Tıp Tarihi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Yurdakul, “Abdülmecid’in uygulamalarıyla gelişen Türk tıbbındaki modernleşme, 2. Abdülhamid döneminde büyük bir ivme kazanmıştır.” dedi.
Tıp Tarihi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Eray Serdar Yurdakul, Türk tıbbındaki modernleşmenin, 2. Abdülhamid döneminde büyük bir ivme kazandığını belirterek, bu dönemde çok çeşitli vasıflarda toplamda 300’den fazla hastane yapıldığını söyledi.
Sağlık Bilimleri Üniversitesi Öğretim Üyesi Yurdakul, 34. Osmanlı Padişahı Sultan 2. Abdülhamid Han’ın 1876-1909 yıllarında 33 yıl padişahlık yaptığını hatırlattı.
Yurdakul, Osmanlı tarihinin ekonomik, siyasi ve sosyal açıdan en karışık olduğu dönemde tahta çıkan 2. Abdülhamid Han’ın, kendine has ıslahat anlayışı ile her alana olduğu gibi sağlık sistemine de eğildiğini belirterek, “3. Selim döneminde yaşanan modernleşme süreci, 2. Mahmud döneminde ilk tıp okulunun açılmasıyla sağlık alanında da kendini göstermiştir. Abdülmecid’in uygulamalarıyla da gelişen Türk tıbbındaki modernleşme, 2. Abdülhamid döneminde büyük bir ivme kazanmıştır. Devrin sağlık hizmeti derken elbette sadece Anadolu değil, üç kıtaya yayılan devasa bir yüzölçümü, siyasi ve içtimai çalkantılar, zaman ve mekanın kısıtlılıkları göz önüne alınması gerekir.
Sultan Abdülhamid Han döneminde, 89 genel kamu hastanesi, 27 kurum hastanesi, 74 asker hastanesi, 26 Hilal-i Ahmer hastanesi, 12 gayrimüslim cemaat hastanesi, 29 yabancı misyon/görev hastanesi, 8 eğitim hastanesi, 8 kadınlara mahsus hastane, 8 doğumhane, 1 çocuk hastanesi, 2 akıl hastanesi, 23 frengi hastanesi, 3 verem sanatoryumu, 8 kolera hastanesi olmak üzere çok çeşitli vasıflarda toplamda 300’den fazla hastane yapılmıştır.”
- Abdülhamid Han’ın saltanatı döneminde sağlık alanıyla ilgili yasal düzenlemeler yapıldığını, sosyal yardım kurumları kurulduğunu, sağlık eğitimine önem verildiğini aktaran Yurdakul, bugünkü üniversite ve eğitim araştırma hastaneleri statüsünde kurumsal yapılar kurulduğunu, dünyada yaşanan tıp alanındaki gelişmelerin yakından takip ve transfer edildiğini, halk sağlığı, özellikle de bulaşıcı hastalıklarla mücadele konusunda gelişmeler yaşandığını anlattı.
Yurdakul, 2. Abdülhamid Han’ın tahta çıktığı dönemde “93 Harbi” olarak bilinen 1877-78 Osmanlı Rus Harbi’nin patlak verdiğine işaret ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Savaşta, Türk Kızılayı’nın öncüsü olan Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti kurulmuş ve böylece taraf gözetmeksizin savaş yaralılarına yardım edecek uluslararası bir cemiyet vücuda gelmişti. Savaş, kurumsal sağlık yapılarına ve organizasyonlara olan ihtiyacı şiddetlendirmişti. Salgın hastalıklarla mücadele kapsamında tebhirhaneler (dezenfeksiyon istasyonları), Bakteriyolojihane-i Şahane’yi (1894) kuran Sultan, aşı üretimine de önem vererek 27 Temmuz 1892 tarihli iradesiyle Telkihhane-i Şahane’yi kurdurmuştur. Şehremini başkanlığında Osmanlı hekimleriyle yabancı hekimlerden oluşan bir Hıfzıssıhha Komisyonu ve her belediye dairesinde bu komisyona bağlı ‘Daire-i Belediye Hey’et-i Sıhhiyesi’ faaliyete geçirilip, doktorlar tayin edilerek, belediye sağlık teşkilatının temeli atıldı. Hıfzıssıhha Komisyonu, belediye dairelerine ait bütün sağlık hususlarını incelemek, umumi sağlığı korumak, bulaşıcı hastalıkların yayılmasını önlemek ve çıkış sebebini araştırmakla görevliydi.”
“Sağlık alanında kanuni düzenlemeler de yapıldı”
- Abdülhamid Han döneminde Balkanlar’dan, Bulgaristan’dan, Yunanistan’dan Anadolu’ya, İstanbul’a, Halep’e, Şam’a kadar hastaneler, asker hastaneleri, Hamidiye hastaneleri, kadın, çocuk ve doğum hastaneleri kurulduğunu anlatan Yurdakul, “Osmanlı Devleti tarihinde ilk olarak ülke sınırları dışında hastane yaptırma düşüncesi de 2. Abdülhamid’e aittir. Türk-Alman dostluğuna katkıda bulunmak ve 2. Wilhelm’in gönderdiği Alman Çeşmesi’ne mukabil, Berlin’de bir hastane yaptırmak istemiştir. Berlin’de Osmanlı mimarisi tarzında tasarlanan hastane, II. Meşrutiyet’in ilanı nedeniyle gerçekleştirilemedi.” ifadelerini kullandı.
