Nazmi ÖZEROL*
Giriş
Edebî eseri oluşturan dil, konu ve şekil unsurlarının orijinal bir şekilde sentez edilmesiyle üslûp ortaya çıkar (Çetişli 2002, 12). Üslûbun bir niteliği olarak şiir ve nesirde kelime ve cümlelerin, âdeta bir musiki tesiri yapacak şekilde art arda getirilmesiyle sağlanan uyuma ahenk denir (Yetiş 1989, 516-517). Şiir dilinde ses öğelerinden yararlanma isteği, insanoğlunun sese, müziğe olan eğilimi ve onun gücünden yararlanma isteğiyle açıklanabilir (Aksan 2013, 185). Sanat eseri, öncelikle bir sesler sistemi, dolayısıyla da belli bir dilin ses sisteminden yapılmış bir seçmedir ( Wellek 1993, 150).
Klasik Türk edebiyatı şairleri, şiirde ahengi temin eden vezin, kafiye, kelime kadrosu, ses tekrarları, söz tekrarları, paralellikler, ses ve söz tekrarına dayalı edebî sanatları kullanırken âdeta musiki gibi şiir yazmışlardır. Şiirle ilgili ahenk unsurları kullanırken anlamla ses arasındaki organik bağ göz ardı edilmemiş; ses, anlamdan soyutlanmamıştır (Kortantamer 1993, 278).
Ses izlenimine dayalı bir söz sanatı olan cinas da şiir dilinde değişik bir etkileme yolu sağlamakta, sesçe birbirine eş olan öğeleri kullanmaya yönelirken değişik kavram alanlarından sözcükleri, beklenmedik bir anda bir araya getirerek anlam açısından da etkiyi güçlendirmektedir (Aksan 2013, 227). Bir söz sanatı olarak Klasik Türk şiirinde cinasa sıkça yer verilmiş, cinasın her türü şiirlerde bir ahenk unsuru olarak kullanılmıştır.
Bu çalışmada dil imkânlarının en üst düzeyde kullanıldığı Klasik şiirde ses tekrarlarına dayalı edebî sanatlardan “cinas sanatı”nın Sünbülzâde Vehbî’nin Lutfiyye’sinde bir ahenk unsuru olarak kullanımı üzerinde durulacaktır. Vehbî’nin söz konusu eserde anlama derinlik ve söze güzellik katan bu sanatı, yoğun bir şekilde kullanması bir üslup özelliği olarak dikkat çekmektedir.
Sünbülzâde Vehbî’nin, oğlu Lutfullah için yazdığı manzum bir nasihat kitabı olan Lutfiyye 1184 beyitlik bir mesnevidir. Eserinin ismine oğlu Lutfullah’ın adına izafeten Lutfiyye diyen yazar, kendinden bir asır önce yazılmış olan Nâbî’nin Hayriyye’sinden etkilenmiştir. Zamanında Lutfiyye, medreselerde ve rüştiyelerde o günün gençliğini terbiye maksadıyla okutulan bir öğüt kitabı olmuştur. Şair, bu eseri kuru bir öğüt kitabı olmaktan çıkarmak için şiir dilinde aynı/benzer seslerden oluşan sözcüklerin belirli aralıklarla tekrarına dayanan cinas sanatını yoğun bir şekilde kullanarak ses ve anlam yönünden güçlü bir anlatım tekniği ortaya koymuştur.
Cinas
Manaları farklı olan kelimeler arasındaki yazılış ve söyleyiş birliği veya benzerliğine cinas denir (Külekçi 2003, 224). Cinas sanatı; sözcüklerin yazı, söyleniş, yapı ve anlam gibi dört önemli unsurunu kullanmayı gerektiren bir zihinsel işlem sonucunda ortaya çıktığı için yerinde ve güzel kullanıldığında sözün etkisini ve ahengini artarın bir enstrüman haline gelir (Dilçin 1991, 150).
