Site icon Teketek Haber

SÜNBÜLZÂDE VEHBÎ DİVANI’NDA AŞKA DAİR TASAVVURLAR

Gayretle eritdi bu gece şem’-i ‘arûsu

                        Pervâne ile kim tutuşur ‘aşk eridir (Vehbî)

GİRİŞ

Aşkın belirli bir tanımı yoktur. Bu yüzden Klasik Türk şiirinde şairler, aşkı ifade edebilmek için birtakım kavramlarla benzerlik ilişkisi kurmuşlardır. Arapça kökenli bir kelime olan aşk sözlüklerde; bir kimseyi, bir mesleği, bir yolu, canla, gönülle kendini feda edercesine sevmek, ona bağlanmak, onsuz yaşayışı haram bilmek anlamına gelir (Cürcani 1997:162). İnsanın varlık düşüncesinde önemli bir yer tutan aşk, tüm kültürlerde ve devirlerde duyguların terennümünde en başta gelen unsur olagelmiştir. Yunan felsefesinde ise aşk “eros”, “philia”, “agape” kavramlarından biriyle ifade edilir Antik Yunan felsefesinde önemli bir yer tutan Eflatun’da aşk temel mefhumlardan biridir. Eflatun’da aşk yolculuğunun hedefi ölümsüzlüğe yükseliş tutkusu olarak görülmektedir (Yünügül 2007: 2).

Sevgi ile aşk aynı anlamda olmasalar da birbiriyle bağlantılı kavramlardır. Her aşkta sevgi olmasına rağmen, her sevgide aşk yoktur. Cahız’a göre aşk; sevgi (hubb) ismi verilen duygunun yoğunlaşmış hâlidir. Dolayısıyla her sevgi, aşk diye tanımlanamaz (Birgül 2010:34). Tasavvufta ve edebiyatta iki türlü aşk vardır: Beşerî aşk ve ilahî/hakikî aşk. Beşerî aşk, dünya güzelliğine karşı nefsimizin coşması ve sevgi duymasıdır. İlahî aşk ise bütün bu güzellikleri yaratana duyulan sevgidir. Hakikî aşkın yolu beşerî aşktan geçer (Mermer ve Keskin, 2005: 12).

Klasik Türk şiirinin ana teması olan aşk, 18. yüzyıl şairlerinden Sünbülzâde Vehbî Efendi’nin de Divanı’nda[1] sıklıkla yer alan mefhumlardandır. Bu divanda aşağıdaki nazım şekillerinde geçen aşkla ilgili kavramlar taranmış ve aşkla ilgili teşbihler tespit edilmeye çalışılmıştır.

 

Tablo 1: Sünbülzâde Vehbî Efendi Divanı’nda Nazım Şekilleri

Sıra Nazım Şekli Sayısı
1 Kaside 52
2 Mesnevi 9
3 Tahmis 2
4 Muhammes 8
5 Terkîb-i Bend 1
6 Nazım 2
7 Gazel 271
8 Kıt’a 41
9 Müstezad 1
10 Rubâî 18

 

İki kısımdan oluşan bu çalışmada, birinci kısımda aşk, âşık-maşuk ve rakip mefhumları üzerinde kısaca durulmuştur. İkinci kısımda ise aşk teşbihleri ile anlatılmak istenen düşünce, duygu veya durumlar tanımlanarak metinleriyle birlikte alfabetik olarak listelenmiştir. Şairin aşkı nasıl ve neyle ifade ettiğine; oluşturduğu teşbihlere ve bu teşbihlerdeki hayal unsurlarına yer verilmiştir. Böylece Sünbülzâde Vehbî Efendi’nin aşk hakkındaki görüşleri, aşk kavramına bakışı örnek beyitlerle tespit edilmeye çalışılacaktır.

1. SÜNBÜLZÂDE VEHBÎ EFENDİ DİVANI’NDA AŞK

Bu bölümde Sünbülzâde Vehbî Efendi Divanı’ndan hareketle onun aşk, âşık-maşuk ve rakip anlayışına kısaca değinilecektir.

1.1. Aşk Anlayışı

Pürcevadi’ye (1998: 357) göre mecazî aşk, insan için kullanılırken tabiî aşk, genel olarak bütün canlıların aşk ya da sevgisini içine alır. Mecazî aşkın karşısında olan hakikî aşk ise ilahî aşkın kendisidir. Sünbülzâde Vehbî Efendi Divanı’ndaki şiirlere bakıldığında hem mecazî hem de ilahî aşkın kullanıldığı görülmektedir.

 

Mecazî aşka düşen âşıklar, toprakla oyun oynayan çocuklar gibidir.

 

Olup üftâde-i ‘aşk-ı mecâzî

Misâl-i tıfl ederdim hâk-bâzî (K. 1/30)

 

İlâhî aşkın mantığı, kaidesi sözdür. Kanıt olarak bu söz yeterlidir, netice istemez.

Sühandır mantık-ı ‘aşk-ı İlâhî

Netîce istemez bu söz güvâhî (K. 6/11)

 

Âşıkların gönlü sevgilinin etkisi altında kendinden geçmektedir. Bu etkiyi sağlayan da aşk denilen kuvvetli mıknatıstır.