Yurdakul, 2. Abdülhamid döneminde ihtiyaç nedeniyle sağlık alanında kanuni düzenlemeler de yapıldığını dile getirerek, şöyle devam etti:
“Sultan 2. Abdülhamid, Çiçek Aşısı Nizamnamesi ve İkinci Çiçek Aşısı Nizamnamesi ile yeni doğanlara altı ay içinde aşılanma mecburiyeti ve aşı olmayanların okullara kayıt yapılmama düzenlemesi getirdi. İlaç yapımında kullanılan kimyasal maddelerin ticaretini kontrol altında tutmak amacıyla Ecza Tüccarı Hakkında Nizamname yürürlüğe sokuldu. Attarlar ve Kökçüler Nizamnamesi ile zararlı ve zehirli maddeler listelendi ve aktarların ve kökçülerin bunları satması yasaklandı. Kimyasal ilaç etken maddeleriyle uğraşan memurların çalışmaları Ecza-yı Tıbbiye Teftiş Memurlarının Vezaifini Mübeyyin Talimatı ile düzenlendi. Konuyla ilgili gümrüklerde kimya laboratuvarları kuruldu ve Gümrüklerce İcra Edilecek Muayene-i Sıhhiyeye Dair Nizamname yayımlandı.”
“Sağlık alanındaki ıslahatları dünyada bazı uygulamalara öncülük etti”
Yrd. Doç. Dr. Yurdakul, Sultan 2. Abdülhamid Han’ın sağlık alanındaki ıslahatlarının dünyada bazı uygulamalara öncülük ettiğini vurgulayarak, şu bilgileri paylaştı:
“Sosyal tabakaların özellikli durumlarına göre hizmet veren kurumlar yine bu devirde vücuda gelmiştir. Kimsesiz çocukların, bakıma muhtaç düşkünlerin sefaletlerini önlemek amacıyla Darülaceze müessesesi kurulmuştur. Darülaceze, padişahın doğum günü olan 31 Ocak 1896 cuma günü açıldı. Darülaceze’de her yaş grubundan bebek, çocuk, hasta, sakat, yaşlı, yatağa bağımlı sakinlerin günlük ihtiyaçlarını karşılayacak hizmet birimleri vardı. Kadınlar ve erkekler için iki ayrı hastane de bulunuyordu. Hastaların ilaçları eczaneden sağlanıyordu. Sokağa terk edilen çocuklar yurdumuzun ilk kreşi olan ırzahanede bakılıyor, 4 yaşını dolduranlar yetimhaneye naklediliyordu. Öğrenim çağına gelenler sabahları Darülaceze içindeki ilkokula devam edip öğleden sonra imalathanelerde sanat öğreniyorlardı. Din ve ırk farkı gözetilmeksizin hizmet veren Darülaceze, cami ve Rum ve Ermeni kiliseleriyle hizmete girmiş, Musevi sakin sayısı artınca, onlara yönelik bir ibadethane yeri de ayrılmıştır.
Modern anlamda ilk çocuk hastanesi olan Hamidiye Etfal Hastanesi ve verem ile mücadele kapsamında ülkemizin ilk sanatoryumu, 1899 yılında hasta kabul etmeye başlayan Hamidiye Etfal Hastanesi bünyesinde çocuklar için açıldı. Kadınlara yönelik ‘Nisa Hastanesi’ ve gebelere sağlıklı hizmet verebilmek için kurulan ‘Viladethane’ (doğumevi) bu dönemde başlatılan hizmetlerdir.”
Psikiyatrik hastaların o dönem “zincire vurularak” tedavi edildiğini anımsatan Yurdakul, 10 Ağustos 1894’te zincir yerine gömlek kullanılmasının emredildiğini söyledi.
“Sağlık eğitimine önem verildi”
Yurdakul, 2. Abdülhamid Han’ın, sağlık eğitimine de çok önem verdiğini vurgulayarak, konuşmasını şöyle tamamladı:
“Dünyadaki sağlık alanındaki gelişmeleri yakından takip ettirmiş, yurt dışından alanında uzman hekimler getirerek Türk hekimlerine verilecek eğitimler düzenlemiş. Ayrıca Türk hekimlerden de yurt dışına göndererek eğitim almalarını sağlamıştır. 2. Abdülhamid döneminde sağlık eğitimi ile ilgili pek çok kurumsal yapı kuruldu. Başta Sultan’ın cumhuriyet dönemine yadigarı olacak, mezun olan askeri hekimlerin iki yıl klinik eğitim görmeleri için kurulan Gülhane Tababet-i Askeriye Tatbikat Mektebi ve Seririyatı (Gülhane Askeri Tıp Akademisi), özürlüler için Dilsiz Mektebi, Amalar Mektebi, askeri sağlık elemanı yetiştirmek üzere Baytar ve Eczacı Rüşdiye-i Askeriyesi, Bahriye teşkilatının eczacı ve cerrah ihtiyacını karşılamak amacıyla Eczacı ve Tımarcı Sıbyan Mektebi, aşıcı yetiştirmek üzere faaliyete geçen Aşı Dershanesi bunlar arasında sayılabilir.”