Sinan KAHYAOĞLU[1]*
Necat ÇETİN[2]**
GİRİŞ:
Tarih boyunca bir yerde pek çok toplum yaşamıştır. Doğal ve sosyal şartların değişmesiyle toplumlar başka yerlere göç etmek zorunda kalmışlardır. Gittikleri yerlerde ise eski yaşadıkları yerlerin anılarını da beraber götürmüşlerdir. Bugün bir toplumun anılarından o toplumun geçtiği ve yaşadığı yerleri bulabilmekteyiz. Büyük savaşlar, büyük göçler, büyük doğal afetler toplumların belleklerinde derin izler bırakmıştır. Yaşanılan güzel yerler güzel günler ve bolluk bereketli alanlar yine toplumların belleklerinde güzel anılar bırakmıştır. Bazı toplumlar ise o güzel günleri bir Altın Çağ olarak anıp o güzel günlere ve yerlere ulaşma hedefi peşinde koşmaya başlamışlardır. Altın Çağ’ın her şeyi güzeldir, eksiklikleri yoktur. Aslında eksiklikleri görülmez.
Bir topluluğun bir yerden başka bir yere gitmesi genellikle tarihi kayıtlarda aranır. Tarihi kayıtlar ise o topluluğun yaptığı bir şey veya bir neden ile devletin kayıtlarına geçmesi ile belgelenir. Ya da yakın toplumların onların hareketlerinden etkilenip onlar hakkında bir şeyler yazması ile bilinir. Bunlar yoksa o topluluğun hareketleri hakkında bir yazılı kaynak bulunmaz. Oysa o topluluğun anılarında topluluğun tarihi yazılıdır. O anılar ile topluluğun tarihi okunur. Anlatılan anılar önce not edilir. Sonra tarihi kayıtlarla karşılaştırılır. Tarihi kayıtlarla uyuşan taraflar içinde o topluluğun tarihi yazılabilir. Bu şekilde Anadolu’da Türk oymaklarının tarihi daha detaylı incelenmelidir. Birde coğrafya vardır. Göçebe Türkmenler doğada göçebe yaşadıkları için yaşadıkları coğrafyaya kendileri isim vermişlerdir. Coğrafyayı isimlendirirken ya kendi büyüklerinin isimlerini vermişler ya da Türkçe kendileri isim vermişlerdir. Coğrafya aslında göçebenin arşividir. Coğrafi isimler Türklerin nerelere gittiklerinin ve nerelerden geçtiklerinin belgeleridirler.
AĞAÇERİLER
Ağaçeriler hakkında pek çok yazılı belge vardır. En eski belge olarak Herodot Tarihi gösterilir. Herodot tarihine göre Ağaçerilere Akatzir denilmekte olup İskitler arasında yaşamaktadırlar[3]Başka kaynaklara göre ise Ağaçeriler Hunların büyük bir koludur. Büyük Hun İmparatorluğu yıkıldıktan sonra bu büyük kol 395 yılında Erzurum üzerinden Anadolu’ya gelmiştir. Böylece Anadolu’ya ilk gelen Türk boyudur. 451 yılında ise Anadolu’ya Akhunlar gelmişlerdir. 466 yılında ise Avrupa Hunlarına bağlı Ağaçeriler Azerbaycan üzerinden Anadolu’ya gelmişlerdir[4].
Bunlardan başka Ağaçerilerden Reşüdiddin’de söz eder. Reşidüddin Kıpçak, Kalaç ve Ağaçeriler Oğuzlarla karışıp kaynaşan halktan türemişlerdir demektedir. Togan’a göre ise Ağaçeriler Beş Uygurlardandır. Beş Uygurlar adıyla bilinen Türk topluluğu Kalaç, Kanglı, Karluk, Kıpçak ve Ağaçerilerden oluşmaktadır[5]. Başka bazı tarihçilere göre Ağaçeriler Büyük ordu anlamındadır[6]. Bazılarına göre ise ormanlık alanlarda yaşadıklarından bu ismi almışlardır. Aksaraylı Ali Selçukname isimli eserinde Ağaçerilerden “Bişe eri” olarak söz etmektedir. Bişe koru demektir[7].
Ağaçeriler Reşüdiddin’in yazdıklarına göre 459-481 yılları arasında Eftalik adı altında diğer boylarla birleşerek İran’a saldırmışlardır. Sasani Firuz’u yenerek Kuzey İran’ı almışlardır[8].Togan Oğuz Kağan’ın seferlerini anlatırken onun Baalbek Dağı’nı yaylak olarak kullandığından bahseder. Baalbek ile Isafhan arasındaki Kuh-i Kilüye dağında Ağaçeri aşiretleri vardır diye ilave eder. Ağaçeriler kendilerinin buraya Oğuz Kağan döneminde gelerek yerleştiklerini iddia etmişlerdir[9].
