Teketek Haber

MARAŞ UÇ BEYLİĞİ’NİN KURULMASI VE MARAŞ UÇ BEYLERİ

MARAŞ UÇ BEYLİĞİ’NİN KURULMASI VE MARAŞ UÇ BEYLERİ
17 Şubat 2018 - 19:41

Yrd. Doç. Dr. Yaşar ARSLANYÜREK[1]

Özet

Selçuklu Devleti sınırlarını korumak ve hasımlarını yıpratmak suretiyle yapacağı seferlerde başarılı olmak amacıyla uç beyliklerine oldukça önem vermekteydi. Bu uç beyliklerinden biri de II. Kılıç Arslan tarafından kurulan, Maraş Uç Beyliği idi. Bu dönemde Selçuklular idaresinde, Ermeniler, Danişmendliler ve Eyyubîler arasında Maraş ve çevresinde hâkimiyet mücadeleleri yaşandı.

Maraş ve havalisi gerek güvenlik açısından ve gerekse de ticaret yolları açısından, Selçuklu Devleti’nin gözünde önemli bir yere sahipti. Bundan dolayı devletin ileri gelenleri Maraş ve çevresinde görevlendirilmekteydiler. II. Kılıç Arslan da Güney Anadolu ve Suriye üzerinden Orta Anadolu’ya düzenlenecek seferlerin yahut ticaret kervanlarının geçiş alanında bulunmasından dolayı Maraş ve çevresine oldukça önem veriyordu. Ayrıca bu bölgede bulunan ve merkezi Sis olan Ermeni Prensliği kuvvetleri, sürekli olarak Selçuklu topraklarına saldırıyorlardı. Bölge, dağlık olduğu için de seferlerden başarı sağlanamıyordu. II. Kılıç Arslan, Maraş ve çevresindeki Türkmenleri teşkilatlandırarak onları idari bir düzen içerisinde yönetmek, Haçlı ve Ermeni saldırılarına karşı bir savunma alanı oluşturmak ve Eyyubilerin bölgeye karşı seferlerini önlemek amacıyla bölgede, Maraş Uç Beyliği’ni kurdu.

Maraş Uç Beyliği’nin kesin kuruluş tarihi belli olmamakla birlikte 1176 sonrası olması muhtemeldir. Maraş Uç Beyliği kurulduktan sonra bu göreve Selçuklular tarafından, Hüsameddin Hasan Bey ve Nusretüddin Hasan Bey gibi kişiler uç beyi olarak atandı.

  1. Giriş

Maraş bölgesi, tarihsel olarak çok uzun bir geçmişe sahip olmakla birlikte şehir, İslam ve Türk kimliğine ancak Selçukluların siyasi şemsiyesi altında kavuşmuştur. Maraş pek çok bakımdan bir uç şehridir. Şehir, stratejik olarak önemli bir konumda bulunduğu için çok kere istilaya uğrasa da bölgede bulunan yoğun Türkmen nüfus sayesinde, düşmanlar burayı terk etmek zorunda kalmışlardır.[2]

Uç, yani suğûr kabul edilen yerlerin, yurtluk ve ocaklık olmak üzere Türkmen beylerine verilmesi adettendi. Uç beylikleri ise babadan oğula geçerdi. Bu bağlamda Sultan II. Kılıçarslan da Maraş’ı sınır şehirlerinden olması sebebiyle, Anadolu’nun batısında Rumlarla sınır olan şehirler gibi idare etti. Zira Maraş, Kilikya Ermeni Prensliği, Antakya Haçlı Prinkepsiliği ve Suriye meliklerine bağlı bölgeler ile sınır olması sebebiyle, ayrıca önem taşımaktaydı.[3]

  1. Maraş Uç Beyliği’nin Kurulması

Maraş ve çevresi, Selçuklu Devleti’nin emniyeti ve ticaret yollarının kontrolünde stratejik açıdan oldukça öneme sahip olan bir yerdi. Zira burası, Güney Anadolu ve Suriye üzerinden Orta Anadolu’ya düzenlenecek seferlerin yahut ticaret kervanlarının geçiş noktasında bulunuyordu. Aynı zamanda Selçuklu Devleti’ne yapılan saldırıların çoğunluğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Suriye ve Kilikya üzerinden gerçekleştirilmekteydi. Bölge dağlık olduğu için de seferlerden başarı sağlanamıyordu. Bundan dolayı II. Kılıç Arslan, bölgede bir uç beyliği kurmak amacıyla harekete geçti. Bu sırada Suriye’de Eyyubiler hâkimdi. Ayrıca Antakya başta olmak üzere Suriye’nin deniz kenarındaki vilayetlerinin Haçlıların elinde olması, Çukurova’nın da Ermenilerin hâkimiyetinde olması göz önüne alındığında, Maraş’ın stratejik önemi daha da artıyordu. Bu bağlamda bölgenin bir direniş noktası olması da düşünülüyordu. Bundan dolayı Maraş, 1149-1150’de Selçuklu Sultanı I. Mesud tarafından Suriye Haçlılarının mağlup edilmesiyle ele geçirildi. Bu bağlamda Maraş, Göksun, Ayıntap, Rabân ve Delûk, Sutan Mesud tarafından fethedilerek, Franklar buralardan çıkarıldı. 1097’de Haçlıların hâkimiyetine giren Maraş, böylece tekrar Türkler tarafından fethedilmiş oldu.[4]

