Prof. Dr. İlyas GÖKHAN*
1211 yılında I. Gıyâseddin Keyhüsrev’in Bizans İmparatoru Laskaris’le Alaşehir’de yaptığı savaşta şehit düşmesi üzerine Selçuklu tahtına hangi oğlunun geçeceği konusunda münakaşa çıkmıştı. Tahtın namzedi sultanın üç oğlundan Malatya Meliki İzzeddin Keykâvus mu, Tokat meliki Alâeddin Keykubâd mı yoksa Koyulhisar meliki Celâleddin Keyferîdûn mu sultan olacaktı. İşte bu sırada ümeranın en nüfuzlularından biri olan Maraş Emiri Nusretüddin Hasan Bey, İzzeddin Keykâvus tarafına ağırlığını koyarak onun sultan olmasını teklif etti. Bunun üzerine diğer beyler de onun teklifini kabul ederek I. İzzeddin Keykâvus’u sultan yaptılar.[1] Böylece başta Maraş Emiri Nusretüddin Hasan Bey olmak üzere ümeranın çoğunluğunun desteğini elde eden I. İzzeddin Keykâvus sultanlık yarışını kazanmış oldu[2]. İzzeddin Keykâvus Sultanü’l-Galib unvanını taşımaktadır. I.İzzeddin Keykâvus’un tahta çıkmasında büyük rol sahibi olan Nusretüddin Hasan Bey onun zamanında Maraş emirliğine devam etmiştir.
- Gıyâseddin Keyhüsrev’in oğlu I.Alâeddin Keykubâd mağlubiyeti kabul etmeyen bir mizaca sahipti. Bundan dolayı ağabeyinin sultanlığına karşı çıkarak Kayseri’de onu kuşattı. I.Alâeddin Keykubâd Erzurum meliki amcası Mugîseddin Tuğrulşah ve Kayseri’yi vermeyi vaat ettiği Kilikya Ermeni prensi II. Leon’u da yanına alarak sultana karşı harekete geçmişti. Ayrıca bazı ileri gelen ümeradan da ona destek vardı. I. İzzeddin Keykâvus kendisine karşı oluşan bu ittifakı yanına aldığı Mübârizüddin Çavlı, Zeyneddin Beşâre, Mübârizüddin Behramşah, Celâleddin Kayser ve Nusretüddin Hasan Bey gibi ileri gelen komutanları sayesinde bertaraf etmeyi başardı. Ermeni prensine para, erzak ve ülkesine I.İzzeddin Keykâvus’un saltanatı boyunca dokunmayacağına dair bir ahitname verilerek I.Alâeddin Keykubâd’a verdiği destek kestirildi. Kendi hâkimiyet sürdüğü Erzurum’un tehdit altında olduğunu iddia eden Mugîseddin Tuğrulşah da I.Alâeddin Keykubâd’ı yalnız bıraktı.[3] Bunun üzerine I.Alâeddin Keykubâd ağabeyini kuşattığı Kayseri’yi terk ederek Ankara’ya çekildi. Daha sonra da burada yakalanarak Minşar Kalesi’ne bir müddet sonra da başka bir kaleye nakledilerek ağabeyi ölünceye kadar hapiste tutuldu. I. İzzeddin Keykâvus kardeşinin tehlikesini bertaraf ettikten sonra ümerasına iktâlar dağıttı. Elbistan şehri Mübârizüddin Behramşah’a iktâ edildi[4]. Maraş’ta ise Nusretüddin Hasan Bey emirliğine devam etti.
I.İzzeddin Keykâvus 1216’de Antalya’yı yeniden fethetti. Yukarıda bahsi geçtiği gibi bu sırada Antalya’da Maraş Emiri olarak adı geçen, fakat hiçbir zaman emirliğinin başına geçemeyen Melik İbrahim b. Hüsameddin Hasan’ın sultana karşı itaatsizlik içinde olduğu görülmektedir. Ancak burada bir netlik yoktur. Melik İbrahim Rumlarla birlikte sultana direnen bir kişi miydi, yoksa onların eline esir mi düşmüştü? Görünen o ki her ne şekilde olursa olsun oğlu Maraş emirliğinde bulunan Melik İbrahim Antalya tarafında bulunmaktaydı. Antalya’nın Rumlardan alınması sırasında 30 kadar adamı ile bir dağa sığınmış olan Melik İbrahim sultanın gönderdiği adamlar tarafından yakalanıp huzura getirilir ve affedilir. Hatta sultan ona birkaç kasabanın idaresini vererek gönlünü aldı.[5] Selçuklulara karşı direndiği görülen ve yakalandıktan sonra da affedildiği belirtilen Melik İbrahim ile sultanın arasının açık olduğu anlaşılmaktadır.
* Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi.
[1] Salim Koca, Sultan I. İzzeddin Keykâvus(1211-1220), TTK Yay., Ankara 1997, s.21.
[2] Meşhur Selçuklu tarihçisi İbn Bibi, Nusretüddin Hasan Bey’in Selçuklu ümerası arasında ne kadar büyük bir itibar sahibi olduğunu şöyle anlatmaktadır. “… yüzü goncadan daha güleç, eli yağmur bulutundan daha cömert, ihtiyaç gecelerinin karanlığında sıradan ve seçkin kimselerin dünyasında ay ışığı gibi parlayan, sahip olduğu toprak parçasının darlığına rağmen kalbi denizden daha geniş, dergahı cennet bahçesi kadar güzel ve huzur verici, devletin alnında Feridun (İran efsanelerinde ve Şehnâme’de geçen yiğitliğiyle tanınmış padişah)’un büyüklüğü ve Kisra (Sasani Padişahı Hüsrev-i Anuşirvan’ın lakabı)’nın haşmeti bulunan, hiç kimsenin nimetlerinden faydasız kalmadığı, kendisine başvuran hiçbir düşkünün ebedî bir refaha kavuşmadan yanından ayrılmadığı, bu dünyadan kazandığı şöhrete hiçbir padişahın ve sultanın sahip olmadığı Maraş Meliki Emir Nusretüddin el-Hasan b. İbrahim’in –Allah adını her zaman dünyada iyilikle anılmasın sağlasın, onu ahrette en yüksek derecelere yükseltsin- şahadet parmağı soylu meliklerin ileri gelenlerinden, sultanın çocuklarının büyüklerinden olan Melik İzzeddin Keykâvus’un seçkin adının üzerine kondu…” Bkz. İbn Bibi, el-Evamirü’l-Ala’iye fi’l-Umuri’l-Ala’iye (Selçuk Name), (Çev. Mürsel Öztürk), C.I., Ankara, 1996, s. 133.
[3] Koca, 22-23.
[4] Koca, 24.
[5] Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1993, s.311; Koca, 37-38.