Gümüştekin Ahmed Gazi, Ağustos 1100 tarihinde Amasya civarında Haçlıları mağlup ettikten sonra Malatya’yı tazyike başladı. Coğrafi mesafe olarak kendisine daha yakın olmasına rağmen Toros’a yaptıklarından dolayı Urfa Kontu I. Baudouin’i yardıma çağırmayan Gabriel, I. Bohemund’a haber gönderdi ve Malatya’yı kendisine vermeyi vaad etti. Bunun üzerine şehrin Ermeni ahalisi, Haçlıların gelip başlarına geçmelerinden ve kendilerini şehirden kovmalarından korkarak Danişmend Gazi’ye gizlice haber gönderdiler. Gabriel de Gümüştekin gelene kadar I. Bohemund’u şehre sokmak istemiyor ve onu oyalamak istiyordu. Malatya’daki durumdan habersiz tedbirsizce yoluna devam eden I. Bohemund’a Gümüştekin, Malatya’yı Aksu vadisinden ayıran dağlık bölgede pusu kurdu. Gayet rahat ve tedbirsizce ilerleyen Haçlı kuvvetlerine ani bir saldırı gerçekleştiren Gümüştekin I. Bohemund ve Richard’ı esir aldı.[1]
Savaş alanından kaçmayı başaran bir askerin Urfa’ya giderek durumu I. Baudouin’e bildirmesi üzerine Urfa kontu hemen harekete geçti. Gümüştekin, elinde bulunan kıymetli esirleri kaybetmemek için geri çekilirken, I. Baudouin tuzağa düşmekten korktuğu için takipten vazgeçti ve Malatya’ya gitti. Türk kuşatmasından kurtulmanın sevinci içindeki Gabriel, I. Baudouin’i sevinçle karşıladı. 50 şövalyesini Malatya’da bırakan I. Baudouin Urfa’ya geri döndü. Böylece kısa bir süre devam edecek de olsa Malatya, Urfa Haçlı Kontluğu’na bağlandı. I. Baudouin’in Urfa’ya gitmesinden sonra Gümüştekin Ahmed Gazi, tekrar Malatya’ya yöneldi ve şehri kuşattı. Bu sırada şehirde durum hiç iç açıcı değildi. Ortodosk mezhebe mensup olan Gabriel, halkı insafsızca soymuş ve onlara olmadık zulümleri reva görmüştü. Şehrin Süryani halkı da daha önce Gabriel tarafından ihanet ile itham edilip, öldürülen piskoposlarını unutamamışlardı.[2]
Kuşatma devam ederken çok zor şartlar altında yaşayan Süryaniler, Malatya Metropoliti Bar Sabuni’yi Gabriel’e gönderdi. Gümüştekin ile barış yapılmasını istedi. Bu hareketi kendisine karşı hazırlanan bir tertip olarak gören Gabriel, Bar Sabuni’yi ve şehrin ileri gelenlerini öldürttü. Onun bu hareketine öfkelenen askerler, 18 Eylül 1101’de kapıları açarak Türkleri içeri aldılar.[3]
Şehrin bütün servetini ganimet olarak askerlerine dağıtan Ahmed Gazi, ahaliye dokunmadı ve hiç kimsenin öldürülmesine müsaade etmedi. Bütün ahaliyi kendisine ait sayarak evine gönderdi ve kendi memleketinden buğday, öküz ve sair lüzumlu şeyleri getirterek ahaliye dağıttı. Zindanlara atılmış olan çok sayıdaki insanın serbest bırakılmasını emretti. Onun devrinde Malatya birçok nimetlere nail oldu. Şehirde bereket ve refah arttı. Gümüştekin buraya Basil adında birini vali olarak tayin etti. Gabriel ise yaptıklarının cezası olarak, yerli halk tarafından en ağır işkencelere maruz bırakılarak, öldürüldü.[4]
Gümüştekin tarafından fethedilen ve refaha kavuşan Malatya, I. Kılıçarslan tarafından 1106 yılında ikinci kez kuşatıldı. Ancak şehir bu defa Ahmed Gazi’nin oğlu Yağısıyan’ın hâkimiyetinde idi. Kuşatmaya fazla dayanamayacağını anlayan Yağısıyan, hayatının bağışlanması şartıyla şehri teslime razı oldu. 28 Haziran’da başlayan kuşatma şehrin 2 Eylülde sulhen teslim edilmesi ile son buldu. Şehre giren Sultan, burada hiç kimseye bir zarar vermedi (1106).[5]
I.Kılıçarslan’ın ölümünden sonra onun karısını Musul’dan alıp, Malatya’ya giden Bozmış, I. Kılıçarslan’ın küçük oğlu Tuğrul Arslan’ı burada hükümdar ilan etti. Bu sırada Malatya’da İl Arslan adında diğer bir emir bulunuyordu. Tuğrul Arslan’ın annesi ile anlaşan İl Arslan, Bozmış’ı öldürerek bu kadın ile evlendi. İl Arslan, şehir halkını para toplamakla bizar ettiği için Tuğrul Arslan’ın annesi, oğlu ile anlaşarak, İl Arslan’ı yakalayıp hapsettiler. Bir yıl sonra bunlar İl Arslan’ı kapalı olduğu yerden çıkartarak, Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed’in yanına gönderdiler. Sultan da Kılıçarslan’ın oğlu