Site icon Teketek Haber

SÜNBÜLZÂDE VEHBÎ’NİN DİVANI VE LÜTFİYESİ’NDE GİZLİ İLİMLER

Doç. Dr. Muvaffak EFLATUN

GİRİŞ

İnsanoğlu ortaya çıkışından itibaren maddi âleme nüfûz etmeğe çalıştığı gibi manevi âlemi de anlama çabası içindedir. Manevi âlem, manevi güçler hakkında bilgi edinme, görünenin dışında görünmeyeni keşfetme, olayların sonucunu önceden öğrenme, başına gelecekleri önceden bilme gibi isteklere cevap arama, insanlığın merak duygusunun bir sonucudur. Bu merak duygusunu giderme düşüncesi insanları arayışlara yöneltmiştir. Arayışların sonucunda içinde gizli olanların da olduğu çeşitli ilimler teşekkül etmiştir.

Gizli ilimler yani okültizm İslam bilginleri tarafından havas ilmi genel başlığı altında ele alınmıştır. Havas kavramını ise şöyle ifadelendirebiliriz: ‘‘Her varlık türü kendi oluşumunu sağlayan bir elemana sahiptir ve her varlık farklı karışımların meydana getirdiği bir bileşiktir, varlıkları diğerlerinden farklı kılan bu özelliklere havâssü’l-eşyâ denilir. Dolayısıyla her varlığın kendine ait bir havassı söz konusudur. Ancak bazı varlıkların hâssaları bilinmekte bazılarının ise gizli olduğu için bilinmemektedir. Havas ilmiyle uğraşanlar, bu gizlilikleri keşfederek olağanüstü sayılan birtakım işleri yaptıklarını iddia etmektedirler.’’[1]

Özellikle İslam bilginleri tarafından ifade edilen cisimlerin okült özellikleri taşıdığı görüşü;  isimlerin, harflerin, sûrelerin, rakamların, burçların, yıldızların, maden, bitki, hayvan ve insanların sempatetik yönünü ortaya koymaya çalışır. Bu da bizi nesnelerin majik tesirlerinin olduğu yaklaşımına götürür. Bir kısım İslam bilginleri, majik tesirlerin mahiyetinin akılla idrak edilemeyeceği akılla idrak edilemediği için de bunlardan mahrum kalınmaması gerektiğini vurgular. Maji ilmi, insanın tabiatüstüne yaklaşabileceği bir diğer Hermetik uygulamadır ve aynı zamanda gizli ilimdir.[2]

Bizim tespitimize göre; gizli ilimlere yönelik bu görüşlerin temelinde metafizik âlem düşüncesi ve onun prensiplerinin varlığı inancı yatmaktadır. Nasıl ki fiziki âlem ve onun prensiplerinin oluşturduğu ilimler varsa metafizik âlem prensiplerinin oluşturduğu ilimler de vardır. Lakin zamanla metafizik prensiplerden kopmuş metafizik âlem kaynaklı kimi gizli bilimler; göz boyama, adam kandırma, şarlatanlık gibi hususlara sahip bir yapıya bürünmüştür. Böylelikle metafizik bağlamından kopmuştur.

Bu tespit taraftarı bazı düşünürler gizli ilimleri gizlenmiş ilimler olarak nitelendirir. Gizlenmiş olmasının sebebi ise kötüye kullanılıp halka zarar vermesini engelleme amaçlıdır. Gizli ilimlerin kendine özgü terminolojisi vardır ve bunlar bilinmeden bu ilimler açıklanamaz.[3] Bu görüşler bizi İslam düşünürlerinin önemli bir bölümünün gizli ilimlerin doğru metafizik prensiplere bağlı kaynaktan beslenip beslenmediğine önem verdiği yargısına götürür. Onlar doğru kaynaktan besleneni faydalı beslenmeyeni zararlı görmektedir.

