Daha önce İran ve Orta Asya yörelerini işgal eden Moğollar, 1242 yıllarında Selçuklu Devleti’nin Kuzey-Doğu kısmına saldırır, 1243 yılında Sivas’ın 60 km. doğusundaki Kese Dağında Selçuklu aslkerlerini perişan ederler. Bu çatışma Selçuklu Devletinin daha sonraki kaderini belirleyen büyük olaylar arasında yerini alır. Moğol işgali Küçük Asya’nın gerilemesine, sosyal yaşamın bozulmasına ve ekinlerin çöl olmasına, şehirlerin çökmesine neden olur. Zaman zaman yer alan ayaklanmalar acımasızca bastırılır, sanatkarlarla, mimariler, esnaflar Orta Asya’ya zorla çalıştırılmaya gönderilirler. Bu dönemde Selçuklu Devleti’nin Sultanı bağımsızlığını kaybeder, yönetimi altındaki millet ve topluluklar Moğol Devletinin vergi sistemine uymak zorunda kalırlar. Moğol istilası sonrasını takiben sulaleler arası ve soydaş beğler arası savaş başlar. Moğolların desteğini alan bazı yerel yönetim başları merkez yönetimden bağımsızlıklarını ilan ederek devletin toprak kaybına ve parçalanmasına yol açarlar. Selçuklu Devletininin büyük bir kısmı XII yy. doğru, Zonguldak-Bolu-Eskişehir-Kütahya-Afyon-Karahisar-Beyşehir-Karaman-Mersin dairesi içerisinde, doğrudan Moğol yönetimi altına girer. Bu durum milletin sosyal yaşamlarını olumsuz yönden etkiler, kırsal kesimle şehir sakinlerini zor durumda bırakır. Sıradan vatandaş türlü vergilerden boğulmaya başlar, bunu da Moğolların yerel kukla temsilcileri daha çok karmaşık ve acı hale getirirler. Vatandaşlar arasında ayaklanma duygusu belirmeye ve ciddi bir hal almaya başlar. Moğollara uyum sağlamada özellikle Konya Sultanlığı öne çıkar, bu XII yy. 60-70 yıllarında Konya ayaklanmasının çıkmasına neden olur. 1277 yılında yerel göçebeler başta olmak üzere, çiftçilerin ayaklanması yer alır. Bu ayaklanmanın öncüsü, Cimri adında sıradan bir vatandaş olarak bilinir. Cimri ayaklanması ülkenin büyük bir kısmına yayılır, Orta Anadolu dahil Batıda Afyon ve Karahisar’a kadar uzar. Konya’ya diz çöktürebilen Cimri[1] kendini Sultan ilan eder. Ama Cimri ayaklanması diğer komşu eyalet başlarıyla beraber kendi yöre halkının da tam desteğini alamaz. 1278 yılında Cimri Ayaklanması sona erer. Kendisi rehin alınır. Derisi yüzülüp, üzerine yanan yağ dökülerek cezanlandırılır. Ölüsünü eşeğe ters bindirerek halkı ürkütme ve korkutma amacıyla Anadolu yörelerini gezdirirler ki, bu kadar acımasızca bir ceza Moğol yönetimi ile yerel kukla Türk yöneticilerinin sözde birliğini temsil ederdi. Selçukluların Moğol yönetimini kabul etmeleri devlet çöküşünün zeminini hazırlar, XIII yy. sonları zamanın Büyük Selçuklu Devleti bağımsız 12 Beyliğe parçalanır, 1307 yılında Selçuklu soylu son sultan da yok edilerek Selçuklu Sultanlığı devri de sona erer.
Toplam 230 yıl boyunca hayatını sürdüren Selçuklu Sultanlığı’nın Türk tarihinde kendine has özel yeri vardır. Bir zamanları az sayıda Küçük Asya’ya gelen göçebe Oğuz-Türkmenler artık çiftçilikle, tarımla uğraşmaya başlarlar, esnafçılığın, mimarinin, arazi sahibi olan feodal sınıfını temsil eder olur. Bu dönemde kökleri Türkmen aşiretlerine dayayn millet git gide büyüyerek, daha kalabalık, daha gelişmiş Türk milletinin maddi ve manevi zenginliğininin temelini atar, işgal etiği halk ve aşiretlerden ekonomik, sosyal ve kültürel üstünlüğünü kazanmanın önemli izlerini bırakır. Ama Moğol işgali Selçukluların doğal bir şekilde gelişmesini engeller, beylikler arası kavga ve anlaşmazlığın yayılmasına neden olur -neticesinde de devletin çökmesi daha çok hızlanır (A.D.Noviçev, 1965:13).