Melikşah’ı, Malatya’ya gönderdi ve Melikşah burada hükümdar ilan olundu. Melikşah, küçük kardeşi Tuğrul Arslan’ı azlederek, kardeşi Mesud ve Arap’ı hapsetti. Melikşah, Malatya’da bir müddet kaldıktan sonra Bizans İmparatoru Alexis’den yardım istemek üzere onun yanına gitti. Melikşah sevinçle karşılanmış ve kendisine birçok altın verilmişti. Geri döndüğünde Danişmendoğlu ona bir pusu kurdu. Ele geçirilen Melikşah’ın gözlerinin kör edilmesi üzerine Malatya’daki emirler Mesud’u hapisten çıkartıp, Sultan ilan ettiler. Bundan sonra Mesud, kardeşleri Arap ve Tuğrul Arslan’ı Malatya’da bırakarak Konya’ya gitti ve burasını saltanatının payitahtı yaptı.[6]
1111 yılında Sultan’ın Malatya’daki atabeyi, Haçlılar’dan Ceyhan Nehri havalisini geri aldı. 1113 yılında Malatya Sultanı Kılıçarslan’ın karısı, Artukoğlu Belek’in yanına giderek, “Sultan nice defalar sizi medhederek, bütün Türk emirleri içinde Belek derecesinde akıllı ve kudretli bir kimse yoktur dedi. Ben de, beni de, çocuklarını da adınızla korumanızı istiyor.” deyip, onun himayesine girdi. Bir müddet sonra Belek ile evlenen Sultanın karısı Malatya’ya dönüp oğlunu buraya yerleştirdi.[7]
1119 yılının Şubat ayında Haçlılar’ın, Malatya havalisini talan etmelerinden sonra 1124 yılı Haziranında da Danişmendoğlu Emir Gazi, Malatya’ya karşı harekete geçerek bütün memleketi aldı ve şehri 1 ay boyunca taciz etti. Sonra oğlu Muhammed’i Saman Köyü’nde büyük bir ordu ile bırakarak her gün şehrin kapılarına hücum etmeyi ve bir kimsenin şehre girip çıkmalarına müsaade etmemelerini emretti.[8]
Arap, Danişmendlilerin memleketlerine taarruz etmekle meşgul olduğundan bu sırada şehir içinde bulunmuyordu. Şehir şiddetli bir kıtlığa uğramıştı. Bir merkep yükü buğday 36 altın dinara satılıyordu. Nihayet şehirde gıda namına hiçbir şey kalmadı. İnsanlar eskimiş derileri su içinde yumuşatmaya ve bu ve buna benzer şeyleri çiğnemeye başlamışlardı. Acınacak hale gelen şehir üç ağır darbe ile karşılaşmakta idi. Şehrin içinden kaçanlar, dışarıda kılıç darbeleri ile mahvoluyor, içeride kalanlar kıtlık yüzünden kırılıyorlardı. Üçüncü darbe, şehrin içinde bulunan Valide Sultan idi. Bu kadın Musul’dan kurtarılarak buraya getirilmişti. Altınlarını almak için hür insanların çocuklarını işkenceye tabi tutuyor ve bunları soymak sayesinde şehirden kaçmayı umuyordu. Bu kadın bütün şehir halkını öldürmeyi göze almıştı. Nihayet bu kadın ile oğlu şehirden çıkıp gittiler ve Emir Gazi şehre girdi. Şehrin boşaltılmış ve ahalinin kıtlık yüzünden mezardan çıkmış gibi olduklarını gören Emir onlara teselli verdi. Şehirde kalan ve oraya gelmek isteyen adamların serbest olduklarını ilan etti. Halka ekmek ve mercimek dağıttı. Çiftçilere tohumluk buğday dağıttı ve her taraftan koyunlar ve davarlar getirtti. Bu sayede şehir yeniden canlanmaya başladı.[9]
Emir Gazi, Malatya’yı aldıktan sonra Harput’u da zapt etmeye gitti. Fakat Artuk ailesinden olan Emir Davud, daha erken hareket etmiş olup, Emir Gazi, bütün Hanzit mıntıkasını talan etti ve oradan Malatya bölgesine esirler getirdi. Emir Gazi, ikinci defa olarak tekrar oraya gitti ve kalanları da kâmilen esir aldı ve Mişar müstahkem mevkiini de zapt etti. Bunun üzerine, Emir Davud, Emir Gazi’ye karşı muharebe etmek üzere ilerledi. Fakat ona karşı koyacak kudrette olmadığını görünce, bölgenin köylerini yaktı ve kaçtı.[10]
