Teketek Haber

MALAZGİRT SONRASI MARAŞ’TA BİR ERMENİ ASILLI BİZANS ORDU KOMUTANI; PHİLARETOS BRACHAMİOS

MALAZGİRT SONRASI MARAŞ’TA BİR ERMENİ ASILLI BİZANS ORDU KOMUTANI; PHİLARETOS BRACHAMİOS
07 Şubat 2018 - 22:56

Bizans kaynaklarında Germanikeia namıyla yâd edilen Maraş şehri Hz. Ömer[1] zamanında İslâm Devleti tarafından feth olunmuştu.[2] X. asırda Rumlar ile İslâmlar arasındaki mücadele pek şiddetli bir şekil almış ve Rumlar Anadolu’ya girmiş olan Müslümanlarla mücadeleye çalışıyorlardı. Müslümanlarda ellerinde bulunan yerleri muhafazaya gayret ediyorlardı. 915-916 senesinde Rumlar, Maraş havalisine saldırıp bazı tahribatlarda bulundular. 934 yılında Malatya’yı, 948-949 yılında ise Maraş’ı zapt ettiler.[3]

Buhara ve Horasan tarafında bulunan Oğuz kabilelerinden birçok kimseler o havalide bulunan Selçuk ümerasından İbrahim İnal Beg’in etrafında toplandılar. Selçuklu Sultanı Tuğrul’un kardeşi İnal Beg, onlara “…benim memleketlerim sizi idare edemez. Siz bilad-ı Rum’a gaza ve fisebilillah cihad ile meşgul olarak emval-i ganaimden mütenaim olunuz! İşte bende arkanızdan geliyorum…” diyerek onları Diyar-ı Rum’a sevk etti. Kendisi de arkalarından gitti. Oğuzlar birçok yerleri çiğneyerek Trabzon’a kadar geldiler. Elli bin kadar Rum askeri onlara karşı çıktıysa da vaki olan muharebelerde mağlup ve perişan oldular. Birçok asilzadeler Türklere esir düştüler. Oğuzlar daha birçok yerlere akın ederek yüz bin kadar esir ve hesapsız mal ile döndüler. Halep ve hudut eyaletleri Mirdasoğulların elinde idi. Selçukilerden Alparslan’ın nüfuz ve kuvveti günden güne artıyordu. Halep ve Avasım emiri bulunan Mahmud b. Salih b. Mirdas Alparslan’ın nüfuzunu görerek korkuya düştü. Mirdasoğulları’nın Selçukilere karşı koyacak kuvvetleri yoktu. Mahmud kendi memleketlerine emirler göndererek Halife Kaim Biemrillah ile Sultan Alparslan[4] namına hutbe okuttu ve böylece Maraş ve civarı Selçukluların eline geçmiş oldu.[5]

Philaretos Brachamios ve Faaliyetleri

Türklerin Doğu Anadolu’ya ilk akınlarının başladığı yıllarda Bizanslılar tarafından Orta Anadolu’ya tehcir edilen Ermeniler, bu bölgenin de Selçuklu Türklerinin eline geçmesi ile Kilikya[6] bölgesine doğru çekilmişlerdi. 1071 Malazgirt Savaşı’ndan[7] sonra Güneydoğu Anadolu ve Çukurova yöresinde Bizans yönetimi zayıflayınca buralarda yaşayan Ermeniler otorite boşluğundan yararlanarak feodal beylikler kurdular. Doğu Anadolu’da Bagrat Ermeni hükümdarının Bizanslılar tarafından öldürülmesinden sonra akrabalarından Ruben, Bizans İmparatorluğu’na isyan ederek Çukurova yöresinde bağımsız bir derebeylik kurdu. Aynı yıllarda Hetum’un oğlu olan Oşin adında diğer bir Ermeni lideri Rupen’in hâkim olduğu toprakların biraz daha batısında ayrı siyasi bir teşekkül oluşturdu. Rupen ve Hetum’un mensup olduğu aileler ileride Kilikya Ermeni Prensliği tarihinde önemli rol oynayacaktı. Türklerin Anadoluyu fethettikleri yıllarda bölgede başka bir Ermeni lideri olan Rumların Philaretos Brachamios, Ermenilerin ise Vahram dedikleri kişi ön plana çıkmıştı.[8]