Ağaçeriler Selçuklular döneminde de Anadolu’da etkili olan bir Türk boyudur. Diğer bazı kaynaklara göre ise 13.y.y.da diğer Türk boyları ile beraber Anadolu’ya gelmişlerdir. Anadolu’da ormanlık bölgelere yerleşmişlerdir. 1240 yılındaki Babalılar isyanına katılmışlardır. İsyanın Malya ovasında bastırılmasından sonra kurtulanlar Anadolu’nun değişik yerlerine dağılmışlardır. Bu dağılma sırasında Ağaçerilerde Maraş, Elbistan ve Malatya’nın ormanlık alanlarına sığınmışlardır. Onların ormanlık alanlara sığınmalarından dolayı kendilerine orman eri anlamında Ağaç Eri adı verilmiştir. Çünkü Yabanda yaşanlara Yaban Eri, Çölde yaşayanlara Çöl Eri adı verilmesi gibi[10]. Maraş ve Malatya çevresindeki ormanlık alanlarda yaşamaya başlayan bu Ağaçeriler daha sonra siyasi otorite boşluğundan yararlanarak huzursuzluk çıkarmışlardır. Bazı kaynaklara göre Hacı Bektaş Veli’de Babalılar isyanına katılmıştır. Kurtulunca Suluca karahöyük’e sığınmıştır. Kardeşi Menteş Sivas’ta öldürülmüştür. Bugünde ülkemizde ki büyük yatırların çoğu Babalılar isyanından kurtulanlardır. Maraş ve Malatya yöresi büyük ticaret yollarının geçtiği yerlerdir. Bu dönemde Maraş ve Elbistan çevresinde Ağaçerilerin demografik üstünlüğü vardır. Babalılar isyanı da bu çevreden Samsat’tan başlamıştır. İsyanın bastırılmasından sonra 1243 yılında Kösedağ savaşında Selçuklular Moğollara yenilerek bağımsızlıklarını kaybetmiştir. İsyan sonrası Selçuklu merkezinde taht mücadeleleri başlar. Şehzadelerden bazıları Moğollara dayanırken, bazıları da Türkmenlere, bazıları ise Bizanslılara dayanır. Bu dönemde II. İzzeddin Keykavus ile IV. Rükneddin Kılıçaslan arasında taht mücadelesi başlar. Bu mücadele sırasında siyasi otorite boşluğu doğar. Bunu fırsat bilen Ağaçeriler Maraş dolaylarında vurgunculuk yaparlar. Köyleri ve şehirleri basarlar. Kervanları vururlar. Zaten yaşadıkları coğrafya büyük ticaret yollarının kesiştiği yerdir. II. İzzettin Keykavus bir yandan Türkmenlere dayanırken diğer yandan Bizans’tan yardım ister. Daha sonra yardım için İstanbul’a gider. Kendisini Türkmen lideri Sarı Saltuk takip eder ve yanındaki Türkmenler ile İstanbul’a gider. Bizans İmparatoru onları Dobruca’ya yerleştirir. Bulgar Kralı ile arasına tampon olarak koyar. Sarı Saltuk’un adamları arasında Ağaçerilerin olma olasılığı da yüksektir. Çünkü Kazdağı Tahtacı Türkmenleri Sarı Saltuklu olarak kabul edilmektedir[11]. II. İzzeddin Keykavus daha sonra Kırım’a geçmiştir. Onun Kırım’a geçmesinden sonra Selçuklu tahtını ele geçiren IV. Rükneddin Kılıçaslan Ağaçerilerin vurgunculuklarını önlemek için 1256 yılında Şemseddin Yavtaş komutasında büyük bir ordu hazırlar ve Ağaçeriler üzerine gönderir. Bu ordu Kayseri’ye doğru gelirken Moğol komutanı Baycu Noyan’ın Anadolu’ya doğru gelmekte olduğunu haber alır ve ordu geri döner. Baycu tehlikesi geçince Selçuklular 1257 yılında Ali Bahadır emrinde yeni bir ordu hazırlarlar ve Ağaçeriler üzerine gönderirler. Ali Bahadır Ağaçerileri ezer ve emirlerini esir alarak Malatya yakınlarındaki Minsar kalesine hapseder[12].