Ankara ve Kastamonu taraflarının hâkimi, Kılıçarslan’ın oğlu Melik Arap, kardeşi Tuğrul Arslan’a ait olan Malatya’yı Selçuklu Sultanı kardeşi Mesut’un kayınpederi Emir Gazi’ye terk etmişti. 13 Haziran 1124’de şehri kuşatan Emir Gazi, 10 Aralık 1125’de Malatya’ya girmiş, şehirde kuşatmadan doğan kıtlık yüzünden perişan haldeki çiftçilere tohumluk buğday dağıtmış, getirttiği koyunları da halka dağıtmıştı. Melik Arap, Sultan Mesud’un Malatya’yı Emir Gazi’ye terk etmesine öfkelenerek, 1126 yılında 30.000 kişilik bir orduyla Sultan Mesud’a karşı harekete geçti. Mağlup olan Mesud İstanbul’a kaçtı. Türkleri birbirine vurdurma siyaseti takip eden Bizans imparatorundan Mesud, asker ve para temin ederek Melik Gazi’nin yanına döndü. İkisi birlikte Melik Arap’a karşı hareket ettiler. Müttefiklerin karşısında duramaya Melik Arap, Kilikya Ermeni Prensi Toros’a sığındı. Toros’dan aldığı askeri yardım ile 1127 yılında Emir Gazi’nin oğlu Muhammed’i pusuya düşürerek esir etti. İleri hareketine devam eden Melik Arap, Malatya yöresinde, Muhammed’in oğlu Yunus’u da esir aldıktan sonra Sultan Mesud ve Emir Gazi üzerine yürüdü. Fakat mağlup oldu ve Bizans’a sığınmak zorunda kaldı (1128).[11]
1133-1134’de, Emir Gazi, Suriye’deki Haçlılara ağır bir darbe indirirken, Ermeniler de Danişmendliler’e ait olan Malatya’nın güneyindeki Mişar’ı zapt ve tahrip ettiler. Abû’l Farac, 1135 yılı olaylarında, Halife’nin, Malatya hâkimi Danişmendoğlu Emir Gazi’ye tabiiyet alâmeti olarak boynuna takılmak üzere, bir altın gerdanlık, altından bir asa, dört siyah bayrak ile onun huzurunda çalınacak davullar gönderdiğini, Halife’nin elçileri geldiğinde hasta olan Emir Gazi’nin birkaç gün sonra ölmesi üzerine, oğlu Muhammed’in melik ilan edildiğini ve merasimin onun adına yapıldıktan sonra elçilerin geri döndüğünü kaydediyor.[12]
1136 yılında Malatya hâkimi Danişmendoğlu, Bağdat’a, halifeye haber göndererek vazifesine iade edilmesini istedi. İbnü’l Esir 1141 yılında Malatya hâkimi Danişmendoğlu’nun bir Rum birliğini mağlup ettiğini, onları öldürüp yanlarında bulunan malları ganimet aldığını kaydediyor. 1141 yılının Ekim ayında Malatya’daki Türkler, Bet Zabar manastırlarına hücum ettiler ve buralarını yağma ettikten sonra hiçbir mukavemet ile karşılaşmadan geri döndüler. Mayıs 1142 tarihinde Türklerin bu hareketlerinin intikamını almak gayesiyle harekete geçen Haçlılar da, Zubtara ve Arka’ya gelerek Hristiyanların mallarını yağma ettiler. Türkler ile hiç çarpışmadılar.[13]
1143 tarihinde Danişmendli Devlet, Mişar Kalesi hâkimi Yunus ile anlaşarak, Malatya’ya hücum ettiyse de burasını almaya muvaffak olamayınca, Arka’ya karşı hareket etti. Bunun üzerine Yakub Arslan ile evlenen Hatun, Malatya’yı korumak ve buradaki Türkleri çıkartarak, Sivas’a göndermek için 2000 adam istetti. Malatya’da bulunan Türkler isyan ederek, şehrin Buridya adını taşıyan kapısını baltalar ile yıktılar. Çünkü kale hâkimi bunların çıkmalarını istemiyordu. Ancak kaçmayı başaran 2000 kişi aynı gün Devlet’i getirip Malatya’nın hâkimi ilan ettiler.[14]
İbnü’l Esir, 1142-1143’de Muhammed b. Danişmend’in öldüğünü ve ülkesini Sultan Mesud b. Kılıçarslan’ın ele geçirdiğini kaydediyor. 1144 yılında Selçuklu Sultanı I. Mesud, Sivas’ı ele geçirdikten sonra Malatya’ya yöneldi. 17 Nisan 1144 tarihinde şehri kuşattı. Ancak Sultan şehri düşüremeden Eylül başlarında kuşatmayı kaldırarak geri döndü.[15]
1148’de Danişmendli Aynüddevle’nin hâkimiyetinde bulunan Malatya ve Adıyaman bölgelerine akınlar yapan ve Bar Sawma Manastırı’nı zorla ele geçiren Joscelin, manastırda bulunan buğday, şarap, yağ, bal ve çeşitli giyecek ve diğer malları yağmaladı. Bölgede yaptığı yağmalar neticesinde Joscelin, 20.000 dinar ele geçirdi. Bar Sawma Manastırı’nın Haçlı kontunun eline geçmesi üzerine 12 rahip ile yaklaşık 50 uşak güvenliklerini sağlamak üzere eşya ve hayvanlarıyla birlikte Malatya Hâkimi Aynüddevle’ye sığındılar. Aynüddevle başlangıçta Bar Sawma Manastırı rahiplerinin babası Melik Gazi’nin bu müesseseye koyduğu ağır vergiler dolayısıyla Joscelin’in yaptığı akınlarda rolü olduğunu düşünmüş, fakat Süryanilerin kendisine sığınmaları üzerine bu düşüncesinin hatalı olduğunu anlamış ve onları vergiden muaf tutmuştur. Malatya hâkimi Haçlıları oradan uzaklaştırmak ve kaleyi zapt etmek için asker toplamaya başladığında, rahiplerden biri Emire, “Savaşla ve zorla kaleyi zapt etmek imkân haricindedir. Hilekârlık ile geçirmek de ayıp bir şey olacaktır. Biraz sabredersen onu ele geçirmenin bir kolayını bulacağız.” dedi. Bu tavsiyeyi beğenen Emir, kendi himayesi altına girmek için gelmiş olanlara birçok iyilik yaptı ve bu senenin vergisini affetmekle manastıra karşı büyük bir hüsnüniyet gösterdi. Onlara sadakat yemini yaptırdı.[16]
