Site icon Teketek Haber

OSMANLI POETİK-PENDNAME GELENEĞİ

Öncelikle poetik-pendanme terimini ‘manzum-ahlak’ terimi için kullandığımızı belirtelim. İkinci olarak bir edebiyatçımız Türkçe poetik-ahlak/nasihat geleneğini, Yunus Emre’nin Risâletü’n-nushiyye’si ve Ahmed Fakih’in Çarhnâme’si ile 13.yüzyıldan başlatmakta, Pendname geleneğinde çocuklara yönelik yazılan eserlerin ilkinin, Ahmed Dâî’nin Farsça’dan tercüme ettiği 115 beyitlik 15.yüzyıla ait Vasiyet-i Nûşirevân-ı Âdil be-Pusereşt’i olduğunu belirtmektedir.Rusçuklu Ömer Zarifi Baba’nın Pendname’sini neşreden Bosnavi Kurtbegzade Mustafa Sabri, Pendname’yi tehzib-i ahlâk ve tenvir-i ahlâk başlığıyla yayınlamakta, eserin mütalaasının farz-ı ayn derecesinde olduğunu”belirtmektedir. Yani eser bir poetik pendnamedir.

Bir başka edebiyatçımız Dâ’î’nin eserini, vasiyetname ve siyasetname kavramlarıyla birlikte zikrederek ‘pend-name (nasihatname)’ geleneğine bağlamakta ve geleneğin ahlâkî ve didaktik bir muhtevaya sahip olduğunu, yazarlarının Lokman Hekim, Aristo ve Eflâtun’un öğütlerini müstakil eserler veya mesnevilerin bölümleri olarak kaleme aldıklarını belirtmektedir. Özetle Dâ’î’nin eserinde adil bir yönetici olan Nuşirevan’ın oğlu Hürmüz’e öğütleri yer almaktadır. Eser bir pendname olarak şiir (mesnevi) biçimli bir eserdir. Eserin aslı Farsçadır ve Nuşirevan’ın tacındaki on yedi dilimde yer alan öğütlerden oluşmaktadır. Eser, Abbasî halifesi Me’mun (813-833) tarafından Nûşirevân’ın türbesinde Pehlevî yazısıyla kaydedilmiş olarak bulunmuş ve Arapçaya tercüme ettirilmiştir. Dâ’î’nin eserinin ilk dokuz beyti mukaddimedir. Bu beyitlerde nasihatin önemi, bilgili insanların sözünün değeri, ilim öğrenmenin gerekliliği anlatılmaktadır. Dâ’î’nin ilkesi, ‘İnsan dünyada iyi bir isim bırakmak için iyi işler yapmalıdır’ ilkesidir. Dâ’î, mesnevisinde ilim, adalet ve aklın öneminden sonra, konuşma âdâbı hakkında bilgi ve öğütler vermektedir. Yani Dâ’î’nin iyi iş yapma konusunda temel erdemi adalettir ve Nuşirevan adil bir yönetici ve bir baba olarak iyi ve ideal bir insandır.

Dâ’î’nin ve Rusçuklu Ömer Zarifi Baba’nın Pendname’lerinden anlaşıldığı gibi adı geçen eserler, kendilerini poetik-pendname (manzum-ahlak) olarak klasik ahlâkın iki çizgisinden birisi olan itidal ilkeli/amaçlı tehzib-i ahlâk çizgisinde konumlandırmaktadırlar.O nedenle tehzib-i ahlâk çizgisinde konumlanan poetik-pendname geleneğinin muhtevasını anlamak için Rusçuklu Ömer Zarifi Baba’nın eserinde verdiği konu başlıklarını bir örneklememiz gerekmektedir. Eserin başlıkları şunlardır:

