Site icon Teketek Haber

MARAŞ’IN FRANSIZLAR TARAFINDAN İŞGALİNE MUSTAFA KEMAL PAŞA VE HEYET-İ TEMSİLİYE’NİN TEPKİLER

Osman AKANDERE

Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkan Osmanlı Devleti 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi’ni imzalamıştı. Savaş yıllarında Osmanlı Devleti’ni parçalamak için bir dizi gizli anlaşma yapan İngiltere, Fransa ve İtalya devletleri, savaş sonrası bu gizli anlaşmalara işlerlik kazandırmak istemişlerdir. Ülkenin birçok bölgesinde olduğu gibi, Urfa, Maraş ve Antep şehirlerinin dâhil olduğu Güney bölgeleri de işgallere maruz kalmıştır

Nitekim Maraş önce İngilizler tarafından işgal edilmiştir. Bu işgal Kasım 1919’da sona ermiştir. Maraş bu kez de Fransızlar tarafından işgale maruz kalmıştır. Yaklaşık 1 yıl devam eden bu işgalde İngilizler şehrin idaresine ve halkın sosyal, dini, kültürel ve ekonomik hayatına müdahale etmemişlerdi. Bu nedenle İngilizlerin işgalinde Maraş’ta önemli hadiseler yaşanmamıştır.

Oysa Fransızların 3-5 aylık işgalleri sürecinde her türlü devlet idaresi ve adalet işlerine müdahale edildiği gibi, Ermeniler silahlandırılıp, kışkırtılmış ve Türk ve Müslüman halkın üzerine adata saldırtılmıştı. Fransızların himayesinde Ermenilerin her geçen gün artan ve çeşitlenen saldırıları karşısında halkta Fransız işgaline karşı bir tepki ve nefret oluşmuştur. Bu tepki ve nefret kısa bir süre sonra da işgallere karşı bir direniş hareketi başlatmıştır.

Maraş’ın ve Urfa’nın Fransızlar tarafından işgali bütün ülkede derin bir tepki oluşturduğu gibi Milli Mücadele’nin bir karar ve icra organı olan Heyet-i Temsiliye ve onun seçilmiş reisi olan Mustafa Kemal Paşa’nın da tepki göstermesine neden olmuştur.

Bu çalışmada Mustafa Kemal Paşa’nın ve Heyet-i Temsiliye’nin Maraş’ın Fransızlar tarafından işgal edilmesine ve halka reva görülen kötü muamele ve haksızlıklara karşı gösterdikleri tepkiler ele alınacak ve bu amaçla yapılan yazışma ve yayınlanan beyannamelere yer verilecektir

REACTION OF THE REPRESENTATIVE COMMITEE AND MUSTAFA KEMAL TO THE INVASION OF MARAŞ BY THE FRENCH

ABSTRACT

Ottoman State, which was defeated in the World War, signed Armistice of Montrose on October 30, 1918. The states of England, France and Italy, which made a series of confidential agreements in order to break up the Ottoman State, wanted to make these confidential agreements functional after the war. As in many regions of the country, Southern Regions including Urfa, Maraş and Antep were invaded.

Hence, Maraş was first invaded by the English. This invasion ended in November, 1919.  Then, Maraş was invaded by the French. In this invasion, which lasted approximately 1 year, the English didn’t interfere in the city administration and social, religious, cultural and economic life of people. Therefore, no important event occurred in Maraş during the invasion of the English.

On the other hand, during 3-5 months of French invasion, any kind of state administration and justice affairs were interfered in and Armenian people were armed, provoked and literally set against Turkish and Muslim people. In the face of increasing and varying attacks of Armenian people, under the protection of the French, a reaction and hatred occurred in people against the French invasion. This reaction and hatred started a resistance against invasions in a short time.

French invasion of Maraş and Urfa created a deep reaction both from the whole country and from the Representative Committee, which was a decision and execution organ of War of Independence and Mustafa Kemal Pasha, who was its selected leader.

In this study, the reactions of Mustafa Kemal Pasha and Representative Committee against the invasion of Maraş by the French and maltreating and injustice deemed proper for the people will be discussed and correspondences and published declarations in this issue will be included.

GİRİŞ

Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu ve Arabistan coğrafyası 20. yy.’ın başlarında büyük devletlerin menfaatlerinin kesiştiği ve çatıştığı stratejik bir bölgeydi. Bölgedeki petrol varlığı, İngiltere, Fransa, Almanya ve hatta Rusya bu coğrafya ile yakından ilgilenmeye başlamalarına neden olmuştur.

Bilhassa İngiltere ve Almanya Ortadoğu için bir rekabete girmişlerdi. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı Devleti ile İngiltere ve Fransa ayrı gruplarda yer alarak birbirlerine karşı savaş ilan etmişlerdir.  Bu durum Osmanlı topraklarını paylaşmak amacında olan İtilaf Devletleri’nin savaş yıllarında bir araya gelerek göşmeler yapmasına ve bu görüşmeleri de birer gizli antlaşma ile sonuçlandırmalarına yol açmıştır.