Bunu destekleyen bir değerlendirmeyi İbn Nedim yapmaktadır. O, maji’nin uygulama biçimini Hz. Süleyman’ın azâim yolu ve söylentiye göre İblis’in veya İblis’in kızı Beyzuh’un kullandığı assahara yolu olarak ikiye ayırır. Birincisi tarîke’l-mahmûde(beyaz maji) ikincisi tarîke’l-mezmûme (kara maji)dir. Hz. Süleyman’ın yolu olumlu şeytanın yolu ise zararlı görülmüştür.[4]

İslam dünyasında gizli ilimler, gizli ilimlerin tasnifi sınırlılıklarıyla ilgili birçok isim görüş beyan etmiş eserler yazmıştır. Bu isimlerden biri olan Muhammed bin İshak en-Nedim gizli ilimlerle uğraşanları; cinlerin ve şeytanların itaat ettirilmesi bilgisine sahip olanlar,  yıldızları gözlemleyip duyguları olayları, insanları kontrol altına alan tılsımlar yazdıklarını iddia edenler, taş, inci, boncuk üzerine kendilerine özgü tılsımlı şekiller yapanlar, üfürükçüler gözbağcıları ve sihir yapanlar şeklinde sınıflandırmıştır. İbnü’n-Nedîm el-Fihrist isimli eserinde gizli ilimlerden bahsederken üfürükçü ve sihirbazların özel yüzükler, muskalar, üfürük kapları, mendiller, kâseler, tütsüler gibi araç gereçler kullandıklarını ifade eder.[5]

Bir başka isim Hüseyin el-Kâşifi ise; gizli ilimleri şu şekilde tasnif eder: ‘‘a. Kimiyâ b .Limiyâ(sihr) c. Himiyâ(nefislerin tesiri) d. Simiyâ (duru görü) e. Rimiyâ(hokkabazlık)’’

Ona göre bunların hepsinin baş harflerini bir araya getirirseniz ‘külluhu sırr’ ifadesi ortaya çıkar.[6]

İbnü’n-Nedîm ve Hüseyin el-Kâşifî dışında gizli ilimlerle ilgili görüş beyan eden isimler arasında İbn Haldûn, Taşköprülüzâde Ahmed İsâmüddin Efendi ve Kâtip Çelebi’yi de sayabiliriz. Örneğin Taşköprülüzade ‘‘ gizli ilimler nefsin gücü, yıldızların yardımı ve semavi kuvvetler ile yeryüzü kuvvetlerinin bir araya gelmesiyle elde edilebilir’’ der.[7]Ayrıca O, gizli ilimleri Mevzuâtu’l-ulûm adlı eserinde ‘a’yâna ait ilimler’ başlığı altında gösterir.[8]

 

Gizli ilimlerin ne anlama geldiği ve tasnifiyle ilgili görüşleri verdikten sonra bu ilmin kurucusunun kim olduğu sorusunun cevabını İslam medeniyeti dairesi çerçevesinde vermeye çalışalım.

İslam bilginleri gizli ilimlerin kurucusu olarak Hz. İdris’i göstermektedir. Yunanlıların Hermes’i, Mısır’ın Thoth’u, İbranilerin Unnuh’u, İranlıların Huşengi’nin özellikleri Hz. İdris’in kişilik yapısıyla örtüşmektedir. Hz. İdris, dünyada tüm bilimlerin temelini attığı için gizli ilimlerin kurucusu olarak da kabul edilmektedir. Zira kuruluşu Hz.İdris’e isnad edilen Hermetik ilimlerin inceleme alanı içinde; kimya ilmi, astroloji, cisimlerin havassı onların okült özellikleri çerçevesinde yazılan eserler, cifr ilmi, simya, hokkabazlık, ihtilaçlar, rüya tabiri, firaset ilmi gibi ilimler vardır. Bu da Hermetik ilimlerle gizli ilimler arasındaki bağın en önemli göstergelerindendir. [9]

Görüldüğü gibi Hz. İdris ve onun başka kültürlerde karşılığı olan isimler hermetik olanları da dâhil tüm ilimlerin kurucusu sayılmaktadır. Bu çerçevede hermetik ilimlerle bağı da düşünüldüğünde gizli ilimlerin kurucusu olarak Hz. İdris’in ismini anabiliriz.