1260 yılında ise Baycu Noyan IV. Rükneddin Kılıçaslan’ın hâkimiyetini güçlendirmek için Malatya üzerine sefere çıkar ve çevrede bulunan Ağaçerileri iyice ezer yok eder. Kurtulanların bir kısmı Suriye’ye göç etmiştir. Artık Ağaçerilerin pek bir sesleri duyulmaz. Yine de Maraş ve Elbistan çevresinde pek çok Ağaçeri yaşamaktadır. 1378 yılında Sis’te(Kozan)da ve Sivas’ın güneyinde bazı kargaşalıklar çıkarırlar. Memluklara bağlı Halep emiri Temür Bey Çukurova’ya Ağaçerileri ortadan kaldırmak için güçlü bir ordu ile gelir[13]. Daha sonra yörede Memlüklerin Selçuklulara ve İran’a karşı bir tampon devlet kurma girişimi ile 1337 yılında Maraş ve Elbistan çevresinde Dulkadırlı Beyliği kuruldu. Bu beyliğin baskıları ile Ağaçeriler ikiye ayrıldılar. Bir kısmı Karakoyunlularla beraber doğuya gitti. Karakoyunlu Devleti içinde önemli görevler üstlendiler. Daha sonra Karakoyunlular yıkılınca yerlerine kurulan Akkoyunlu Devleti içinde de önemli görevler üstlendiler. Akkoyunlulardan sonra da Safevi Devletine katıldılar. Bugün İran Azerbaycan’ında bulunan Ağaçeri köyleri doğuya giden Ağaçerilerin torunlarıdırlar. Ağaçerilerin diğer kolu ise batıya yönelmiş ve önce Kilikya bölgesine inmişlerdir. Daha sonraki yüzyıllar içinde çeşitli nedenlerle tüm Akdeniz Bölgesi ile Ege Bölgesi dağlarına dağılmışlardır. Batıya giden kollar 16.y.y.da Osmanlı kaynaklarında “Cemaat-ı Tahtacıyan” adı ile ortaya çıkmıştır. Bu tarihten sonra Ağaçerilerin batı kolu Tahtacılar olarak anılmışlardır. Bugün de Tahtacılar Islahiye’den Çanakkale’ye kadar geniş bir coğrafyada yaşamaktadırlar.
TAHTACILAR
Bazı araştırmacılar Ağaçeriler ile Tahtacıların ayrı olduklarını ileri sürmektedir. Tahtacıların yaptıkları işten dolayı bu şekilde isimlendirildikleri ileri sürülmektedir. Oysa Tahtacılık bugün bir meslek adından ziyade bir mezhep adı durumundadır. Tahtacılar Alevi inançlı insanlardır. Gelenekleri arasında pek çok Şamanist unsurlar barındırırlar. Tahtacıların iki ocağı vardır. Bunlardan birisi Yanyatır Ocağı olup merkezi İzmir Narlıdere’dedir. Diğeri ise Hacı Emirli Ocağı olup Aydın Germencik’in Kızılcapınar Köyündedir. Tahtacıların çoğu Yanyatır Ocağı’na bağlıdır. Hacı Emirlilere Aydınlı veya Şehepli adı da verilir. Bazı araştırıcılara göre bu oymak Aydın Beyliği’nin kuruluşunda da etkili olmuştur. Sürüldükleri yerlerde de Aydınlılar diye anılmışlardır. Dobruca’ya yerleşen Sarı Saltuklu Alevi Türkmenler ise 1270 yılında Sarı Saltuk’un Babadağ’da sırlanmasından sonra Ece Halil emrinde 1308 yılında Çanakkale Boğazı’nı geçerek Karesi Beyliği topraklarına gelmişlerdir. Karesi Bey bu Alevi Türkmenleri Kazdağlarına yerleştirmiştir[14]. Bugün Edremit yöresindeki Kazdağı eteklerinde yaşayan Tahtacı Türkmenler bu Sarı Saltuklu Alevi Türkmenlerin torunlarıdırlar. Kazdağı’na daha sonra 15.y.y.da da Tahtacı göçleri olmuştur. Yörede anlatılan söylencelere göre Fatih Sultan Mehmet İstanbul’un fethi için donanma hazırlatmıştır. Donanmaya kereste temini için bazı Tahtacıları Kazdağı’na getirmiştir[15]. Yöre halkı söylencelerinde kendilerinin Adana’dan geldiklerini ifade etmektedir. Bütün bu veriler Kazdağı Tahtacı Türkmenlerinin Sarı Saltuklular ile Adana çevresinden getirilen Tahtacıların torunları olduklarını göstermektedir. Tahtacıların işareti kazayağıdır. Durhasan Dede türbesinin eşiği ile Kazdağı Tahtacı mezarlarında Kazayağı işareti vardır.
Tahtacıların isimleri üzerinde de bazı çeşitli görüşler vardır. Turhan Yörükan Tahtacıların Orta Asya’daki Tahtahların torunları olduğunu ileri sürmektedir[16]. Tahtacılara Maraş, Antep ve Gavur Dağı çevresinde Evci denildiği görülmüştür. Bazı mühime defterlerinde ise Tat adı ile anılmışlardır[17].
Tahtacıların Yanyatır Ocağı’nın piri Dur Hasan Dede’dir. Dur Hasan Dede’nin türbesi Adana Ceyhan’ın Durhasandede köyündedir. Hacı Emirli Ocağı’nın piri ise İbrahim-i Sani Dede olup onun türbesi de Gaziantep Islahiye’nın Çerçili Köyündedir. Çercili’nin hemen üzerinde Tahtacı Kabaklar Köyü yer alır.