Bu gizli anlaşmalardan birisi olan Sykes-Picot Antlaşması ile Fransave İngiltere Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu ve Arabistan coğrafyasını kendi aralarında paylaşmışlardı. Buna göre Suriye ile birlikte Maraş, Antep, Urfa, Adana ve Musul gibi vilayetleri Fransızlara verilecekti. İngiltere ise Filistin ve Mezopotamya’ya sahip olacaktı. İngiltere’nin bu bölgeyi Fransızlara vermekteki temel amacı Rusya ile arasında tampon bir bölge oluşturmaktı. Böylece İngiltere hem Rusya’nın güneye inmesine engel olacak ve petrol bölgesini elinde tutacak hem de Hindistan sömürgesinin yolunu güvence altına alacaktı.

Fransa’da Sykes-Picot antlaşmasıyla elde edeceği Suriye ile birlikte Maraş, Antep, Urfa, Adana ve Musul gibi vilayetler ile İran ticaretinin tehlikeye girmesini önleyecekti. Fransa bunun dışında Çukurova’nın pamuğunu ve verimli topraklarını elde tutmayı, Ergani’deki bakır madenlerine ulaşmayı ve kendisine bırakılmış bulunan Suriye’nin güvenliğini sağlamayı hedefliyordu. Bunun için bölgede kalıcı olmayı düşündüğünden ve alabildiğince geniş bir alanı işgal etmeye çalışıyordu.

Çarlık Rusya’sının da yıkılmış olmasının verdiği bir rahatlıkla İngiltere savaş sonrası gizli antlaşmalarla belirlenmiş paylaşımlara yeni bir şekil vermeye çalışacaktır. Nitekim savaş yıllarında imzaladığı Sykes-Picot antlaşmasıyla Fransa’ya bıraktığı başta Musul olmak üzere Maraş, Antep, Urfa ve Adana gibi Türk şehirlerini işgal etti. Bu işgallerle elini güçlendirip, bilahare Musul’u tekrar alabilmeyi hedeflemişti. Musul zengin petrol varlığına sahip ve yine önemli geçiş yollarının üzerinde bulunan bir şehirdi. İngilizlere göre Musul’a sahip olunduktan sonra kuzeye doğru işgal hareketi genişletilebilirdi. Hatta İngiltere’nin Batum ve Bakü’de bulunan kuvvetleri ile temas da sağlanabilirdi. Yine Musul’un alınmasıyla Bakü-Musul-Afganistan ve Hindistan hattını ele geçirecek ve Orta Asya’yı bile bu şekilde kontrol edebilecekti. Diğer taraftan İngiltere Musul’u almakla Türkiye’de etkisi altına alabilecekti.

İşte yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı İngiltere Mondros Mütarekesi’nin hemen akabinde 3 Kasım 1919’da Musul’u işgal etmiş ve bilahare de işgal sahasını Maraş, Urfa, Antep, Adana gibi şehirlere yayarak, Osmanlı Devleti’nin güney vilayetlerini eline geçirmişti. Ancak İngilizler nüfusunun büyük bir kısmı Türk olan bu şehirlerdeki işgalinin çok zor ve güç olacağını görmüşlerdi. Türklerin bu toprakları yabancılara asla bırakmayacaklarını çok kısa bir sürede gören ve anlayan İngilizler bu bölgeye yönelik bir hedef ve strateji değişikliğine gideceklerdir.

İngilizler Maraş, Urfa,Antep, Adana gibi şehirlerde barınmalarının çok güç olduğunu gördüklerinden işgal edilen bu yerler ile ilgili Fransızlarla anlaşma zemini arayacaklardır. İngilizler Musul’a karşı Fransızlara Urfa, Maraş ve Antep’i teklif etmiş ve bu teklif Fransızlar tarafından kabul edilmiştir. 15 Eylül 1919’da Suriye İtilafnamesi imzalanmış ve İngilizler bu antlaşma ile Musul’a sahip olmuşlardı. Fransızları da sonuç alamayacaklarını gayet iyi bildikleri Güney Anadolu vilayetlerine sokmuşlardı.

Maraş ve havalisindeki İngiliz işgali 22 Şubat 1919’da gerçekleşmiştir.13Aralık 1918’de Halep’te bulunan İngiliz kıtalarından bir müfreze Kilis’e gelmiş ve burayı işgal etmiştir. Bilahare 1 Ocak’ta Antep ve 3 Ocak’ta da Cerablus’u işgal etmiştir.Antep’in işgal edilmesi sıranın Maraş’a geldiğini göstermiştir. İngiliz işgalinin söz konusu olacağı beklenildiğinden Maraş’ta bir az sayıda bir askeri birlik bırakılarak, şehirde bulunan askeri malzeme alelacele Kayseri’ye nakledilmeye çalışılmıştır. Türk askerinin şehri terk etmesinden sonra Maraş yukarıda da belirtildiği gibi 22 Şubat 1919’da İngilizler tarafından Mondros Mütarekesi’nin 7. Maddesi gerekçe gösterilerek işgal edilmiştir. İngilizler Maraş’ta 8 aydan fazla bir süre kalmışlardır.