Stratejik açıdan önemli bir yere sahip olmasından dolayı Selçuklu hanedanına mensup melik yahut seçkin komutanlar Maraş ve Elbistan’agörevlendirilmekteydiler. Zira I. Mesud, Maraş’ı ele geçirdikten sonra, Maraş ve Elbistan valiliğine oğlu II. Kılıç Arslan’ı getirerek, kendisi de Konya’ya geri döndü. Dahası II. Kılıç Arslan da Elbistan melikliğine oğlu Mugiseddin Tuğrulşah’ı getirdi.[5]

Maraş ve çevresindeki Türkmenleri teşkilatlandırarak onları idari bir düzen içerisinde yönetmek, Haçlı ve Ermeni saldırılarına karşı bir savunma alanı oluşturmak ve Eyyubilerin bölgeye karşı seferlerini önlemek amacıyla, II. Kılıç Arslan tarafındanbölgede Maraş Uç Beyliği kuruldu. Maraş Uç Beyliği’nin kuruluş tarihi kesin olarak belli olmamakla birlikte 1176 Miryekefalon Savaşı’nın kazanıldığı tarihten sonra olması muhtemeldir. Elbistan’ın batısında bulunan Göksun, güneyinde bulunan Maraş ile güneydoğusunda bulunan Adıyaman, Maraş Uç Beyliği’ne bağlıydı. II. Kılıç Arslan, komutanlarından olan Hüsameddin Hasan beyi, Maraş’a uç beyi olarak tayin etti ve bu bölgeyi ona ikta olarak tahsis etti. Hüsameddin Hasan Bey, Sultan II. Kılıç Arslan’ın güvendiği komutanlarından biriydi. Maraş Uç Beyliği’nin varlığı, 1258’de Maraş’ın Ermeniler tarafından işgaline kadar devam etti.[6]

Selçuklu Devleti’nin, II. Kılıç Arslan dönemine kadar Doğu Anadolu Bölgesi’nde sadece Malatya ve Elbistan’da hâkimiyeti bulunuyordu. Bu dönemden sonra Selçuklu Devleti’nin hâkimiyeti doğuya yayıldı. I. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminden sonra ise Maraş Uç Beyliği güçlenmeye başladı. Elbistan’ın iç kesimlerde kalmasından dolayı, Elbistan doğrudan Konya merkeze bağlı bir vilâyet haline getirildi. Bunun ardından XIII. Asır boyunca Elbistan, payitaht olan Konya’dan gönderilen valiler tarafından idare edilmeye başlandı. Böyle bir uygulamaya gidilmesinin nedeni, Maraş Uç Beyliği’nin güçlenmesi ile Elbistan’ın iç kesimlerde kalmasından kaynaklanıyordu.[7]

Elbistan’a birçok Selçuklu ümerası vali olarak tayin edildi. Hüsamettin Yusuf, Seyfûddin Ebu Bekir Candar Kamereddin Kâmyâr, Emir Alamâddin, Felekûddin Halil, ve Mabârizüddin Çavlı, bunlardan bazılarıdır.[8]

Maraş ve etrafından önemli olarak dört farklı kervan yolu geçmekteydi. Bunlardan ilki, Kayseri-Sarız-Göksun-Maraş-Halep güzergâhı, ikincisi Kayseri-Elbistan-Malatya güzergâhı, üçüncüsü Kayseri-Sarız yahut Karakilise-Hurman-Elbistan-Akçaderbend-Göynük-Dülük-Halep güzergâhı, dördüncü güzergâh da Ayas-Misis-Andırın-Geben üzerinden devam edip Orta Anadolu ve Doğu Anadolu’ya açılan yol idi. Bu güzergah Kilikya Ermenilerinin hakimiyeti altında bulunan topraklardan geçiyordu. Bu yolların dışında Halep-Akçaderbend-Elbistan-Zibatra (Doğanşehir) üzerinden Malatya’ya doğru giden bir yol daha mevcuttu.[9] Kervan yollarının, Maraş ve çevresinde bu denli çeşitlilik göstermesi, Maraş ve çevresinin önemini artırıyordu.

Selçuklular zamanında Maraş ve Elbistan ayrı ayrı idare edildi. Maraş Uç Beyliği bazen Selçuklu sultanlarının atadıkları beylerce, bazen de doğrudan doğruya merkeze bağlı olarak idare edildi. Bu bağlamda Türkiye Selçuklu sultanı II. Rükneddin Süleyman Şah, 1202’de Erzurum’u alarak buraya kardeşi olan Elbistan meliki Mugiseddin Tuğrul Şah’ı atamıştı. Elbistan ise böylece doğrudan doğruya merkeze bağlı hale getirilmişti.[10]Maraş ve Elbistan, Selçuklu devletine bağlı olmak üzere bir uç şehri olarak görev ifa etmiştir. Bu uç şehrine de bazı beyler, bey olarak atandı. Hüsameddin Hasan Bey ve Nusretüddin Hasan Bey, bu beylerden bazılarıdır.

