Site icon Teketek Haber

MİLLİ MÜCADELE’DE KAHRAMANMARAŞ’IN İŞGALİ VE KURTULUŞU

Prof. Dr. Oğuz AYTEPE

I.Dünya Savaşından yenik ayrılan Osmanlı Devleti İtilaf Devletleriyle 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesini imzalamış; İngiltere ve Fransa hiçbir haklı gerekçeleri olmaksızın yurdun çeşitli bölgelerini işgale başlamıştı. I.Dünya Savaşı sırasında aralarında yaptıkları gizli anlaşmalar uyarınca hareket eden İtilaf Devletleri Güney Cephesindeki Türk ordusunun geriye çekilmesini ve bölgenin tamamen boşaltılmasını istediler. İngilizler 3 Kasım 1918’de Musul’u daha sonra İskenderun’u işgal etti. Çok geçmeden işgallerini Adana, Antep ve Maraş’a kadar genişlettiler. Fransızlar da 11 Aralık 1918’de Dörtyol’u, 17 Aralık’ta Mersin’i işgal ettiler.

Orta Toros Dağları’nın eteklerinde yer alan Maraş, stratejik bir konuma sahipti. Burası Suriye’den İç Anadolu’ya Kayseri ve Sivas’a geçiş yolunu kontrol eden bir konumdaydı. Maraş’ı elinde bulundurmayan bir kuvvet düzlüklerle kaplı Suriye’de kendisini güvende hissedemezdi. Kuzeyden, Suriye düzlüklerine doğru yapılabilecek bir harekât çabuk gelişebilirdi. Bu nedenle İngilizler Maraş’ı işgal ederek, Kuzeyi emniyete almak istiyorlardı. Osmanlı Devleti askerlerinin terhis edilmesinden sonra önlerinde engel kalmayan İngilizler, Mondros Mütarekesinin 7’nci maddesine dayanarak 22 Şubat 1919’da Maraş’ı işgal etti. Maraş halkı işgali engellemek için, Aksu nehri üzerindeki köprüyü yıktı. Bunun üzerine İngilizler nehir üzerinde yeni bir köprü yaparak Maraş’ı işgal ettiler. İngiliz kuvvetlerini, sevinç gösterileri ile karşılayan Ermeniler, “Yaşasın İngilizler, yaşasın Ermeniler, kahrolsun Türkler!” diye slogan atarak halkı tahrik ettiler.

İngilizlerin işgali sekiz buçuk ay sürdü. İşgal sırasında Maraş’ta önemli bir olay olmadı. Çünkü İngiliz işgal ordusu içinde pek çok Tunuslu, Cezayirli ve Hintli Müslüman asker bulunuyordu. İngilizlerin Ermenilere yüz vermemesi de Ermeniler arasında hoşnutsuzluk yaratmıştı.

İngiliz ve Fransızların Güney Anadolu’daki işgalleri, 15 Eylül 1919’da yaptıkları Suriye Anlaşması ile yeni bir boyut kazanır. Bu anlaşma uyarınca Musul ve çevresini ele geçiren İngilizler Adana, Antep, Maraş ve Urfa’dan çekilerek bu bölgeyi Fransızlara bırakırlar. 29 Ekim 1919’da Fransız öncü birlikleri Yüzbaşı Julie komutasında Maraş’a girdi. Ertesi gün 30 Ekim’de De Fontzine komutasında 1000 Fransız ve 500 Cezayirli asker ile 400 Fransız üniforması giymiş Ermeni Maraş’a girdi. Böylece bölgede 29 Ekim’de İngiliz işgali sona ermiş, onların yerini Fransızlar almıştı. Maraş’ta Fransızlar yanında bir Ermeni alayı kuruldu. Fransızlar silahlandırdıkları Ermeniler ile birlikte işgallerini genişleterek Kozan, Osmaniye, Tarsus ve Pozantı’yı da kontrolleri altına alırlar ve Toros geçitlerinden Fırat Nehri’nin doğusuna dek uzanan büyük araziyi işgal ederler.   İşgal haberinin duyulması üzerine yurdun her tarafından tepkiler yükselir ve Anadolu basınında işgali kınayan yazılar yayınlanır. Yurdun birçok il ve ilçesinde mitingler yapılır; protestolar yayımlanır. Maraş, Antep ve Urfa’nın Fransızlar tarafından işgal edilmesi kınanır. Fransız askerî gücü bölgede kontrolü sağlamak için yeterli değildi. Bu nedenle Ermenileri gönüllü asker kaydederek açıklarını kapatmaya çalıştılar. Bunun sonucu olarak, Fransız işgal kuvvetlerinin çoğunu Ermeniler oluşturmaktaydı. Fransız ordusu içindeki Ermeni birliklerinin taşkınlıkları sonucu olaylar baş gösterdi. İngiliz işgali döneminde, Ermenilerin tahrikleri karşısında, İngiliz askerî yetkililerinin tarafsız kalması olayların çıkmasını engellemişti. Ancak Fransız işgalinden sonra durum değişmişti.