İngilizler Maraş’ı işgal ettikten sonra şehirde barınamayacaklarını ve halka işgallerini kabul ettiremeyeceklerini kısa sürede anlamışlardır. Şehirde oluşturdukları baskıya rağmen halk üzerinde tesirli olamamışlardır. Şehir halkı İngilizlerin şehirdeki varlığına büyük tepki gösterdiği gibi İngiliz işgal komutanının talimatlarına da karşı çıkmışlar, riayet etmemişlerdir. Ayrıca şehrin ileri gelenleri de İngiliz işgaline karşı kesin bir tavır içerisine girmişlerdir.

Maraş’ta 8 aydan fazla devam eden işgal süreci genellikle sakin geçmiştir. Bunun en önemli sebepleri arasında İngilizler Maraş’ın yönetimine fazla müdahale etmemişler ve tahriklerden kaçınmışlardır. Ermenilerin yapmak istediği tahrikler de İngiliz komutanının bilgilendirilmesi sonucunda Ermenilere fazla yüz verilmemiş ve işgal sürecinde şehrin yönetiminden uzak tutulmuşlardır. Yine Maraş’taki işgal güçlerinin önemli bir kısmınım Hintli Müslüman askerlerden oluşması işgal sürecinin sakin geçmesinde önemli rol oynayan bir diğer sebeptir. Maraş halkı ile Hintli Müslüman askerler kısa sürede kaynaşmışlardı. Ayrıca işgal güçlerinin başında bulunan arasında bulunan Mısırlı bir yüzbaşının da şehir halkıyla ve ileri gelenlerle kurduğu dostane münasebet işgal sürecinin sakin geçmesinde önemli rol oynamıştır.

Oysa Fransızların bölgeyi işgal edişleri geçici değildir. Bu işgalin kalıcı olduğu Fransızların birçok olumsuz tutum ve icraatlarından anlaşılmıştır. Fransızlar öncelikle Maraş şehrinin devlet yönetimine ve adalet işlerine müdahale etmişlerdir.  Maraş’a gelen işgal güçleri içerisinde Ermenilerin gönüllü askerlerin bulunmasına imkân verdikleri gibi, şehrin Ermeni ahalisini silahlandırarak onları Türkler ve aleyhine kışkırtmışlardı. Ermenilerin Maraş ahalisine karşı her türlü kötülükleri yapmasına ses çıkarmayan Fransızların bu tutumuna karşı şehirde işgale karşı tepki ve nefret hızla büyümüş ve kısa sürede direniş haline dönüşmüştür.

İşgal ettikleri Urfa, Antep ve Adana şehirlerinde olduğu gibi Maraş’ta’da Ermenileri silahlandırıp, onları istismar etmişler ve işgallerinde kendilerine yardımcı olarak kullanmışlardır. Askeri güçleri yeterli olmayan Fransızlar, hem Maraş ve çevresinin işgalinde hem de elde tutulmasında kendi askerlerinin yanında çok sayıda Ermeni gönüllü askerlerinden de istifade etmişlerdir.

Maraş, Urfa,ve Antep gibi güney vilayetlerimizin işgallerinin devam ettiği günlerde daha güneyde Halep ve civarlarında Arapların kendilerine karşı eyleme başlamalarıyla Fransızlar iki ateş arasında kalmışlardır. Çünkü bir taraftan da Maraş başta olmak üzere, Urfa ve Antep’te halk işgalci Fransızlara ve onların işbirlikçisi Ermenilere karşı direniş hareketi başlatmışlardı. Böylece iki ateş arasında kalan Fransızlar daha çok Araplarla meskun olan Suriye topraklarına önem verdiklerinden Maraş, Urfa ve Antep’deki direniş karşısında zayıf kalmışlardır. Bu durum Fransızlara karşı mücadele eden bölgedeki Kuva-yı Milliye güçlerini rahatlatmıştır.

Bir süre sonra işgal ettikleri Maraş Urfa ve Antep gibi şehirlere yeterince takviye kuvveti getiremeyen Fransızlar, halkın ve Kuva-yı milliye kuvvetlerinin başlattıkları direniş hareketleri ve silahlı mücadele ile baş edemeyerek büyük kayıplar vereceklerdir. Bir süre sonra da işgal ettikleri Maraş veUrfa gibi Türk şehirlerini boşaltarak,  bu bölgeden çekilip gitmek mecburiyetinde kalacaklardır.