Diğer bir önemli bilgiler dönemin ünlü Sovetskaya Türkologya dergisinendir. 1971 yılında çıkan dergi, SSCB Bilimler Akademisi Doğu Bilimler Enstitüsü’nün Leningrad Şubesi tarafından 1971 yılı 9-11 Haziranda Leningrad V Türkoloji Kongresi toplantısının yapıldığından bahseder, Türk halklarını ilgilendiren çeşitli problemlerin arasından Türk tarihiyle ilgili, Osmanlı ve Selçuklu Dönemleri ile ilgili kayda değer bildirilerle günümüzde bile geçerli sayılabilecek birçok önerilerle teklifkerde bulunur. Örneğin, Bakü’lü delegelerden R.A.Guzeyinov’un “Selçukluları Araştırmadaki Günümüz Problemleri ve Problemleri Çözme Yolları” adına bildirisi böyle bir tasviyeyle sonuçlanmıştır: “Selçuklular devri araştırmalarının problemi demek Oğuzları araştırma problemlerinin ayrılamaz bir parçası demektir. Selçukluların tarihini sistematik şekilde öğrenmemiz için SSCB Bilimler Akademisinde Selçuklular Devri Ana Bilim Dalı Masasını oluşturmamız gerekmektedir. Bu kürsüde Selçukluların biblyografisi, istoryografisi (tarihbilimciliği), Selçukluların dönemsel tarihiyle coğrafi dağılımını araştıran özel masa, Orta ve Ön Asya ülkeleriyle olan ilişkşilerini araştıran özel kürsü, Selçuklu Kültürüyle ilgilenecek özel araştırma merkezi ve de bunların hepsi IX ve XII yy. kapsamalıdır ki, Selçuklular Devri tarihini yazmamızda yardımcımız olacaktır” (Sovetskaya Tyurkologya, 1971: s.133). Tiflis’ten gelen N.N.Şengelya adıdna delege “XI-XII yy. Gürcü Tarihçileri Selçuklular Hakkında” adına bildiri sunmuştur. XI-XII yy. ait Gürcü narrativ abideleri[2] Selçukluların politik tarihini, sosyal yaşamlarıyla kültürünü araştırmada ciddi verilerden sayılır. Bunların arasında “Matyane Kartlisa – Gürcü Seceresi” adında abidenin özel yeri vardır. Yazarı tespit edilemeyen eserde “David Çarı’nın Geçmişi”, “Haç Taşıyıcını Yüceltme ve Tarihi”, yazarı Basalya olarak bilinen “Tamara Çariçesi’nin Tarihi” secerelerini sayabiliriz. Bu eserlerin önemliliği ortada olmakla beraber henüz bilim çevresince tanınamamış, bilhassa Selçukluların tarihini öğrenmede bir kaynak olarak henüz ortaya çıkmamıştır. Çünkü Eski Gürcüceden ne Avrupa Dillerine ne de Doğu Dillerine çevrisi vardır. Tahminimizce, bu narrativ abidelerinin yazarları yaşamlarından Selçuklular sülalesini tanımış, belki de şahsen tanışlar, en azından Ön Asya ve Orta Doğu ülkelerinde olup biten olayların tam ortasında bulunmuş olmalıdırlar. Hatta yöre devlet ve toplulukların, Bizanslıların, Kafkasya havzası milletlerinin Selçuklularla ilişkilerini tespit etmek ve incelemek için önemli birer kaynak niteliğindedir. Başka bir deyişle Gürcü Narrativ Abidelerini araştırarak Selçukluların tarihine, yaşamlarına, komşularıyla olan ilişkilerine derinden bakabilme ve değerlendirme fırsatını yakalar, yöre milletlerinin tarihini yazmada bir sayfa daha eklemiş oluruz (a.g.e.: s.134).