Bizans’ın Malazgirt’te yenilgiye uğramasının hemen akabinde, Kilikya’da bir siyasî oluşum yönünde ilk adım atan Philaretos Brachamios, Van Gölü havzası (Vaspurakan) Ermenilerindendi (Ardzuniler).[9] Süryani Mikhail’e göre Philaretos Maraş’ın Şirbaz adlı köyünde doğmuştu. O güçlü, kurnaz, yağmada ve öldürmede cesaretli bir kişiydi.[10]Çocukluğunu Adıyaman’da (Hısn-ı Mansur) geçiren Philaretos, zekâsı ve cesaretiyle öne çıkmıştı.[11] İlerleyen zamanda becerisiyle de dikkat çeken bu şahıs, Malazgirt Savaşı öncesinde Palu taraflarında Bizans birliklerinin başında bulunuyordu. Daha sonra Romanos Diogenes tarafından Maraş (Germanikeia) valiliğine atanıp[12], Malatya-Antakya hattının savunmasından sorumlu Beylerbeyi (Domestikos) görevine getirildi.[13] Malazgirt’te ciddi bir tutum sergilemeyen Philaretos, savaş sonrasında[14] Ermenilerle birlikte, ortada kalmış ve savaştan sağ kurtulmuş Bizans askerlerini de etrafında toplayıp Maraş ve Elbistan bölgesini zapt etti.[15] Malazgirt Zaferinin Anadolu’da meydana getirdiği siyasî boşluktan yararlanan Philaretos, dağlık Kilikya’da bulunan Ermenilerin de katılımıyla 1074’te Maraş merkezli bir prenslik kurmayı, Bizans generalliğine tercih etmiş oldu.[16] Bu şahıs, her siyasî teşekkülde görülen hâkimiyet sınırlarını yayma, daha güçlü bir duruma gelme anlayışından hareketle Misis, Göksun (Keysun), Ra’ban, Anazarba, Urfa (1077), Ceyhan havalisi, Fırat boylarını ve bu arada Malatya’yı da ele geçirerek, Antakya’ya girdi (1078).[17] Philaretos, Bizans’a bağımlı olarak varlığını sürdüren Sason Ermenilerine karşı verdiği mücadele sonucu Sumeysat (Samsat), Harput, Palu ve Elbistan gibi yerleri de hâkimiyetine kattı.[18] Bu arada Kilikya’nın en önemli bir merkezi olan Tarsus da, Philaretos’un hâkimiyetinde bulunuyordu.[19] Philaretos, bütün bu gelişmeleri Ermenilerin bölgede şimdiye kadar Bizans’a karşı gösteremedikleri bir tavırla, bağımsız ve rahat bir hareketle ortaya koyuyordu.[20] Bunun mesnedini, dayanak noktasını ise Malazgirt sonrası Anadolu’da sürdürülen yoğun Selçuklu akınları ve buna bağlı olarak Bizans’ın içinde bulunduğu iç ve dış sıkıntılar oluşturuyordu.[21] Dolayısıyla dünya tarihi ve milletler üzerinde iz bırakan Malazgirt Zaferi, Ermeni Prensi Philaretos’un da işine yaramıştı. Bu vesile ile Bizans’a karşı başkaldırabilen Philaretos[22], geniş bir alanda, çok sayıda merkezde hâkim duruma gelmiş bulunuyordu.

Ne var ki Philaretos’un idaresindeki yerlerde yönetici[23] ve halka karşı zulme varan bir kısım davranışlarda bulunması[24], kendisinden nefret duyulmasına yol açtı[25]. Urfa ve Antakya halkları bunların başında geliyordu.[26] Bu durum, Philaretos’un kurduğu prensliğin sonunu hazırladı. Urfalı Mateos’un zalim ve müstebid olarak kaydettiği[27] Philaretos’un bu durumuna tahammül edemediği anlaşılan Antakya valisi İsmail ile prensin oğlu Urfa valisi Barsam anlaşarak, Süleymanşah’ı[28] Antakya’ya davet ettiler.[29] Bunun üzerine büyük bir titizlikle ve saklı tutmak suretiyle Antakya’ya gelen Süleymanşah, muhasara ve içten de aldığı yardım sonucu bu şehri hâkimiyetine aldı (1084/85).[30] Philaretos bu sırada Urfa’da bulunuyordu. Haberi olunca da yapacağı bir şey kalmamıştı.[31] Bu arada diğer Selçuklu emirleri de 1082-1085 yıllarında Kilikya bölgesinde sürdükleri akınlarla, Philaretos’un hâkimiyetinde bulunan Maraş[32] başta olma üzere diğer yerleri ele geçirmişlerdi.[33]Çaresiz kalan Philaretos, Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’a başvurarak, yıllık vergi vermek ve vasalı olmak suretiyle eski yerlerinin kendisine verilmesini istemiş, bu sırada İslâm dinini de kabul etmişti.[34] Melikşah, Philaretos’a Urfa’yı dirlik olarak verdi ise de, başta oğlu Barsama olmak üzere şehir halkının bu şahsı istememesi üzerine, eski merkezi Maraş emirliğine tayini uygun bulundu.[35]Ancak Süleymanşah’ın komutanlarından Buldacı’nın burayı fethetmesi üzerine oraya da gidemedi. Sefil duruma düşmüş olan bu Ermeni Prensi, Maraş’ta bir müddet yaşadıktan sonra, burada hayatını kaybetti (1086/1087).[36]

