Site icon Teketek Haber

SELÇUKLU TÜRKLERİ ve HAÇLI SEFERLERİ

Prof. Dr. Mustafa KESKİN*

Özet

Büyük Türk milletinin, merkez İslam coğrafyasında kurdukları ilk devlet Selçuklu Devleti’dir ve bu devleti kuran aile de Oğuzların Kınık Boyu’na mensuptur. Oğuzların, efsanevî Türk hükümdarı Oğuz Han’ın en seçkin evlâdı olduğunu söyleyebiliriz. Türkler, millî destanlarını da Müslümanlaştırmış bir millettir. Ona göre ki, Oğuz Han Müslümandı, Hz. Peygamber’in çağdaşıydı, ömrü boyunca tek ALLAH’a inanıyordu, Allah’a inanmayanlara karşı gaza ve cihatta bulunuyordu…

Oğuzların, hangi saikle ana gövdeden koparak merkez İslam coğrafyasına geldiklerini, arka planıyla birlikte, tam olarak açıklayamıyoruz. Türk dilinin allamesi Kaşgarlı Mahmud’un mübarek eseri, “Divan-ı Lügatit- Türk”e mesnet olarak koyduğu hadis-i kudsi’yi hafife almamak lazımdır: “ Yüce Allah: Benim TÜRK adlı bir ordum vardır, onları Doğu’da iskân ettim. Kızdığım milletin üzerine onları saldırtırım” mealindedir[1].

Kaşgarlı Mahmud, eserini 1072-1074 yılları aralığında yazmış, devrin Abbasi Halifesi’ne ve Selçuklu Sultanı Melikşah’a arz ve takdim etmiştir. XI. yüzyılın son çeyreğinde İslam dünyasının şiddetli bir buhranla karşı karşıya bulunduğu zamandır. Kur’an-ı Kerim’deki şu ifadeler, elbette bütün zamanlar için geçerlidir, ama Türklerin merkez İslam coğrafyasına, hem de Müslüman olarak gelişleri hakkında bize ipuçları vermektedir: “ Ey inananlar! Aranızda kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki, Allah onları, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı yumuşak (ezillet), kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetli (eizzet)dirler; (onlar) Allah yolunda mücahede ederler, hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar. Bu, Allah’ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir”[2]. Hâsılı, ey iman edenler, sizden bir fert veya topluluk dininden dönerse, bilmiş olsun ki, Allah onların belalarını verip, yerlerine başka bir topluluk getirecektir. Allah onların dünya ve ahiret hayırlarını ister, onlar da Allah’ı severler, itaatine koşarlar, isyandan kaçarlar… Hem cihat ederler, hem de dinlerine pek sadıktırlar. Vazife yapmanın gereğini gördüler mi, münafıklar gibi, şunun bunun hatırına gönlüne bakmaz, dedikodusuna aldırmaz, vazifelerini yaparlar…

Selçuklu Devleti’ne adını veren Selçuk Bey’in de, kök atası Oğuz Han gibi, haksızlık karşısında Hakk’ın yanında olduğunu henüz Müslüman olmamış soydaşlarına karşı gazaları yönettiğini de biliyoruz. Selçuklu Türkleri, merkez İslam dünyasına geldiklerinde; Maveraunnehir ve Horasan’da hâkim olan Gazneliler, Karahanlılar ve Samanîler tarafından iyi karşılanmadılar. Yüz yıl süreyle (940-1040) burada varlık mücadelesi verdiler, bela ve musibetlere karşı engin bir sabırla karşı durdular. Burada gurbet hayatı yaşadılar, nihayet 1040’da Uzakdoğu ile Akdeniz arasındaki ticaret yolu üzerinde, Merv ile Serahs arasında bulunan, aynı zamanda önemli bir sanat ve ticaret merkezi olan Dandanakan’da, üç gün devam eden meydan muharebesinde Çağrı Bey tarafından kesin bir yenilgiye uğratılan Gazneliler’den saltanatı zorla ele geçirdiler ve devletlerini kurdular[3]. Bu havzada onlara, yardımcı olmak şöyle dursun, düşmanlık edenler varlıklarına kastedenler, ya devletlerini yitirdiler veya Selçuklu Devleti’ne tâbi oldular.

Burada XI. yüzyılın İslam dünyasına, merkez İslam coğrafyasına nazar etmek lazımdır. Müesses nizamın koruyucusu diyebileceğimiz Abbasi Halifeliği şiddetli bir iç karışıklığın içindeydi, öyle ki payitahtları Bağdat’ı yitirmişler, halifelerini de hapsedilmekten kurtaramamışlardı. Zamanı için normal görülse de, Halifeliğin merkezinde de, uçlarında da türedi devletçikler ortaya çıkmış, yıkıcı ve bölücü akımlar taraftarlar edinmiş, yeni yeni gayr-i memnunlar zümreleri harekete geçmişti. Medeniyet merkezleri örselenmiş, İslam medeniyeti ufûl etmeye, madde ve mana planında bir buhrana, gerçekten tagayyür ve fesada sürüklenmişti. İslam dünyasının durumu, Doğu Roma İmparatorluğu’nu cesaretlendirmiş, fetih öncesi topraklarını yeniden zapt etmek için harekete geçmesine sebep olmuştur.

* Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Genel Türk Tarihi Bölümü Başkanı ve Öğretim Üyesi.

[1]Divân-ı Lügati’t-Türk Tercümesi, Çeviren Kilisli Rifat, Hazırlayan Besim Atalay, C.I, Türk Dil Kurumu Yayınları, s. XVII.

[2]Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kuran Dili, C.III, Azim Yayınları, İstanbul, s.259-269.

[3] Ali Sevim, “Dandanakan Savaşı”, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.8, İstanbul, 1993, s.456-457.

This website uses cookies.

This website uses cookies.

Exit mobile version