Tahtacıların Ağaçerilerin torunları olduğu üzerinde pek çok araştırmacı hemfikirdir. Buna rağmen bazı yazarlar ve bilim adamları bu konuya biraz şüpheyle yaklaşmaktadırlar. Ağaçerilerin ormanlık alanlarda yaşamaları ve başka ormanlık alanlarda yaşayanlara bu ismin verilmemesi,16.yy.dan itibaren Ağaçeri adının geçmemesi ve onun yerine Tahtacı adının anılmaya başlanması ve yine Tahtacı adının bir meslek değil bir mezhep adını alması Tahtacıların Ağaçerilerin torunları olduğunu doğrular niteliktedir. Nacizane bana göre doğuya giden Ağaçeriler Tahtacı olarak isim değiştiremedikleri için isimleri hala Ağaçeri olarak kalmıştır. Tahminimce Osmanlılar bu büyük Türk boyunu tarihinden koparmak için adını Tahtacı olarak değiştirmiş gibi görünmektedir. Ya da vurgunculuğu bırakıp ağaçlardan kereste üretmeye yönelmelerinden dolayı bu ismi almış olmalıdırlar. Çünkü bazı kaynaklarda Tahtacıların bu mesleği Toroslarda Bulgarlardan öğrendiği yazmaktadır[18]. Yine gerek Tahtacılar arasındaki anlatımlardan kendilerine pir olarak Antakya’da meftun Habib Neccar’ı almaları Tahtacı adını batı bölgelerinde aldıklarını gösterir gibi görünmektedir[19]. Bugün en yoğun Tahtacı nüfusu Antalya çevresinde Teke yarımadasındadır. Burada Abdal Musa tekkesi vardır. Diğer yoğun kümelenme Kazdağları eteklerindedir. Kazdağı’nın hem güney hem de kuzey eteklerinde Tahtacı köyleri bulunur. Çanakkale Boğazından öteye geçmezler. Yanyatır dedelerinin anlatımına göre soyun dedesi İran’daki Meşhet kentinde bulunan VIII. İmam Rıza’nın türbedarı imiş. Vasiyetine göre ölünce türbenin hazirununa defnedilmiş. Bundan dolayı soya yanın yatır anlamında Yanyatır adı verilmiş. Yanyatır Ocağı İmam Rıza’ya bağlıdır. Hacı Emirli Ocağı ise VII. İmam Musa Kazım’a bağlıdır. Tahtacılar aslında Bağdat’tan gelmedir. Bağdat’tan Musul ve Mardin üzerinden Çukurova’ya gelmişlerdir. Çukurova’da Ceyhan tarafında kalmışlardır. Anlatıma göre Çukurova’dan önce Kazdağı’na gelinmiş sonra Kasaba(Turgutlu) taraflarına geçmişler. Oradan da Narlıdere’ye ve çevreye yerleşmişlerdir. Dur Hasan dede’nin oğlu Kürklü Hasan Baba Kemalpaşa çevresinde gömülüdür[20]. Dur Hasan Dede’nin karısının mezarı ise Bergama’nın Kozak yaylasındaki Bağyüzü Köyünün koca mezarlığındadır. Kürklü Hasan baba’nın oğlu Hızır Dede ise Narlıdere’de meftundur[21].
SAFEVİLER VE TAHTACILAR
Safevi Devleti 1502 yılında Erzincan’ın Şöbek Yaylasında Şah İsmail tarafından kurulmuş bir Türkmen devletidir. İnancı alevidir. Şah İsmail Akkoyunlu devletinin yıkılmasından sonra kendi devletini kurmuştur. Devletine atası Şeyh Safiyüddin’in adını vermiştir. Merkezleri Erdebil tekkesidir.
Erdebil bu devletin inanç merkezidir. Safevi devletinin kurulmasına Anadolu topraklarından pek çok Türkmen aşireti destek vermiştir. Bu desteğin çeşitli nedenleri vardır. Anadolu coğrafyasında daha sonraki yıllarda Şah Hatayi’nin propagandası yapılmıştır. Şah Hatayi’nin halifeleri Anadolu’yu dolaşarak Şahı Anadolu’ya tanıtmıştır. Kazdağı çevresi ise Trakya’ya gönderilen üç halife sayesinde Şah ile tanışmıştır. Bugün Kazdağı’nın Düden yaylasında bu halifelerin izlerini taşıyan Şahtaşları vardır. Bu taşlar üç tanedir ve bir kazan altında durur gibi durmaktadırlar. Şahtaşları Kazdağı Tahtacı Türkmenleri için kutsal taşlardır.