Sonra Joscelin, Emir Aynüddevle’ye haber gönderip: “Bana aid olan Zabar Manastırlarını zorla tahrip etmişsin. Ben de, kartal kuşlardan ne kadar yüksekte ise, diğer manastırlardan o kadar yüksek bir kale olan Mar Bar Sawma Manastırı’nı zaptettim. Şimdi ise, onu sana iade ediyorum.” dedi. Böylelikle o, emirden sulh dilediği vakit, rahiplere zorla ettirmiş olduğu yemini kendisi lağvediyordu. Aynüddevle de: “Biz de senin dilediğin kadar barış içinde olmayı arzu ediyoruz. Ancak, barışı ne suretle temin edeceğini bize anlat. Zira sende iman bulunmadığı hissi vermişsin. Müslümanlar kendi kitapları, Hristiyanlar da haç ve İncil üzerine yemin ediyorlar. Hâlbuki sen, incili soymuş, haçı da kırmışsın. Binaenaleyh, sen Hristiyanların inancına sahip değilsin. Yeminlerimizi ona göre tanzim etmemiz için bana inancını söyle. Putperest mi yoksa Yahudi misin?” diye cevap verdi.[17]
Elimizdeki tarihi verilere bakılınca, Selçuklu sultanlarının Hristiyanlar ile iyi bir diyalog içinde olduklarını görmekteyiz. Bazı hükümdarların, sürgün ya da sığınma gibi bir takım sebeplerle Hristiyan dünyasının başkenti İstanbul’a gittikleri bilinmektedir. Sadece bu yüzden Anadolu sultanlarının Hristiyanlığa karşı bir aşinalıkları olduğu ve bu dine karşı bir yakınlaşma gösterdikleri, hatta Hristiyanlaştıkları bile söylenmiştir. Oysa Anadolu sultanları bu din mensuplarına karşı son derece toleranslı davranmışlar ve ilgi göstermişlerdir ancak onlar Hristiyanlık dinine herhangi bir eğilim göstermemişlerdir.[18]
Selçuklu sultanları gerek Anadolu’daki gerekse komşuları olan Bizans ülkesindeki Hristiyanlar ile akrabalık kurmuşlardır. Bundan dolayı Hristiyan unsurun Selçuklu sarayında büyük bir etkisi görülmektedir. Sultanların Hristiyan eşleri arasında Ermenilerden, Gürcülerden ve Rumlardan kadınlar hatta Konstantinapolis’deki Latin İmparatoru’nun akrabası olan bir Fransız kadın dahi bulunmaktadır. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in annesinin bir Hristiyan olduğu bilinmektedir. Bu hükümdar babası gibi kendisi de Hristiyan bir kadın ile hayatını birleştirmiştir. Bizans idaresi altındaki Marmara Denizi’nde bulunan bir adada şato sahibi olduğunu bildiğimiz Manuel Mavrozam, kızını, İstanbul’da sürgün hayatı yaşadığı sırada kendi şatosuna sığınmış olan, I. Gıyaseddin Keyhüsrev’e vermiştir. Mavrozam’ın üç oğlunun daha sonra Müslüman olarak, Selçuklu Devleti’nin üst makamlarında görev aldıkları söylenmiş, bu 3 kişinin Vezir Karatay, Emir Karasungur ve Kemaleddin Karakaş olduğu belirtilmiştir.[19]
I.Alaaddin Keykubad da Kalonaros beyi olan Kir Fard’ın kızı ile evlenmiştir. Bu kız daha sonra Müslüman olmuş ve Mahper ismini almıştır. Kir Fard aynı zamanda Kalonaros Kalesi’nin ruhani lideri yani başrahibi idi. Gürcü Kraliçesi Rasudan, gösterişli bir düğün ile kızını II. Gıyaseddin Keyhüsrev ile evlendirmiştir. II. izzettin Keykavus’un annesi Berdûliye isminde Hristiyan bir kadındır. Görüldüğü gibi Selçuklu sultanlarının aileleri arasında çok sayıda Hristiyan kadın bulunmaktadır. Yalnız evlilikler sadece Selçuklu hanedanı ile sınırlı değildir. Türkler, Gürcüler ve Ermeniler arasında eşit düzeydeki diğer insanlar arasında da evlilikler meydana gelmiştir.[20]
Selçuklu sultanlarının zaman zaman İstanbul’a gitmek durumunda kalmaları ve Hristiyan kadınlarla yaptıkları evlilikler, onların Hristiyan halka ve Ermenilere karşı sempati duymalarında ve hoşgörülü davranmalarında kuşkusuz etkisiz olmuştur. Selçuklu devletlerinde gayrimüslimler, önemli sayılacak noktalarda sıklıkla görev almışlardır.[21]