Hukuk-ı valideyn, hukuk-ı üstad, hukuk-ı hemsaye, hüsn-i hulk ve ictinab-ı gazab, ictinab-ı kibir ve iltimas-ı tevazu, ictinab-ı afat-ı kelam, ictinab-ı kizb ve taleb-i şefkat, ictinab-ı hıyanet-i emanetüllah, ibadat-ı halisa ve ictinab-ı riya, ahval-i zaman, ictinab-ı ikbal-i felek, hukuk-ı garib, ibret ve mülahaza, ictinab-ı bühtan, adab-ı kelam sohbet-i izam, ictinab-ı iltimas-ı eşya-yı mergube, ictinab-ı samiin-i keffet ü ku(?), ictinab-ı vakf-ı mal, ictinab-ı nazar-ı masiyeti’n-nas, adab-ı Sühan meclis-i ara, fezail-i tasadduk, fezail-i hayrat ve hasenat, hayru’n-nas ve şerru’n-nnas,  eda-yı hacet, ictinab ez-mechulü’l-asl, ictinab-ı azm-i sefer, ictinab-ı kefalet, ahval-i mümin billah, talebu’l-ahibba, ictinab-ı afak-ı afat-ı talebi’n-nefs, ictinabu’l-a’dâ’, itibar-ı eşya-yı mergub, ihtiraz-ı kesret-i kelam, adab-ı tekellüm, kemal-i âdemiyet, ictinab-ı niza, taleb-i vahdet ve ictinab-ı kesret, ictinab-ı cemiyet-i haşerat, nefret-i cidal ve ictinab-ı gavga, kıllet-i ekl ve şurb-i nevm, ahval-i aşk ve aşık ve maşuk ve ictinab-ı ağyar, taleb-i adab ve erkan ve ictinab bi-haya, taleb-i adl ve ictinab-ı zulm,… fazilet-i ehl-i kemal ve hatime-i kitab. Eserde 23 zilhicce 1325 ile 13 Kanunsani 1323 tarihleri yer alır.

Sözünü ettiğimiz örnek, poetik-pendname geleneğinin reziletlerini ifade etmek için “İÇTİNAB”, faziletlerini ifade etmek için “ÂDÂB, TALEB, FEZAİL, vb.” kavramları kullanmıştır. Diğer bir ifadeyle ‘kötü’ fiiller ‘ictinab’ kavramıyla, ‘iyi’ fiiller ‘fazilet, âdâb’ vb. kavramlarla belirlenmiştir.

Poetik-pendname, genel anlamda şiirsel düşünc/m/e biçimi’ne ait bir gelenektir ve o ahlaka dairdir. İslam düşünce tarihinde ‘şiirsel düşünme biçimi’ni yahut ‘şiir biçimli düşünc/m/e’ geleneğini başlatan kişinin Yunus Emre olduğunu az önce söylemiştik. Bu geleneğin arkaplanında yukarıda geçtiği gibi öncelikle Aristoteles ve tabii ki hocası Platon vardır. Onlara göre şiir, bir taklittir. Platon şiir konusunu İon’da ve Devlet’inde ele almaktadır. Yani ona göre şiir bir sanat olarak taklittir ama mahiyeti itibariyle ‘tanrısal ilham’dır ve ‘haz’za yöneliktir. Şair ise kutsaldır, kanatlıdır ve elçidir.  İlham ise Devlet’in 10.bölümünde bir ‘yansıma’dan ibarettir. Yansımanın metaforu ‘ayna’dır. Filozofun şiir için kullandığı ‘ilahî ilham, ayna, yansıma’ kavramları, şair için kullandığı ‘kutsal, kanatlı, elçi’ kavramları sözünü ettiğimiz poetik geleneğin de temel kavramlarıdır. Bu bağlamda şairimiz Sünbülzade şiiri, ‘hünerin en yücesi, bilginin (marifet) en güzeli’ olarak değerlendirmekte, şiiri metafizik (gayb) dünyadan gelip sineye saplanan oklara benzetmektedir. O nedenle şiiri eleştirip ayıplamak şairimize göre çok çirkin bir şeydir. En büyük mutluluk, rindane bir şair olup bilgi (irfan) meclisini süsleyebilmektir. Bu tür şairi Sünbülzade, ‘şair-i mâhir ve sultan’ olarak nitelemektedir: “Şâir-i mâhire sultan dirler/Şân virüb sâhib-i dîvân dirler.” Özetle Sünbülzade’nin, şiir ve şair anlayışında Platoncu olduğunu söylememiz gerekmektedir. Çünkü ona göre şair, gönül aynasını saflaştırıp/parlatıp metafiziğin oklarını sinesine çeker. Sinesine saplanan oklar, ‘taze/yeni anlamlardır (bikr-i mana)’. Taze/yeni anlam (bikr-i mana), her şairin kendisine özgü ilhamıdır, teknik kavramla ‘irfan’dır, diğer adıyla ‘ilm-i ilahî’dir. Bu anlamda şairimiz Sünbülzade ‘şiir vehb-i ilahî amma/sa’y ile kesb olunurmuş inşa’ beytinde şiiri ‘vehb-i ilahî’ olarak ifade etmektedir.

 

This website uses cookies.

This website uses cookies.

Exit mobile version