Göñül meczûbdur dildâra ammâ cezb içün anı

Bizim de ‘aşk derler bir kavî âhen-rübâmız var (G. 82/3)

 

1.2. Âşık-Maşuk Anlayışı

Divan şiirinin geleneksel üçlüsü durumundaki âşık, maşuk ve rakip tipleri birbiriyle bağlantılı olarak ele alınır (Batislam 2003: 198). Bu bölümde Sünbülzâde Vehbî Efendi Divanı’ndaki şiirlerde âşık ve maşuk ekseninde şekillenen aşk anlayışına birkaç beyitle değinilecektir.

Aşk derdiyle acı çeken ve inleyen âşığın canı sevgilinin hasretiyle bedeni terk ederse, âşığın cennet olarak gideceği yer yine sevgilinin eşiğidir.

 

Çıkarsa hasret ile cânı ‘âşık-ı zârıñ

Harîm-i cennet-i me’vâ-yı kûy-ı yâra gider (G.55/4)

 

Sevgili rakip ile birlikte içki içerse bu durum karşısında âşığın feryat etmesine şaşılır mı?

 

Yâr hem-bezm olup agyâr ile peymâne çeker

‘Âşık-ı zâr ‘abes na’ra-i mestâne çeker (G. 61/1)

 

Cezbe, ruhun hayret ve sevince kapılarak sanki cesetten hariç bulunuyormuş gibi olması, heyecana gelmesi demektir (Devellioğlu, 1997: 139). Cezbe, âşıktan mı sevgilinin nazından mı kaynaklanır bilinmez. Kehribar, etrafındaki nesneleri kendine doğru çekmesiyle cezbeye teşbih edilir. Sevgilinin cazibesi kehribar gibi âşıkları kendine çeker. Sevgili kehribara, âşık ise samana benzetilir.

Cezbe ‘âşıkda mıdır şîve-i ma’şûkda mı

Kehrübâsında mı bu câzibe kâhında mıdır (G.72/5)

 

Âşığın gönlü kırıldıktan sonra ona iltifat etmenin anlamı yoktur. Bu durum, kırılan şişenin onarılmaya çalışılması gibi boş bir gayrettir.

 

Münkesirdir hâtır-ı ‘âşık nüvâzişden ne sûd

Şîşe-i işkesteye bî-hûdedir ta’mîrler (G. 76/2)

 

1.3. Rakip Anlayışı

Herhangi bir işte birbirinden üstün olmaya çalışanlardan her birine rakip denir. Divan şiirinde âşık-maşuk ikilisi arasında âşık ile yarışan ve ona ortak olan kişidir (Pala 1989:408). Bu rakipler, âşıklar için korkulu bir rüyadır. Rakipler yüzünden sevgilinin yanında hiçbir itibarı kalmamak, onun gözünden düşmek, onu büsbütün kaybetmek aşığın duygularını kemiren azap ve korkulardandır (Akün, 2013: 132). Divan şiirinde rakip hep olumsuz sıfatlarla vasıflandırılır. Âşık, her zaman rakiphakkında hakaret edici ifadeler kullanır. Sünbülzâde Vehbî Efendi Divanı’nda rakip ile ilgili sıfatlar şunlardır: rûbeh (tilki), habîs (fesatçı, kötü), kâfir, gürg-i hûn-hâr (kan içici kurt), kelb (köpek), seg-nihâd (köpek yaratılışlı), dîv (şeytan), bed-likâ (çirkin/kötü yüzlü).

Âhûya benzeyen sevgiliyi ansızın bahçede/alanda gören tilki sıfatlı rakip için bu durum gizli bir av gibidir.

 

Bulursa bâgda ger bagteten o âhûyu

Rakîb-i rûbehe olmaz mı bir nühüfte şikâr (K. 50/90)

Bütün âşıklar için en güç durum sevgiliye kavuşmaktır. Ancak çabaları sonucunda âşık sevgiliye ulaşır ve rakibin bu durumdan haberi yoktur.

 

Kâle-i vuslatı biz gizlice aldık satdık

Bu bazarlıkda rakîbâ seni pek aldatdık (G. 154/1)

 

Sevgilinin köpek sıfatlı rakibe ilgi göstermesi, âşıkların bu duruma uzaktan bakarak üzülmelerine sebep olur.

 

Sayda gitdi yanına kelb rakîbi takarak

Kaldı üftâdeler ardınca uzakdan bakarak (G. 156/1)

 

Her ne kadar sevgilini ağzını dudaklarını sayıklayarak dili damağı kurusa da rakibe sevgilinin yaşam kaynağı olan dudağından tatmak nasip olmaz.

 

Rakîbe olmadı nûş-ı zülâl-i la’li nasîb

Egerçi kurudu ağzı dehen dehen diyerek (G.163/6)

 

Köpek yaratılışlı rakibi işret meclisinde anan âşık eline bir iki taş almaktadır.