Nitekim Fransızlar, Maraş’taki garnizonlarını da takviye edememişlerdi. Şehrin çevresi de Kuva-yı Milliye kuvvetlerince muhasara altına alınmış ve böylece Fransızlara yardım yapma teşebbüsleri de boşa çıkartılmıştı. Her geçen gün şiddetlenen ve genişleyen direniş karşısında Fransızlar Maraş’ta fazla kalamayacaklar şehri terk etmek isteyeceklerdir. Fransız askerlerinin Maraş’ı terk ettikleri bu süreçte şehrin dışında bulunan çevre köy ve kasabalardan gelen halkla da çarpışmak durumunda kalmışlardır. Çünkü bu süreçte şehir içerisinde Fransız işgal güçlerine ve onlara her bakımdan hizmet ve yardım eden Ermeni gönüllülerine karşı şiddetli bir mücadele verilirken çevre şehir ve kasabaların ahalisi de Maraş’a yardıma koşmak amacıyla yoğun bir şekilde çaba gösterdikleri görülmüştür.

Maraş’ta işgallere karşı ilk teşkilatlanma çabaları daha Fransızların Halebi işgal ettiklerinin duyulmasıyla başlamıştı. Şehirde işgallere boyun eğilmeyeceğine karşı bir duyarlılık elbette vardı. Ancak bütün vatan topraklarının işgal edildiği bir süreçte, halkın işgallere karşı direnişini örgütleyip, belli hedeflere yöneltecek bir merkezi otorite ve teşkilatın olmayışı sürdürülen çabaların ya sonuçsuz kalmasına yada ağır aksak yürümesine neden oluyordu. Nitekim Maraş’ta da başlayan işgallere tepki hareketi ancak Heyet-i Temsiliye’nin oluşması ve Sivas Kongresi’yle birlikte bütün vatan adına söz söylemek, karar almak ve icraatlar yapmakla yetkilendirilmesiyle hız kazanacak, etkili olacak ve teşkilatlanma süreci başlayacaktı.

Fransızların Urfa başta olmak üzere Maraş, Antep gibi güney vilayetlerimizi işgal ettiğinde Sivas’ta bulunmakta olan Heyet-i Temsiliye üyeleri ve bilhassa bu heyetin başı olan Mustafa Kemal Paşa elbette bu işgallere karşı bir tepki ve tavır almışlardı. Mondros Mütarekesi’nin ilgili hükümleri çerçevesinde elde kalan mevcutlarıyla askeri birliklerin bu işgallere karşı koyması ve mücadele etmesi mümkün değildi. O nedenle Mustafa Kemal Paşa’nın Urfa ve Maraş’taki işgallere yönelik direktifi “gerilla harbi” olmuştur. Bu bölgeye gönderilen ya da orada bulunan askeri birlik kumandanlarının önderlik ettiği ve kumandan olarak vazifelendirdiği isimler bu talimatlara uygun hareket ederek, öngörülen mücadele stratejisini uygulamışlardı. Nitekim Urfa’daki mücadeleye önderlik yapmak üzere Heyet-i Temsiliye’ce Kuva-yı Milliye Kumandanı olarak vazifelendirilen Kılıç Ali, Yörük Selim ve Cemil Cahit gibi kişiler Maraş halkını örgütlemiş ve başlattığı direniş kısa sürede etkili olmuş ve netice vererek Fransızların Maraş’ı’yı terk etmeleriyle sonuçlanmıştır.

            I.HEYET-İ TEMSİLİYE’NİN TEPKİLERİ

Yukarıda da değindiğimiz gibi 15 Eylül 1919 tarihinde İngiltere ve Fransa arasında yapılan görüşmeler bir mutabakatla sonuçlanmış ve Suriye İtilafnamesi imzalanmıştı. Buna göre İngilizlerin işgal ettikleri Urfa başta olmak üzere Maraş, Antep gibi vilayetler Fransızlara terk edilecekti. İşte güney vilayetlerimizin Fransız işgallerine maruz kalacağı günlerde Heyet-i Temsiliye Sivas’tan olayları çok yakından takip etmekteydi.

Sivas Kongresi ile Anadolu ve Rumeli’deki bütün Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin birleştirilmesi söz konusu olmuş ve Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştu. Heyet-i Temsiliye ise bütün bu cemiyetlerin bir karar ve icra organı olarak yetkilendirilmişti. İşte. İstanbul Hükümeti’nin Urfa, Maraş, Antep ve Adana’da meydana gelen olaylardan ve işgallerden çok etkilenmediği ve hatta duyarsız kaldığı bir süreçte, Sivas’ta bulunan Heyet-i Temsiliye ve bu heyetin başkanı olan Mustafa Kemal, güney vilayetlerinde cereyan eden olayları hassasiyetle takip etmekteydi. Mustafa Kemal Paşa Heyet-i Temsiliye’nin başkanı olarak bir yandan itilaf Devletleri’nin bu tutumlarını protesto ediyor, bir taraftan da yörede bulunun askeri ve sivil görevlilere talimatlar vermek suretiyle onları yönlendirerek, işgallere karşı çıkmak için harekete geçmeye teşvik ediyordu.