Tarihi kaynaklarımız II. İzzettin Keykavus’un Rum dayılarından bahsederken bunların devlet ve saltanat işlerine karıştıklarını ifade etmektedir. Bu konu ile ilgili örnekleri çoğaltmamız mümkündür. Ancak asıl önemli olan Selçuklu hizmetinde bulunan bu Hristiyan unsurların ve Ermenilerin kendi milliyetlerini ve dinlerini koruyabildikleridir. İhtida etmiş olanların ise devlet içinde en yüksek görevlere kadar getirildiklerini zaten biliyoruz. Anadolu Selçuklu Devleti içerisinde Ermenilerin ve diğer gayri Türk unsurların dini bakımdan da daima hoşgörü içerisinde yaşadıklarını, kendilerine dinî bakımdan hiçbir zorluk çıkartılmadığını görmekteyiz. Oysa Bizans hâkimiyeti altındaki Anadolu’da hoşgörü kavramı hemen hemen yok gibiydi.[22]
Sultanlar evlenecekleri gayrimüslim kadınlara dinî inanış ve ibadetlerine karışmayacaklarına dair söz vermişlerdir. Hatta II. Gıyaseddin Keyhüsrev ile evlenen Gürcü Prensesi bu sözden ötürü Konya Sarayı’na kendi papazı, mukaddes eşyası ve özel hizmetçileri ile birlikte gelmiştir. Bu dönemde Erzurum ve Erzincan gibi Ermenilerin çoğunlukla bulundukları şehirlerde şaraplı, domuz etli dinsel ayinler yapılıyor, fakat bundan dolayı gayrimüslimleri hiç kimse yadırgamıyor ve engellemiyordu. [23]
Selçuklu Sultanları Ermenilere ve gayrimüslimlere sadece dinî anlamda hoşgörü göstermiyor aynı zamanda bütün konularda onlara karşı son derece iyi ve anlayışlı davranıyorlardı. Selçukluların Ermenilere ve gayrimüslimlere gösterdikleri hoşgörülü muameleler, Ermenilerin ve gayrimüslimlerin kendilerini tercih etmeleri sonucunu doğurmuştur.[24]
Hristiyan bir Süryani Tarihçisi olan Gregory Abû’l Farac, diğer adıyla Bar Hebraeus, I. Kılıçarslan’ın Malatya’yı anlaşma yolu ile aldığını ve burada oturan yerli halktan hiç kimseye zarar vermediğini söyleyerek, Selçuklu sultanlarının gayrimüslimlere karşı olan davranış tarzlarına dikkati çekmektedir. Yine II. Kılıçarslan Malatya’ya girdiğinde Patrik Mikhael’e dostluk mesajı içeren bir mektup, ruhanilik asası ve bir miktar para göndermiştir. Patriği bazen davet eder, saraya gelişinde ise onu bizzat karşılardı. Süryani Mikhael ve yanındaki din adamları haçları ile birlikte dini şarkılar söyleyerek sultanın huzuruna gelirlerdi. Patrik ile dini konularda konuşurlardı. Bu konuşmalar esnasında Sultan oldukça duygulu anlar yaşardı. Bu üst seviye karşılama ve sohbetlerden gayet memnun olan Hristiyanlar, kiliseye giderek Sultan ve halkı için dualarda bulunurlardı. Sultan Bizans’a karşı kazandığı zaferlerin sebebinin bu dualar olduğunu patriğe bildirerek onu gururlandırmıştır.[25]
SONUÇ
Selçukluların hâkim olduğu bölgelerde genellikle üç ilahî dinin mensupları bir arada yaşıyorlardı. İmparatorluk genelinde Müslümanlar çoğunlukta olmakla birlikte, Hristiyanlar Ermeniler, Gürcüler, Abhazalar ve Süryanilerin yanı sıra Anadolu ve Ortadoğu’nun diğer bölgelerinde Hıristiyanların önemli doğu kiliseleri Yakubiyye, Nasturiyye ve Melkaiyye (Melkitlik) mezhepleri bulunmaktadır. 446/1054 yıllarında Batı Hıristiyanlığı Roma merkezli Katoliklik, İstanbul merkezli Ortodoksluk adlarıyla ikiye bölündü. Yahudiler imar ve ticaret alanında etkinlik gösteriyorlardı. O dönemde Isfahan, Hernedan, Semerkant ve Rey gibi şehirlerde Yahudi nüfusun bulunduğu, hatta Isfahan’ın bir bölgesinin ‘Yahudi Isfahan’ diye isimlendirildiği zikredilmektedir.
Bağdat’ta Yahudi tüccarlarının, uğradıkları haksızlıkları ve ayrımcılığı doğrudan sultana kadar götürebilmekteydiler Orta-Asya’da kurulan Türk devletlerinin, hâkimiyeti altında yaşayan Şaman, Budist, Manihaist, Hıristiyan, Müslüman ve Yahudileri birlik ve ahenk içerisinde idare etme ve onlara karşı dinlerinden kaynaklanan bir ayrımcılığa gitmeme politikaları Selçuklular devrinde de devam etmiş, hatta bu uygulama İslam dininin hoşgörüsüyle pekişerek devletin bünyesindeki farklı din ve mezhep mensupları eşit haklara sahip olabilmiştir. Melikşah döneminde Selçuklu ordusunda 7000 Ermeni askerinin bulunması devletin gayrimüslimleri bir tehlike saymadığını göstermesi bakımından önemlidir.