2.1.Hüsameddin Hasan Bey Dönemi

Selçuklular döneminde devletin sağ ve sol olmak üzere, iki beylerbeyliği bulunuyordu. Bu beylerbeyliklerin yanında, Melikü’l-Ümera Hüsameddin Çoban ve Seyfeddin Kızıl bey de devletin uç beylerindendi. Ayrıca Kilikya Ermeni ve Antakya Haçlılarına karşı da başında Nusretüddin Hasan Bey’in bulunduğu Maraş uç beyliğinin varlığı da bilinmektedir. Bunun yanında bir diğer uç beyi de Güney Uç Beyliği olarak bilinmektedir.[11]

  1. Kılıç Arslan hükümdar olduktan sonra Kayseri, Sivas ve Malatya Danişmendli melikleri ile mücadelelere girişmişti. Bu mücadeleler sırasında sultana karşı birtakım ittifaklarda bulunulmuştu. Sultanın kardeşi Şehinşah’ın da katılımıyla Danişmendli meliklerinden başta Sivas emiri Yağıbasan olmak üzere, Bizans, Kilikya Ermenileri, Haçlılar, Zengîler ve Artuklular gibi devletlerin katılımlarıyla arka arkaya oluşturulan ittifaklar bunlardandı. Maraş ve Elbistan bölgesi de bu süreç içerisinde Selçukluların elinden dönem dönem çıkmıştı. Zira Zengîler ve Eyyubiler, Maraş’ın güneydoğusunda bulunan yerlere hâkim olmak istiyorlardı. Ancak kendisine ve ülkesine karşı girişilen bütün ittifakları II. Kılıç Arslan bertaraf etti ve 1168-1178 yılları arasında Kayseri- Zamantı, Sivas, Elbistan ve Maraş’ı tamamıyla hâkimiyeti altına aldı. Bu bağlamda Elbistan’a oğlu Mugiseddin Tuğrulşah’ı melik olarak görevlendirirken, Maraş’ı da ümerasından Emir Hüsameddin Hasan Bey’e verdi.[12]

Selçuklular, Suriye sınırında bulunan Maraş eyaletini XII. yüzyılda geçici yahut sürekli olmak üzere timar (ikta) düzeyinde bulundurdular. Maraş’ın bu durumu XIII. yüzyılda da muhafaza edildi. Bu bağlamda Hüsameddin Hasan Bey’e ikta edilen Maraş, onun vefat etmesinden sonra onun oğullarına nakledildi.[13]

Bazı kaynaklarda Hüsameddin Hasan beyden sonra yerine oğlu Melik İbrahim’in geçtiğini belirtiliyorsa da bu bilgi kesinlik taşımadığı için Melik İbrahim’e değinilmemiştir. Ancak Nusretüddin Hasan beyin melikliği hakkında şüphe bulunmamaktadır. Dahası onun dönemi, Maraş ve Elbistan için oldukça önemli bir dönem olduğu gibi, Türkiye Selçuklu Devleti tarihi açısından da önem arz etmektedir.

  1. 2. Nusretüddin Hasan Bey Dönemi

Maraş Uç Beyliği’ne, Hüsameddin Hasan Bey’den sonra oğlu Melik İbrahim’in geçmesi gerekirken, onun bu göreve getirilip getirilmediğiyle ilgili bir bilgiye rastlanılmamaktadır. Ancak Hüsameddin Hasan beyin oğlu olan Melik İbrahim’in, I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in vefat etmesinden sonra oğulları olan I. İzzeddin Keykavus ile I. Alaeddin Keykubad arasındaki taht mücadelelerinde rol oynadığı bilinmektedir.[14]

Maraş Emirliği’ne Hüsameddin Hasan Bey’den sonra, Nusretüddin Hasan bey getirildi. ZiraI. Gıyaseddin Keyhüsrev vefat ettikten sonra ortaya çıkan taht mücadelesinde Melik İbrahim, muhtemelen I. Alaeddin Keykubad’ı desteklemiştir. Buna karşın oğlu Nusretüddin Hasan Bey ise I. İzzeddin Keykavus’u desteklemiştir. Hatta o, I. İzzeddin Keykavus’u tahta getirecek kadar etkili faaliyetlerde bulunmuştur. Böylece Nusretüddin Hasan bey, Maraş Emirliği’ne Sultan tarafından getirilmiş olmalıdır. Ayrıca Melik İbrahim’in bir sebeple Franklara esir düşmesi de muhtemeldir. Zira I. İzzeddin Keykavus’un 1216’daki Antalya kuşatması sırasında Melik İbrahim’in de adı geçmektedir. İşte bu tür sebeplerden dolayı Maraş Emirliği’ne Nusretüddin Hasan Bey getirilmiş olmalıdır.[15]

Maraş, 1186 sonrası birkaç kez Selçukların elinden çıkmıştı. 1208-1209 yıllarında I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Maraş’ı Ermenilerden tekrar aldı. Bu seferden sonra Hüsameddin Hasan Bey’in torunu Nusretüddin Hasan Bey melik olarak atandı. Zira 1211 tarihinde Nusretüddin Hasan beyin Maraş Emirliği’nin başında bulunduğu görülmektedir. Bu sefer sırasında Nusretüddin Hasan Bey, sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev’in güvenini de kazandı.[16]

Nusretüddin Hasan Bey, Selçuklu ümerası arasında oldukça etkili olan biriydi. I. İzzeddin Keykavus, sultanlığa geçtikten sonra desteklerinden dolayı Nusretüddin Hasan beye gereken teveccühü gösterdi.[17]Nusretüddin Hasan beyle ve onun bu girişimiyle ilgili olarak İbn Bibi, oldukça methedici ifadeler kullanmaktadır. Örnek olması hasebiyle İbni Bibi’den[18]  aşağıdaki paragrafın alıntılanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