Philaretos’un ölümünden önce yeniden Hıristiyan olduğu ve bu din üzerine öldüğüne yer veriliyor.[37] Böylece Malazgirt Zaferiyle oluşan ortamdan yararlanılarak kurulan Philaretos Ermeni Prensliği, kurucusunun ölümüyle son bulmuş oluyordu (1087). Bu durum, Malazgirt Zaferinin sadece Türklerin değil, aynı zamanda Ermeni toplumunun da önünü açtığının ilk örneğini oluşturuyordu. Philaretos’un ölümü ve kurduğu prensliğin son buluşu, Kilikya’da kurulan prensliklerin gelişmelerine zemin hazırladı.[38] Ayrıca Süleymanşah’ın Suriye Selçuklu Sultanı Tutuş’a karşı giriştiği savaşta hayatını kaybetmesi (1086) ve Anadolu’da 1092 yılına kadar sürecek olan fetret döneminin, Kilikya’daki yeni gelişmelere fırsat oluşturduğunu da göz ardı etmemek lazım. Buna ilaveten, I. Haçlı Seferi’nden sonra Türklerin sahillerden iç bölgelere çekilmeleri, Kilikya Ermeni prensliklerinin kurulmaları ve güçlenmelerini mümkün kılmıştı.[39] Ancak bütün bu gelişmelerin ortaya çıkışının baş saikası, hareket noktası Malazgirt Zaferiydi. Bu süreçte Kilikya’da kurulan Ermeni prensliklerinin en önemli ve aynı zamanda en uzun ömürlü olanı, Rubenler[40] ailesi tarafından kurulandı.[41]

Sonuç

Sultan Alp Arslan ve kahraman ordusunun Bizanslılara karşı kazandığı 1071 Malazgirt Zaferi’nin yansımaları, sadece bu devlet ve İslâm dünyasıyla sınırlı kalmadı. Dünya tarihinin de gidişatını değiştiren bu hadise, bilhassa Ermeni toplumu için ikinci bir milat oldu. Bu toplum birinci miladını İslâmî fetihlerle yaşamış, Romalılar, Bizanslılar ve İranlıların tahakkümünden kurtuluşun derin nefesini almıştı. Akabinde ise Malazgirt Zaferi ile Ermeniler Bizans sıkıntısından kurtuluşun, rahatlamanın ve yeni bir siyasî oluşumlarının yolunu buldular.

Malazgirt muharebesinden sonra öteye beriye dağılmış olan Rum generalleri bir takım sergüzeştler peşinde koşmaya başladılar. İmparator Romen Diojen’in kumandanlarından olup Domestikos unvanını kazanmış olan Philaretos ki Ermeni asıllıdır, Bizans ordusunun Anadolu’da kalan bakiyelerinden bir kısmını toplayıp, imparatorluğa tabi bazı yerleri zapt etme sevdasına kapıldı. 1072 yılında Maraş’ı, Elbistan’ı ve Malatya’yı zaptetti. Bilahere Bizans İmparatoru’na arz-ı itaat etti ve taht-ı idaresindeki topraklara ilaveten Antakya dukalığına[42] tayin edildi (1083-1084).

 

KAYNAKÇA

 

Abû’l-Farac, Georgy (Bar Hebraeus), Abû’l-Farac Tarihi, (çev. Ö. Rıza Doğrul), Ankara 1987, I.

Ahmed b. Yahya Belazuri, Fütûhu’l-Buldân, nşr. A. Enis et-Tabba’-Ö. Enis et-Tabba’, Beyrut 1987.

Ahmet Toksoy, Süleyman Şah’ın Güney Seferi Ve Ölümü, Erzincan Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt-Sayı: 6-2, 2004.

Ali İpek, Malazgirt Zaferiyle Kilikya Ermeni Prensliklerine Açılan Yol, Ermeni Meselesi Özel Sayısı, Yeni Türkiye, 2014, 60.

Ali Sevim, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, Ankara, 1993.

Ali Sevim, Erdoğan Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, Ankara 1995.

Ali Sevim, Genel Çizgileriyle Selçuklu Ermeni İlişkileri, TTK Yay., Ankara, 1983.

Anna Komnene, Alexiad,(çev. Bilge Umar), İnkılap kitabevi, İstanbul. 1996.

Besim Atalay, Maraş Tarihi ve Coğrafyası, 2008.

Bilge Umar, Tarihsel Adlar, İstanbul, 1993.

Ernest Honingman, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, Çev. Fikret Işıltan, İstanbul, 1970.

İbnü’l Esir, El Kamil Fit- Tarih, Çev. A. Özaydın, İstanbul 1987, C. X.

İbrahim, Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, İstanbul 1972.

İlyas Gökhan, Maraş Haçlı Senyörlüğü,  VII-XVI. Asırlarda Maraş Emirleri (Emir, Melik, Bey, Senyör, Beylerbeyi, Sancakbeyi), Edt. İlyas Gökhan, Selim Kaya, Kahramanmaraş, 2008.

Kerimed Din Mahmud-i Aksarayi, Müsameretü’l-Ahbar, ve Müseyeretü’l-Ahyar, İstanbul, 1944.

Mehmet Ersan, Selçuklular Zamanında Anadolu’da Ermeniler, TTK, Ankara 2007.,

Muammer Sarıkaya, Hz. Ömer ve Edebi Eleştiri, İ.Ü. Şarkiyat Mecmuası, Sayı 23, 2013-2.

Mükrimin Halil Yinanç-Selim Kaya, “Maraş Emirleri”, VII-XVI. Asırlarda Maraş Emirleri (Emir, Melik, Bey, Senyör, Beylerbeyi, Sancakbeyi), Edt. İlyas Gökhan, Selim Kaya, Kahramanmaraş, 2008.