 

Rakîb-i seg-nihâdı yâd edince meclis-i meyde

Edip mînâ-şikenlik destime bir iki seng aldım (G. 180/4)

 

  1. AŞKA DAİR TASAVVURLAR

 

Klasik Türk şiirinde şairler aşkı tanımlarken birtakım benzetmelerden, mecazlardan ve alegorilerden faydalanır. Teşbih, varlık ve durumların ardındaki gizli birliği araştırmak anlamına gelir. Esasen teşbihin tabii sonucu olan mecaz ile sembol ve alegori arasında pek fark yoktur (Ayvazoğlu, 2013: 180). Sünbülzâde Vehbî Efendi de aşk ile ilgili düşüncelerini şiirlerinde farklı tasavvurlarla dile getirmiştir. Divanındaki şiirlerden hareketle şairin aşk tanımları/tasavvurları hakkında fikir sahibi olunabilir. Şair, aşkın tezahürlerini dile getirirken birtakım teşbihlerden yararlanmıştır. Bu teşbihleri beyitlerden hareketle çeşitli başlıklar altında tasnif etmek mümkündür:

 

2.1. Aşk-Alan/Mahfil/Ev

 

Sünbülzâde Vehbî Efendi, aşkı çeşitli mekânlara benzetmiştir. Bu mekânlar saha (alan), mahfil (toplanmış heyet, meclis, encümen) ve hanüman (ev bark, yuva, âile)  gibi somut varlıklardır. Sevgilinin yüzünü görme hasretiyle âşığın gönül âleminde yeni yaralar açılır. Bu yaralar aşk ve muhabbet alanındaki yeni açan lalelere benzer. Klasik Türk şiirinde lale kırmızılık yönüyle sevgilinin yüzüne, lalenin ortasındaki siyah noktalar ise âşığın sinesinde açmış taze yaralara benzetilir.

 

Sîneye nev-dâglar açdım gam-ı rûyuyla yer yer

Sâha-i ‘aşk u mahabbet tâze tâze lâlelenmiş  (G. 116/2)

 

Sevgilinin mihraba benzeyen kaşlarının hasretiyle âşık mahvolur. Bu haliyle âşık, aşk meclisinde döşenmiş eski bir seccadeye benzer. Âşık için sevgilinin kaşları mihraba benzetildiği için orası kıblegâh olarak görülür. Şair, beyitte mihrap, mahfil ve seccade kelimelerinin anlam ilişkilerinden faydalanmıştır.

Hasret-i mihrâb-ı ebrûñ ile oldum pây-mâl

Mahfil-i ‘aşka döşenmiş köhne bir seccadeyim (G. 193/3)

 

Şair, dert ve eziyet duvarına/yapısına temel rüknü koyup aşk evinde temelli kalacağını belirtmektedir.

 

Eyleyip bünyân-ı derd ü mihnete vaz’-ı esâs

Hânumân-ı ‘aşkda oldum temelli yelleli (G. 254/4)

 

 

2.2. Aşk-Ateş/Alev

 

Aşkın tezahürlerinden biri de ateştir. Ateş, yakan ve yok eden özellikleriyle şiirlerde sıkça kullanılan tasavvurlardan biridir. Sünbülzâde Vehbî Efendi’ye göre, gönül buhurdanında aşk ateşinin izleri olursa söz, amber gibi hoş kokusunu her yere yayan bir iksir olur.

 

Micmer-i dilde olursa eser-i âteş-i ‘aşk

Neşr eder râyihasın ‘anber-i sârâ-yı Sühan (K. 51/14)

 

 

Divan şiirinde sevgili mum ışığına, âşık da geceleyin ışığın çevresinde dönen küçük kelebeğe benzetilir. Pervane sessizce can veren âşık olarak tasavvufta da vahdet yolundaki dervişi simgeler (Pala, 1989:402). Aşkın dik başlı alevi, mecliste utanma perdesini kaldırır. Pervane (kelebek) mumun ateşine hemen kendini atar ve aşk ateşinin çilesine katlanır.

 

Perde-i şermi yakar şu’le-i ‘aşk-ı ser-keş

Şem’i meclisde hemân sineye pervâne çeker (G. 61/4)

 

2.3. Aşk-Cilâ

Aşkın cilası, âşıklar için acı ve gözyaşıdır. Bu vasıflar, âşıkların ruh dünyasını ve hayata bakış açılarını değiştirir. Mecliste sâkînin (sevgili) cevherli sürmesinin kalem süvarisi, âşıklar için parlaklık ve onların aşk dolu bakışa sahip olmasına sebep olur.

 

 

Süvâr-ı hâme-i kuhlü’l-cevâhir-i sâkî

Cilâ-yı ‘aşk u garâm-ı nigâhım olmuşdur (G. 92/11)

 

2.4. Aşk-Cevher

 

Cevher, elmas, değerli taş anlamına gelir (Devellioğlu1997: 137). Saf bir gönle sahip olan âşığın safa ehli olmasına şaşılmaz. Çünkü Allah âşıklarının gönülleri mücevherler aynasıdır. Aşk, parlak mücevher gibi değerlidir. Söz ehli âşıklar, mücevheri maddî boyutuyla değerlendirip kendilerini yok ederken, hâl ehli âşıklar da aşk cevheri sayesinde gönüllerini saf eylerler.