Aslında Heyet-i Temsiliye yöreye ilişkin ilk kararını bölgenin İngiliz işgalinde olduğu ancak Fransızlara devredileceğinin de belli olduğu süreçte alacaktı. İşgallere karşı kesin bir tavır koyma olarak da değerlendirilebilecek bu kararda öncelikle Urfa, Antep ve Maraş’ı Fransızlara işgal ettirmemek ve şayet işgal etmiş olsalar bile onları bu şehirlerde barındırmamak için gereken her türlü tedbire başvurulması öngörülmekteydi. İstanbul Hükümetini zor durumda bırakmamak için işgallere karşı mücadele edecek resmi kuvvetlerden gerekirse mevcut durumlarını değiştirerek istifade edilmesi isteniyordu. Heyet-i Temsiliye ayrıca bu şehirlerde yaşayan gayri Müslimlere yönelik saldırılara meydan verilmemesi ve hiçbir şekilde yağma ve çapul yapılmaması hususunda alınan kararını 13. Kolordu Kumandanı Cevdet Bey’e bildirmekteydi.

Yine Heyet-i Temsiliye işgal edilen Urfa bölgesi için bazı tedbirler içeren karar almış ve yerine getirilmesi için de 13. Kolordu Kumandanına talimat yazısı göndermiştir. Bu yazıya göre;

  1. Süvari Alayı derhal Urfa’yı işgal edecek ve Urfa Mutasarrıfı hakkında tedbirli davranacak bir kişi derhal Urfa’ya gönderilecekti. Böylece alınan askeri ve mülki tedbirlerle Urfa’nın işgaline kesinlikle müsaade edilmeyecekti.

Kolordu Kumandanına yazılan talimat yazısında Heyet-i Temsiliye Urfa vatanseverlerince bir milli teşkilat kurulmasını istiyordu. Böylece Fransızların Urfa’nın işgaliyle yapacakları fiili tecavüze karşı bir milli duruş ve tepki ortaya konacaktı.

Urfa, Maraş, Antep gibi şehirlerin işgali hususunda şayet Harbiye Nezaretine herhangi bir bilgi verilmemişse, bu talimatın bir emir telakki edilerek hemen bilgi verilecekti.

Şayet merkezi hükümet olaylar karşısında bir zayıflık gösterirse, buna önem verilmeyerek, işgaller karşısında bölgede takip edilecek siyasetin haklı ve doğru bir siyaset olduğu hükümet üyelerine anlatılacaktı.

Urfa, Antep ve Maraş’ın Fransızlar tarafından işgalinden önce Heyet-i Temsiliye tarafından 13. Kolordu Kumandanı Cevdet Beye gönderilen bu talimat, Kolordu Kumandanı’nın Kuva-yı Milliye’ye hem ihtiyatla bakması hem de cesaret edememesi nedeniyle işleme konulamamış, yerine getirilememiştir. Hal böyle olunca da Fransızlar Urfa’yı ve diğer şehirleri hiçbir engelle karşılaşmadan işgal etmişlerdir.

Heyet-i Temsiliye almış olduğu bir başka kararında da Urfa, Antep ve Maraş’ın Mondros Mütarekesi hükümlerine aykırı olarak Fransızlar tarafından işgali haberi ve bu işgal ile ilgili olarak ortalarda dolaşan bazı söylentiler gerek işgal edilecek bu şehirlerde ve gerekse civar vilayetlerdeki halkta büyük bir heyecan yarattığı belirtiliyordu. Heyeti Temsiliye’ye göre halktaki bu heyecan ve işgallere olan tepki bütün Anadolu’ya yayılmaktaydı. Ayrıca Sivas Kongresi’nce bütün müdafaa-i hukuk cemiyetlerinin bir merkez örgütü olarak kabul edilmiş olan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adını alan cemiyetin, bu gibi haksız işgallere karşı topyekûn müdafaa ve savunma esasını kabul ettiği belirtilerek işgaller karşısında tarafsız ve sessiz kalınamayacağı Heyet-i Temsiliye’ce alınan kararda açıklanıyordu. Bu nedenle öncelikle işgal edilen şehirlerin ahalisinin büyük bir kararlılık ve ciddiyetle işgalleri protesto etmesi isteniyordu.

İşgal edilen Maraş, Urfa ve Antep’te halkın yapacağı protestolar Fransızlar üzerinde bir etki yapmadığı ya da Fransızların işgallere karşı Türk halkının haklı tepkisini dikkate almadıkları takdirde milletin bütün gücü ve varlığıyla işgal kuvvetlerine karşı savunma yapacağı Heyet-i Temsiliye’ce karar altına alınan bir diğer önemli husustu.

Görüleceği üzere 13. Kolordu Kumandanına gönderilen bu talimat yazısında Heyet-i Temsiliye alınması gereken tedbirleri ve izlenmesi gereken stratejiyi bölgenin askeri yetkilisine bildirmiştir. Burada dikkati çeken bir husus da yapılması gerekenler açıkça ifade edilmiş, hatta gerekirse Fransızlara karşı mukavemetin gösterilmesinin istenmesidir.

Yine bu işgal günlerinde Heyet-i Temsiliye, işgal bölgelerine yönelik önemli bir karar daha almıştır. Alınan bu karara göre, Fransız işgalinin başlamasından sonra Müslüman ahalinin bölgeden başka bir yere göç etmemeleri için, gerekli bütün önlemlerin alınacaktır. Buna göre halka gerekli telkinatlar yapılarak bölgeyi terk etmemeleri sağlanacak ve maneviyatlarını bozmamaları tavsiye edilecekti.