Şah İsmail devletini kurduktan sonra sınırlarını genişletmeye başlamıştır. Bu faaliyetleri sırasında Osmanlı padişahı II. Beyazıt’tan 1507’de izin alarak Osmanlı topraklarından geçmiş ve Dulkadırlı Beyliği üzerine gitmiştir. Dulkadırlı beyi Alaüddevle’nin yardım isteğini ise II. Beyazıt ret etmiştir. Bugün Elbistan çevresinde Sultan Korusu adında büyük bir alan vardır. Burada pek çok köy bulunmaktadır. Pir Sultan Abdal bir nefesinde;
Kapıyı çaldı kırkların birisi
Birinden mest oldu cümle gerisi
Sarıkaya derler Şah’ın korusu
Konalım gaziler imam aşkına” demektedir.
Kaygusuz’a göre bu Sarıkaya Şah İsmail’in ilk gelişinde konduğu Erzincan Tercan arasındaki Sarıkaya değildir. Yıldızdağı eteklerindeki bir yayladır. Yani Pir Sultan Abdal’ın yaşadığı yerdir. Değişik ozanların şiirlerinden anlaşıldığına göre burada Şah İsmail’in katıldığı bir birlik cemi yapılmış ve Şah’ın kendisi de samah dönmüştür[22].
Osmanlı İmparatorluğunda ise taht değişikliği olmuş ve tahta Yavuz Sultan Selim geçmiştir. Yavuz Sultan Selim tahta geçince Safeviler üzerine sefer hazırlıklarına başlamıştır. Sefer hazırlıkları devam ederken Anadolu’da bulunan Kızılbaş Türkmen aşiretlerinin sorun çıkarmaması için Alevi kırımı yapmıştır. 1514 yılında yapılan Çaldıran savaşında ise Osmanlılar Safevileri yenmişlerdir. 1517 yılında ise Mısır’a sefer düzenlemişler ve Mısır’ı topraklarına katmışlardır. Mısır seferi ile Dulkadırlı Beyliğini kurduran Memlükler de tarihe karışmışlardır. Memlüklerin yenilmesinden sonra 1522’de Dulkadırlı toprakları merkez idareye bağlanmıştır.
Anadolu’daki Alevi Türkmen yerleşimleri daha sonraları ağır bir asimilasyona maruz kalmıştır. Bunun üzerine göçebe Türkmenler ulaşılması zor olan dağlık bölgelere çekilmek zorunda kalmışlardır. Bu durum onları izole hale getirmiştir. Kapalı bir hayat süren bu Türkmenler dağdan dağa dolaşarak yine de birbirlerini bulmuşlar ve hayatlarını idame ettirmişlerdir. Bu aşiretlerin varlıklarını sürdürmesinde gezgin dedelerinde büyük rolü olmuştur. Tekkelerinden belli zamanlarda çıkıp talipler üzerinde dolaşan bu dedeler oymakların birbirleriyle haberleşmesini sağlamış ve onların dini hayatlarını devam ettirmişlerdir. Kapalı bir hayat süren bu Alevi Türkmen obaları 19.y.y.da Osmanlı İmparatorluğu’nun iskan politikaları ile yerleşik hayata geçmeye başlamışlardır. Dağda kapalı bir hayat sürerken toplumsal sorunlar cemlerde tartışılmış ve çözüme kavuşturulmuştur. Toplum hayatına zarar veren kişiler Düşkün ilan edilerek cezalandırılmıştır. Dışarıdan zarar geldiği için mümkün oldukça dış gruplarla temastan kaçınılmıştır. Dağda ekonomik uğraş olarak sadece ya hayvan yetiştirilmesi, ya da ağaç işçiliği vardır. Bundan dolayı Tahtacı Türkmenler ağaç işçiliği üzerine yoğunlaşmışlardır. Kendi ihtiyaçları kadar da hayvan yetiştirmişlerdir. Ürettikleri keresteleri pazarlarda satmak zorunda olduklarından üretilen keresteler yetişkin birinin kontrolünde pazara götürülmüş ve orada satıldıktan sonra obanın ihtiyaçları toptan alınmış ve tekrar obaya dönülmüştür. Obaya dönüldükten sonra dededen hayırlı alındıktan sonra obaya girilmiştir. Obalar yabancılar uğradığında yerlerimiz bildirilir de zarar görürüz diye hemen yer değiştirmiştir.19.y.y.da Osmanlı imparatorluğu zorunlu askerlik yasasını çıkardıktan sonra göçebelerin hızla yerleşik hayata geçmesini istemiştir. Fakat Tahtacı Türkmenler ağaç işleri ile uğraşmaktadırlar. Oysa yerleşik hayat demek tarım uğraşısı demektir. Tahtacılar ise bunu bilmemektedirler. Ayrıca Tahtacılarda askere alınmak istenmiştir. Bu durum ise onların sürekli kaçındıkları yabancılarla beraber olma durumudur ki, bundan titizlikle kaçınmışlardır. Bütün bu nedenler yüzünden Tahtacılar askerliğe biraz uzak durmaya çalışmışlardır. Fakat bu onların tümden askerlikten kaçındığı anlamına gelmemelidir. Tahtakuşlar Köyünden Veli Çavuş’un 1853 yılındaki Silistre müdafasına katıldığını ve madalya alarak geri köyüne döndüğünü biliyoruz. Madalyası bugün Tahtakuşlar Köyünde torunlarında muhafaza edilmektedir.