Bu sîne-i sâf ile ‘aceb ehl-i safâyız

Âyîne-i rûşen-güher-i ‘aşk-ı Hudâyız (K. 55/1)

 

2.5. Aşk-Cezbe

Aşk cezbesi âşığa çok oyunlar oynar. Onun sarmış, zayıf yüzünü kehribar gibi kendine çeker.

 

Cezbe-i ‘aşk u hevâ ‘âşıka çok reng eyler

Vechi var zerd ü nizâr olsa eger kâhrübâ (G. 5/3)

Zayıf, dermansız âşığın yüzü aşkın cezbesinden sararsa buna şaşılmaz. Aşkın cezbesi hafif nesneleri kendine çeken kehribar gibidir.

Çehresin zerd-nümâ etse nola ‘âşık-ı zâr

Cezbe-i ‘aşkı bakıp kâhrübâdan kapdı (G. 247/3)

 

2.6. Aşk-Coşku

Nisan yağmurunun damlaları istiridyenin içine düşüp zamanla inci tanesine dönüşür. Âşığın gözlerinden dökülen yaşlar inci kıymetinde olunca onu barındıran gözler de sedef hükmüne geçer. Aşk denizinde dolaşan dertli âşığın her dem gözünde yaşlar vardır. Yaş akmayan göz, içinde inci bulunmayan bir sedef gibidir (Selçuk, 2005: 238). Denizdeki dokuz katmanlı inci kabuğu su üzerinde hava kabarcığı arzusundayken gözyaşı aşkın coşkusuyla inci saçmaktadır.

 

Olmakda cûş-ı ‘aşk ile dür-dâne-pâş-ı eşk

Bu nüh-sadef-i yem talebinde habâb iken (G. 200/9)

 

2.7. Aşk-Çimen

Aşk çimeninde şimşir (servi) ağacının sohbeti ile âşığın gönlü sevgilinin serviye benzeyen boyunun gamıyla yaralanır.

Ey şûh gam-ı kaddiñ ile şerha-i sînem

Bir bir çemen-i ‘aşkda şimşâd-ı mahabbet (G. 24/3)

 

 

2.8. Aşk-Ders

 

Aşkın tezahürlerinden biri de ders olarak telakkî edilmesidir. Sevgilinin yüzündeki ayva tüyü ve beninin manası tasdik edilen inkâr edilemeyen bir kitap iken âşıklar, ebcet okuyan acemi çocuk gibi aşk dersini okur.

 

Bir tıfl-ı ebcedin sabak-ı ‘aşkını okur

Ma’nâ-yı hatt u hâli müsellem kitâb iken (G. 200/6)

 

2.9. Aşk-Dert/Gam/Yanma

 

Dert, cefa, gam, inleme, hasta, mihnet gibi şekillerde karşımıza çıkan bela âşığın başından eksik olmaz. Klasik şiirde âşık daima dertlidir, sevgilisine kavuşmak için uğraşır ancak beladan kurtulamaz (Kola 2016: 84).

Divan şiirinde sevgilinin özelliklerinden biri de eziyet ve cefayı kendisine meslek edinmesidir. Aşk gamının nişanı eskiden beri gönüllerin bağlı olduğu sandıkta korunup gözetilmektedir.

 

Ey şâh-ı sitem-pîşe berât-ı gam-ı ‘aşkıñ

Sandûk-ı dil-i bende-i dîrînede mahfûz G. (139/2)

 

Pervane (kelebek) aşkı için kendini mumun ateşine atar. Âşıklar, pervaneden aşkta yanma usullerini öğrenmelidir. Bu aşk merasiminin sonunda yanma olsa da sonuçta uğruna feda edilecek bir sevgili edinmiş olurlar.

Rüsûm-ı sûziş-i ‘aşkı bakıp pervaneden ögren

Yanarsañ da ne mâni’ bârî bir şem’-i şebistân sev (G. 211/3)

 

2.10. Aşk-Divane

 

Aşkın en hafifi delilikten bir şubedir. Aşk delileri öteki delilere benzemez, çünkü âşıklar ağlayan delilerdir. Aşk delileri hep uyanıktırlar, her anlarını sevgiliyi düşünerek geçirmek isterler (Çetindağ, 2011: 43). Her ne kadar âşık, sevgilinin saçlarından dolayı divane olsa da bu durum onun aşksızlık çölünde kaybolmasını engeller. Aşk delisi, saçını perişan, dağınık eylerse de başını yine de aşk zincirine teslim eder.

 

Zülfü âşüftesin eylerse de dîvâne-i ‘aşk

Yine yâbâna bırakmaz ser-i zencîr verir (G. 65/2)

 

2.11. Aşk-Feryat

 

Gönül, bahar günlerinde aşk figanlarını arttırır. Âşıktan beklenen bülbül gibi o gül yanaklı sevgilinin bağında feryat etmesidir.

Bahâr eyyâmıdır ey dil figân-ı ‘aşkı müzdâd et

Misâl-i ‘andelîb ol gül-ruhuñ bâgında feryâd et (G. 26/1)

 

2.12. Aşk-Gökyüzü

 

Âşıklar, aşkın gökyüzünde ata binerler. Bu yola herkes giremez. Mert olanlar varsa aşk meydanına gelmelidir.