Heyet-i Temsiliye 4 Kasım 1919’da aldığı bir başka kararında ise işgallere karşı genel bir tepki ve tavır konulmasını öngörmüş bunun için de protesto telgraflarının ilgili mercilere ulaştırılması istenmişti. Özellikle mütareke hükümlerine ve hukuk kurallarına aykırı olarak önce İngilizler ve daha sonra da Fransızlar tarafından işgal edilen Maraş, Antep ve Urfa’daki işgallerin kaldırılması için ülkedeki bütün Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri Heyet-i Merkeziyeleri, Belediye Başkanlıkları ve ileri gelenlerce İtilaf Devletleri temsilcileri ve Avrupa ve Amerika kamuoyu nezdinde protesto edilecekti.

Heyet-i Temsiliye’nin işgallerin Protesto edilmesine yönelik kararları sonraki günlerde de devam etmiştir. Nitekim 7 Kasım 1919’da mutasarrıflıklara gönderilen bir tamim ile işgallerin yerli ahali ve o muhitte bulunan milli teşkilatlarca protesto edilmesi istenmiştir. Diğer taraftan Heyet-i Temsiliye işgal bölgesiyle de yakından ilgilenmiş ve bilhassa o bölgede kurulan milli teşkilatın Maraş mutasarrıflığının çabalarıyla bölgede daha da güçlendirilmesini isteyen bir karar almış ve karar ilgili mercilere iletilmiştir.

Heyet-i Temsiliye’nin 16 Kasım 1919’da aldığı karar ile işgal edilen Maraş, Urfa ve Antep ahalisini işgallere karşı harekete geçirmeye amaçlamıştır. Kararda “milletin kendi namus ve hukukunu müdafaada tamamıyla serbest bulunduğunu” belirtiliyor ve sayıca az olan Fransız askerlerinin silahlarını bıraktırmanın ya da bunlara el koymanın tercih edilecek yol olduğu açıklanıyordu. Heyet-i Temsiliye’nin 13. Kolordu Kumandanı Cevdet Beye gönderdiği bu kararı açıkça Fransızlara karşı Maraşlıları mücadeleye çağıran bir işaret olmuştur denilebilir[13].

Görüleceği üzere Heyet-i Temsiliye henüz daha Urfa’ Maraş ve Antep’in Fransızlar tarafından işgal edilmediği bir süreçte bölge ve işgallerle yakından ilgilenmiştir. Özellikle Maraş’ta kurdurulan Müdafaa-i Hukuk teşkilatının halkı işgallere karşı örgütlemesi, Heyet-i Temsiliye’ce alınan ve Maraş’taki mülki idareci ile askeri birlik kumandanlarına uygulanması için gönderilen kararlar çerçevesinde olmuştur.

II.MUSTAFA KEMAL’İN TEPKİLERİ

Fransızlarla İngilizler arasında Urfa’nın ve bilahare de Maraş ve Antep şehirlerinin

devri konusundaki görüşmelerin devam ettiği süreçte ülkenin her tarafında işgallere karşı koymak amacıyla “milli teşkilatlar” kurulmaya ve Kuva-yı Milliye güçleri oluşturulmaya başlanmıştı. Diğer taraftan da Mustafa Kemal’in önderliğinde başlatılan milli hareketin Erzurum’dan sonra Sivas’ta da bir kongre düzenleniyor ve kongrelerde vatanın ve milletin geleceğine ilişkin kararlar alınıyordu.

Sivas Kongresinde yaptığı konuşmada Mondros Mütarekesi sonrası ülkemizin haksız bir şekilde işgal edildiğini belirten Mustafa Kemal Paşa işgallere karşı ülkenin her yanında milli cemiyetler kurulduğunu dile getirmişti. Sivas Kongresi’nde Heyet-i Temsiliye reisi sıfatıyla bütün ülke ve millet adına söz söyleme yetkisine sahip olan Mustafa Kemal Paşa’ya göre, İngilizlerin güney vilayetlerimizi Fransızlara devretmesi ve Fransızların da bu bölgeyi işgale kalkışmaları oldukça manidar ve dikkat çekicidir.

Mustafa Kemal Paşa’ya göre, Doğu Anadolu’da büyük Ermenistan’ın kurulmasını imkânsız gören İtilaf Devletleri, Urfa, Adana, Antep ve Maraş’ın içinde yer alacağı bir küçük Ermenistan oluşturmaya karar vermişlerdi. Bu nedenle Fransızların işgal ettiği bu bölgede halkın işgallere karşı tepkisiz kalması, karşı koymaması Fransızlara cesaret verecektir. Bunun olmaması için bölgede gizli teşkilatlar kurularak ve halkı işgallere karşı teşkilatlandırmak gerekiyordu. Bunun yanı sıra kurulacak milli müfrezelerle Fransız işgal güçlerine karşı harekete geçilmeli ve mücadele edilmeliydi.