Lutfiyye’de şairin “cinas”ın hemen hemen bütün türlerini kullandığı görülmektedir. Cinaslı sözcüklerin kullanımı etkili bir anlatım ve ahenk temin ettiği gibi birçok beyitte cinası oluşturan sözcüklerin ses değerleri, beyit içerisindeki diğer göstergelerin ses değerleri ile birleştirilerek âdeta bir musiki etkisi yaratılmıştır. Aşağıdaki örneklerde cinaslı sözcüklerin altı çizilmiş, beyitteki diğer kelimelerin cinaslı sözcüklerdeki ses değerleriyle uyumlu olanları da belirtilmiştir.
- Tam Cinas (Cinas-ı Tam)
Söylenişleri ve yazılışları aynı, anlamları farklı iki sözcük arasında yapılan cinastır. Cinaslı kelimeler aynı türden ise mümasil cinas; farklı türden ise müstevfâ cinas adını alır (Dilçin 1992, 467).
Manṣıb olduḳda ḳaparlar pāre
Olaraḳ ḫiẕmete pāre pāre (1043) [1]
(Bahşiş verilirse kapışırlar, kendilerini parçalarcasına hizmet ederler.)
Sırrını kimseye fāş eyleyemez
Aç yatur aġzın açup söyleyemez (681)
(Sırrını kimseye açıklayamaz, aç yatar da ağzını açıp söylemez.)
Ṣanma ṣahbā-yı bahāri çekilür
Mihr-i cān gibi ḫumārı çekilür (1100)
(Çekilenin (içilenin) bahar şarabı olduğunu sanma, asıl çekilen canı yakan sarhoşluğudur.)
Tam cinaslı kelimeler, cinası oluşturan kelimelerin yapılarına göre ise ikiye ayrılır.
- Basit Cinas
Bu tür cinaslarda cinası oluşturan kelimelerden her ikisi de tek kelimeden oluşur.
Ba’żı kimse arayup genc bulur
Ḫānesinde ṣanasın genc bulur (1055)
(Bazıları genç olanını arayıp bulur, evinde hazine bulmuş zannedersin.)
Caba bir ḳahveye pek cānı çeker
Oturup sıḳlet-i dükkānı çeker (1122)
(Canı kahve çeker, fazladan bir kahve için oturup kahvehanenin sıkıntısını çeker.)
- Mürekkep Cinas
Cinaslı sözlerden biri, iki ayrı sözcükten oluşan cinastır. Şair, Lutfiyye’de daha çok mürekkep cinasın bir türü olan “cinas-ı merfu” yu kullanmıştır. Bu tür cinaslarda cinası oluşturan kelimelerin biri tam, diğeri de başka bir kelime veya kelime grubunun parçası durumundadır (Dilçin 1992, 469).
Bilmeyüp ḥāl-i cihānı bi-reyb
Ḳıṣṣa-ḫˇānlardan işitmekdir ‘ayb (278)
(Dünyanın durumunu şüphesiz bir şekilde bilmeyip de hikâyecilerden işitmek/öğrenmek ayıp bir şeydir.)
Çarḫ-ı dūn ḳurdı ‘acāyib düzeni
Aldadır lu’bı ile merd ü zeni (344)
(Alçak felek acayip bir düzen kurdu, oyunuyla kadın erkek herkesi aldatır.)
Bilürüz çoḳ müteşeddiḳ çelebi
Nāzikāne açılup ġonca lebi (398)
(Söz ebeliği yapan birçok efendi görünüşlü kimse tanırız, gonca gibi dudağını nazik bir
şekilde açar.)
Düşürür ‘aḳlını ḳayd-ı dü-şeşe
Şeş ü beş fikri ile penc ü şeşe (350)
(Aklını düşeş, altı beş ve beş altı getirme endişesiyle yorar.)
Din-fürūş olma ṣaḳın ṣatma riyā
Būriyā üzre ḳalursañ farżā (377)
(Hasır üstünde yatsan bile sakın dindarlık taslayıp riyakârlık yapma.)
Ṣaḳın ammā ki mu’abbirlikden
Düşi azmışlar ile birlikden (135)
(Sakın düşte azanlarla (rüyasında cünup olanlarla) birlikte rüya yorumuna kalkışma.)