İşte biz şâh-süvârân-ı fezâ-yı ‘aşkız

Merd olan var ise gelsin buna meydân derler (G. 71/7)

 

2.13. Aşk-Gül Bahçesi

 

Sünbülzâde Vehbî, gül bahçesi ile ilgili kelimeleri (gül, bülbül)  bir araya getirerek zengin bir tenasüp atmosferi oluşturmakta ve gül ile bülbül aşkına telmihte bulunmaktadır. Şair, aşkın gül bahçesinde süslü, hoş bir gazel yazdığını belirtmektedir. Bülbül de bu güzel gazeli ezberlemeli gül de dinlemelidir. Her ne kadar isimler değişse de aşk mevzusunda seven ve sevilen mutlaka vardır. Gül bahçesinde de aşığın yerini bülbül, sevgilinin yerini gül alır.

Gülsitân-ı ‘aşka bir rengîn gazel yazdım yine

‘Andelîb ezberleyip gûş eylesin tekrâr gül (K. 38/40)

 

2.14. Aşk-Güneş

 

Aşk, bu dünyanın duygusu veya ürünü değildir. Çünkü o, ezeli ve ebedidir. Aşk bu dünyanın güneşinden bile eskidir, hatta bu dünyanın güneşi bile nurunu aşktan alır (Çetindağ, 2011: 58). Aşk, rengi, parlaklığı ve yakıcılığı yönüyle güneşe teşbih edilir. Aşk güneşi, aşığın gözüne parlaklık ve ışık verince gökyüzündeki güneşi zerre gibi ehemmiyetsiz görür.

Mihr-i sipihri zerre-i nâçîz-veş görür

Bu çeşmi rûşen eyleyicek âfitâb-ı ‘aşk (G. 152/5)

 

2.15. Aşk-Hadîs

Aşk teşbihlerinden biri de aşkın hâdis ( her söylenişinde yeni haber gibi dinlemeye lâyık) olarak tasavvur edilmesidir. Âşıklar, nasihat ve vaazların yapıldığı mecliste sıkılırlar. Onlar, aşk sözlerinin konuşulduğu meclisleri, ortamları arzularlar.

Uzatma meclis-i tefsîr-i pendi sultânım

Hadîs-i ‘aşk açalım şeyh efendi sultânım (G. 178/1)

 

2.16. Aşk-Virane

Âşıklar için virane, içinde en değerli hazinelerin gizlendiği gönül sarayıdır. Bu gönül sarayı, aşkın merkezidir. Aşk, yıkılmaya yüz tutmuş, virane olarak düşünülür. Nasıl ki bu köhne dünya mamur olmaz ise aşk derdine düşen kişi de harap olmaktan kurtulamaz. Gönül sarayını, aşk viranesine çeviren âşıklar, bu viranenin her bir köşesinde nice hazineler gizli olduğunu görürler.

Her küncüne eder niçe gencineler nihân

Ol kim sarây-ı sînesin eyler harâb-ı ‘aşk (G. 152/4)

 

2.17. Aşk-Hesap Günü

Âşıklar, sevgilinin ettiği cefaların aşkın hesap gününde karşılıksız kalmayacağını düşünürler. Sevgili bu ettiklerine karşılık hesaba çekilince vereceği cevabın ne olacağı âşıklar tarafından merak edilmektedir.

 

Bir bir sü’âl olunsa cevâbıñ nedir şehâ

Etdikleriñ sitemlere rûz-ı hisâb-ı ‘aşk (G. 152/2)

 

2.18. Aşk-Hevâ/Heves

Sünbülzâde Vehbî Efendi Divanı’nda hevâ-yı ‘ışk (aşk arzusu/hevesi) tasavvuru geçmektedir. Genelde tüm insanlar özelde şairler için aşka düştükten sonra oluşan psikolojik durum o güne kadar ki yaşamlarından tamamen farklıdır. Bir girdap gibi olan aşk hevesine kapılan âşık ister istemez kasırgadaki toz gibi savrulur.

Hebâ etdim ten-i hâkî-nihâdı gird-bâd-âsâ

Hevâ-yı ‘aşk ile döndüm gubâra her çi bâd âbâd (G. 44/2)

 

Aşk hevesi gönül kapısında görünür hale gelince âşıklar âh çekerler. Bu aşk hali onları dünyalık heveslerden azade kılar.

Oldum âzâde-ser-i kayd-ı heves derken âh

Heves-i ‘aşk der-i dilde bedîdâr oldu (Muamma 5)

 

2.19. Aşk-Istırap

 

Aşk mektebinin ilk dersi ıstıraptır. Aşk yolunda elemin vuslattan daha evla olduğu, aşkı kıvama getirdiği iddia edilir (Çetindağ, 2011: 205). Aşk erbabı, sevgilinin ayna gibi saf ve temiz sinesine kavuşursa onun kanayan gönlünde aşk ıstırabı kalmaz.

Olsa resîde belki o âyîne sîneye

Sîm-âb-ı dilde kalmaya çok ıztırâb-ı ‘aşk (G. 152/3)

 

2.20. Aşk-Kadeh

Sevgili, yaptığı eziyetlerden dolayı merhametsiz olduğundan yakınılır. Ancak kâfirin sevgili kadar zalim, acımasız olduğu vurgulanır (Batislam, 2003: 191). O acımasız sevgilinin baygın, süzgün gözlerini görenler aşk kadehinden mest (sarhoş) ve incinmiş gibi olurlar.