Selçuklular, gerek büyük Selçuklu devleti ve gerekse Anadolu Selçuklu devleti Türklerin İslam medeniyetine geçtikten sonra kurduğu büyük devlet silsilesinin başlangıcıdır. Türkler tarih boyunca pek çok devletler kurmuşlardır. Ancak göçebe kültür nedeniyle bu devletler uzun soluklu olmamıştır. Asırları aşan devletler ve kültürel birikimi olan şehirler kurmaları için yerleşik medeniyetlerden faydalanma yoluna gittiler. Pers devleti gibi güçlü devletler kuran Farslardan bu konuda yararlanma yoluna gidildi. Türklerin Anadoluya geçişini geciktiren de İranda kurulan büyük devletlerdi. Onların devlet ve bürokrasi tecrübesi yüksekti. Üstelik de Müslüman coğrafyanın insanıydılar. Ancak göçebe kültürdeki töreler yerine devlet sistemine geçişte bir takım sıkıntılar oldu. Üst düzey vezirler fars kökenliydi. Bürokrasi onların elindeydi. Bu durum göçebe Türkmenlerle devletin arasını açan bir unsur oldu. Devletin ekonomik bakımdan iyi olduğu dönemde bu durum büyük sorun açmadı. Ancak bir yanda ekonomik durumun zayıflamayla bir yanda Selçukluların Haçlılarla ve Moğollarla mücadelesi devleti siyasi olarak da yıprattı. İşin içine dini figürler de girince göçebe Türkmenleri kışkırtmak zor olmadı.
Bütün bu süreçler bir yana Selçuklular kendisinden sonra kurulacak olan en uzun soluklu Türk devleti olan Osmanlı devletinin çıkışına zemin hazırladı. Ona büyük bir devlet mirası bıraktı. Ahilik teşkilatı, ticari kurumlar, mimari eserler gibi alanlarda ufuk açıcı faaliyetleri yol gösterici oldu. Yerleşik hayata geçişte Türklerin Uygurlarda yaşadıkları süreçte olduğu gibi iç içe geçtiği Arap ve Fars unsurların içerisinde asimile olmadan İslam medeniyeti dairesinde tartışmasız büyük bir birikim oluşturdu. Türklerin Anadolu coğrafyasında kökleşmelerinde başrol oynadılar. Selçuklular gerek medeniyet tarihi gerekse siyasi tarihin önemli bir evresidir. Dönemin siyasi, sosyal ve kültürel oluşumlarını anlamadan Selçukluların misyonunu tam olarak anlayamayız.
KAYNAKLAR
Bolşoi Ensiklopediçeskiy Slovar. Sankt-Petersburg, Norint Basımevi, 1997.
Kazak Ulttık Ensiklopedyası. “Kazak Ansiklopedisi” Basımevi. Almatı, 2005
Кleynman G.A. İz istoriy izuçenya Turtsiy v Rossii. Rabotı М.P.Vronçenko. Problemı İstoriy Turtsiy. Аkademya Nauk SSSR, İnstitut Vostokovedenya, İzdatelstvo «Nauka», Моskva – 1978..
Meydan Larousse. Meydan Yayınevi. İstanbul, 1990.
Meyer M.S. (1991): Osmanskaya İmperya v XVIII veke. Moskva “Nauka”, 1991
Sovetskaya Tyurkologya, № 4. Bakü, 1971.
Uluslararaı Türkistan Ansiklopedisi, “Kazak Ansişklopedisi” Basımevi. Almatı, 2002.
Noviçev A.D. Turtsya. Kratkaya İstorya. Moskova “Nauka”, 1965.
[1] Cimri; Anadolu Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev III zamanında ayaklanan asil. Gıyaseddin Keyhüsrev III.’nün başarısız idaresi ve Moğollarıhn baskısı üzerine Keykavus II. oğlu Gıyaseddin Siyavüş olduğunu iddya eden Cimri, devleti ele geçirmek üzere ayaklandı. Karamanoğullarından yardım gördü, hatta Karamanoğlu Mehmet Bey Konya’yı aldıktan (13 Mayıs, 1277) sonra Cimri’yi Selçuklu Sultanı ilan etti, kendisi de vezir oldu. Bu idare sırasında devletin resmi dili olarak Farsça yerine Türkçe kullanılmasına karar verildi. Meydan Larousse. Meydan Yayınevi. İstanbul, 1990. c. 2., s. 953.
[2] Narrativ abideleri; masalsı yazılı secereler. http://dic.academic.ru/dic.nsf/sie/11804/нарративные (05.11.2016).