Cumhuriyetin ilanından sonra dağlarda bulunan Tahtacı Türkmenleri köylere inerek yerleşmişlerdir. Yerleşik hayata geçmeleri ile tarıma da başlamışlardır. Onların bu yeni yerleşmelerinden yerleşik köyler onları sömürerek faydalanmıştır. Bu sömürme yüzünden de onların yerleşik hayata geçmelerine ve köyler kurmalarına itiraz etmemişler ve daha da desteklemişlerdir. Onları ucuz tarım işçisi olarak kullanmışlardır.
Tahtacı Türkmenler yerleşik hayata geçtikten sonra da dinsel hayatlarını devam ettirmişlerdir. İnançlarına Yol adını verirler. Yörede “Hatır kalsın Yol kalmasın” diye bir söz vardır. Bu söz yolun hatırdan daha önemli olduğunu belirtir.
Yola ıkrar verilerek girilir. Ikrar dedenin ve cemaatın huzurunda dürüst yaşayacağına dair söz vermedir. Bu verilen dürüst yaşama sözü ile Yol’a girilir. Kazdağı yöresi Tahtacı Türkmenleri kendilerini Türkmen olarak tanımlarlar. Sürdükleri yola da “Türkmenlik” adını verirler. Türkmenlikte evlenmek zorunludur. Evlenen çiftler daha sonra müsahip olmak zorundadır. Hala müsahiplik canlı olarak yaşatılmaktadır. Müsahiplik için ayrıca müsahiplik cemi yapılır. Bu cemde söylenen neselerin birisi şöyledir.
Günüm günüm arzu imanım
Gelin Kerbela’ya varalım
Senden gayrı kazancım yoktur
Gelin varalım Oniki imamlar aşkına
Yetkeyi talıp çeyninde götürür
Eksiğimizi Güzel Alim yetirir
Rıza lokmalarını meydana getirir
Gelin yiyelim Oniki imamlar aşkına
Carı çalardı carı kırkların birisi
Birinden yanardı külli verası
Kayabaşı derler Şahın korusu
Gelin konalım Oniki imamlar aşkına
Mani söylerdi mani hakiyetin dilleri
Cemde mi oturur cemin bülbülleri
Açıldı mı ola Erdebil’in gülleri
Gelin kokalım Oniki imamlar aşkına
Güzel Şah Hatayım beli diyelim beli
Ya Allah ya Muhammed ya Ali
Cümlemize bu yolun kulu diyelim kulu
Gelin sürelim Oniki imamlar aşkına[23]
Nefes Hatayi adına söylenmektedir. Nefeste Kayabaşı ve Erdebil geçmektedir. Erdebil Şeyh Safi’nin tekkesinin şehridir. Hazar Denizi kıyısındadır. Kayabaşına gelince şunları söyleyebiliriz. Edremit çevresinde “Her Türkmen köyü yanında bir Kayabaşı mevkii, her Yörük köyü yanında ise bir “Yelkesiği” mevki vardır” diye bir söylence dolaşır. Bu söylenceye göre her köyün yanında bir Kayabaşı yani Şahın Korusu vardır. Bu nefes diğer kaynaklarda Pir Sultan Abdal adına yazılıdır. Pir Sultan Abdal adına yazılan ise şu şekildedir.
Gece gündüz arzumanım Kerbela
Gidelim gaziler imam aşkına
Serden başka benim sermayem yoktur
Verelim gaziler imam aşkına
Kapıyı çaldı kırkların birisi
Birinden mest oldu kalan hepisi
Sarıkaya derler Şahın korusu
Konalım gaziler imam aşkına
Böyle öter bu yerin bülbülleri
Mana verir hakikatın dilleri
Taze açmış dost bağının gülleri
Derelim gaziler imam aşkına
Talip rehberini aklına getir
Noksan işlerini tamama yetir
Rıza lokmalarını meydana getir
Yiyelim gaziler imam aşkına
Pir Sultan’ım der: Yol uludur deyi
Cümlemiz hakikat kuludur deyi
Muhammed çağırır Ali’dir deyi
Çağralım gaziler imam aşkına[24].
Benzemektedir. Nefes Pir Sultan’a ait olabilir. Ama Kazdağı yöresinde tüm nefesler Şah Hatayi adına okunmaktadır. Nefesin müsahip ceminde okunması önemlidir.