Sürme maḫfi idemez insānı
Sürmeli anı diyen şeyṭānı (193)
(Sürme insanı gizleyemez, gizler diyen şeytanı kovmalı/sürmeli.)
Va’d luṭf eyler iseñ az eyle
Lik mev’ūdıñı incāz eyle (571)
(Söz vereceksen az ver, fakat verdiğin sözü mutlaka yerine getir.)
- Tam Olmayan Cinaslar (Cinas-ı Gayr-ı Tam)
Cinaslı sözcüklerden birinde fazla bir harf bulunan cinastır. Cinas, bu fazla harfin başta, ortada ve sonda olmasına göre üçe ayrılır (Dilçin 1992, 473).
- Cinas-ı Mutarraf
Cinaslı sözcüklerin birinin başında fazla bir harf bulunan cinastır.
Cebr ile ḥākim ü vāli alamaz
Ḳalsa meydānda ḫırsız çalamaz (53)
(Onu zorla hâkim de vali de alamaz, meydanda kalsa hırsız da çalamaz.)
Nüsḫacılık hele pek azmaḳdır
Ya’ni encāmı göbek yazmaḳdır (143)
(Muskacılık hele çok kötü bir azgınlıktır, yani sonu göbek yazmaya kadar gider.)
Ne zamān dürc-i dehānıñ açasın
Bezm-i ‘irfāna güherler saçasıñ (286)
(Ne zaman konuşacak olsan, irfan meclisine mücevherler saçasın.)
Fārisi-gūyı ḳızılbaş ṣanur
Ṣā’ib ü Şevket oḳursañ uṣanur (324)
(Farsça konuşanı kızılbaş sanırlar, Sâib ve Şevket’i okursan usanırlar.)
Anlarıñ ya’ni begenmez işini
Ṣıḳılur cānı ṣıḳar hem dişini (446)
(Onların yaptığı işleri beğenmez, canı sıkılır fakat dişini sıkar, sabreder.)
Nā-sezā bezme ṣaḳın gitmekden
Ḳadriñi maḥv u hebā itmekden (467)
(Uygunsuz meclislere giderek kadrini mahvedip boşa harcamaktan sakın.)
Yūsuf’a nuṣḥ-ı pederdir ki hemin
Dāderiñden hele sen olma emin (558)
(Yûsuf’a babasının nasihatidir ki, kardeşinden bile emin olma.)
- Cinas-ı Müşevveş
Cinaslı sözcüklerden birinin ortasında fazla bir harf bulunan cinastır.
Gāh Mehdi çıḳarır geh Deccāl
Yıḳılur dir bu cihānı fi’l-ḥāl (458)
(Bazen Mehdi çıktı, bazen Deccal çıktı der, cihanın hemen yıkılacağını söyler.)
Gāh müneccim arayup geh remmāl
Açdırır baḫtı içün gāhice fāl (814)
(Bazen müneccim bazen falcı arayarak bahtı için fal açtırır.)
Cām-ı ‘işret ile medhūş olma
Cem’ idüp ‘aḳlıñı bi-hūş olma (1093)
(İçki içerek kendinden geçme. Aklını başına topla, deli olma.)
Cem’-i māl eylemeden aṣl-ı me’āl
Her ne ise ya ḥarām u ya ḥelāl (635)
(İster haram, ister helal olsun mal toplamaktan asıl gaye…)
- Cinas-ı Müzeyyel
Cinaslı sözcüklerden birinin sonunda fazla bir harf bulunan cinastır.
Çāre yoḳ çekmeli çār ü nā–çār
Ḳomasın Ḥaḳ seni bi-ḫiẕmetkār (1091)
(Çare yok ister istemez çekmelisin, Allah seni hizmetkârsız bırakmasın.)
Gelse de bād-ı hevādan bāde
Ḫirmen-i ‘aḳlıñı virme bāda (1102)
(İçki bedava da olsa akıl harmanını yele verme.)
Ehl-i ‘ilme zer ü ziver ruḫ-ı zerd
Yüklenür māl eşegi ṣırtına derd (60)
(İlm ehline, altın ve süs bir sararmış yüz gibidir (İlm ehli için altın ve süsün kıymeti olmaz.)
