Site icon Teketek Haber

ÖLÜ EVİ (IV)

Karakız, annemi her gördüğünde yüzüne büyük bir mutluluk yapışır, alnının ortasından aşağı doğru sarkan beyaz beneği bembeyaz olurdu sanki. Annemle Karakız’ın ilişkisi kimi zaman bizi bile kıskandırırdı. Evin kedisi Mercan kıskançlığından önce anneme küstü, Karakız’ı tanıyınca o da Karakız’ın yanından ayrılmaz oldu. Karakız öyle sevimli, öyle munisti, öyle cana yakındı ki hemen severdiniz. Evin kedisi Mercan da, annemin öldüğü gece sabaha kadar miyavladı, ağladı. O geceden sonra bir daha görünmedi. Nereye gitti, neden gitti, niye gitti kimse anlamadı, bilemedi. Onca aramalara rağmen ne dirisine ne de ölüsüne ulaşıldı….

Ölümün en büyük tutkusu sadece kendinden bahsettirmektir. Ölüm süslü-püslü, cilveli, işveli kadın gibidir. Girdiği yerde sadece ondan söz edilsin, başka bir şey konuşulmasın ister. Ölüm bir eve gelip kendini gösterdiğinde her şey ve herkes susar, ölüm konuşur. Ölümün amacı kendisinden başka her şeyi yalnızlaştırmak,herkesi  yabancılaştırmaktır. O gece annemi göremedim, göstermediler. Göz pınarları kurumuş, kimse görmeden doktor çağırmışlar, sakinleştirici iğneler yapılmış da birkaç saat baygın yatmış. Gece yarısı olduğunda karşı komşumuz Hatice abla, “Sen bizde yatacaksın” dedi. Evde annem, komşulardan 10 kadar kadın, 3 teyzem, bir halam, 7-8 kadar annemin ihvan hanım kardeşi kalmıştı. Babam, amcam, teyzeoğullarımın bir kısmı, hala oğullarımın bir kısmı, mahalleden 9-10 erkek sabaha kadar evin önündeki beton sütrede öylece oturdular. Gece sabaha döndüğünde dönüp durduğum herkesin uyumasını beklediğim yataktan kalktım. Annemi görürüm umuduyla sessizce Hatice ablanın evinden çıktım. Evin önüne geldiğimde babamların oturup konuştuklarını gördüm. Yanlarına varmak istediğimde teyzemin oğlu Hasan abi, “hemen git yat. Sabah kalkarsın” diyerek beni gönderdi. Amcam da yanıma gelip,“baban bir de sana üzülmesin git yat” deyince tekrar gittim. Ellerimi göğsümün üstüne koyup yatağa uzandım. Gözlerim bir noktaya düğümlenmiş, başımın içinde dolaşıp duran acıdan bunalıp hapsolmuş boğuk ve kör sesleri dinliyordum. Kelimeler celladına teslim olmuş boğum boğum boğulurken, zaman yoklukta anlamını yitirip kaybolurken, saatler bir daha çalışmamak üzere dururken, her zerresiyle acılar ötüşüp dururken beyin damarlarımda, güneş doğmamak üzere kıvrım kıvrım kıvranırken, gaiplerden salalar uğuldarken kulaklarımda, masumiyetin al rengi sararken tıknaz bedenimi, acıyı duyumsamak istiyordum. Gözlerim kan rengine dönmüş yaşlarla, nöbet yerini henüz terketmiş kalbimle, uyuşukluğuna bahane bulamadığım kollarımla, hep ağrımakla meşgul bacaklarımla, alabildiğince hoyrat tahammülsüzlüğümle, hep bilinen sabırsızlığımla doğmayacak güneşin sabahını bekliyordum….

This website uses cookies.

This website uses cookies.

Exit mobile version