“-Yetimlere şefkat gösterip para verir ve dul kadınları himâye eder- sıfatını taşıyan, yüzü goncadan daha güleç; eli yağmur bulutundan daha cömert; ihtiyaç gecelerinin karanlığında sıradan ve seçkin kimselerin dünyasında ay ışığı gibi parlayan; sahip olduğu toprak parçasının darlığına rağmen, kalbi denizden daha geniş, dergâhı cennet bahçesi gibi güzel ve huzur verici, devletinin alnında Feridun’un büyüklüğü ve Kisra’nın haşmeti bulunan, hiç kimsenin nimetlerinden faydasız kalmadığı kendisine başvuran hiçbir düşkünün ebedi bir refaha kavuşmadan yanından ayrılmadığı, bu dünyada kazandığı şöhrete hiçbir padişahın ve sultanın sahip olmadığı Maraş meliki Emir Nusretuddin el Hasan b.İbrahim’in- Allah adını her zaman dünyada iyilikle anılmasını sağlasın, onu ahirette en yüksek derecelere yükseltsin- şehadet parmağı, soylu meliklerin ileri gelenlerinden, Sultan’ın çocuklarının büyüklerinden olan Melik İzzeddin Keykavus’un seçkin adının üzerine kondu…”          

Selçuklu hanedanı arasındaki taht mücadelelerinden istifade eden Ermeni Prensi Leon, Selçuklu topraklarına bir saldırı düzenleyerek bazı yerleri ele geçirdi. İzzeddin Keykavus da Ermenileri cezalandırmak maksadıyla 1216’da Maraş’a hareket etti. Halep Eyyubi meliki davet edilmesine rağmen, bu sefere katılmadı. Çünkü diğer Eyyubi melikleri, Ermeniler üzerine sefer yapılmasını istemiyorlardı. Keykavus, Eyyubilerden yardım alamayınca, Maraş emiri Nusretüddin Hasan beyi Maraş – Antakya arasındaki Balat’ı ele geçirmesi için gönderdi. O Balat’ı alarak burada bulunan Ermenileri de sultan adına cezalandırdı. Bunun ardından Sultan, Ermeni Prensliği üzerine de bir sefer düzenledi. Nusretüddin Hasan bey bu sefere de iştirak etti. Bu sefer sırasında Çinçin ve Haçin kaleleri ile Geben fethedildi. Bunun üzerine Ermeni Prensi de Selçuklulara bağlı kalacağına dair söz verdi.[19]

Sultan İzzeddin Keyakavus, Ermeni seferlerinden sonra, 1218 ilkbaharında Halep civarına bir fetih hareketi düzenledi. Bu fetih hareketi sırasında ona doğu eyaletlerinden ve uç Türkmenlerinden yardımlarda bulunuldu. Bunların içerisinde de en büyük rolü Maraş Emiri Nusretüddin Hasan b. İbrahim üstlendi.[20]Zira Sultan, sefere başlamazdan evvel Haleb’i almaya niyet ederek, Sahib Mecdeddin Abi, Melikü’l-ümarâ Seyfeddin Ay-aba, Zeyneddin Başara ve Mübarizeddin Çavlı gibi ülkenin ileri gelenlerini yanına çağırarak, bu düşüncesini dile getirmişti. Bu ileri gelen devlet adamları bu düşünceye ilk başta sıcak bakmamışlarsa da sultanın bu işte ısrarlı olduğunu görünce bunu kabul ettiler. Bunun üzerine Sultan, Nusretüddin Hasan beye bir ferman göndererek, saltanat kafilesinin birçok asker ve birliklerle onun bölgesine doğru geldiğini, askerlerini ve adamlarını hazırlamasını, piyade ve süvarilerini göreve çağırmasını, birçok silah ve mancınıkların da hazırlanmasını emretti. Ayrıca Sultan, Sivas ve Malatya gibi yerlere de haber yollayarak toplanacak askerlerin ve kuvvetlerin Elbistan sahrasında hazır olmalarını da emretti. Maraş’ta ise önemli oranda Selçuklu ordusunun hazırlığı bulunuyordu. Bu suretle 20 gün gibi bir süre içinde muazzam bir ordu vücuda getirildi. Ardından, Sultan’ın kendisi de Elbistan taraflarına doğru hareket etti. Sultan, Elbistan’a geldiğinde önce halka açık bir eğlence meclisi tertip ettirdi. Ertesi gün de bir meşveret (istişare) meclisi kuruldu. Bu sırada Nusretüddin Hasan Bey de büyük bir ordu ve birçok askeri teçhizatla birlikte Sultan’a katıldı. Onun bu tutumu sultanın çok hoşuna gitti. Bu suretle Nusretüddin Hasan beyin de yardımıyla Selçuklu ordusu Merzuban ve Raban (Ruban)kalelerini fethederek, Tel-başer’e (Telbaşir)geldiler. Burası 10 gün kadar bir süre geçmesine karşın ele geçirilememişti. Bunun üzerine Sultan bu kasabanın bütün üzüm bağlarının ve ağaçlarının kesilmesi emrini verdi. Bu stratejik hamle ile kale ahalisi kendilerinin tüm geçimlerinin bunlardan sağlandığını ve bunlara dokunulmayarak, kendilerine Selçuklu Devleti’nden bir timar verilmesi halinde kaleyi sorunsuz teslim edeceklerini bildirdiler. Bu teklifleri kabul olunarak burası da ele geçirildi. Böylece, Raban kalesine Nusretüddin Hasan beyin damadı, Tel-başer kalesine de Nusretüddin Hasan beyin kardeşi tayin edildi. Ayrıca Sultan, seçkin ve güvenilir adamları ile muhafızlarını da onun yanında görevlendirdi. Ancak Eyyubi meliklerinin ihaneti üzerine sultan bu seferden geri çekilmek zorunda kaldı. Tel-başer ve Raban kaleleri de bu bağlamda kaybedildi. Bu iki kalenin savunma yapmadan kaybedilmesi üzerinesultan, buralara atadığı kişileri öldürttü.[21]

