektedir.

Oku bin can ile İhya-yı ulûm/Hüsn-i hulk anda serâpâ ma’lûm

Eyle Ahlâk-ı Alâî’ye nazar/Bul Nâsırî’deki ma’naya zafer

Anlaşılacağı gibi Sünbülzade oğluna bu gelenekte okunacak iki ahlâkî eserden söz etmektedir. Ahlâk-ı Alaî ve Ahlâk-ı Nasırî. Ancak bu eserler birer poetik pendname değillerdir. Aksine onlar Sünbülzade’nin nesir tür dediği klasik ahlâk eserlerimizdir. Bu temel eserler ahlakta itidali amaç edinirler. Bilindiği gibi onların öncülü ve örneği, İbn Miskeveyh’in Tehzib-i Ahlâk’ıdır. Böylece şairimizin eserini konumlandırdığı ahlâk alanındaki selefleri, İbn Miskeveyh-Gazzali-Tusi-Kınalızade olmaktadır. Sünbülzade eserinde ilimler sisteminden söz ederken İbn Sina’ya da atıf yaptığını dikkate alır isek Sünbülzade’nin, bir gelenek olarak ahlâk felsefesi çizgisini, İbn Sina-İbn Miskeveyh-Gazzali-Nâsıreddin Tusi-Kınalızade Âli ve Nâbi çizgisi olarak ortaya koyabiliriz. Ancak onlar, bu çizgiden Ahmet Daî’yle birlikte ideal-yönetici (Nuşirevan-Hürmüz) örnekleriyle farklılaşmaktadırlar. İşte biz bu manzum çizgiyi, Sünbülzade için Yunus Emre’den başlayan, özellikle Nâbi ile sürekliliğe/geleneğe kavuşan ‘şiir biçimli ahlâk (poetik-pendname) çizgisi’ olarak ifade ediyoruz. Onu ve Nâbi’yi klasik itidal çizgide farklılaştıran özgün yönleri şiirin içeriğine taşıdıklarıdır. Netice itibariyle Yunus Emre’nin başlattığı, Ahmet Dâî’nin pers örnekliğiyle manzum-ahlâk alanına konumlanan ve Nâbi ile güncellenip gelişen poetik-hikmet (şiirsel düşünme biçimi) çizgisi, genel olarak ‘şiir formunda düşünceyi ve düşünce formunda şiiri’, özel olarak da ‘ahlâk’ı içeren bir gelenek olmaktadır. Bu anlamda şairimizin Lütfiyye’si, Osmanlı düşüncesinde klasik tehzib-i ahlâk çizgisinde konumlanan poetik-ahlâk telif tarzına sahip bir ahlâk disiplinini (fenni) içermektedir.

Şairimiz klasik İslam ahlakının iki çizgisinden birisi olan tehzib-i ahlâk geleneğinde konumlandırdığı eserinde, iki temel ahlâk konusuna yer vermiştir. Birincisi klasik bireysel ahlâk olan tedbir-i nefs, diğeri aile ahlâkı olan tedbir-i menzildir (Der Tedbir-i Umur-ı Beyt). Bu ikinci bölüm olan aile ahlâkında şairimiz, evlilik (izdivaç), komşuyla güzel ilişkiler (der hüsn-i ülfet-i behemsaye), hizmetliler, keyif vericilerden kaçınmak (der tahzir-i ez-mükeyyifat), çiçekçilik yapmaktan sakınmak (der men-i şüküfekâri) gibi konuları ele almaktadır. Klasik aile felsefesinin konularıyla karşılaştırıldığında ahlâk konularının tecrübelerle yenilendiği, klasik konulara bazı güncel/muasır konuların ilave edildiği görülmektedir. Şairimiz klasik geleneğin üçüncü temel konusu olan siyaset felsefesine (tedbir-i medine) eserinde girmemiştir.

Eserin genel yapısı, ilimler tasnifi, ahlâk fenni ile birey ve aile ahlâkı olmak üzere üç farklı konudan oluşmaktadır. Adı geçen geleneğin ve eserin en temel özelliği, erdemler (fezail) ve erdemsizlikler (rezail) olmak üzere insan davranışlarını temelde ikiye ayırmasıdır. Birincisi iyi, yani olması gereken davranışlardır; ikincisi kötü, yani olmaması gereken davranışlardır. Bu temel yapı, tehzib-i ahlakın temel yapısıdır. Tehzib geleneğinde erdemler, cins-tür, asıl-fer, cevher-araz kavram çiftleriyle ifade edilen ‘orta’ felsefî ilkesi üzerinde temellendirilirler. Gelenekte en yüksek erdem ‘adalet’tir. Yani adalet, cinstir. Adalet, iffet, cesaret ve hikmet erdemlerine, onların her birisi ise alt erdemlere şamildir. Şairimiz Sünbülzade eserinde geleneğin bu temel ilkelerine sadık kalır. İlkesi dizelerde açıkça görülür. Sözgelimi şairimiz, güzel ahlâktan (hüsn-i ahlâk),hüzel huydan (hün-i hulk) ve öğütten (nush), söz eder. Orta ilkesini ‘Mutavassıt ola hâlin ü mâlin/Arama pek ötesin ikbalin (beyt 862-863)’ beytinin birinci dizesinde açıkça tavsiye eder. Reziletler için ‘men, ictinab, tahzir/ihtiraz’ vb. kavramlarını, faziletler için ‘âdâb, itibar, eda’ vb. kavramlarını kullanır.

Klasik ahlâk geleneğine uygunluğuna mukabil şair, eserini oğlu Lütfi için, Lütfi adına kaleme almış, eserine “Oğlum Lütfî’nin Ahlâk (Pendname-i Lütfiyye) kitabı” adını vermiştir. O nedenle eserin en özgün yönü, klasik tehzib geleneği içerisinde bir poetik-pendname olarak çocuk ahlâkı formunu içeriyor olmasıdır. O nedenle bizim bildirimiz, şair-düşünürümüzün Lütfiyye’sinde yer alan işaret ettiğimiz bu ‘çocuk ahlâkı’na odaklanmakta ve ‘çocuk ahlâkı’ konusunu akademik gündeme taşımayı amaçlamaktadır.

This website uses cookies.

This website uses cookies.

Exit mobile version