Gizli ilimlere yönelik bu kısa değerlendirmeden sonra birçok yazarın yaklaşımının katkılarıyla oluşturduğumuz gizli ilimlerle ilgili tasnifi şöyle verebiliriz[10]:

  1. Sihirle İlgili İlimler
  2. Sihir
  3. Tılsım
  4. Neyrenciyyât

ç. Tavîr

d.İlm-i ihfâ

  1. Öngörüye Dayalı İlimler
  2. Kehânet
  3. Cifr

ç. Fa’l (Reml, yıldız falı,çiçek falı…)

  1. Tefe’ül
  2. İlm-i ta’bir-i rü’yâ
  3. İnsanın Fiziksel Özelliiklerinden Hareket Eden İlimler
  4. İlm-i kıyâfet
  5. İlm-i firâset
  6. İlm-i sîmâ

ç. İlm-i kef

  1. İlm-i ihtilac
  2. İlm-i hutut
  3. Kötülüklerden Korunmaya Yönelik İlimler
  4. Himiyâ
  5. Rukye
  6. Efsûn

ç. Vefk

  1. Muska
  2. İlm-i Kimyâ
  3. Harf ve Rakamlara Dayalı İlimler
  4. İlm-i sîmyâ
  5. İlm-i hurûf
  6. İlm-i kırtâsiye
  7. Ruh ve Ruhani Varlıklarla İlgili İlimler
  8. İlm-i azâim
  9. İlm-i istihzâr
  10. Hüddâm
  11. Astral seyahat

Gizli ilimler ilgi çekici yönüyle toplum hayatında sosyal gündemde çokça yer bulduğu gibi edebi eserlerin oluşumunda da malzeme olarak kullanılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında gizli ilimler klasik Türk edebiyatının muhteva kaynaklarından biri olarak göze çarpar. İfade edilen gerçeklikten hareketle XVIII. yüzyıl şâirlerimizden Maraşlı Sünbülzâde Vehbi(D.1718-1809) nin Divân ve Lutfiyye eserlerinde gizli bilimlerin izini sürdük. Gizli bilimler şairin bu eserlerine hangi yollarla yansımıştır. Bu hususu değerlendirmeye tabi tuttuk.

* Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü e-mail: meflatun@gazi.edu.tr

[1] İlyas Çelebi, Havas İlmi, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.XVI, s.517.

[2] Mahmud Erol Klılç, a.g.e.., s.142-147.

[3] Mahmud Erol Kılıç, a. g.e., s.147.

[4] Mahmud Erol Kılıç, a.g.e.., .s.146; Muhammed b.İshak en-Nedîm,a.g.e.,s.794-795.

[5] Muhammed b.İshak en-Nedîm, el-Fihrist, (Çev.Mehmet Yolcu vd.), İstanbul, 2017, s.790-791.

[6] Mahmud Erol Klılç,  Hermesler Hermesi İslam Kaynakları Işığında Hermes ve Hermetik Düşünce,  İstanbul, 2010, s.146.

[7] İlyas Çelebi, a. g. md., s.518.

[8] Taşköprülüzâde Ahmed Efendi, Mevzuatü’l-Ulûm, (Sad. Mümin Çevik ), İstanbul, 2011.

[9] Mahmud Erol Kılıç, a.g.e., s.136-147.

[10] Yusuf Çakar, Gizli Bilimler, İstanbul, 2008; Zeki Tez, Gizli Bilimlerin Serüveni, İstanbul, 201; İlyas Çelebi ,a. g. md; Agah, Sırrı Levend, Divan Edebiyatı, İstanbul, 1984; Mahmud Erol Kılıç, a.g.e..; Hüseyin Güftâ, Divan Şiirinde İlim, Ankara 2004.

This website uses cookies.

This website uses cookies.

Exit mobile version