O kâfir mâcerânıñ pek süzülmüş çeşm-i mahmûrı

Görenler olmasın mı câm-ı ‘aşkıñ mest ü rencûrı (T. 14/33)

 

Âşıklar, aşk kadehini sevgilinin kırmızı renkli dudağı şarap renginde iken muhabbet şarabını keyifle çekerler.

 

Çekmiş mey-i mahabbeti la’li şarâb iken

‘Uşşâkı câm-ı ‘aşkı ile neş’e-yâb iken (G. 200/1)

 

2.21. Aşk-Kavga

Âşık, yârin aşkı konusunda rakiple mücadelesini sürdürmelidir. Rakip ile olan bu mücadeleden sevgili daima haberdar edilmelidir.

 

Etmeyip agyâr ile kat’-ı nizâ’-ı ‘aşk-ı yâr

Sen yine ey dil bu da’vâyı der-i cânâna as (G. 130/2)

 

2.22. Aşk-Kebap Kokusu

 

Âşıklar, aşktan anlamayan akılsızları gönüllerindeki aşk yanığının kokusundan haberdar etmezler.

Her bî-dimâgı sûzişine etmez âşinâ

Çıkmaz derûn-ı dildeki bûy-ı kebâb-ı ‘aşk (G. 152/6)

 

2.23. Aşk-Kısmet/Kader

Âşıklar, sevgiliye duyulan sevginin akıbetini, bu durumun âşığa etkisini merak ederler. Bunun için de müneccimlere başvururlar. Şair, aşk talihinin açık olduğunu, yıldızı parlak bir sevgiliye düşkün olduğunu müneccimbaşından teyit ettirmiştir.

 

Dedi bir yıldızı yüksek güzele düşkündür

Tâli’-i ‘aşkı müneccimbaşıya yoklatdık (G. 154/6)

 

2.24. Aşk-Kitap/Sahife

Şairler, aşkı bazen bir kitaba benzetmişler ve aşkın satırlara sığmadığını ve bu sebeple kitaptan okunarak öğrenilemeyeceğini dile getirmişlerdir (Kola 2016: 77). Âşık, sevgilinin yüzünde yeni çıkmış tüyleri aşk mevzusu eder.  Âşık, ağlayan gönül sayfalarını ise aşk kitabına dönüştürür.

Nev-hatlarıñ hayâlin edip fasl-ı bâb-ı ‘aşk

Kıldım sahîfe-i dil-i zârı kitâb-ı ‘aşk (G. 152/1)

 

2.25. Aşk-Macera

Âşığın gönlündeki acılar, aşk ıstırapları gözlerinden yaş olarak akar. Bir müddet sonra bu gözyaşları kanlı akmaya başlar. Kanlı gözyaşları âşıklık alametidir. Âşık kanlı gözyaşlarını sevgiliye arz etmeli sevgilinin dikkatini üzerine çekmelidir.

 

Dîde-i pür-hûnu kıl ol çeşmesâr-ı câna ‘arz

‘Aynı ile mâcerâ-yı ‘aşkı et cânâna ‘arz (G. 133/1)

 

2.26. Aşk-Maya

Aşkın esası, âşıkların yalvarma ve yakarmaları ile maşukların naz ve cilvelerini kapsayan sözlerden ibarettir.

Sühandır mâye-i ‘aşk ile mahlûk

Niyâz-ı ‘âşıkân u nâz-ı ma’şûk (K. 6/12)

 

2.27. Aşk-Mecnûn

Aşkın tasavvur edildiği kavramlardan biri de aşkın sembol isimlerinden olan Mecnûn’dur. Divan şiirinde mecnun, deli, çıldırmış, delice seven anlamlarında da kullanılır. Mecnûn isminin geçtiği şiirlerde Leylâ ismi de ön plana çıkar. Eğer sema o ay yüzlü sevgilinin aşkından Mecnun gibi olmasaydı nesr-i tâ’ir (kartal takımyıldızı) onun başının üzerine yuva yapmazdı.

 

Zülf-i Leylâ mı per-i ‘Ankâ mıdır bu gîsûvân

Kim hevâsıyla uçurmuş mürg-i ‘aklın ‘âşıkân

Belki zencîrin sürür dîvânesidir kehkeşân

Olmasa Mecnûn-ı ‘aşkı ol mehiñ ger âsmân

Nesr-i tâ’ir eylemezdi bâşı üzre âşiyân”(Tah. XLVII)

2.28. Aşk-Mey/Şarap/Mest

Bâde, câm, piyâle, peymâne, mey gibi kelimelerle karşılanan şarap, Klasik Türk edebiyatı metinlerinde en çok adı geçen içecektir. Kimi zaman rengi, tadı, kokusu kimi zaman da sarhoşluk verici özellikleriyle estetik benzetmelere konu olmuştur (Kola 2016: 81). Beyitlerde geçen mey, şarap, bâde sözlükleri anlamdaş kavramlardır. Aşk, sarhoşluk türlerinden biridir. Âşık, aşk şarabıyla sürekli sarhoş olmayı, bu dünya nimetlerine bakıp hayran olmaya tercih eder.