Müverrih Vardan, “Türk Fütuhâtı Tarihi”, ( çev. Hrant D. Andreasyan)Tarih Semineri Dergisi I-II, İstanbul 1937.

Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul, 1971.

Ramazan Şeşen, “Haçlı Seferleri Sırasında Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Sisyasi ve Sosyal Durumu, Haçlılarla Yapılan Mücadeleye Katkısı”, Uluslararası Haçlı Seferleri Sempozyumu (23-25 Haziran, 1997, İstanbul), TTK Yay., Ankara, 1999.

René Grousset, Başlangıcından 1071’e Ermenilerin Tarihi, çev. SosiDolanoğlu, Aras yay., İstanbul 2005.

Selim Kaya, “Selçuklular Döneminde Maraş”, İlkçağdan Dulkadirlilere Kadar Maraş, Edt. İlyas Gökhan, Selim Kaya, 2008.

Sıbt İbnü’l-Cezvi, Mir’atü’z-Zaman Fi Tarihi’l-Ayan, Yay. Ali Sevim, Ankara 1992.

Steven Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, I, Çev. Fikret Işıltan, TTK Yay., Ankara, 1998.

Streck“Ermeniye”, İA, İstanbul 1993, MEB. Yay. IV.

Süryani Patrik Mihail, Vakayinâme, (Türkçe çev. Hrant D. Andreasyan), TTK basılmamış nüsha, 1994.

Urfalı Mateos, Urfalı Mateos’un Vekayinamesi ve Papaz Grigor’un Zeyli, Ankara 1987.

[1]Tam adı Ebû Hafs Ömer b. el-Hattâb b. Nufeyl b. Abdiluzzâ el-Kureşîel Adevî’dir. Fil vakasından 13 yıl sonra Mekke’de doğmuş, Hulefâ-yiRâşidîn’in ikincisi olarak 634-644 yılları arasında halifelik yapmış ve h. 23/ m. 644 yılında Medine’de vefat etmiştir. Erken ve geç dönem tarihçiler Hz. Ömer’in Cahiliyye ve İslami dönemdeki yaşantısı, halifeliği, tebaası arasında adaleti tesis etmek için takip ettiği eşsiz siyaseti ve fetih ordularının zafer kazanması için ordu düzenleme ve devlet kurumlarının teşekkülü gibi konularda ayrıntılı bilgiler verirler (Muammer Sarıkaya, Hz. Ömer ve Edebi Eleştiri, İ.Ü. Şarkiyat Mecmuası, Sayı 23, 2013-2, s. 188).

[2] İslâm ordularının Ermeniye fetihleri Hz. Ömer döneminde (13-23/634-644) başladı. Ancak bunlar birer keşif ağırlıklı fetih hareketleriydi, pek kalıcı olmadılar. Bölgede asıl kalıcı fetih hareketleri Hz. Osman döneminde (23-35/644-656) gerçekleştirildi. Bizans Ermeniyesi’nin merkezi Erzurum’un (Theodisiopolis, Kalikala) İslâm hâkimiyetine alınışıyla (24/25/645-646) başladı. Habib b. Mesleme komutasındaki İslâm ordusu, bundan sonra Bagrevand (merkezi Eleşkirt), Taron (merkezi Muş), Van gölü havzası (Vaspurakan), Apahunik (Bâcüneys, merkezi Malazgirt), Ararat, Şirak (merkezi Ani) ve Vanand (merkezi Kars) bölgelerini İslâm hâkimiyetine kattı. İran Ermeniyesi’nin merkezi Dvin’i de yeniden fetheden Habib b. Mesleme, harekâtına devamla son karargâhını Tiflis’te kurdu. Dönemin adıyla Ermeniye, sürdürülen bu fetih hareketleriyle İslâm hâkimiyetine alınmış, Müslüman halkın Erzurum, Malazgirt, Ahlat, Erciş ve Dvin gibi önemli merkezlere yerleştirilmesiyle de kalıcı duruma getirilmiş bulunuyordu. Bu durum, belki çoğunluğunu Ermeni ailelerinin oluşturduğu yerli halkın Bizans topraklarına göç etmelerine neden oluyordu. Erzurum bunun bir örneğini oluşturuyor. Bizans Ermeniyesi’nin merkezi olan bu şehir, İslâm hâkimiyetine alındıktan sonra, Şam’dan gönderilen iki bin Müslümanın buraya yerleştirilmesiyle, içlerinde Ermenilerin de bulunduğu yerli halkın birçoğu Bizans topraklarına göç etmişti. Bununla beraber Doğu Ermenilerinin Orta Anadolu’ya ve buradan da Kilikya bölgesine göçlerinin en yoğun olanı Selçuklu akınlarıyla yaşandı (RenéGrousset, Başlangıcından 1071’e Ermenilerin Tarihi, çev. Sosi Dolanoğlu, Aras yay., İstanbul 2005, 485, 522; Ahmed b. Yahya Belazuri , Fütûhu’l-Buldân , nşr. A. Enis et-Tabba’-Ö. Enis et-Tabba’, Beyrut 1987, s. 278, 378; Ali İpek, Malazgirt Zaferiyle Kilikya Ermeni Prensliklerine Açılan Yol, Ermeni Meselesi Özel Sayısı, Yeni Türkiye, 2014, 60, s. 282).