İtilaf Devletleri Türkiye’yi parçalamak için Yunanlılara işgal ettirdikleri Batı Anadolu’da yaptırdıkları, baskı, yok etme ve öldürme hareketlerini Güneydoğu Anadolu’da Ermeniler aracılığı ile Adana, Maraş, Antep ve Urfa’da uyguluyorlardı. Güneydoğu halkı sıkıntı içindeydi; kurtuluş çareleri arıyor ve bunun için silahlanıyordu. Onların gayretlerini yakından izleyen Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi Başkanı Mustafa Kemal Paşa 1 Kasım 1919’da Sivas’tan Everek Belediye Başkanlığına gönderdiği bir yazıda; “Kilikya Kuva-yi Milliye” Komutanlığına Topçu Binbaşısı Kemal Bey’in, yardımcılığına da Piyade Yüzbaşı Osman Nuri Bey’in tayin edildiğini bildirdi. Görevleri devam ettiği sürede Kemal Bey, Kozanoğlu Doğan Bey takma adını, Osman Bey de Aydınoğlu Tufan Bey takma adını kullanacaktı. Kemal Bey’in komuta edeceği cephenin doğu kısmını Tufan Bey, batı kısmını da Ratip Bey idare edecekti.

Mustafa Kemal Paşa Maraş ve Antep’te de halkı teşkilatlandırmak için Üsteğmen Asaf Bey (Kılıç Ali Bey) ve Yüzbaşı Salim’i (Kurtoğlu Yörük Selim Bey) görevlendirdi. Kılıç Ali Bey Pazarcık’ta karargâhını kurarak halkı muharebeye hazırlayacaktı. Ayrıca, Antep’teki Fransız birliklerinin Maraş’taki birlikleri takviye etmelerine engel olacak ve Islahiye Türkoğlu üzerinden Maraş’a intikal edecek Fransız kuvvetlerinin yolunu kapatacaktı. Yüzbaşı Yörük Selim Bey ise Fransızların Maraş üzerinden İç Anadolu’ya doğru ilerlemelerine engel olmak için Göksun’da önlem alacaktı. Bu subaylar gerektiğinde Maraş’ta muharebelere katılacaktı.

Fransız-Ermeni işgali karşısında zor durumda kalan Güney ve Güneydoğu halkı için Heyet-i Temsiliye adına Mustafa Kemal Paşa tarafından ilgililere bir genelge gönderilerek, işgallerin İtilaf Devletleri katında protesto edilmesi ve Avrupa, Amerika kamuoyuna duyurulması istendi. Bu nedenle yurdun hemen her yanından gönderilen telgraflarla Maraş, Antep ve Urfa şehirlerinin işgali protesto edildi.