Nusretüddin Hasan beyin, Sultan I. İzzeddin Keykavus’un yanında önemli bir yeri olmasında, onun hizmetleri önem arz etmektedir. Zira hem 1216’da ve daha sonraki tarihlerde Ermenilere karşı düzenlenen seferlerde, hem de 1218’deki Halep seferinde Nusretüddin Hasan beyin oldukça önemli yardımları görüldü.

  1. İzzeddin Keykavus zamanında, Nusretüddin Hasan beyin idaresi altındaki topraklar genişletildi. Sultan Keykavus’dan sonra onun halefi olan Sultan I. Alaaddin Keykubâd’ın iktidarının ilk dönemlerinde de Nusretüddin Hasan beyin beyliği devam etti.[22]

Kilikya Ermenilerinin 1225’te Suriye-Anadolu kervan yollarını tehdit ederek Müslüman tüccarlara zarar vermeleri üzerine Selçuklu ordusu iki koldan saldırıya geçerek Kilikya’ya girdi. Nusretüddin Hasan Bey, bu sefer sırasında da kuvvetleriyle beraber sultana yardımlarda bulundu.[23]

Nusretüddin Hasan Bey, 1234’te Alaaddin Keykubat’ın, Eyyubilere karşı çıktığı sefere de katıldı. Nusretüddin Hasan beyin beyliği, bu tarihe kadar devam etti. Bu tarihten sonra iseSultan I. Alaaddin Keykubat’ın emriyle öldürüldü. Zira Sultan Alaaddin, devlet idaresinde nüfuz ve tahakkümünü oluşturmak amacıyla bazı beyleri ve bazı ileri gelen ümerâyı öldürtmüştü. Nusretüddin Hasan beyin ise ne amaçla öldürüldüğü kesinlik kazanmamakla birlikte, böylesine deneyimli ve nüfuz sahibi bir beyden kurtulmak amacıyla Sultan’ın, onu öldürttüğü düşünülebilir.[24]

Nusretüddin Hasan beyin 1234’te öldürülmesinin ardından, Maraş Emirliği’ne oğlu Muzafereddin getirildi. Muzafereddin, 1241’e kadar Maraş Emirliği yaptı.[25]

  1. 2. 1. Nusretüddin Hasan Bey’in İmar Faaliyetleri

Nusretüddin Hasan Bey uzun süren iktidarı sırasında birçok faaliyetlerde bulundu. Bunlardan biri de imar faaliyetleriydi. Bu bağlamda Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinin 7 km kuzeybatısında bulunan, Ashab-ı Kehf mağrası etrafında bir takım binalar inşa ettirerek, cami ve tekke yaptırdı. Hem bu binaların bakım ve gideri, hem de ziyaretçilerin konaklama masraflarını karşılamak amacıyla da “Atlas Yazısı” namındaki Afşin Ovası’ndaki yerlerin büyük çoğunluğunu da vakıf olarak tahsis etti. Onun döneminde Maraş, ekonomik, siyasi ve sosyal anlamda gelişmiş çağdaş bir şehir halini aldı.[26]

Nusretüddin Hasan Bey, Ashab-ı Kehf Külliyesi içerisinde 1232-1233 tarihlerinde bir de han inşa ettirdi. Ribat 1215’de, cami 1215-1234 yıllarında inşa edilerekmezkur külliye oluşturuldu. Külliyeye, Dulkadir Beyliği döneminde medrese ile kadınlar mescidi, Osmanlı Devleti tarafından da paşa çardağı yaptırıldı.[27]

Nusretüddin Hasan beyin bahsedilen külliye dışında Maraş civarında yaptırdığı başka bir eserine rastlanılmamaktadır. Ne var ki onun Ermeni ve Haçlı seferleri sonucunda tahrip olan Maraş’ı imar ettirdiği kaynaklarda belirtilmektedir. Bununla birlikte Nusretüddin Hasan beyin uç beyliğinin merkezinin Maraş olduğu ve kendisinin de Maraş’ta oturduğu yine kaynaklarda bulunmaktadır. Nusretüddin Hasan Bey, Göksun, Dülük, Raban ve Tel-başer’e kadar bulunan yerlerde hüküm sürdü.[28]

Nusretüddin Hasan Bey, döneminde oldukça meşhur biriydi. Nusretüddin Hasan bey, diğer Selçuklu ümerası gibi hırsa kapılmayarak Sultanların yanında bulunarak devletinin menfaatleri doğrultusunda çalıştı. Onun nüfuzu, İzzeddin Keykavus zamanında doruğa çıkarak, sultanı tahta çıkaracak kadar etkili oldu.