Bizans’ın mezhep farkını bahane ederek kendi dindaşlarına yönelik baskıcı din politikası bu dönemdedir. Gayrimüslim unsurlar, Selçukluların hoşgörülü tavırlarını gördüklerinde onları kendileri ve dinleri için kurtarıcı kabul etmişlerdir. Nitekim Ermeni tarihçi Urfalı Mateos, Melikşah’ın ölümü üzerine “Herkesin babası ve bütün insanlara karşı merhametli ve hüsn-i niyet sahibi bir zat olan büyük sultan Melikşah öldü” ifadesini kullanmıştır. Aynı müellifin Azerbaycan valisi ve Melikşah’ın oğlu İsmail hakkında, Ermenileri ve manastırlarını saldırılara karşı korumasından övgüyle bahsetmiştir. Selçukluların uyguladığı bu her alandaki hoşgörü politikası, fethedilen bölge halkının Selçukluları hızla benimsemesini sağlamış ve bu durumda Anadolu’nun Türkleşmesi sürecinin daha sorunsuz ve hızlı olmasına yardımcı olmuştur.
KAYNAKÇA
Abu’l Farac, Abu’l Farac Tarihi, Çev. Ö. R. Doğrul, TTK, Ankara 1987.
Akdağ, Mustafa; Türkiye’nin iktisadi ve İçtimai Tarihi (1243-1453), C.I, Cem Yayınları, İstanbul 1995.
Akşit, Oktay; Roma İmparatorluk Tarihi (M.S. 193-395), İÜEF Yayınları, İstanbul 1970.
Aktok Kaşgarlı, Mahlika; Kilikya Tabii Ermeni Baronluğu Tarihi, Köksav Yayınları, Ankara 1990.
Albright, W. F.; “The Origin of Name Cilicia”, The American Journal of Philogy, Vol.43, No.2, 1992, s.167-170.
Angold, Michael; Byzantine Empire (1025-1204), New York 1994.
Aristakis, Ermeniyin Beyne al Bizansthiyin V’al-Atrak al Salçıkıye, Tahkikli Yayınlayan: Necip Faiz, İskenderiye 1983.
Artuk, İbrahim Cevriye; “Ortaçağda Bazı Anadolu Şehirlerine Verilmiş Olan Ünvanlar”, Türk Kültürü Araştırmaları, H. Zübeyir Koşay’ın Hatırasına Armağan, XXIV/2, Ankara 1986, s.66-75.
Attaliote, Michaelis; Historia, Bonn 1853.
Ayan, Ergin; “Ermeni Haçlı İşbirlikleri”, Ermeni Araştırmaları, (26), EAE Yayınları, Ankara 2007, s.49-71.
Baykara, Tuncer; Anadolu’nın Tarihi Coğrafyasına Giriş I, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1988.
Cahen, Claude; “Türkler’in Anadolu’ya İlk Girişi (XI. yüzyılın 2. Yarısı)”, Çev. Yaşar Yücel-Bahaeddin Yediyıldız, Belleten, LI/201, TTK, Ankara 1987, s.1385-1386.
Cahen, Claude; Osmanlılar’dan Önce Anadolu’da Türkler, Çev. Yıldız Moran, E Yayınları, İstanbul 1994.
Canard, Marius; “Arminya”, Encylapodia of Islam, C.I, London 1965.
Carnotensis, Fulcherius; Kutsal Toprakları Kurtarmak Kudüs Seferi, Çev. İlcan Bihter Barlas, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2009.
Cassius Dio, Roman History, Çev. Earnest Cary, Herbert Boldwin Foster, Oxford 1914, s.31,
Charanis, P; The Armanians in the Byzantine Empire, Lizbon 1963.
Cowdrey, H.E. John; Papa Gregory VII 1073-1085, Clarendon Press Oxford, New York 1998.
Dabağyan, Levon Panos; Türkiye Ermenileri Tarihi, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2004.
Delaporte, Louis; Malatya, Arslantepe, Paris 1940.
Demirkent, Işın; “Haçlı Seferleri ve Türkler”, Türkler Ansiklopedisi, C.VI, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s.651-668.
Demirkent, Işın; “Haçlılar”, DİA, C.XVI, Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 1996, s.525-546.
Demirkent, Işın; Haçlı Seferleri Tarihi, Dünya Kitapları, İstanbul 2007.
Deveci, Yıldız “Bir Başka Açıdan Ermeniler’de Din”, Ermeni Araştırmaları, 6, (14-15), EAE Yayınları, Ankara 2004, s.115-130.
El Feth b. Ali Bundari, Zubdat Al Nuşra ve Nuhbat Al Usra, Çev. K. Burslan, TTK, Ankara 1999.
En Nebhar, Muhammed Faruk; İslam Anayasa ve İdare Hukuku Genel Esasları, Çev. Servet Armağan, Sönmez Neşriyat, İstanbul 1980.
Ener, Kasım; Tarih Boyunca Adana Ovası’na Bir Bakış, Kayı Yayınevi, İstanbul 1964.
Ercan, Yavuz; “Ermeniler ve Ermeni Sorunu”, Yeni Türkiye: Ermeni Sorunu Özel Sayısı, C. I, S.37 (Ocak-Şubat 2001), s.36-52.
Erer, Raşid; Türklere Karşı Haçlı Seferleri, Kaktüs Yayınları, İstanbul 2002.