Ben humâr-âlûde-i ‘aşkım ne keyfiyyet ki bu

Dürdî-i derd ü mahabbet keyf-i sahbâdır bana (G. 14/3)

Âşıklar, sakiden bezme şarap bardağı avucunda ayağını (kadehi) basmalarını isterler. Aşk şarabının kadehiyle nasıl mest olduklarını sevgilinin görmesini arzu ederler.

Peymâne-be-kef sâkî bu bezme ayagıñ bas

Câm-ı mey-i ‘aşkıñla mestâneligim gel gör (G. 74/4)

2.29. Aşk-Mıknatıs

Mıknatıs, demir gibi maddeleri kendine doğru çekme özelliğine sahiptir. Gönül, sevgilinin cezbesine kapılır. Âşıkların da sevgiliyi kendilerine cezbedecek aşk adında kuvvetli mıknatısları vardır.

Göñül meczûbdur dildâra ammâ cezb içün anı

Bizim de ‘aşk derler bir kavî âhen-rübâmız var (G. 82/3)

2.30. Aşk-Micmer/Buhurdan

Micmer, buhurdan, içinde tütsü yakılan kap anlamına gelir. Divan şiirinde âşığın ciğeri, gönlü ve hatta kendisi micmere benzetilir. Bu benzetmelerde yanma eylemi esastır (Pala, 1989: 344). Sevgilinin ateş gibi kırmızı renkli olan yanağı üzerindeki misk kokulu beni, âşıkların gönlünü aşk micmerine (buhurdan) koyup yakar.

 

Micmer-i ‘aşka koyup yakdı dil-i ‘uşşâkı

Âteşîn ruhları üstündeki ‘anber gibi hâl (K. 24/25)

 

 

2.31. Aşk-Padişah

Sevgili, âşıkların nazarında padişahtır. Güzellik divanında âşığın gönlünün hali aşk sultanı sevgiliye arz edilince âşık sevgilinin kendisine borçlu olduğunu hayal eder. Âşığa göre aşkın sultanı bu borcunu birkaç öpme karşılığında ödeyebilir.

Edince şâh-ı ‘aşka sûret-i hâl-i dilim i’lâm

O şuhu baña birkaç bûseye medyûn yazmışlar (G. 84/2)

 

2.32. Aşk-Rüstem

Aşk, çok çeşitli oyunları, muammaları bilen bir pehlivandır, bir güreşçidir ve bir işaretinde onlarca sırrı açıklar (Çetindağ, 2011: 51). Rüstem, akıllılığı ile cesaretini birleştirerek İran’ın en ünlü millî kahramanı haline gelmiştir. Fars edebiyatında onun lakabı “uzun boylu, iri yapılı, güçlü” anlamlarına gelen Tehemten’dir (Yıldırım, 2008: 592). Âşıklar için aşkın güçlü Rüstem’iyle güreşmek mümkün değildir. Aşk yolcusu pehlivanın pes etmekten başka çaresi yoktur.

Güleşmek gelmez elden Rüstem-i pür-zûr-ı ‘aşkıñla

Demekdir çâresi ey pehlevân el arkası yerde (G. 216/4)

2.33. Aşk-Safa

Süslü, parlak cam kadehten içenler oldukça safa veren, mutluluk getiren aşk gönüllerden eksik olmaz.

Tehî kalmaz dil-i rûşen-safâ-yı ‘aşkdanVehbî

Bunu işrâb eder oldukça bâde-zîver-i mînâ (G. 6/9)

2.34. Aşk-Sarhoş

Aşktan mest olanların tavırları sersem, delice görülür. Âşıklar tarafından atılan sarhoşça naralar, birlikte söylenen tövbe duaları (zikir) gibidir.

Mest-i ‘aşkız böyle bî-hûşânedir etvârımız

Na’re-i mestânedir gül-bang-i istigfârımız (K. 52/1)

2.35. Aşk-Sermaye

Âşıklar için esas mal mülk, aşktır. Hz. Muhammed’in kapısındaki eşiğin tozu âşıklar için bir kimyadır. Bu aşkın sermayesi her iki dünyada da âşıklarına kazanç sağlar, zenginlik verir.

Dü-‘âlemden gınâ verdi bana sermâye-i ‘aşkıñ

Gubâr-ı âsitânıñ kîmyâdır yâ Resûla’llâh (N. 2/11)

 

2.36. Aşk-Sevda

Divan şiirinde sevgilinin güzellik unsurlarından biri de siyah saçlarıdır. Aşk sevdasına tutulan âşıklar, sevgilinin saç telinde zorlu bir sınav sürecine girerler. Âşığın gönlü sevgilinin uzun saçlarında takılı kalır.

Âh kim sevdim yine bir sırma saçlı dilberi

Başıma sevdâ-yı ‘aşk ile takındım telleri (K. 23/64)

 

2.37. Aşk-Sır

Aşk en büyük sırdır. Bu sırrı anlamak için önce aşkın dilini bilmek ve ardından şifrelerini çözmek gerekir. Aşkın dili, kuşdilidir (Çetindağ 2011: 48). Aşkın sırrına vakıf olunduğu zaman inananların ve inanmayanların hâlleri bir olur. Aşk konusunda bunlar adeta canciğer arkadaş olurlar.