Nefeste geçen Sarıkaya’nın yukarıda belirttiğimiz gibi Erzincan-Tercan arasındaki Sarıkaya olmadığı onun yerine Yıldız Dağı eteğindeki Sarıkaya olduğunu Kaygusuz söylemişti. Kaygusuz bu nefesin Şah İsmail’in 1507’de Dulkadırlı seferinde Osmanlı sınırında konakladığını ifade ettiğini belirtmektedir. Buraya da Dulkadırlı Beyliği üzerine II. Beyazıt’tan izin aldıktan sonra Osmanlı topraklarından geçerek geldiği belirtilir. Nacizane bize göre nefes Elbistan çevresindeki Sultan Korusunu anlatır gibidir. Çünkü Yıldız Dağı Maraş’a uzaktır. Sefer Dulkadır Beyliği üzerinedir ve savaş Elbistan çevresinde olmuştur. Elbistan çevresinde ise Sultan Korusu vardır. Pir Sultan ise Şah İsmail’den sonra yaşamıştır.
SONUÇ
Ağaçeriler Hunlar zamanından beri varlıklarını sürdürmüş büyük bir Türk zümresidir. Kelime zaman içinde Ağa-Çeri, Büyük Ordu, Büyük Asker, Asker Başı, gibi kullanılırken yaşanılan yere göre zaman içinde Orman adamı şeklinde de kullanılmıştır. Aynı anlamda Bişee Eri de denilmiştir. Ağaçeriler Anadolu’ya ilk gelen Türk boylarındandır.13 ve 14.y.y.larda Maraş, Elbistan ve Malatya yöresinde ormanlık alanlara yerleşmişlerdir. Babalılar isyanına katılmışlardır. Selçuklular ve Moğollar üzerlerine ordu göndererek ezmiştir. Daha sonra Dulkadırlı Beyliği kurulmuş ve bu beylikte Ağaçerileri ezmiştir. Bu beyliğin baskıları ile Ağaçerilerin bir kısmı Karakoyunlularla doğuya İran’a, diğer bir kısmı ise Akdeniz kıyıları ile zamanla Ege kıyılarına gitmişlerdir.16.y.y. içinde batı bölgelerinde Ağaçeri adı kaybolmuş yerine Tahtacı adı kullanılmaya başlanmıştır.16.y.y.başında kurulan Safevi Devletine Tahtacılarda destek vermiştir. Doğuya giden Ağaçeriler ise zaten devletin kurucuları arasında yer almışlardır. Devlet kurulduktan sonra Şah İsmail Dulkadırlı Beyliği üzerine sefer düzenlemiş ve bu sefer sırasında Kayabaşı, Sarıkaya, Şah korusu veya Sultan Korusu denilen bir yerde birlik cemi düzenlenmiştir. Bu cemde Şah’ta samah dönmüştür. Bu olay daha sonraki yıllarda ozanlar tarafından nefesle anlatılmış ve cemlerde söylenmeye başlanmıştır.
Cemler alevi inancında temel ibadet olduğundan bu nefesler ibadetin bir parçası olarak ifade edilmiştir. Bugün hala Kazdağı eteklerindeki Tahtacı Türkmen köylerinde temel ibadetin bir parçası olarak bu nefes söylenmektedir. Bu nefes Maraş yöresinde yaşayan Ağaçeriler ile onları kurtarmak için gelen Şah İsmail’in Cem yaptığı yeri yani Sultan Korusunu anlatan hatıra gibi görünmektedir.
KAYNAKÇA
Aksüt A.-2003-Önce Türkmen Sonra Tahtacı, Kayhan Maatbası, İst.
Asan V.-2011-Tahtacı Türkmen Alevileri, Kardelen Sanat Yayınları, Isparta
Ayhan A.-1999-Balıkesir ve Çevresinde Yörükler, Çepniler ve Muhacirler, Zağnos Kültür Ve Eğitim Vakfı Yay. Balıkesir
Avcı A.H.-2012-Osmanlı Gizli Tarihinde Pir Sultan Abdal, Barış Kitap, Ank.
Biçen H.Yüksel-2005-İnanışları Ve Gelenekleriyle Tahtacılar, Tekağaç Yay. Ank.
Birdoğan N.-1995-Tahtacıların Dünü, Tahtacılar Sempozyumu Bildirileri, Kültür Bakanlığı, Ankara
Birdoğan N.-1995-İttihat-Terakki’nin Alevilik Bektaşilik Araştırması, Berfin Yay. İst.
Cahen C.-1994-Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, E Yay. İst
Destereci M.-1998-Yusuf Ziya Yörükan ve Tahtacılar, Avrasya Etnoğrafya Vakfı Yay. İst.
Engin İ.-1998-Tahtacılar, Ant Yay. İst.
Eröz M.-1977-Türkiye’de Alevilik Bektaşilik, Otağ Matbaası, İst.