[3] Mükrimin Halil Yinanç-Selim Kaya, “Maraş Emirleri”, VII-XVI. Asırlarda Maraş Emirleri (Emir, Melik, Bey, Senyör, Beylerbeyi, Sancakbeyi), Edt. İlyas Gökhan, Selim Kaya, Kahramanmaraş, 2008, s. 19,23.

[4] Alparslan, Büyük Selçukluların ikinci büyük padişahı olup 455-465/ 1063-1072 yılları arasında saltanat sürmüştür.

[5] Besim Atalay,Maraş Tarihi ve Coğrafyası, 2008, 64-65.

[6]Adının ilkçağlardan kalma Gülek (Güllük) boğazından kaynaklı ve Luwi dilinden gelme olduğu üzerinde durulan Kilikya,11 Toros dağları ve buradaki boğazlarıyla stratejik bir öneme sahipti. Anadolu ile Suriye arasındaki siyasî ve askerî irtibat Kilikya geçitleriyle sağlanıyordu.12 Eskiden beri Anadolu, Suriye ve Akdeniz kültürlerinin yaşandığı, düzlük kısımlarının verimliliğiyle de bir cazibe merkezi olan Kilikya, Hitit, Asur, Pers, Roma, Bizans ve Müslümanların hâkimiyetinde kaldı (Bilge Umar, Tarihsel Adlar, İstanbul, 1993, s. 12).

[7] 1071 ‘de Bizans’la yapılan ve Türklere Anadolu’nun kapılarını açan meydan savaşı. Daha fazla bilgi için bkz. Faruk Sümer-Ali Sevim; İslâm Kaynaklarına Göre Malazgirt Savaşı, Ankara 1971; Feridun Dirimtekin, Malazgirt Meydan Muharebesi, İstanbul, 1936; İbrahim Kafesoğlu, Malazgirt Meydan Muharebesi, İstanbul, 1956; M. Halil Yinanç, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, İstanbul 1944; İbrahim Kafesoğlu, Malazgirt, l.A. VII, s. 242-248.

[8] Steven Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, I, Çev. Fikrat Işıltan, TTK Yay., Ankara, 1998, s. 57; Ali Sevim, Genel Çizgileriyle Selçuklu Ermeni İlişkileri, TTK Yay., Ankara, 1983, s. 21; Mehmet Ersan, Selçuklular Zamanında Anadolu’da Ermeniler, TTK, Ankara 2007,İlyas Gökhan, Maraş Haçlı Senyörlüğü,  VII-XVI. Asırlarda Maraş Emirleri (Emir, Melik, Bey, Senyör, Beylerbeyi, Sancakbeyi),Edt. İlyas Gökhan, Selim Kaya, Kahramanmaraş, 2008, s. 69)

[9]Urfalı Mateos, Urfalı Mateos’un Vekayinamesi ve Papas Grigor’un Zeyli, Ankara 1987, s. 147.

  1. 147; Ersan, s. 37.

[10]Süryani Mikhail, Vekayiname (1042-1195, 1195-1229), TTK Tercümeler Kısmı, Basılmamış Notlar, s. 30.

[11]Mateos, a.g.e.,s.147; Abû’l-Farac, Georgy (Bar Hebraeus), Abû’l-Farac Tarihi, (çev. Ö. Rıza Doğrul), Ankara 1987, I, 331; AnnaKomnene, Alexiad, (çev. Bilge Umar), inkılâp kitabevi, İstanbul. 1996, s.194

[12] Süryani Mikhail, a.g.e., s. 31; Ernest Honingman, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, Çev. Fikret Işıltan, İstanbul, 1970, s. 142-143; Runciman, a.g.e., s. 57.

[13] Müverrih Vardan, “Türk Fütuhâtı Tarihi”, ( çev. Hrant D. Andreasyan) Tarih Semineri Dergisi I-II, İstanbul 1937, s.180; Anna Komnene, a.g.e.,s.194; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul, 1971, s s. 68.

[14] Ancak Malazgirt yenilgisi ile Diogenes’in tahtı kaybetmesi üzerine yeni İmparator Mikhail’i tanımıyarak Tarsus, Misis, Anazarpa, Maraş, Malatya, Elbistan, Keysun, Palu, Karput, Samsat, Urfa ve Antakya gibi şehirleri ele geçirerek Tarsus’tan Fırat’a kadar olan bölgeyi içine alan bölgesel bir yönetim kurdu. Çukurova’da Rupen ve Oşin ise Philaretos’un vasalları olmuşlardı (İlyas Gökhan, Maraş Haçlı Senyörlüğü,  VII-XVI. Asırlarda Maraş Emirleri (Emir, Melik, Bey, Senyör, Beylerbeyi, Sancakbeyi), Edt. İlyas Gökhan, Selim Kaya, Kahramanmaraş, 2008, s. 64-65).

