Öyle bir çağın ortasında sıkışıp kaldık ki, bugün hangi felakete uyandık diye telefona yapışıyoruz. İletişim sorununu artık konuşmak çok yersiz. Sanırım daha büyük bir sorun var o da herkes Tanrı olma yolunda hedefini değiştirdi. Sabah kalkıp yüzümüzü bile yıkamadan yapıştığımız o telefonlarda bir bakıyoruz bir abla/ağabey çok dikkat çekeceğinden emin ve doğruluğuna kendinden daha da emin bir şekilde video çekmiş. Mesela; “ Önümüzdeki süreç çok daha tehlikeli, insanlar delirecek, pat diye öleceğiz, bizi böcekler yiyecek, cennet sizin bildiğiniz gibi bir yer değil, bugüne kadar bildiğiniz her şey yanlış vs.” Aaa… Bir takım sağlıkçılar çıkıp, “Aralıklı oruç uygulayın yanlış besleniyorsunuz, aralıklı oruç sağlıklı değil, tereyağ yiyin bizi kandırıyorlar, tereyağ yemeyin öleceksiniz!” Biz ne yapacağız, birileri karar verebilir mi acaba?
İşte ben tam bu süreçte tüm bu zırvalıkları dinlemeyi, takip etmeyi bıraktım. Anladım ki büyük bir Tanrıcılık oyunu var ve hepimizi kendilerine ve garip öngörülerine inanmamız konusunda ikna etmeye emin bir biçimde ilerliyorlar. Üstelik inanılmaz bir biçimde takip ediliyorlar ve kitle ediniyorlar. Doktorlar kendileri arasında savaş içerisinde “ Geleneksel tıp doğru olan, hayır modern tıp insanlar için en faydalı olan, hayır fonksiyonel tıp insanlar için biçilmez bir kaftan. Kanser diye bir şey yok! Kanser öldürür! Şeker ve troid hastalık değildir, şeker ve troid öldürür! Bunu yiyin, hayır bunu yemeyin!” Tam olarak ne olduğunu artık anlayamamakla beraber, “kendi kendinizin doktoru olun” diyen o meşhur doktoru takdir ederek bunu uygulama noktasına geldim.
Hayata daha tatlı bakarak, şuandan itibaren kalan ömrümü birilerinin çok izlenmesini umduğu videolarında bahsettikleri felaket senaryolarına adamayı reddediyorum. Doğayı, hayatı, yaşam biçimlerimizi, ahireti, dini, inancı kendi bildikleri şekilde yorumlayarak bizleri manipüle etmelerine daha fazla seyirci kalamayacağım. Bir tane hayatım var o da onların Tanrıcılık heveslerine kurban gitmeyecek. Bildiğim yolda, bildiğim biçimde yaşamaya karar verdim. Artık kaderci yaklaşım biçimini modernize ederek yani cahilce bir kadercilikten bahsetmiyorum, ilim ve bilimi kendim okuyup araştırarak, kendi öngörülerimi de kendime saklayarak daha sağlıklı bir yaşam şekli sürdürmeyi hedefliyorum. Öğrendiklerime şaşırmak ve daha çok araştırmak, bildiklerimle pekiştirmek, hayatı yeniden keşfederek, sağlıklı olanın ne olduğuna kendim karar vermek istiyorum.
Anladım ki kimse hiçbir şey bilmiyormuş! Hepimizi öldürecek olan çok çeşitli çatışmaların ve kararsızlıkların ve bilim dünyasının kavgasının tam ortasında kalmak olacak. Elbette ilerleyen dönemlerde delirmeler başlar, insan kendi algılarını da, mantığını da kullanmalı! Sürekli üçüncü ağızların yorumlarına dayalı bilgi kirliliğiyle zehirleniyoruz. Manipüle ediliyoruz, kandırılıyoruz bizi kötü ruh durumuna sokarak algılarımızı yönetmek istiyorlar, mantıklı düşünmemizi engellemek istiyorlar. Hayatla ilgili korkularımızdan, kaygılarımızdan faydalanıyorlar. Yaşam alanlarımızı kısıtlamak ve bizi daha kontrol altına almak istiyorlar. Yüce yaratıcıyı reddederek yeni bir Tanrı simülasyonu dayatıyorlar. Bilinmezliği açıklama hadsizliği ile özel insanlar olduklarına inanmamızı istiyorlar.
Hepimizin inanç sistemi ile oynayıp, inandığımız tüm kavramları ters yüz ettiler. Şimdi bizler İnandığımız Allah, Kur’an ve bunu çerçevesinde müslümanlıktan çok uzak bir değer oluşturduk. Onun yerine meditasyonları, yogaları, motivasyon çalışmalarını ya da arınma programlarını koyduk. Elbette bunlara da karşı değilim, üstelik ben de yapıyorum. Fakat bizim dinimiz insanlığı en güzel şekilde biçimlendiren ve kalbi arındıran, derinlerimize şefkati, merhameti yerleştiren muazzam bir maneviyat dünyası. Allah’a sığınıyorum çünkü ondan başka kimseye inanmıyorum! O bana doğru yolu da, sağlıklı olanı da, güzel olanı da verir, gösterir ve bizleri korur.
Şu’arâ Suresi 159. Ayet; Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.