Mustafa Kemal Paşa tarafından yayımlanan ve İstanbul’da Yüksek Komiserlere gönderilen genelge ise, Fransız Yüksek Komiseri Defrance’i çok telaşlandırdı. Fransızlar Türklerle yapacağı bir anlaşma ile kendilerini Suriye’de rahatlatacağı görüşü ile Beyrut’ta bulunan Fransız Yüksek Komiseri Georg Picot’u Sivas’a gönderdi. Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa ile görüşen George Picot’a Türk ulusunun emel ve istekleri hakkında bilgi verildi. Adana, Antep, Maraş ve Urfa’nın haksız yere işgal edildiği, Ermenilerin Türklere saldırdığı bildirilerek bu haksız işgalden vazgeçilmesi istenir. Bu amaç uğrunda bütün maddi ve manevi kuvvetlerin harcanacağı anlatılır. Bu istek karşısında George Picot Fransa’ya Adana bölgesinde ekonomik menfaatler tanınması koşuluyla bölgenin boşaltılacağını bildirir. Ancak Fransızlar bu sözlerinde durmazlar ve işgal hareketlerini genişletme çabası içine girerler. Bunun üzerine Heyeti Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa Fransızlara işgal kuvvetlerine karşı yürütülecek harekat planını belirler. Buna göre; Fransız kuvvetleri ayrı ayrı ve hep beraber bulundukları yerlerde kuşatılacak, ufak garnizonlardan başlanarak esir ve imha edilecektir. Tüneller, köprüler ve yollar tahrip edilecek, gezici birliklerin yolu kesilerek, Fransızların birbirleri ile bağlantıları kesilecektir. Bu tedbirlerin belirlendiği sırada Maraş’ta Fransız ve Ermenilere karşı amansız bir mücadele başlamak üzeredir.  İşgal kuvvetleri, her taraftan sıkı ve şiddetli bir şekilde zorlanmaya başlamıştır.

Ermeniler Fransız askerleriyle şehirde dolaşırken kadınlara sataşmaya ve halka zulmetmeye başladılar. Kalabalık kafileler halinde şehirde dolaşan Fransız üniforması giyen Ermeni lejyonları vatandaşlardan genelevi sordular. Hakaret amacıyla fırından aldıkları ekmeği ayakları altına alarak tepelediler.

Ermeniler, İngiliz ve Fransız işgallerini lehlerine değerlendirerek, bölgede bir Ermeni devleti kurmayı amaçlamış be bunu Fransızlara kabul ettirdiklerini sanmışlardı. Bu hedeflerine ulaşmak için Maraş’taki Türklerin ezici çoğunluğunu dikkate almadan (%83 Türk ve %17) yasa ve insanlık dışı her türlü hareket başvurmuşlardı. Maraş’ta Ermenilerin silahlandırılması devam ediyor ve Ermeniler gittikçe şımarıyorlardı. Maraşlılar, vatanlarının işgali ve yapılan insanlık dışı davranışlardan dolayı Fransızları protesto ederek uyarmak gereğini duydular. Bir taraftan Maraşlılar tarafından imza edilen bir protesto mektubu General Querette’ye verilirken bir taraftan da milli kuvvetler teşkilatlanma çabalarını hızlandırıyor ve bölge halkı silahlandırılıyordu.

İşgalin ikinci gününde, 31 Ekim 1919’da, Uzunoluk hamamından çıkan Türk kadınlarına saldıran işgal askerleri “Artık burası Türklerin değildir. Fransız memleketinde böyle gezilmez” diyerek peçesini çıkarmaya çalışır. Olay yerine gelen Maraşlılar uyarıda bulunur fakat dikkate alınmazlar. Bu duruma müdahale eden Çakmakçı Said, Gaffar Kabuloğlu Osman kadınları ellerinden almaya çalışırken dipçik ve kurşunla ağır yaralandılar. Olayı soğukkanlılıkla izleyen Uzunoluk Camii’nin müezzini Sütçü Hacı İmam ırz düşmanı Ermeniyi yaraladı ve firar etti.

