Philaretos, bilindiği gibi kaynaklarda gözü açık ve mevcut koşulları kendine göre değerlendirerek siyasi manevralar yapabilen, yeri geldiğinde idaresi altındakilere ve rakiplerine karşı acımasız olmaktan çekinmeyen bir karakter olarak tasvir edilmiştir. Onun Maraş ve çevresini yönetimi altına almasında bu tavrının da etkili olduğunu söyleyebiliriz. Esasında Philaretos’un hâkimiyetini tesis ettiği süreçte yaşanan olaylara baktığımızda, bu husus açık bir şekilde de görülmektedir. Daha önce de belirttiğimiz gibi Ermeni asıllı olan ve Bizans âdetlerine uygun olarak eğitim alan Philaretos yetenekleri vesilesiyle kısa zamanda Bizans İmparatorluğu içinde yükselmeyi başarmıştı. Romanos Diogenes’in Malazgirt Savaşı sonrası tahttan indirilmesinin ardından da Maraş tarafına gelerek bağımsız hareket etmeye başladı. Yeni İmparator Mihail’e Romanos Diogenes’e olduğu gibi bağlılık göstermeyen Philaretos, çok geçmeden Maraş bölgesindeki Ermenileri etrafında toplamayı başararak kendi hâkimiyetini kurma yolunda önemli bir adım atmıştı.[1] Süryanî Mihail ve Abu’l-Farac’a göre bu hususta, Philaretos’un karakteri etkili olmuştu. Nitekim her iki müellif ifadelerinde şöyle demişlerdir:“Philaretos’un güçlü, kurnaz, hilekâr, yağmada ve öldürmede cesaretli bir adam olduğun gören Ermeniler, onu kendileriyle beraber aldılar ve onların şefi ve öncüleri oldu.”[2]
Philaretos’un en bariz özelliklerinden biri olarak kabul edilen acımasızlığı ve kurnazlığı rakiplerini bertaraf etmek hususunda gösterdiği eylemlerinde açıkça görülebilmekteydi. Meselâ kendisine tâbi olmayı reddeden Sasunlu Ermeni Prensi Torning’i askeri mücadele vasıtasıyla yenilgiye uğratamayınca, Türk Emîri Amr-Kafr (Kapar) ile anlaşarak onu tuzağa düşürüp bertaraf ettirdiği gibi onun başını kendisine şarap kadehi yapmıştı.[3]
Maraş bölgesindeki hâkimiyetini muhafaza etmek isteyen Philaretos, idaresi altındaki yerlerde kontrolün tamamıyla kendisinde bulunması hususunda son derece hassas davranıyor olmalıydı. Zira rakipleri üzerinde hâkimiyet kurmak için acımasız davranmaktan çekinmeyen Philaretos, idaresi altındaki bölgelerde yalnızca siyasi ve askeri sahalarda görev yapanları değil, din ile ilgili makamlarda görev alanların da kendisine tabii olarak hareket etmelerini istemekteydi. Bu cümleden olmak üzere Philaretos’un merhametsizliğinden çekinen Grigoris, onun bütün ısrarlarına rağmen katolikosluk makamına gelmek istememişti. Grigoris’i kendi kontrolü altında tutamayacağını anlayan Philaretos da katolikosluk makamına Honili Sargis’i getirmişti.[4] Rene Grousset’e göre onun yerini alan Teotoros Alakhosig (1077-1090) de kendini Philaretos’un çıkarlarına adamış bir din adamı olarak görevini devam ettirmişti.[5]
Kısa sürede Maraş, Keysun, Raban, Misis, Anazarba, Tarsus, Urfa, Antakya, Malatya gibi bölgelerde hâkimiyet kuran Philaretos[6], içinde bulunduğu koşullara göre politika belirlemekten geri durmamış, çıkarları söz konusu olduğunda bambaşka şekillerde hareket etmekte tereddüt göstermemiştir. Örneğin Bizans İmparatorluğu ile olan ilişkisi kısa zaman içinde oldukça farklılaşabilmiştir. Daha açık bir ifade ile Philaretos, Malazgirt Savaşı sonrası Bizans’a itaat edip yeni imparator VII. Mihail’e tâbi olmak yerine bağımsız hareket etmeyi tercih etmiş ve çok geçmeden Maraş ve çevresini ele geçirerek burada kendi hâkimiyetini kurmayı başarmıştı.