Kafesoğlu İ.-1992-Selçuklu Tarihi, M.E.B.Yay.İst.
Kahyaoğlu S.-2002-Durhasan Dede Ve Kazdağı Tahtacı Türkmenleri, Uluslararası Türk Dünyası İnanç Önderleri Kongresi, Tüksev Yay. Ankara
Kahyaoğlu S.-2013-Kazdağından Esintiler, Çakıroğlu Grup, İst.
Kudar A.-2001-Orta asya’dan Anadolu’ya Tahtakuşlar Rehberi, Edremit
Küçük M.-1995-Cemaat-ı Tahtacıyan, Nefes Yay. İst.
Sarısır S.-2012-Niyazi Bey Ve Adana Bölgesi Tahtacıları, Kömen Yay. Konya
Selçuk A.2004-Tahtacılar, Yeditepe Yay. İst.
Seyirci m.-2007-Batı Akdeniz Tahtacıları, Derin Yay. İst.
Turan O.-1984-Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi, Nakışlar Yay. İst.
Yetişen R.-1985-Tahtacı Aşiretleri, Memleket Matbaası, İzmir
Yılmaz A.-1948-Tahtacılarda Gelenekler, CHP Halkevleri Yay. Ankara
Yörükan T.-1998-Anadolu’da Aleviler Ve Tahtacılar, Kültür Bakanlığı Yay. Ank.
Zelyut R.-2008-Yabancı Kaynaklara Göre Türk Kimliği, Fark Yay. Ank.
Zelyut R.-2009-Türk Aleviliği, Kripto Yay. Ankara.
İnternet Siteleri
Döğüş S.Maraş’ta Türkmen Aşiretleri, Kahramanmaraş Sempozyumu
Kaygusuz İ.-Tarihte Kızılbaşlar Minnet Etmediler Şah’a Sultan’a
Mutlu H.Kahraman-Balıkesir ve Batı Anadolu Yöresi Tahtacı Türkmenleri
Pir Sultan Abdal Şiirleri, Uyur İdik uyardılar
Sümer F.-Ağaçeriler, İslam Ansiklopedisi Cilt:1
[1] *Yerel Araştırmacı- Emekli öğretmen Tahtakuşlar Edremit Balıkesir (sinankahyaoglu10@gmail.com)
[2] **Yerel Araştırmacı- Uzman öğretmen Sağlık Meslek Lisesi Torbalı İzmir (ncetin1963@gmail.com)
[3] Birdoğan N.-1995-Tahtacıların Dünü, Tahtacılar Sempozyum Bildirileri, Kültür Bakanlığı, Ank.s:11
[4] Zelyut R.-2008- Yabancı Kaynaklara Göre Türk Kimliği, Fark Yay. Ank. s:53-54
[5] Mutlu H.Kahraman-Balıkesir ve Batı Anadolu Yöresi Tahtacı Türkmenleri, İnternet Sitesi
[6] Zelyut R.-2008- a.g.e. s:54
[7] Asan V.-2010-Tahtacı Türkmen Alevileri, Kadelen Sanat Yayınları, Isparta s:15
[8] Birdoğan N.-1995- a.g.e. s:10
[9] Birdoğan N.-1995- a.g.e. s:11
[10] Sümer F.-İslam Ansiklopedisi-Cilt:1 s.461
[11] Ayhan A.-1999-Balıkesir ve Çevresinde Yörükler,Zağnos Kül.Eğt.Vak.Balıkesir s:168
[12] Sümer F.-a.g.e. s:461
[13] Birdoğan N.-1995-a.g.e. s:14
[14] Ayhan A.-1999-a.g.e. S:168
[15] Kudar A.-2001-Orta Asya’dan Anadolu’ya Tahtakuşlar Re, Edremit. s:11
[16] Yörükan T.-1998-Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar, Kültür Ba. Ya. Ank.s:377
[17] Döğüş S.-Maraş’ta Türkmen Aşiretleri, Kahramanmaraş Sempozyumu. İnternet Si.
[18] Aksüt A.-2003-Önce Türkmen Sonra Tahtacı, Kayhan Mat.İst.s:41
[19] Aksüt A.-2003-a.g.e. s:38
[20] Destereci M.-1998-Yusuf Ziya Yörükan ve Tahtacılar, Avrasya Etn. Vakfı Ya.İst.s:9-10
[21] Yılmaz A.-1948-Tahtacılarda Gelenekler, CHP Halkevleri Yay. Ank.s:17
[22] Kaygusuz İ.-Tarihte Kızılbaşlar Minnet Etmediler Şah’a Sultan’a-İnternet Sitesi
[23] Kahyaoğlu S.-1996-Kazdağı Tahtacı Türkmenlerinde Söylenen Nesefler, Yayınlanmamış Araştırma s:
[24] Pir Sultan Abdal Şiirleri, Uyur İdik Uyardılar, İnternet Sitesi.