Ermeniler yaralılarını kışlaya götürdüler. Rasgele ateş ederek medrese üzerinde bulunan Zülfükar Çavuşoğlu’nu şehit ettiler. Sütçü İmam’ın yaraladığı Ermeni öldü. Ölüyü büyük bir merasimle gömdüler. Bu olay bahane edilerek halkın elindeki silahları toplamaya başladılar. Bunlar Maraş’ta gerginliği iyice arttırır.

Sütçü İmamı yakalayamayan işgalciler, dayısının oğlu Tüyeklioğlu Kadir’in burnunu ve kulaklarını keserek öç alırlar.

27 Kasım 1919 Perşembe günü Fransız İşgal Kuvvetleri Komutanı Yüzbaşı Andre, Ermeni ileri gelenlerinden Agop Hırlakyan’ın konağında katıldığı davette, Hırlakyan’ın torunu Helena’yı dansa davet etmiş, ancak Helena “Ne Fransız ne de Ermeni bayrağının dalgalanmadığı bir şehirde dans etmem.” diyerek teklifi reddetmişti. Bunun üzerine, Yüzbaşı Andre emir vererek Maraş kalesindeki Türk bayrağını indirtti. Fransızlar Maraş kalesine Osmanlı sancağının asılmamasını, Maraş mutasarrıflığına emir şeklinde bildirdiler. Maraş halkı o zamanlar, hafta sonu tatili olan Cuma günleri kaledeki Türk bayrağının dalgalanmasına alışıktı. 28 Kasım 1919 Cuma günü namaz kılmak için Ulu Cami’de toplanan halk kaleden Türk Bayrağının indirilmiş olduğunu gördü. Halktan “Bayraksız namaz kılınmaz” seslerinin yükselmesi üzerine Ulu Cami imamı Rıdvan hoca, halkın görüşlerine tercüman olmuş ve “hürriyeti elinden alınmış bir milletin Cuma namazı kılamayacağını” bildirmiştir. Bunun üzerine halk, Maraş Kalesine doğru yürümüş ve tepe üzerindeki kaleye tırmanmaya başlamıştır. Halk kaleye ulaştığında bir tarafa atılmış olan Türk Bayrağını tekrar kale burcuna dikmiş, sonra Maraş hükümet binası önünde toplanarak nümayiş te yapmıştır. Maraş halkının Fransız kuvvetlerine karşı açıkça meydan okumak demek olan bu cesaretli hareketi, işgalcileri endişelendirmişti.

Fransız kuvvetleri komutanı Maraş’ta duruma hakim olmak için kuvvetin zayıf olduğunu düşünerek I. Tümen Komutanlığına başvurarak desteklenmesini istemiş ve bu kuvvetlerin gelmesine kadar Maraşlılara kısmen iyi muamele yapmaya başlamıştı.

Fransız komutanı ayrıca Pazarcık bölgesindeki Türkleri birbirine düşürerek Maraş’ta güvenliğini sağlamayı düşünmüş ve bunu yapmak için de Pazarcığa bir işgal kuvveti göndermeyi tasarlamıştı. Ancak Pazarcık Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti şubesi bu maksadı öğrenince Fransızlara başvurmuş ve Pazarcık bölgesinde güvenliğin yerinde olduğunu bir işgale neden olacak durumun olmadığını bu nedenle Pazarcığa kuvvet gönderilmemesini, kuvvet gönderilirse silahla mukabele edileceğini bildirmişti.