  1. 3. Maraş Uç Beyliği’nin Genel Durumu

Maraş Uç Beyliği II. Kılıç Arslan tarafından kurulduktan sonra, bu bölgedeki Türkmenler, Maraş üzerinden Kilikya Ermenileri üzerine seferlerde bulunuyorlardı. Bu dönemde Ermeniler isehayvanlarını otlatan Türkmenlere saldırılarda bulunarak, onların birçoğunu öldürmüş, kadınları ve çocukları da esir alarak, mallarını zapt ediyorlardı  (Gökhan, 2013: 56; Gregory Abu’l Farac, 1999: 426).Bu durum üzerine II. Kılıç Arslan, Ermeniler üzerine sefer düzenlemeye karar verdi. Bu seferde destek sağlamak için Sultan, Kahire’ye elçiler gönderdi. Selahuddin Eyyûbî bu teklife sıcak bakarak Maraş’a kadar geldi ve ordusu ile birlikte Ermeni Prensliği’nin üzerine II. Kılıç Arslan ile beraber sefere çıktı. Selçuklular ve Eyyûbîlerden oluşan ordu bu suretle Ermeniler üzerine akınlarda bulundu. Bu akınlar neticesinde Ermeni Prensi II. Rupen, itaat edeceğini bildirdi. Birçok altınla birlikte 500 kadar Türk esiri de serbest bıraktı. Rupen’in bu tutumu, müttefik Selçuklu ve Eyyubî komutanlarınca uygun görüldü. Selahuddin Eyyûbî de seferin tamamlanmasına müteakip ordusuyla ülkesine geri döndü.[29]

Selçuklu ve Eyyûbî kuvvetlerinin II. Rupen’i mağlup etmesinden daha sonra, Malatya ve Kayseri civarından ayrılan 1187’de Rüstem bey liderliğindeki 5.000 kadar Türkmen süvarisi ve birçok piyade kuvvet, Maraş üzerinden, Kilikya bölgesindeki Ermenilerin elinde bulunan yerlere akınlarda bulundu. Ancak bölgenin jeolojik olarak elverişli olmamasından ve Ermenilerin de geçitleri elinde bulundurmasından dolayı başta Rüstem Bey olmak üzere birçok Türkmen, bu akınlar sırasında, Leon ve Prens Bohaimond liderliğindeki Ermeni kuvvetlerincemağlup edildi.[30]

Kilikya Ermenilerinin Türk topraklarına yönelik saldırıları sonraki tarihlerde de devam etti. Ermeni Prensi II. Leon, Sultan II. Kılıç Arslan’ın vefat etmesinden istifade ederek sultanın oğulları arasında başlayan taht mücadelelerinden istifade etti ve Türklerin elindeki birçok kaleyi ele geçirdi. Bu bağlamda Anadolu’daki 72 müstahkem yer, Ermenilerce işgal edildi. Hatta bu kalelerden bazıları da Bizans’a aitti. Kilikya Ermenilerinin Türk topraklarına yönelik saldırılarının devam etmesi üzerine Rükneddin Süleymanşah, 1199’da Ermeniler üzerine akınlarda bulunarak onları Selçuklulara bağladı.[31]

Selçuklu Devleti’nin Elbistan meliki Mugiseddin Tuğrulşah, 1196’da tahta çıkan II. Rükneddin Süleymanşah’a tabi oldu ve bu suretle melikliğini devam ettirdi. Sultan, 1200’de Elbistan üzerinden Malatya’ya ulaşarak, kardeşi Kayserşah’ın elinden şehri aldı. 1202 tarihinde Erzurum seferine çıkan II. Rükneddin Süleymanşah’a, Elbistan meliki Mugiseddin Tuğrulşah oldukça büyük desteklerde bulundu. Zira Tuğrulşah, hem bu sefere katılmış, hem de Elbistan’dan çok sayıda asker ve teçhizat hazırlayarak ağabeyine yardım amacıyla Erzurum’a gitmişti. II. Rükneddin Süleymanşah, Saltuklular beyliğine son vererek o sırada Elbistan meliki olan kardeşi Mugiseddin Tuğrulşah’ı oraya görevlendirmişti. Böylece uzun süre Elbistan melikliği yapan Tuğrulşah, bundan sonra doğu sınırlarını, Hıristiyan Gürcülere karşı muhafaza ile görevlendirilmişti.[32]

  1. Sonuç

Sonuç olarak Türkiye Selçuklu Devleti açısından Maraş’ta bir uç beyliği vücuda getirilmesinin birçok nedeni bulunuyordu. Maraş’ın Selçuklu Devleti’nin emniyeti ve ticaret yollarının kontrolünde stratejik açıdan önem taşıması, Selçuklu Devleti’ne yapılan saldırıların çoğunluğunun Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Suriye ve Kilikya üzerinden gerçekleştirilmesi ve bu açıdan Maraş ve çevresinin bir direniş noktası haline gelmesi, Antakya başta olmak üzere Suriye’nin deniz kenarındaki şehirlerinin Haçlıların elinde olması, Çukurova’nın da Ermenilerin hâkimiyetinde olması, Maraş’ın, hem Güney Anadolu ve Suriye üzerinden Orta Anadolu’ya düzenlenecek seferlerin geçiş alanında olması, hem de uluslararası ticaret yollarının ve kervanlarının da geçiş noktasında bulunması, yine Maraş’ın Kilikya Ermeni Prensliği, Antakya Haçlı Prinkepsiliği ve Suriye meliklerine bağlı bölgeler ile sınır olması sebebiyle, onlara karşı bu bölgede bir savunma alanı oluşturulmak istenmesi ve Maraş Uç Beyliği vasıtasıyla, Maraş ve çevresindeki Türkmenleri teşkilatlandırarak onları idari bir düzen içerisinde yönetmek istenmesi gibi stratejik sebepler, Maraş’ta bir uç beyliği oluşturulmasının bazı sebeplerindendi.

