Eğer hala kızıyorsan
Kendin ile olan kavgan bitmemiş demektir
Eğer hala kırılıyorsan
Gönül evinin tuğlaları pekişmemiş demektir
Eğer hala kınıyorsan
Af makamına ulaşmamışsın demektir
Eğer hala koşulsuzca sevmiyor
Ya da
Sevgin de ayrım yapıyorsan;
Hala vesveseyle uyuyorsan
İçindeki sevginin yoğunlaşmasına engel oluyorsun demektir
Eğer hala ben demekten vazgeçmiyorsan,
Dizginlerin hal nefsin elinde
Ve sen bu esarete boyun eğiyorsun demektir
Eğer hala musibetlere yana yana üzülüyorsan,
Gerçeği bilmiyorsun demektir
Eğer hala şikâyet ediyorsan
Hakikati göremiyorsun demektir
ŞEMSİ TEBRİZİ HAZRETLERİ
Yazıya Şems-i Tebriz-i Hazretlerinin nefsin ıslahı ile ilgili öğüdüyle başlayalım istedim.
Yüzyıllardır İslam tasavvufun temeli nefsin terbiyesi, tezkiyesi ve ıslahı olmuştur. Tasavvuf nefis terbiyesi ile başlayıp nefsin ıslahı ile son bulan bir süreçtir. Bu süreci tam ve eksiksiz bir şekilde yaşayan kişilerin Hz. Mevlana, Hz. Şemsi Tebriz-i, Hz. Yunus, Hz. Aziz Mahmut Hüda-i, Hz. Halid-i Bağdadi, Hz. Muhammed Nakşibendi, Hz. Abdulkadir Geylani olduğu bilinen bir hakikattir. İslam’ın “ahlak teorisi” olarak kabul gören tasavvuf, insanı Rahmana kul eden bir sürecin yaşanmasıdır. Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (S.A.V.), “Güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” buyurmakta ve dininin algılanma ve yaşanma modelinin tasavvuf üzere olması gerektiğini vurgulamaktadır. Furkan Suresi 63 ve 64 ayetler nefis ıslah sürecinin sonunu anlatmaktadır. Furkan Suresi ayet 63: “Rahmanın kulları yeryüzünde tevazu ile yürür. Cahiller, onlara hitap ettikleri zaman selam derler.” Furkan Suresi ayet 64: “Onlar geceyi Rablerine secde ve kıyam ederek geçirirler.” Müzemmil Suresi ayet 20: “Muhakkak ki Rabbin, senin ve seninle beraber olanlardan bir topluluğun, gecenin üçte ikisinde, daha azında, onun yarısında ve üçte birinde kalktığını biliyor…” İsra Suresi ayet 79: “Gecenin bir kısmında uyan ve sana özel nafile olarak O’nunla (Kur’an) teheccüd namazı kıl! Rabbinin seni Makam-ı Mahmud-a ulaştırması yakındır.” Dehr (İnsan) Suresi ayet 25: “Rabbinin ismini sabah akşam zikret.” Dehr (İnsan) Suresi ayet 26 “Artık gecenin bir kısmında O’na (Allah) secde et. Ve geceleyin uzun uzun O’nu (Allah) tesbih et.” Ayetlerin sayısını ve kainatın efendisi peygamber efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa’nın (S.A.V.) hadislerinin sayısını artırıp yazmamız mümkündür.
Bütün bu ayetleri ve bu konuyu neden yazdığımıza gelince Osmanlı döneminden de görülüp anlaşılacağı üzere tasavvuf güzel ahlaktır, sevgidir, saygıdır, hoşgörüdür, bireyin mutluluğundan çok toplumun mutluluğuna odaklanmaktır, fedakarlıktır, vefadır, başkaları için yaşamaktır, Kur’an’ın deyimiyle “sevdiği yemeği miskinlere, yetimlere ve esir olanlara teşekkür dahi beklemeden, sadece Allah’ın rızasını gözeterek yedirebilmektir”, herkesi nefsine tercih edebilmektir… Böyle bir toplum ise ancak ve yalnızca sevgi ile olur. Bu sevgi sadece kendi camiasına değil, tüm din kardeşlerine, insanlığa, hayvanlara ve tüm yaratılmışa olmalıdır. Yüce Allah’ın, ayette, “Ey sahabi siz öyle kimselersiniz ki, sizi sevmeyenleri de seversiniz” ayeti, aslında tasavvufun ve İslam’ın özüdür. Din algısı üzerinden operasyon çekenlerin en önemli mücadelesi tasavvufla olmuştur. Tasavvufa karşı her dönemde Fetö gibi hainler çıkarılmış, akıllara zarar bir şekilde desteklenmiş; böylece dinin içi, maneviyatı boşaltılıp dünyevileştirilmeye, seküler alana çekilmeye çalışılmıştır. Bunda kısmen başarılı da olunmuştur. İnsanı sadece fizik vücuttan ibaret görüp, nefis ve ruhtan soyutlarsanız her hangi bir eşya gibi olur. Oysa Allah, insana 3 beden, 3 şekil vermiştir. Birincisi görünen fizik vücudumuzdur. İkincisi şeytanın kullanmaya çalıştığı nefsimiz, üçüncüsü Allah’ın “kendisinden üfürdüğü” ruhumuzdur. Ruh ise her zaman ve daima iyiliği, güzelliği, sevgiyi emreder. İşte TASAVVUF nefsin ruhlaştırılması için Allah tarafından konulmuş, kainatın efendisi peygamber efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (S.A.V.) ve sahabesi tarafından yaşanılmış dini sistemin adıdır. Nefsini Allah’a kul etmiş bir insanın davranışı Allah’ın boyasına boyanmış (sıbgatullah) kişinin davranışıdır. Bunu yeryüzünde en iyi yaşayan, en iyi uygulayan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’dır (S.A.V.) Nefsini ıslah edip Allah’a kul etmiş bir kişi, meleklerden daha üstündür. Sahabe öyledir. Allah’ın tüm dostları öyledir. O halde tasavvuf erinin de Kitabı Kerim’i, kainatın efendisi Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa ve sahabesini ve Allah’ın dostlarının yaşam modelini örnek alması ve sevgi toplumunu oluşturması için gayret göstermesi gerektiği açıktır.
Böyle bilinmesi, böyle anlanması ve böyle yaşanılması dileğiyle….