Muhammed bî-muhammed hemdem oldu

Harîm-i râz-ı ‘aşka mahrem oldu (K. 3/48)

 

2.38. Aşk-Şamata

Aşk acısı çeken âşıkların özelliklerinden biri de dayanılmaz yaralardan dolayı feryat ve figan etmeleridir. Çılgın bülbülün bağırıp çağırmaları ve zayıf, dermansız âşığın inlemeleri yüzünden gül bahçesi aşkın dehşet verici gürültüleriyle karmaşık bir hâl alır.

Çemende velvele-engîz-i şûr-ı ‘aşk oldu

Figân-ı bülbül-i şeydâ enîn-i ‘âşık-ı zâr (K. 50/13) 

2.39. Aşk-Tekke

Klasik Türk şiirinde aşk birçok mekâna benzetilir. Bu mekânlardan biri de tekkedir. Aşk tekkesine giren âşıklar, heveslerine göre dans eden rakkaslar gibi değil, İlahî aşk için dönen (zikreden) sofiler gibi olmalıdır.

Tekye-i ‘aşkda devr eyle Hüdâ’ya dâ’ir

Dönme rakkâs-sıfat semt-i hevâya dâ’ir  (G. 83/1)

2.40. Aşk-Yara

Aşkın açtığı yaralar, âşıkta derin izler bırakır, asla kapanmaz. Âşıklar, bir an sevgiliye kavuşmak isterler. Âb-ı hayat çeşmesinden içmek istemezler. Sonsuzluk suyunu arzulayanlar, aşk yarasının şehidi olamazlar. Âşıkların akarsuyu, kan fışkıran kılıçlarındaki sudur.

Teşne-i âb-ı hayât olmaz şehîd-i zahm-ı ‘aşk

Âb-ı tîg-i hûn-feşânıñ cûybârımdır benim (G. 189/3)

 

2.41. Aşk-Yol

Aşk yolunda ince belli bir sevgiliye kavuşmak imkânsızdır. Aşkı bilmeyenler bu yolun kolay olduğunu sanırlar.

Niçe yıl geçmeli bir mûy-miyân sarmag içün

Bilmeyenler reh-i ‘aşkı belî âsân derler (G. 71/5)

2.42. Aşk-Yücelik

Güneş, çiğ tanelerini buharlaştırarak göğe yükselmelerine sebep olur. Aşk güneşinin (muhabbet mihri) ateşi de âşığın vücudunu çiğ damlaları gibi yok eder (Kurnaz, 1999: 295).  Yüce aşk âleminin güneşi her şeyi cezbetmektedir. Nasıl ki gül yaprağına düşen çiğ tanesi güneşin tesiriyle bir an dahi olsun rahat bulmaz, erir. Âşık da bir an olsun aşkın tesiriyle rahat bulamaz.

Meczûb-ı mihr-i ‘âlem-i bâlâ-yı ‘aşkdır

Gül bisterinde eylemez ârâm jâlemiz (G.105/2)

 

SONUÇ

Klasik Türk edebiyatında şairler, aşka dair tasavvur ve tezahürlerini çeşitli benzetmeler ve mecazlarla dile getirmeye çalışmışlardır. 18. yüzyıl şairlerinden biri olan Sünbülzâde Vehbî Efendi, teşbihler, mecazlar ve tasvirler aracılığıyla aşkı tanımlamaya çalışmıştır. Sünbülzâde Vehbî Efendi aşkla ilgili onlarca kavram arasında ilgi kurmuş, aşkın tezahürleri hakkında duygularını dile getirmiştir. Divan şiirinde âşık, sevgili ve rakip geleneksel üçlüsünün ana unsuru olan aşk, Sünbülzâde Vehbî Efendi Divanı’nda hem beşerî hem ilahî yönüyle ele alınmıştır. İlahî aşk sınavının yolu beşerî aşktan geçmektedir. Aşk mefhumu Divan şiirine hâkim kültürel birikimler çerçevesinde dile getirilmiş, aşka dair tasavvurlarda okuyucunun hayal dünyasını canlandırma, estetik duygularına hitap etme amaçlanmıştır. Sünbülzâde Vehbî Efendi, aşkın tanımını yaparken Mecnûn, Rüstem gibi mitolojik kahramanlardan da yararlanmıştır. Varılan sonuçlar doğrultusunda Sünbülzâde Vehbî Efendi’nin şiirlerinde aşkla ilgili tasavvurlarda çoğunlukla somut bazen de soyut mefhumlardan faydalanıldığı görülmektedir.

* Dr., Öğretmen, Millî Eğitim Bakanlığı, hasanekici0202@gmail.com.

[1] Bu çalışmada Yrd. Doç. Dr. Ahmet Yenikale tarafından hazırlanan “Sünbül-zâde Vehbî Dîvânı“ esas alınmıştır.

This website uses cookies.

This website uses cookies.

Exit mobile version