Birçok stratejik açıdan oldukça önemli bir yeri olan Maraş ve bölgesi, Türkiye Selçukluları döneminde Maraş ve Elbistan olmak üzere ayrı ayrı teşkilatlandırılıp yönetilmişti. Her ne kadar Hüsameddin Hasan Bey dönemiyle ilgili ayrıntılı bilgiler bulunmuyorsa da onun doğrudan Sultan II. Kılıç Arslan tarafından Maraş’a uç beyi olarak atanması, aynı zamanda kendisinden sonra uç beyliğine atanan oğlu Nusretüddin Hasan beyi iyi bir komutan ve idareci olarak yetiştirmesi, onun önemini göstermesi açısından önemlidir.

Maraş Uç Beyliği denince Nusretüddin Hasan beyin özel bir yeri vardı. Zira Nusretüddin Hasan Bey, bazı Selçuklu Sultanları arasında meydana gelen taht mücadelelerinde oldukça etkili olmuştu. Bu durum onun içine dönük bir idare ve yönetim yerine, ne kadar etkili olduğunu göstermesi açısından önem arz etmektedir. Ayrıca Nusretüddin Hasan Bey, Selçuklu sultanlarının fetih hareketlerine de aktif olarak katılarak önemli katkılar sağlamıştır.  Bu tutumu onun Selçuklu sultanlarınca, özellikle de Sultan I. İzzeddin Keykavus tarafından oldukça itibar görmesiyle sonuçlanmıştır.

            Maraş uç beyleri bulundukları coğrafya itibarıyla ve sahip oldukları askeri kuvvetler açısından, Selçuklu Devleti ve Selçuklu devleti ileri gelenleri tarafından da ayrı bir öneme haizdiler. Maraş uç beylerini bu denli önemli kılan neden, onların bu özelliklerinin yanı sıra, ihtiyaç anında devlete olan bağlılıklarını en ileri düzeyde göstermelerinden de kaynaklanıyordu.

 

KAYNAKLAR

AYNA, Bayram, (2003). Türk Fethinden Dulkadiroğulları Dönemine Kadar Maraş Bölgesi Tarihi (1085-1337), Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Kahramanmaraş, 105s.

BAYKARA, Tuncer, (2012). “Bir Selçuklu Devri Türk Şehri Olarak: Maraş”,Uluslararası Dulkadir Beyliği Sempozyumu, C. I., 29 Nisan-1 Mayıs 2011, Kristal Reklam Matbaacılık, Kahramanmaraş, ss.125-130.

CAHEN, Claude, (2000). Osmanlılardan Önce Anadolu, Çev. Erol Üyepazarcı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 408s.

GÖKHAN, İlyas, (2013). Selçuklular Zamanında Maraş, Halim Ofset Matbaacılık, Kahramanmaraş, 192s.

                 , İlyas, (2004).“13. Yüzyılın İlk Yarısında Maraş”,I. Kahramanmaraş Sempozyumu, C.I., 6-8 Mayıs 2004, Maraşder, Kahramanmaraş Belediyesi, ss. 345-353.

GÖKHAN, İlyas – KAYA, Selim (2008).VII-XVI. Asırlarda Maraş Emîrleri (Emîr, Melik, Bey, Senyör, Beylerbeyi, Sancakbeyi), Ukde Yayınları, Kahramanmaraş, 240s.

GREGORY ABU’L-FARAC (Bar Hebraeus), (1999). Abu’l-Farac Tarihi, Cilt II, Çev. Ömer Rıza Doğrul, TTK Basımevi, Ankara, 728s.

İBN BİBİ (El-Hüseyin B. Muhammed B. Ali El-Ca’feri Er-Rugadi),(1281). El Evamirü’l-Ala’iyyeFi’l-Umuri’l-Ala’iye (Selçuk Name) I, Hazırlayan: Mürsel Öztürk, T.C. Kültür Bakanlığı, 1996, Ankara, 458s.

            , (1941). Anadolu Selçukî Devleti Tarihi (İbn Bibi’nin Farsça Muhtasar Selçuknâmesi’nden), Çev. Nuri Gençosman, Uzluk Basımevi, Ankara, 328s.

KAYA, Selim, (2004). “Ortaçağ’da Maraş’ın Sosyo Kültürel ve Etnik Yapısı Hakkında Bir Değerlendirme”,I. Kahramanmaraş Sempozyumu, C.I., 6-8 Mayıs 2004, Maraşder, Kahramanmaraş Belediyesi, ss. 335-343.

            , Selim, (2008). “Selçuklular Döneminde Maraş”,Maraş Tarihi ve Sanatı Üzerine, Editörler: Mehmet Özkarcı vd., Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Yayın No: 132, Kahramanmaraş, ss.70-98.

ÖZKARCI, Mehmet (2007). “Eshab-ı Kehf Hanı”, Anadolu Selçuklu Dönemi Kervansarayları, Ed.ACUN, Hakkı, TC. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, ss. 438-447.

TURAN, Osman, (1969). Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Turan Neşriyat Yurdu, İstanbul, 478s.

YİNANÇ, Mükrimin Halil, (1989). Dulkadir Beyliği, Türk Tarih Kurumu Basımevi, VII. Dizi – Sayı 108, Ankara, 184s.