[7] Ancak Nikephoros Botaneiates’in Bizans tahtına çıkmasıyla birlikte tavrı değişti. Kendisi de güçlenen Philaretos, kral olarak tanınmak için yeni imparator ile dostluk kurma gayreti içine girerek onun vassalı olmayı kabul etmiş ve bunun karşılığı olarak da imparatordan “Küropalates” rütbesini almıştı.[8] Bunu yaparken de evvelki tavrından ötürü kendini haklı çıkarmaya çalışmış, yani bir önceki imparatoru tanımamasının sebebinin onun bir hükümdara yakışmayacak bir tavır içinde olmasından kaynaklandığını ileri sürerek yeni imparatorun gözüne girmeye çalışmıştı.[9]
Philaretos, sadece bölgedeki hâkimiyetini korumak uğruna rahatlıkla taraf değiştirebilen bir karaktere sahipti. Kimi zaman Bizans yanlısı politika takip ederken bir anda Selçukluların tarafında yer alabiliyordu. Nitekim yukarıda da belirttiğimiz gibi Bizans İmparatoru Nikephoros Botaneiates’e tâbi olmayı kabul eden Philaretos, Türkiye Selçuklu Devleti Sultanı Süleymanşâh’ın Antakya’yı ve Emir Boldacı’nın (Buldacı) da Maraş, Honi, Göksun ve Elbistan’ı ele geçirmesinin ardından değerli armağanlarla birlikte Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Melikşâh’ın huzuruna gitmişti. Burada Selçukluların vassallığını kabul etmekle kalmayan Philaretos ayrıca sünnet olarak Müslüman olmuştur. Bunun üzerine Melikşâh da Urfa’nın idaresini Philaretos’a vermişse de bizzat kendi oğlu Barsama başta olmak üzere bölge halkı Philaretos’un kötü idaresinden memnun olmadıkları için buna itiraz etmişlerdir. Gerçekten de Philaretos acımasız ve zalim tavrından ötürü halk tarafından sevilmiyordu. Bunun üzerine Selçuklu Sultanı da Maraş’ın yönetimini Philaretos’a bırakmıştır. Ancak Philaretos çok geçmeden burada ölmüş ve onun tesis ettiği hâkimiyet de son bulmuştur.[10]
Sonuç
Philaretos Maraş, Urfa, Antakya gibi Anadolu’nun stratejik bölgelerinde kısa süreli de olsa hâkim olmayı başarmıştır. Kaynaklarda yeri geldiğinde merhametsizce hareket edebilen ve taraf değiştirmekten çekinmeyen bir kişi olarak tasvir edilen Philaretos’a bu imkânı tanıyan ise, bölgedeki mevcut koşullar olmuştur. Nitekim yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Bizans İmparatorluğu’nun zor durumda bulunması ve Anadolu’da devam eden Selçuklu akınları bir taraftan bu topraklarda otorite boşluğu yaratırken diğer taraftan da ciddi bir Ermeni nüfusunun Orta ve Güney Anadolu bölgelerinde yoğunlaşmalarına sebep olarak Philaretos’a tarihi bir fırsat sunmuştur diyebiliriz.
Philaretos’un değişen koşullara göre tavır takınması bölgedeki hâkimiyetini sürdürmesine katkı sağlamışsa da bir liderde bulunması gereken vasıflara sahip olmaması, merhametsiz tutumu, çıkarları için din değiştirmekte dahi tereddüt etmemesi, kendi oğlu da dâhil olmak üzere halkının desteğini kaybetmesine sebep olmuştur. Nitekim askeri anlamda Anadolu’da önemli başarılar elde eden Selçuklular farklı ırk ve inançtan olanlara karşı gösterdikleri hoşgörülü davranışlarıyla, bu topraklardaki halkı müspet yönde etkilemişlerdir. Dolayısıyla Maraş ve çevresinde yaşayanlar da Philaretos’un acımasız idaresi karşısında Selçuklu idaresini tercih etmişlerdir.