Bu görüş ve düşünceler içinde olan Mustafa Kemal Heyet-i Temsiliye başkanı sıfatıyla Suriye İtilafnamesi’nde alınan kararları bütün Türk Milletine ve bölge halkına duyurmuştur. Bilahare de İstanbul Hükümeti’ni bu İtilafname ve sonrasında gerçekleşecek işgaller konusunda uyarmıştır. İstanbul Hükümeti’ne gönderdiği uyarı yazısında Urfa, Maraş ve Antep’in Mondros Mütarekesi’ne aykırı olarak bu kez de Fransızlar tarafından işgal edileceğini belirten Mustafa Kemal devamla bu işgal haberinin bu bölgedeki bütün halkı heyecanlandırdığını, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin karşı koyma ve mücadeleyi kabul ettiğini, böyle bir zamanda olaylara seyirci kalınamayacağını dile getirmiştir.

Mustafa Kemal Paşa ayrıca işgal altına alınan bu bölge halkının önce işgali protesto edeceğini, yapılan protestolara Fransızların nazarı itibara almamaları halinde, milletin her vasıtaya başvurarak bütün imkân ve vasıtalarıyla işgale karşı koyacağını belirtiyor, merkezi hükümetin de bu işgali kararlı bir lisan ile anlatması ve milleti itham ve sorumluluk altında bırakmamak için gerekli tedbirleri alması konusunda uyarmıştır.

İstanbul’da iş başındaki Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin, İtilaf Devletleri’nden herhangi birisine karşı silah kullanarak başarı elde etmesi mümkün değildir, devletin gelecekteki selametini sağlayacak yegâne silah ve yolun siyaset ve bazı hakları tanımakla mümkün olabileceği görüşüne Mustafa Kemal Paşa katılmaz ve kesinlikle karşı çıkar. Tam aksine Urfa, Antep, Maraş ve Adana gibi şehirlerimizi haksız bir şekilde işgal eden, Mütarekeden sonra İstanbul’da Türk’ün hukukunu ayaklar altına almada arkadaşlarına taş çıkartan, şimdi de Ermenistan teşkili maksadıyla İngilizlerle anlaşan Fransızların hoş tutulmasında Türk milletinin ne kazancı olacağını dile getiren Mustafa Kemal, “Batının bir milletten herhangi bir tepki görmese bile o milleti hakir görecek ve hain maksatlarını uygulayacak kadar riyakâr ve taassup içerisinde olduğu” kanaatindedir.

Mustafa Kemal’de Urfa, Maraş ve Antep’in Fransızlar tarafından işgali üzerine bütün vilayetlere ve Müdafaa-i Hukuk Heyet-i Merkeziyelerine 6 Kasım 1919’da bir tamim göndermiş ve bu işgallere karşı yapılacaklar ile gösterilecek tepkileri açıklamıştır. Buna göre:

İngilizlerin, adı geçen bu yerlerden çekilmesini takiben, Fransız işgalinin başladığını, İstanbul Hükümeti’nin bu hareketi İtilaf Devletleri nezdinde protesto ettiğini, işgal edilen bölge halkının da, büyük mitinglerle, Osmanlı vatanının ayrılmaz bir parçası olduklarını dünyaya ilan ettiklerini” belirten Mustafa Kemal Paşa tamiminde bütün Müdafaa-i Hukuk Heyetleri ve idareleri ile Belediye Başkanlarının Osmanlı Devleti’nin bir parçası olan Urfa, Antep ve Maraş’ın haksız bir şekilde Fransızlar tarafından işgal edildiğini telgraflarla, İtilaf devletleri elçiliklerine, Avrupa ve Amerika kamuoylarına duyurulmasını, işgaller ile ilgili protestolarda bulunulmasını ve bu haksızlığın düzeltilmesinin kararlı bir şekilde dile getirilmesini istemekteydi.

Mustafa Kemal’in Urfa, Maraş ve Antep’in Fransızlar tarafından işgaline karşı gösterdiği tepki sadece yurt içiyle sınırlı kalmamıştır. Onun işgallere karşı gösterdiği azimli ve kararlı tutumu dış basına da aksettirilmiştir. Nitekim Mustafa Kemal “Le Temps” gazetesine verdiği demeçte; Mondros Mütarekesi hükümlerine göre, anavatan hudutları dışında bırakılmış bulunan Aydın, Konya, Adana ve Musul gibi Türk nüfusunun büyük bir çoğunlukta olduğu vilayetleri, Osmanlı Devleti’nden ayırmaya imkân olmadığını söylemiş ve girişilen mücadelenin ve milli hareketin sarsılmadan, büyük bir kararlıkla devam edeceğini açıklayarak işgallerin kabul edilmeyeceğini bütün dünya kamuoyuna ilan etmiştir.