                 ,Mükrimin Halil, (1993).“Elbistan”, MEB İslam Ansiklopedisi, Cilt 4 Milli Eğitim Basımevi, Ankara, ss. 223-230.

[1] Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Öğretim Üyesi, yasararslanyurek@gmail.com

[2]Tuncer Baykara, “Bir Selçuklu Devri Türk Şehri Olarak: Maraş”,Uluslararası Dulkadir Beyliği Sempozyumu, C. I.,29 Nisan-1 Mayıs 2011, Kristal Reklam Matbaacılık, Kahramanmaraş, 2012, s. 126.

[3]Selim Kaya,“Ortaçağ’da Maraş’ın Sosyo Kültürel ve Etnik Yapısı Hakkında Bir Değerlendirme”,I. Kahramanmaraş Sempozyumu, C. I., 6-8 Mayıs 2004,Maraşder, Kahramanmaraş Belediyesi, 2004, s.339.

[4]Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Turan Neşriyat Yurdu, İstanbul, 1969, s.223-224; İlyas Gökhan, Selçuklular Zamanında Maraş, Halim Ofset Matbaacılık, Kahramanmaraş, 2013, s.44, 50;İlyas, Gökhan,). “13. Yüzyılın İlk Yarısında Maraş”,I. Kahramanmaraş Sempozyumu, C.I., 6-8 Mayıs 2004, Maraşder, Kahramanmaraş Belediyesi, 2004, s. 345; ClaudeCahen, Osmanlılardan Önce Anadolu, Çev. Erol Üyepazarcı, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, 2000, s.33; İlyas GÖKHAN ve Selim Kaya, VII-CVI. Asırlarda Maraş Emîrleri (Emîr, Melik, Bey, Senyör, Beylerbeyi, Sancakbeyi), Ukde Yayınları, Kahramanmaraş, 2008, s.123; Kaya, agm., C. I., s. 339.

[5] Gökhan, age.,s. 44; Kaya, agm., C. I.,s. 339.

[6] Gökhan, age., s. 52-53; Gökhan, agm. C. I., s. 345; Gökhan ve Kaya, age., s. 123; Selim Kaya, “Selçuklular Döneminde Maraş”,Maraş Tarihi ve Sanatı Üzerine, Editörler: Mehmet Özkarcı vd., Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Yayın No: 132, Kahramanmaraş, 2008, s. 81.

[7] Gökhan, age., s.44-45; Mükrimin Halil Yinanç,“Elbistan”,MEB İslam Ansiklopedisi, C. 4 Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 1993, s. 225; Gökhan ve Kaya, age., s.123.

[8]Gökhan, age., s. 45.

[9]Gökhan, age., s. 50-52.

[10]Gökhan, agm., s. 346.

[11]Gökhan, age., s. 52.

[12]Mükrimin Halil Yinanç, Dulkadir Beyliği, Türk Tarih Kurumu Basımevi, VII. Dizi – Sayı 108, Ankara, 1989, s. 2; Gökhan, age., s. 53.

[13]Cahen, age., s. 206; Gökhan, age., s. 53.

[14] Gökhan, age., s. 54.

[15] Gökhan, age., s. 54-55.

[16] Gökhan, age., s. 56; Cahen, age., s. 66; Kaya, agm., s. 340.

[17] Gökhan, age., s. 56; Gökhan, agm., s. 347; Bayram Ayna, “Türk Fethinden Dulkadiroğulları Dönemine Kadar Maraş Bölgesi Tarihi (1085-1337)”,Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Kahramanmaraş, 2003, s. 42.

[18]İbn Bibi (El-Hüseyin B. Muhammed B. Ali El-Ca’feri Er-Rugadi), (1281). El Evamirü’l-Ala’iyyeFi’l-Umuri’l-Ala’iye (Selçuk Name) I, Hazırlayan: Mürsel Öztürk, T.C. Kültür Bakanlığı, Ankara,1996, s. 133.

[19]Gökhan, agm., s. 347-348.

[20]Cahen, age., s. 73-74.

[21]İbn Bibi, age., s. 201-206;  Gökhan, agm., s. 348-349; İbn Bibi,Anadolu Selçukî Devleti Tarihi (İbn Bibi’nin Farsça Muhtasar Selçuknâmesi’nden), Çev. Nuri Gençosman, Uzluk Basımevi, Ankara, 1941, s. 77.

[22] Kaya, agm., s. 340; Gökhan, agm., s. 349.

[23] Gökhan, agm., s. 349.

[24] Kaya, agm., s. 340; Gökhan, agm., s. 349.

[25] Gökhan, agm., s. 349.

[26] Kaya, agm., s. 340; Gökhan, agm., s. 351-352.

[27]Mehmet Özkarcı,“Eshab-ı Kehf Hanı”, Anadolu Selçuklu Dönemi Kervansarayları, Ed.ACUN, Hakkı, TC. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2007, s. 438.

[28] Gökhan, agm., s. 352.

[29] Gökhan, age., s. 56-57;GregoryAbu’l-Farac (Bar Hebraeus), Abu’l-Farac Tarihi, Cilt II, Çev. Ömer Rıza Doğrul, TTK Basımevi, Ankara, 1999, s. 426.

[30] Gökhan, age., s. 57; GregoryAbu’lFarac, age., s. 447-448.

[31] Gökhan, age., s. 57-58.

[32] Gökhan, age., s. 58.