Mal arayanlar ise eşek gibi sırtlarına dert yüklenirler.)
Olıcaḳ ḫabṭ u ḫaṭā imlāda
Ḥüsn-i ḫaṭdan ne çıḳar ma’nāda (337)
(İmlada bozukluk ve hata varsa yazının güzel olmasının manaya ne faydası olur.)
3.Cinas-ı Lâhik
Cinaslı sözcüklerde bir harfi farklı olan cinastır. Buna cinas-ı mütekârib de denir. Değişik harf başta, sonda, ortada olabilir (Dilçin 1992, 475).
- Başta Olan Cinas-ı Lâhik
Nā-sezā ḫalṭ-ı kelāma mā’il
Bilse de ḥaḳḳa degildir ḳā’il (429)
(Yakışıksız, kötü söze hevesli olanlar, doğruyu bilseler de inanmazlar.)
Ṭoyurur meclisi yaġlı çörege
Baḳlava ile ne söz var börege (610)
(Baklava ve böreğin sözünü bile etmeden davetlileri yağlı çörekle doyurur.)
Tesliyet virmegiçün sinesine
Çāre ümidi ile kinesine (443)
(Gönlünü avutmak (kendisini teselli etmek), kinine çare bulmak ümidiyle…)
Çeşm-i ḥırṣı ṭoyurur ḫāk ancaḳ
Mevt ider çirkin anıñ pāk ancaḳ (625)
(Gözünü hırs bürümüşleri ancak toprak doyurur, onun bu kirliliğini ancak ölüm temizler.)
Ekl ider ġalle vü naḳd-i vaḳfı
Yıḳılursa yapamaz bir saḳfı (717)
(Vakfın parasını ve gelirini yer de çatısı yıkılsa yapamaz.)
Olma tebdil–i ṭariḳa mā’il
Meymenet yoḳdur olursun sā’il (778)
(Mesleğini değiştirmeye meyletme, bunda saadet, mutluluk yoktur; yoksul, dilenci olursun.)
- Ortada Olan Cinas-ı Lâhik
Ḥamd o Ḫallāḳa ki ḳıldı iḥsān
Bir avuç ṭopraġa şekl-i insān (1)
(Lütufta bulunarak bir avuç toprağa insan şekli veren o yaratıcıya şükürler olsun.)
Bunda nādir bulınur erbābı
Bilürüz adı çıḳan aḥbābı (307)
(Bizde bu ilmin erbabı çok azdır, meşhur olanları tanırız.)
Yüz sürüp ayaġına ikrām it
Celb-i da’vātı içün iḳdām it (523)
(Ayağına yüz sürüp hürmet et/ ikramda bulun, duasını almak için gayret et.)
Lik sen ḥüsn-i muvālāt idegör
Aḳrabā ile muvāḫāt idegör (563)
(Fakat sen akrabayla güzel geçin, dost ol; kardeşliğini devam ettir.)
Lik ma’lūm degildir taḳdir
İtme tedbirde aṣlā taḳṣir (960)
(Fakat takdirin nasıl olacağı bilinmez, sen tedbirinde asla kusur etme.)
- Sonda Olan Cinas-ı Lâhik
Ekseri sözleridir kiẕb-i ṣariḥ
Ne ‘amel biñde biri çıḳsa ṣaḥiḥ (112)
(Bunların sözlerinin çoğu apaçık yalandır, binde biri doğru çıksa neye yarar.)
Eyle dād u sitediñde diḳḳat
Olma üftāde-i dām-ı miḥnet (732)
(Alışverişinde dikkatli ol da mihnet tuzağına düşme.)
Üstühān- pāre-i mār işte o māl
Zaḫmı efzūn-ter olur hażmı muḥāl (758)
(O mal, yılan kemiğinin parçası gibidir, çok fazla yara açar; nasıl hazmedileceği de bilinmez.)
Zirve-i cāh degil cāy-ı ḳarār
Yüce rütbe-i ‘ilm farḳ-ı menār (863)
(Makam-mevki zirvesi durma, dinlenme yeri değildir, ilim rütbesi minare tepesi gibi yüksektir.)