Bunun yanı sıra Mustafa Kemal 13. Kolordu Kumandanlığından Fransızlara bölgeyi işgal ettirmemek için her türlü tedbirin alınması Mustafa Kemal Paşa tarafından istenmişti. Yine Urfa’daki milli teşkilat yöneticileri ile yazışmalar yapan Mustafa Kemal Paşa, onları Urfa Maraş ve Antep’in işgaline yönelik olarak siyasi ve askeri tedbirler alındığın ve bu nedenle ahalinin manevi gücünün takviye edilmesi gerektiği bilhassa ile bölgeden göçe asla izin verilmemesi konusunda uyarılmıştır.

Mustafa Kemal Paşa 16 Kasım 1919’da, “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi imzasıyla bir protesto bildirisi hazırlamış ve yayın organlarına göndermiştir. İrade-i Milliye gazetesinde yayınlanan bu protestoname şöyleydi:

İngilizler tarafından mütârekenâme ahkâmına aykırı olarak işgâl edilmişken, daha sonra tahliye olan Antep, Maraş ve Urfa, bu kere de Fransızlarca işgal edildi. Bundan anlaşıldığına göre, İtilaf devletleri milletimizi vatanımızın en güzel parçalarından mahrum bırakmak hakkındaki mütekabil tesmimât ve tasavvurâttan bir türlü sarf-ı nazar edemiyorlar. Barış Konferansının kararlarını beklemeksizin suret-i zahirede geçici bir ihtiyatlı bir işgaldir diyerek, projelerini tatbik ediyorlar. Osmanlı Devleti’nin yedi asırlık şaşaalı bir hayatı tarihiyeye ve seri kuvvetli yeni bir inkişafın bütün esbab ve unsurlarına sahip olduğunu nazar-ı dikkate almak istemiyorlar. Vatanımızın bedeniden koparılacak parçalarla kendi aralarında menfaat taksimine çalışıyorlar. İtilaf Devletlerinin bu hareketi, gayri insani olduktan başka, tabii adaleti ve Barış Konferansında kemal-i azamet ve haşmetle ilan edilmiş olan esasları ve Türkiye’ye bütün cihan muvacehesinde Wilson Prensipleri’ninonikinci maddesi ile edilen vaadleripamal etmektedir. Türkiye’nin taksimine yol bulmak emeliyle, Yunanlılara işgal ettirilen aydın Vilayetin’dekikıtal,tazyik ve imhâ fecaatlerinin şimdi de Ermenileri alet eden Fransızların işgal ettiği Adana Vilâyetinde, Maraş, Urfa ve Antep’te aynen vuku bulması, bütün bu siyasi haksızlıklara bir zamime teşkil ediyor. İtilaf devletlerinin bugüne kadar yapmış ve yapmakta oldukları haksız muameleleri, şiddetle protesto eder ve onların memleketimiz ve milletimiz için, daha insani ve daha adaletkârhissiyâne arzulara avdet etmelerini temenni ederiz. Milletimiz bölünme, parçalanma ve esarete razı olmaktansa bütün manevi ve maddi varlığıyla meşru haklarını savunmada ve ulvi kararda, milletimizin bütün manasıyla birlik olduğunu Düvel-i İtilâfiyeyihaberdâr etmek isteriz. Bu hususta milletimizin yükselen haklı sesini duymak istemeyerek, tutulan insanî olmayan yolda devamın, verebileceği sonuç, pek elim olabilir. Ve bu hâlin yalnız birkaç memlekette değil, belki iki büyük cihana yayılmasından korkulur. Tabi ki böyle bir felaketin sorumluluğu, Cenab-ı Hakkın ve İnsanlık âleminin huzurunda İtilaf Devletlerine ait kalır. Bu sözlerimizle tabi haklarını müdafaadan başka bir amaç tâkip etmeyen milletimizin tamamının emellerine tercüman oluyoruz. Meşru feryadımızın bütün haksızlıklara rıza göstermeyeceklerine emin bulunduğumuz Avrupa ve Amerika milletlerine duyurulmasını isteriz.”

Mustafa Kemal Paşa’nın bütün vilayet ve Müdafaa-i Hukuk Heyet-i Merkeziyelere gönderdiği bu tamimle işgallerin protesto edilmesini istemiştir. Gerçekten de tamimin kendilerine ulaşmasını müteakip ülkenin hemen hemen her tarafında protesto gösterileri ve mitingler yapılmıştır. Nitekim İngilizlere göre Anadolu’nun çeşitli il ve ilçelerinden 81 adet protesto telgrafı kendilerine ulaşmıştır. Hatta bu mitinglerin kısa sürede birçok yerde yapılması İstanbul’da bulunan İngiliz Yüksek Komiseri Amiral de Robeck,  İngiliz Başbakanı Lloyd George’e gönderdiği raporda; Suriye ve Güney Anadolu’nun İngiliz işgalinden Fransız işgaline devri hususundaki kararın açıklanması üzerine gösterilen tepkinin, bu bölgelerin Türkiye’nin tabii ve ayrılmaz bir parçası olduğu gerçeğini bir kez daha ortaya koymuştur diyerek bir gerçeği ortaya koyuyordu

This website uses cookies.

This website uses cookies.

Exit mobile version