Ersan, Mehmet; Selçuklular Zamanında Anadolu’da Ermeniler, TTK Yayınları, Ankara 2007.
Ertem, Hayri; Boğazköy Metinlerinde Geçen Coğrafya Adları Dizini, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 1973.
Erzi, A.Sadık; “Türkiye Kütüphanelerinden Notlar ve Vesikalar I”, Belleten, XIV/53, TTK, Ankara 1950, s.97-98.
Force, James H.; “Armenians and the First Crusade”, Journal of the Medieaval History (17), 1991, s.13-22.
Frazee, Charles A. The Christian church in Cilician Armenia:Its Relations with Rome and Constantinople to 1198, Church History, 45 (2), Cambridge University History, England 1976.
Genel Kurmay Başkanlığı; Geçmişten Bugüne Türk-Ermeni İlişkileri, Genel Kurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara 1989.
Ghazarian, Jacob G.;The Armenian Kingdom in Clicia During the Crusades, The Integration of Cilician Armenians with the Latins 1080-1393, Curzon Press, Richmand 2000.
Gordlevski, V, Anadolu Selçuklu Devleti, Çev. Azer Yaran, Onur Yayınları, Ankara 1988.
Göktaş, Lütfullah; “Katolik Kilisesi’nin Ekümenik Konsil Metinlerinde Haçlı Seferleri”, USES, Diyarbakır 1996, s.83-84.
Göyünç, Nejat; Türkler ve Ermeniler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2005.
Hüdavendigar, Onur; Millet-i Sadıka’dan Hayk’ın Çocuklarına Ermeniler, Kitabevi Yayınları, İstanbul 1999.
Işık, İrfan; Birlikte Olduğumuz Halklar, Sorun Yayınları, İstanbul 2000.
İbnü’l Azimi, Azimi Tarihi (Selçuklular Dönemiyle İlgili Bölümler), Çev. Ali Sevim, TTK, Ankara 2006.
İbnü’l Esir, El-Kâmil Fi’t Tarih, Çev. A. Özaydın, C.IX, Hikmet Neşriyat, İstanbul 1987.
İbnü’l Kalanisi, Zeyl Tarih Dımaşk, Neşr. H.F. Amedroz, Beyrut 1908.
İşhanyan, Rafael; Başlangıcından II. Yüzyıla Kadar Ermeniler’in Tarihi, Çev. Sarkis Seropyan, Belge Yayınları, İstanbul 2006.
Kafesoğlu, İbrahim; Sultan Melikşah Devrinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1953.
Kalaç, Mustafa; “Kömürhan, Urartu Kitabesi”, Belleten, XX/79, TTK, Ankara 1956, s.350-357.
Kara, Seyfullah; Anadolu Selçukluları Din ve Din Kurumları, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum 2002, (DT).
Karaman, Hayreddin; Mukayeseli İslam Hukuku, Nesil Yayınları, İstanbul 1981.
Kerimüddin Mahmud Aksarayi, Müsameret’ül Ahbâr, Nşr. Osman Turan, TTK, Ankara 1999.
Keropyan, Keğam; Ermeni Halkının Doğuşuna Bilimsel Yaklaşım, Çev. Sarkis Seropyan, Aras Yayınları, İstanbul 2001.
Kınal, Firuzan; Eski Anadolu Tarihi, TTK, Ankara 1962.
Koca, Salim; Türkiye Selçukluları Tarihi II, Malazgirtten Miryakefelon’a (1071-1176), Karam Yayınları, Çorum 2003.
Koçaş, Sadi; Tarihte Ermeniler ve Türk-Ermeni İlişkileri, Kastaş Yayınları, İstanbul 1990.
Kodaman, Bayram; “Ermeni Meselesi Tarihi ve Siyasi Bir Değerlendirme, Yeni Türkiye Ermeni Meselesi Özel Sayısı (Ocak-Şubat 2001), C.I, S.37, s.200-212.
Konyalı, İbrahim Hakkı; Alanya (Alâiye), Nşr. M. Ali Kemaloğlu, İstanbul 1946.
Kotan, Necati; Türk ve İslam Âlemine Karşı Haçlı Seferleri, Kemal Matbaası, adana 1974.
Köymen, Mehmet Altay; Tuğrul Bey ve Zamanı, MEB Yayınları, İstanbul 1972.
Lastiverte, Aristakes; History, İng. Çev. R. Bedrasian, New York 1985.
Marcellinus, Ammianus; The Later Roman Empire (A.D. 334-378), Çev. Walter Hamilton, Penguin Classics, ABD 1986.
Mayer, L.A., J. Garstang; Index of Hittite Namer, London 1923.
Memiş, Ekrem; “Asur Devletleri’nin Anadolu Politikaları”, XII. Türk Tarih Kongresi, C.I, Ankara 1999, s.70-78.
Mikhail Psellos’un Khronographiası, Çev. Işın Demirkent, TTK, Ankara 1992.
Moltke, Helmuth Von; Türkiye’deki Durum ve Olaylar Üzerine Mektuplar, Çev. Hayrullah Örs, TTK, Ankara 1960.
Morisson, Cecile; Haçlılar, Dost Yayınları, Ankara 2005.
Oğuz, M; Malatya Tarihi ve Sosyo-Ekonomik Durumu, Kurtiş Matbaacılık İstanbul 2000.