Bulunan yaḫni ḳapandır ekser
Ḳap ḳaç erbābı ḳapu ḳapu gezer (1040)
(Hizmetli diye bulduklarımızın çoğu yemek çalan, kapı kapı gezen kapkaççı kişilerdir.)
- Cinas-ı Mükerrer
Cinaslı sözcüklerden birinin, ötekinin son hecesiyle ses ve yazılış bakımından aynı olduğu cinastır. Buna cinas-ı müzdevic de denir (Dilçin 1992, 473).
Pederāne süḫanım gūş idesin
Dür gibi gūşuña mengūş idesin (41)
(Baban olarak söylediğim sözleri işitesin ve bunları inci gibi kulağına küpe yapasın.)
Eyleme hey’ete ṣarf-ı maḳdūr
Göge çıḳmaḳ gibidir dūr–ā-dūr (125)
(Astronomi ilmi için güç harcama, bu uzaktan uzağa göğe çıkmak gibidir.)
Hiç yaḳışmaz hele ehl-i dine
İftirā Ḥażret-i Muḥyiddin’e (204)
(Hazret-i Muhyiddîn’e iftira etmek gerçek dindarlara hiç yakışmaz.)
Olma sāzendeleriñ dem-sāzı
Çaldırırlar saña şāyed sāzı (253)
(Çalgıcılarla arkadaşlık yapma, ola ki sana da saz çaldırırlar.)
Hüsn-i haṭla görinür kāġıd ḫūb
Bir ḳalem ḳaşlı ḫaṭ-āver maḥbūb (328)
(Kâğıt, güzel yazıyla güzel görünür, böylece kalem kaşlı, hatları yeni belirginleşmiş bir sevgiliye benzer.)
Ẓāhir-i ḥālde vesvās odur
Ṣūret-i nāsda nesnās odur (423)
(Gerçek anlamda şeytan, insan görünümündeki acayip hayvan odur.)
Görinür ḫayli ‘acibü’l-heykel
Mebḥas-i ‘ilmi açınca başı kel (529)
(Acayip bir heykel gibi görünenlerin ilim bahsi açılınca başlarının keli ortaya çıkar.)
Sineñi āyineveş ṣāf eyle
Bu ne ṣūret görüp inṣāf eyle (710)
(Kalbini ayna gibi temiz tut, bu nasıl bir iştir bak da insaf et.)
- Cinas-ı Hattî
Arap harflerine göre cinaslı sözcüklerde yazılışta yalnız nokta değişikliği olan cinastır. (Dilçin 1992, 479)
Ced-be-ced māye-i nesliñ ṭāhir
Aṣl-ı ẕātıñda necābet ẓāhir (27)
(Dedelerine kadar mayası temiz bir soya sahipsin, kişiliğinin temelinde bu soyluluk vardır.)
İ’timād itmesidir ġāyet ‘ayb
Ki ola bu cehele ‘ālim-i ġayb (131)
(Gaybı bildiklerini sanan bu cahillere inanmak, büyük bir ayıptır.)
Aşağıdaki beyitte şair, düşüncelerini ortaya koyarken yaptığı sanatın özelliğini de estetik bir şekilde dile getirmiştir.
‘Amm u ġam bir yazılur imlāda
Farḳı bir noḳṭadır ancaḳ sāde (553)
(Amm (amca) ve gamın yazılışı aynıdır, farkı sadece bir noktadır.)
- Cinas-ı Muharref
Arap harflerine göre yazılışları aynı, harekeleri yani okunuşları farklı olan sözcüklerle yapılan cinastır (Selçuk 2015, 158)
Perdesizlikdir amān itme gümān
Yaḳışur sine-i Corciye kemān (256)
(Aman dikkat et, şüpheye düşüp de utanmazlık yapma, keman, Corci’nin göğsüne yakışır.)
Görinür gerçi zebān cirmi ṣaġir
Lik söyletseñ olur cürmi kebir (387)
Şair, “yalan ve yılan” sözcükleriyle cinas sanatı oluştururken buradaki sanatsal inceliği de bizzat belirtmiştir.