[15] Selim Kaya, “Selçuklular Döneminde Maraş”, İlkçağdan Dulkadirlilere Kadar Maraş, Edt. İlyas Gökhan, Selim Kaya, 2008, s. 109.

[16] Süryani Mihail, a.g.e.,s.30-31; Mateos, a.g.e., s. 147 vd.; Abû’l-Farac, a.g.e., I, 331; Turan, a.g.e., s. 68.

[17] Bizans’ın Antakya Valisi İsaak’ı mağlup ettikten sonra da 1077’de Urfa’yı Bizans valisi Leon’un elinden almış, Malatya’daki Ermeni Prensi Gabriel’e de kendisine tabiiyeti kabul ettirmişti. Daha sonra da Fırat boylarında ortaya çıkan Vasak Pahlavuni’yi 1079’da öldürdükten sonra Antakya’ya girmiş ve orada buluna Rumları katletmişti. Bu suretle gittikçe kuvvetlenen ve hakimiyet sahasını genişleten Philaretos, Maraş, Elbistan, Malatya, urfa, Antakya ve Tarsus’u içine alan oldukça geniş bir alanda 1079 yılında Ermeni Prensliği kurmuştu (Osman Turan, a.g.e., s. 68-69; Sevim, a.g.e., s. 102; Kaya, a.g.m., s. 109).

[18] Mateos, a.g.m.,s.147 vd.; Süryani Mihail, a.g.e., s.30-31; Abu’l-Ferec, a.g.e., I, 331; Vardan, a.g.e.,s. 180; Anna Komnene, a.g.e.,s.194; Turan, a.g.e.,  68.

[19] Ersan, a.g.e.,s. 38.

[20] Vardan, a.g.e.,s.180; Anna Komnene, a.g.e.,s. 194.

[21] Turan, a.g.e., s. 40.

[22] O, Ortodoks olması sebebiyle Bizans ile tamamen bağlarını koparmamış, ancak oynak bir siyaset izleyerek Halep’teki Mirdasoğulları adlı Arap emirliğine bağlanmıştı (Gökhan, a.g.m.,s. 65).

[23] Philaretos kendisine bağlı şehirlerin başına Ermeni asıllı komutanları getirmişti (Gökhan, a.g.m., s. 69).

[24] Philaretos, siyasi ikbal için zaman zaman kendi ırkdaşlarına bile zulüm etmekten çekinmedi. Urfalı Mateos, 1083’ün sonu 1084’ün başlarında Philaretos’un Urfa Emirlerini taciz ettiğini, Prens Arçuk’u işkenceler ile öldürttüğünü, diğer Ermenileri de Maraş şehrine götürdüğünü, hatta Philaretos’un İşkhan ile kardeşi Todorik’in gözlerini çıkarttığını, Maraş’a gönderilmiş olan Ermenilerin diğer ileri gelenlerini de zincirle bağlı oldukları halde hapiste sakladığını kaydetmektedir (Urfalı Mateos, a.g.e., s. 161).

[25] Malatya’da Philaretos’un Gabriel adlı bir Ermeni asıllı komutanı hâkimiyet sürüyordu. Urfa hâkimi Thoros’un kayınpederi olan Gabriel, Ortodoks mezhebindeydi. Bu yüzden bölgede bulunan ve Ortodoks olmayan diğer Hıristiyanlara kötü davranıyordu. Bu Hıristiyanlar ise kendilerine Ortodoksluğu kabul ettirmeye çalışan Bizans yönetiminin zayıflamasına seviniyorlar ve Türk idaresini memnuniyetle karşılıyorlardı (Gökhan, a.g.m., s. 65).

[26]Mateos, a.g.e., s.161: Abu’l-Ferec, a.g.e.,  I, 331; Turan, a.g.e., s. 69.

[27]Mateos,  a.g.e., s. 147

[28]Süleymanşah (1167-1227), Alp Arslan tarafından Anadolu’ya gönderilmiştir. Anadolu’da fetihlerde bulunduktan sonra Türkiye Selçuklu Devleti’ni kurmuştur. Daha sonra Antakya’yı ele geçirmiştir. Halep seferine çıktığı zaman Tutuş Bey ile savaşarak hayatını kaybetmiştir (Ahmet Toksoy, Süleyman Şah’ın Güney Seferi Ve Ölümü, Erzincan Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt-Sayı: 6-2, 2004, s. 63).

[29]İbnü’l Esir, El- Kamil Fit- Tarih, Çev. A. Özaydın, İstanbul 1987, C. X, s. 128; Mateos, a.g.e.,s.161; Süryani Mihail, a.g.e., s. 31; Abu’l-Ferec, a.g.e., I, 331; Anna Komnene, a.g.e., s.194.