Maraş’taki Fransız işgal kuvvetleri, Antep veya Osmaniye’deki karargâhları ile temas kurabilmeleri için Antep-Maraş hattını kontrolü altında bulundurmak istiyor, ancak, bu hat üzerindeki Türk saldırılarını önleyemiyorlardı. Bunun için, önce bölücülük faaliyetlerinde bulunan Fransızlara halk itibar etmemiştir. Kendilerine büyük kayıplar verdiren Antep-Maraş yolu üzerindeki millî kuvvetlerin Maraş’tan yönetildiği düşüncesinde olan Fransızlar, Maraş ileri gelenlerini toplantıya çağırdılar ve Antep-Maraş hattındaki Türk kuvvetlerini yönlendirdikleri iddiası ile onları, 21 Ocak 1920’de tutukladılar. Bunun üzerine şehir içinde çarpışmalar başladı. Maraş halkı, 11 Şubat 1920 tarihine kadar, 22 gün 22 gece Fransızlara karşı amansız bir mücadeleye girişti. Mustafa Kemal Paşa, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin öncü olduğu savunmaya katkıda bulunmak ve halkı teşkilatlandırmak için bölgeye birçok kahraman subayı gönderdi. Şehir içi çarpışmalarında halk bütün varlığı ile mücadele etti. 22 gün süren çarpışmalar sırasında, içerden şehir halkının dışardan da çevre kasaba ve köy halkının gayretleri ile Fransızlar Maraş’ta mahsur kaldı. Bunun sonucu olarak Fransız ve Ermeniler’de silah ve yiyecek darlığı başladı. Antep-Maraş yolunu kontrol altında bulunduran Türk birliklerince silah ve yiyecek desteği önlenerek mahsur bırakılan Fransız kuvvetleri, 10 Şubat’ı 11 Şubat’a bağlayan gece karanlıktan faydalanarak İslahiye yönünde kahrolmuş halde kaçmak zorunda kaldılar. Böylece, 12 Şubat 1920 tarihinde Maraş düşman işgalinden kurtarıldı. Fransızların kaçtığını gören Ermeniler paniğe kapılarak onların peşine düştü. Fransız askerleri soğuk ve karlı bir kış gününde kendilerini İslahiye’ye götürecek bir yol bulmaya çalıştılar, ancak arkalarına takılan binlerce Ermeni’nin bir kısmı soğuk ve karlı kış gününde yolda donarak hayatını kaybetti. Yüzlerce Fransız askeri donma tehlikesi geçirdi. Maraş’ın işgali Fransa ve onun destekçisi Ermenilere pahalıya mal oldu. Fransız kuvvetlerinin Maraş’tan atılması, Güneydoğu Anadolu’nun ve Çukurova’nın tamamen boşaltılmasına giden yolu açtı.

Türk halkının mücadelesi karşısında Anadolu’da çaresiz kalan Fransızlar anlaşma yoluna giderler ve 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Antlaşması’ndan sonra 3 Kasım 1921’de alınan bir kararla İşgal ve Boşaltma Komisyonu kurulur. Fransızların Ankara Anlaşması sonucu bölgeyi tamamen boşaltmalarından sonra Türkiye-Suriye sınırı tespit edilir ve Fransız kuvvetleri bölgeyi tamamen boşaltarak bu sınırın güneyine çekilirler. Doğu Cephesi’nde olduğu gibi Güney Cephesi’nde de serbest kalmış olan Türk birlikleri, buradan Batı Cephesi’ne kaydırılmak suretiyle bu cephenin takviyesi sağlanmış olur.

Halkının göstermiş olduğu bu başarı üzerine, Maraş vilayeti TBMM tarafından 5 Nisan 1925’te kırmızı şeritli İstiklâl Madalyası ile ödüllendirilir. 7 Şubat 1973’te de TBMM tarafından  “kahramanlık” unvanı verilerek, şehrin ismi, “Kahramanmaraş” olur. Kahramanmaraşlı 1925 yılından beri her yıl kurtuluş günü olan 12 Şubat Bayramında İstiklal Madalyasını şanlı bayrağına takarak geçmişi yadeder.

Henüz Büyük Millet Meclisinin açılmadığı, düzenli orduya geçilemediği bir zamanda, Maraş halkının kararlı mücadelesi ile kazanılan başarı, Milli Mücadele’nin ilk zaferi olur. 12 Şubat 1920’de Ankara’da henüz Meclisin açılmadığı dikkate alınırsa elde edilen başarının önemi daha iyi anlaşılır.

This website uses cookies.

This website uses cookies.

Exit mobile version