Dehen-i kāẕib olur zehr-efşān
Birdir imlāda yalan ile yılan (393)
(Yalan ile yılan kelimelerinin yazılışı aynıdır, yalan söyleyenin ağzından (yılan gibi) zehir saçılır.)
Ne ṣafādır olasın merd-i ẓarif
Ola ḫalḳıñ gibi ḫulḳuñ da laṭif (383)
(Yaratılışın gibi ahlakın da güzel olsun, zarif bir kişi olasın, bu büyük bir mutluluktur.)
- Cinas-ı Darbî
İkilemelerle ve pekiştirmeli sözcüklerle oluşturulan cinastır (Selçuk 2015, 159).
Uḫruc uḫruc dimek ile ne çıḳar
Kim yapar anı ki Allah yıḳar (142)
(Çık çık demekle ne çıkar, bunu kim yaparsa Allah onu yıkar.)
Ne ḳadar aġlasa yana yana
Çıḳarırlar ḳızılın meydāna (158)
(Ne kadar yana yana ağlasa da kızılını (altına kızıl rengi veren bakırı) ortaya çıkarırlar.)
Ye ye dir leẕẕetini medḥ iderek
Yaḳışur ḫams-i mübārekle yemek (607)
(Yemeğin lezzetini överek beş parmakla yemek daha hoş olur diye yemesini söyler.)
Ṭatlu ṭatlu yir içer bi-pervā
Acı sözlerle ider istihzā (652)
(Hiç çekinmeden tatlı tatlı yer, içer, sonra da acı sözlerle seninle alay eder.)
Refte refte ṭaġılur a’vānı
Ṭurmayup belki gider ġılmānı (815)
(Gitgide yakınları dağılır belki hizmetlileri de durmayıp gider.)
Sonuç
Şiir, bir söyleyiş sanatı olduğu için şairin duygu ve düşünce dünyasını etkili bir biçimde söze dönüştürmesi gerekir. Sünbülzâde Vehbî, Lutfiyye’yi kuru bir nasihatname olmaktan çıkarmak için Klasik Türk şiirinde anlama derinlik, söze güzellik katan, ahenk temininde de kullanılan sanatlardan “cinas”ı yoğun bir şekilde kullanmıştır. Aynı/benzer seslerden oluşan sözcüklerin belirli aralıklarla tekrarları, beytin anlam ve ses tabakasını zenginleştirmiş; beyit içerisindeki diğer sözcüklerin ses değerleri ile uyuşma, bu tekrarların etkisini iyice güçlendirmiştir.
KAYNAKÇA
Aksan, Doğan (2013). Şiir Dili ve Türk Şiir Dili, Ankara: Bilgi Yayınevi.
Dilçin, Cem (1992). Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.
Çetişli, İsmail (2002). Metin Tahlillerine Giriş, Isparta: Fakülte Yay.
Kortantamer, Tunca (1993). Eski Türk Edebiyatı Makaleler, Ankara: Akçağ Yayınevi.
Külekçi, Numan (2003). Açıklamalar ve Örneklerle Edebî Sanatlar, Ankara: Akçağ Yayınları.
Parlatır, İsmail (2012). Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, Ankara: Yargı Yayınevi.
Tanıdır Alıcı, Gülcan (2011). Sünbülzade Vehbî, Lutfiyye-i Vehbî, Kahramanmaraş: Ukde Kitaplığı.
Wellek, Rene; Varren Austion (1993), Edebiyat Teorisi, (Çev. Ö. Faruk Huyugüzel), İzmir: Akademi Kitabevi.
Yetiş, Kâzım (1989). “Ahenk/Edebiyat”, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 1, İstanbul: TDV Yay.
Selçuk, Bahir; Kesik, Beyhan vd. (2015), Söz ve Sihir Arasında Edebî Sanatlar, İstanbul: Kesit Yayınları.
* Doç. Dr., Adıyaman Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, nazmiozerol@hotmail.com.
[1] Bu çalışmadaki örnek beyitler Gülcan Tanıdır Alıcı tarafından hazırlanan “Sünbülzade Vehbî, Lutfiyye-i Vehbî” adlı eserden alınmıştır (2011).