Philaretos Malazgirt Savaşı sonrası kısa sürede elde ettiği hâkimiyetini, tutarsız politikaları, idare ettiği halkın kendisine olan tepkisi, Selçuklu birliklerinin Anadolu’daki ilerleyişleri karşısında yine kısa süre içinde kaybetmiştir.
KAYNAKÇA
ABÛ’L-FARAC, Gregory (Bar Hebraeus), Abû’l-Farac Tarihi, C II, (Çev. Ömer Rıza Doğrul), Ankara, 1999
ANNA KOMMENA, Alexiad, çev. Bilge Umar, İstanbul, 1996
ATALAY,Besim, Maraş Tarihi ve Coğrafyası, haz. İlyas Gökhan-Mehmet Karataş, Kahramanmaraş, 2008
ATTALEIATES, Mikhael, Tarih, (Çev. Bilge Umar), İstanbul, 2008
DEMİRKENT, Işın, “Bizans”, DİA, C. 6, İstanbul, 1992, Türkiye Diyanet Vakfı Yay.
ERSAN, Mehmet, Selçuklular Zamanında Anadolu’da Ermeniler, Ankara, 2007
GÖKHAN, İlyas, Başlangıçtan Kurtuluş Harbine Kadar Maraş Tarihi, Kahramanmaraş, 2011
GÖKHAN, İlyas, Selçuklular Zamanında Maraş, Kahramanmaraş, 2013
GROUSSET, Rene, Başlangıcından 1071’e Ermenilerin Tarihi, (Çev. Sosi Dolanoğlu), İstanbul, 2006
KAFESOĞLU, İbrahim, “Doğu Anadolu’ya İlk Selçuklu Akını(1015-1021) ve Tarihi Ehemmiyeti”, Fuad Köprülü Armağan, İstanbul, 1953: 259-274
KOCA, Salim, Türkiye Selçukluları Tarihi II. Cilt Malazgirt’ten Miryokefalon’a (1071-1176), Çorum, 2003
KÖYMEN, Mehmet Altay, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi Cilt I, Ankara, 2000
MANGO, Cyrıl, Bizans Yeni Roma İmparatorluğu, çev. Gül Çağalı Güven, İstanbul, 2011
OSTROGORSKY, Georg, Bizans Devleti Tarihi, (Çev. Fikret Işıltan), Ankara, 1999,
SEVİM, Ali, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, Ankara, 2000
SEVİM, Ali, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, Ankara, 2002
SÜRYANÎ, Mihail, Süryanî Mihail’in Vekayinâmesi (1042-1159), (Çev. H. Andreasyan), 1944
TURAN, Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Ankara, 1965
TURAN, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul, 2002
URFALI MATEOS, Urfalı Mateos Vekayi-nâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), (Çev. Hırant D. Andreasyan), Ankara, 2000
YİNANÇ, Mükrimin Halil, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri I. Cilt, haz. Refet Yinanç, Ankara, 2013
ZONARAS, Ioannes, Tarihlerin Özeti, (Çev. Bilge Umar), İstanbul, 2008
[1]Abû’l-Farac (Bar Hebraeus), Abû’l-Farac Tarihi Cilt II, çev. Ömer Rıza Doğrul, Ankara, 1999,s. 330, Süryanî Mihail, s. 30
[2]Abû’l-Farac, s. 330, Süryanî Mihail, s.30
[3] Urfalı Mateos, s. 147-150, Turan, Selçuklular Zamanında, s. 68
[4] Urfalı Mateos, s. 150, , Grousset, Başlangıcından 1071’e, s.620
[5] Grousset, Başlangıcından 1071’e, s.620
[6]Ali Sevim, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, Ankara, 2002, s.14vd, Yinanç, 2013, s. 97,98, Koca, Türkiye Selçukluları, s. 44, Gökhan, Selçuklular Zamanında Maraş, 2013, s. 15
[7] Ersan, Selçuklular Zamanında, s.38
[8] Ersan, Selçuklular Zamanında, s. 39
[9]Attaleiates, s. 296
[10] Anna Kommena, s. 194, Turan, Selçuklular Tarihi, s. 200,201,Sevim, Genel Çizgileriyle, s. 15vd, Ersan, Selçuklular Zamanında, s.39 vd, Gökhan, 2013, s. 21vd