Ostrogosky, G.;Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, TTK, Ankara 1999.
Polat, İbrahim Ethem; Haçlılara Kılıç ve Kalem Çekenler, Vadi Yayınları, İstanbul 2007.
Procupius, History of the Wars, Çev. H.B. Dewing, London 1914.
Reşidüddin Fazlullah, Câmiu’t-Tevârih II/5, TTK, Ankara 1999.
Rice, Tamara Talbot; The Seljuks in Asia Minor, London 1961.
Runciman, Steven; Haçlı Seferleri Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, C.I, TTK, Ankara 1986.
Ryan, James D.; “Armenia Between East and West in the Era of the Crusades”, Tolerance and Intolerance: Social Conflict in the Age of the Crusades, Ed. Michael Garvers and James M. Dowell, Syrocuse University Press, New York 2001, s.55-65.
Saray, Mehmet; Ermenistan ve Türk-Ermeni İlişkileri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 2005.
Sertel, Savaş; XII. ve XIII. Yüzyıllarda Türk-Ermeni İlişkileri, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ 2006, (YLT).
Sevim, Ali; Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleymanşah, TTK, Ankara 1990.
Sevim, Ali; Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, TTK, Ankara 2000.
Sevim, Ali; Ünlü Selçuklu Komutanları, Afşin, Atsız, Artuk ve Aksungur, TTK, Ankara 1990.
Sezen, Tahir; Osmanlı Yer Adları, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara 2006.
Skylitzae, Ionnes; Historia, Nşr. I. Bekker, Bonn 1839.
Smbat, Smbat Vekayinamesi, TTK Kütüphanesinde Gayrı Matbu Nüsha.
Strabon, Geographika (Antik Anadolu Coğrafyası), XII, XIII, XIV, Çev. Adnan Pekman, İstanbul Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2000.
Süryani Mihail, Vekâyinâme, Çev. Hrant D. Andresyan, TTK, Ankara 1944.
Şadruddin Ebu’l Hasan Ali b. Nâşır İbn Ali El-Hüseyni, Ahbâru’d Devleti’s –Selçukiyye, Çev. Necati Lügal, TTK, Ankara 1999.
Tellioğlu, İbrahim; Türk-Ermeni İlişkileri ve 1915 Olayları, Türk Ocakları Yayınları, Trabzon 2015.
Turan, Osman; Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1998.
Turan, Osman; Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2003.
Umar, Bilge; Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İnkılap Yayınları, İstanbul 1993.
Ural, Gültekin; Tarihin Işığında Ermeni Dosyası, Kamer Yayınları, İstanbul 1998.
Uras, Esat; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul 1987.
Urfalı Mateos, Urfalı Mateos Vekayinamesi ve Papaz Grigor’un Zeyli, TTK, Ankara 1987.
Usta, Aydın; Çıkarların Gölgesinde Haçlı Seferleri, Yeditepe yayınları, İstanbul 2008.
Vartabel; Vardan; “Türk Fütuhatı Tarihi (889-1262)”, Tarih Semineri Dergisi, 1/2 Çev. Hrant D. Andresyan, İstanbul 1937, s.154-245.
Vryonis, S.;The Decline of Medieval Hellenism in Asia Minor and the Process of Islamization from the Eleventh Through the Fifteenth Century, California, 1971.
Wittek, Paul; The Rise of the Ottoman Empire, London 1963.
[1] Abû’l-Farac, age, s.342, Mateos, age, s.204.
[2] İbnü’l Kalanisi, Zeyl Tarih Dımaşk, Neşr. H.F. Amedroz, Beyrut 1908 s.138.
[3] Vardan, age, s.188, Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.141-142, Runcıman, age, C. II, s.31-32.
[4] Abû’l-Farac, age, C. II, s.342.
[5] Süryani Mihail, age, s.54.
[6] Mihail, age, s.54, Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.149-150.
[7] Abû’l-Farac, age, s.351-352.
[8] Abû’l-Farac, age, s.359, Mihail, age, s.82-83.
[9] Abû’l-Farac, age, s.359, Mihail, age, s.82-83.
[10] Abû’l Farac, age, s.361, Mihail, age, s.84.
[11] Abû’l Farac, age, s.359-361, Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.169.
[12] Abû’l Farac, age, s.367, Mihail, age, s.103.
[13] Mihail, age, s.116.
[14] Abû’l Farac, age, s.377.
[15] Abû’l Farac, age, s.377.
[16] Mihail, age, s.149, Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.186-187.
[17] Mihail, age, s.149, Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.186-187.
[18] Seyfullah Kara, Anadolu Selçukluları Din ve Din Kurumları, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum 2002, (DT), s.401.
[19] Paul Wittek, The Rise of the Ottoman Empire, London 1963, s.28.
[20] İbrahim Hakkı Konyalı, Alanya (Alâiye), Nşr. M. Ali Kemaloğlu, İstanbul 1946, s.68-69.
[21] K Mustafa Akdağ, Türkiye’nin iktisadi ve İçtimai Tarihi (1243-1453), C.I, Cem yayınları, İstanbul 1995, s.21.
[22] Aksarayi, age, s.136, Gordlevski, age, s.329.
[23] Kara, age, s.392.
[24] Kara, age, s.393, Aksarayi, age, s.114.
[25] Abû’l Farac, age, s.135, Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.212.