[30] Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos ile 1082’de İstanbul’un Anadolu yakasındaki Dragos çayını Bizans-Selçuklu hududu olarak tanıyan bir anlaşma imzalayan Anadolu fatihi Süleymanşah Antakya üzerine hareket etti. Esasen Türkiye Selçuklu Sultanı Süleymanşah’ın bu sefere çıkmasının bazı nedenleri vardı. Ermeni asıllı Philaretos, Maraş, Malatya, Göksun, Tarsus, Anazarba, Antakya, Ra’ban ve Urfa şehirlerini alarak oldukça büyük bir prenslik kurdu. Bu prens, Süleymanşah’ın hâkimiyetini bu tarafa doğru yaymasından endişelenerek Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’a yaklaşıyordu. İşte bu Ermeni prensliğinin kurulması ve Melikşah’ın desteğini kazanması endişeli bir durum yaratıyor ve Süleymanşah’ı bu seferine mecbur bırakıyordu. Bundan sonra Türkiye Selçuklu sultanı Kilikia / Çukurova’ya girerek Tarsus’u ele geçirdi. Bir yıl içinde Adana, Anazarba ve bütün Çukurova’yı hâkimiyeti altına aldı. Bütün bu gibi sebepler nedeniyle İznik’ten cebri bir yürüyüş ile Antakya’ya doğru hareket etti. Hareketini gizlemek ve duyurmamak için geceleyin yol alıyor, gündüzleri dinleniyor veya sapa yolları takip ediyordu. Böylece kısa sürede Antiokheia/ Antakya önlerine geldi. O, şehri hazırlıksız ve müdafaasız bir vaziyette bulunup geceleyin Halep Kapısı tarafından girip, zapt etti. Süleyman 300 adamla beraber şehre girdi. Ertesi gün şehir halkı bunu görünce büyük korku içine düştü. Halk toptan iç kaleye toplandı. Türk askerleri günden güne daha da çoğaldı. Mateos’a göre Türkler şehri ele geçirmelerine rağmen halktan kimseye dokunmamışlardır. Sonunda iç kalenin de fethedilmesi üzerine halk salimen evlerine dönmüşlerdir. Böylece Süleymanşah bütün Çukurova bölgesine hakim olmuştur. İbnü’l Esir ise, olayı farklı bir şekilde anlatmaktadır, “…Philaretos halka ve aynı şekilde askerlere çok kötü muamele ederdi, hatta oğlunu dahi hapse attırmıştı ve bu sebeple o ve Antakya şahnesi (vali) Türk asıllı İsmail, şehri Süleyman’a teslim etmek için anlaştılar. Mektup göndererek davet ettiler. Bunun üzerine Süleymanşah üç yüz süvari ve çok sayıdaki piyade kuvvetle deniz yoluyla hareket etti. Daha sonra dağlar ve çok dar ve zor boğazlardan geçerek sözleştikleri yere vardı. Şahne ve maiyetindekilerle anlaşarak merdiven kurup surlara çıktı 1084 yılı Aralık ayında şehri ele geçirdi. Şehir halkı direnip savaştı, fakat Süleymanşah onları bir biri ardına mağlup etti”. Süleyman-şah, Antakya halkının gönlünü alarak onlara ant içirdi. Şehrin yöneticisinin bütün silah, hazine ve eşyasına el koydu. Fetihten sonra hemen bir elçi göndererek Antakya mülkünü tamamen ele geçirdiğini Melikşah’a arz etti. Daha sonra Süleyman-şah şehirdeki Kawasyana Kilisesi’ni camiye çevirtti ve burada 17 Aralık 1084 Cuma günü de 110 müezzin tarafından okunan ezandan sonra kalabalık bin cemaatle Cuma namazı kıldı. Sikkeyi Melikşah adına bastırıp hutbeyi onun adına okuttu (İbrahim, Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, İstanbul 1972, s. 66; Ali Sevim, Erdoğan Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, Ankara 1995, 422; Turan, a.g.e.,s. 69; Urfalı Mateos, a.g.e.,  s. 161, 162; İbnü’l Esir, a.g.e., s. 128,; Sıbt İbnü’l-Cezvi, Mir’atü’z-Zaman Fi Tarihi’l Ayan, Yay. Ali Sevim, Ankara 1992, s. 244. Kerimed Din Mahmud-i Aksarayi, Müsameretü’l-Ahbar, ve Müseyeretü’l Ahyar, İstanbul, 1944 s. 19; Toksoy, a.g.m., s. 64-66).

[31]Mateos, a.g.e.,s.161.

[32]PhilaretosHuni’de bir Ermeni Katolikosluk merkezi kurmuştu. Öyle ki Süleyman Şah’ın Antakya ve civarını fethetmesinden sonra Philaretos’un elinde sadece Maraş kaldı. Bu arada Elbistan’daki Ermeni Patriği (Kataligos) Teodoros da, Buldacı Bey’in hâkimiyeti altına girdi. Philaretos, Patrik’i Maraş’a kendi yanına çağırdı, fakat Teodoros bu davete icabet edemeyip Buldacı Bey’i tercih etmek durumunda kalınca, Philaretos Maraş’ta yeni bir kataligosluk kurup, Başpiskopos Hovannes’i bu mevkie getirmek istedi, ancak o kabul etmeyince Papaz Boğos’u kataligosluk makamına tayin etti. Fakat Maraş’ta oluşturulan bu kataligosluk devam ettirilmedi (Kaya,  a.g.m., s. 110). 1086 yılında Yukarı Ceyhan bölgesi olarak adlandırılan Göksun, Huni, Efsus ve Elbistan Emir Buldacı adlı bir Türk komutan tarafından fethedildi. Bir süre sonra Buldacı Maraş’ı da alınca, Philaretos oğlunun elinde bulunan Urfa’ya gitti. Ancak halkın onu nefretle karşılaması üzerine Melikşah’ın huzuruna çıkarak ona tabi oldu (Süryani Mikhail, a.g.e., s. 31; Gökhan, a.g.e., s. 66).

[33]Mateos, a.g.e., s. 162; Turan, a.g.e.,s. 69-71. Onun oğlunun elinde olan Urfa’da 1087’de Melikşah’ın komutanlarından Emir Bozan tarafından fethedildi. Ancak 1092 yılında Melikşah’ın ölümüyle başlayan taht kavgaları sırasında Urfa valisi Bozan’ın öldürülmesi üzerine, Suriye Meliki Tutuş daha önce Phalaretos tarafından Malatya valiliğine atanan Thoros adlı bir Ermeniyi şehrin valiliğine getirdi. Thoros ise Tutuş’un ölümü üzerine bağımsız şekilde hareket etmeye başlamıştır (Süryani Mikhail, a.g.e., s. 40; Honigman, a.g.e., s. 143; Ramazan Şeşen, “Haçlı Seferleri Sırasında Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Sisyasi ve Sosyal Durumu, Haçlılarla Yapılan Mücadeleye Katkısı”, Uluslararası Haçlı Seferleri Sempozyumu (23-25 Haziran, 1997, İstanbul), TTK Yay., Ankara, 1999, s. 35-36; Gökhan, a.g.e., s. 65).

[34]Mateos, a.g.e.,s. 170-171; Süryani Mihail, a.g.e., s.31; Vardan, a.g.e., s. 183.

[35]Abu’l-Ferec,a.g.e., I, 333; Sevim, a.g.e., s. 25.

[36] Süryani Mihail, a.g.e.,s. 31; Abu’l-Ferec, a.g.e., I, 333.

[37] Süryani Mihail, a.g.e., s. 31; Abu’l-Ferec, a.g.e., I, 333.

[38] Turan, a.g.e., s. 148.Philaretos’un ölümü ile kısa süren devleti yıkılmışsa da; Malatya, Maraş, raban, Keysun ve Urfa gibi şehirler ona bağlı komutanlar tarafından idare edilmekteydi. Malatya’da Gabriel, Maraş’ta Thatul, Raban ve Keysun’da Goğ Vasil ve Urfa’da da Thoros hâkimdi. Çukurova’da Gülek Boğazı’nın batısındaki dağlarda merkezi Lampron Kalesi olan Bizans’a bağlı Hetum’un oğlu Oşin ile bu boğazın doğusundaki dağlar ve Sis’in kuzey batısındaki Partzerpert kalesi merkez olmak üzere Rupen’in oğlu Konstantin’in adlarında iki Ermeni sergerdesi bulunuyordu. Bunlardan Oşin, Türklerin Haçlılarla uğraşmasını fırsat bilerek 1097’de Adana’yı işgal ederken, Konstantin ise hâkimiyetini doğuya doğru genişleterek Feke Kalesi’ni Bizans’ın elinden aldı. Konstantin, Bizans’a karşı düşmanca tavır sergilemkte ve kendisini Bagrat Hanedanının temsilcisi olarak görmekteydi. Bu Ermeni sergedeleri Haçlıların bölgeye gelişi ile Türklerin zor durumda kalmasından faydalanarak Çukurova bölgesini ele geçirmeye başladılar (Runciman, a.g.e., s. 150-151; Gökhan, a.g.e., s. 66-67).

[39]Turan, a.g.e.,s. 148.

[40] Prensliğin kurucusu olan Ruben (Rupen) adındaki şahıs, Kapadokya’da ikamet eden son Bagratuni Kralı II. Gagik’in samimi dostu veya azatlısı yahut akrabalarından biriydi. Ruben, II. Gagik’in Rumlar tarafından öldürülmesi üzerine (1079), Bizans’a karşı takındığı bir tavırla Kilikya’nın dağlık bölgesinde (Kozan dağları) bir Prenslik kurarak (1080), bağımsız olarak hareket etmeye başladı. Prens Ruben bu hareketiyle Doğu Ermeni devletinin bir devamı sayılacak Kilikya Ermeni Baronluğunun temelini oluşturmaya çalışıyor ve gün geçtikçe de güçleniyordu. Kilikya’daki diğer Ermeni Prenslikleri de Onun başkanlığını kabullenerek, kendisine yardım etmişlerdi. Böylece daha güçlü duruma gelmiş olan Ruben, Toroslardaki Bizans hâkimiyetini sonlandırarak, bölgenin idaresini eline geçirmiş oldu (Vardan,a.g.e., s. 188; Streck “Ermeniye”, İA, İstanbul 1993 , MEB. yay. IV, s. 321; Urfalı Mateos , a.g.e.,s. 158; Vardan, a.g.e., s. 182; Ersan, a.g.e.,s.109; Mihail, a.g.e., s. 47).

[41] İpek, a.g.m., s. 286.

[42] Genellikle imparatorluk veya krallıklara bağlı yarı bağımsız eyaletlerdir.