Âdem CEYHAN*
Giriş
Bilindiği gibi, Lûtfiyye, 18. asrın tanınmış şairlerinden Sünbülzâde Vehbî’nin (1719?-1809) oğlu Lûtfullah adına yazdığı nasihatname türünden bir mesnevidir. Şair, eserinin başında oğluna sevgi ve şefkatle hitap ederek böyle bir eseri niçin yazdığını anlatır: Lûtfullah, yaşlılık çağında kendisine saadet getirmiş ve karanlık gönlünü aydınlatmıştır… Her ne kadar oğlunun soyu temiz ve öğüde ihtiyacı yoksa da kendisi yaratılıştan ileri gelen bir şevkle onun övülecek ahlâkla seçkin, yüceltilme derecesine lâyık olmasını dilemektedir… Ahlâkî konularda nazım ve nesirle yazılmış eserler çoktur… Fakat incelikleri bilen ve güzel şiir söyleyen Nâbî’nin Hayriyye’si manalarla doludur. Gerçi şair orada sözü uzatmıştır ama ele aldığı konularda doğrusu gerçeği iyice araştırmıştır… İşte kendisi de andığı nasihat kitabına nazaran kısa olan bu eseri yazmıştır. Kısa olsa da derli toplu, nice iyilikleri içine alan, faydalı bir eserdir bu… Oğlu bazan ona, bazan da buna bakarak babasının sözünün değerini bilmelidir. Nasihatname, Lûtfullah için yazıldığından adı “Lûtfiyye-i Vehbî” diye konmuştur:
“Çün senün-çün yazılup oldı tamâm
Kondı Lûtfiyye-i Vehbî diyü nâm”
Şair, Lûtfiyye’nin “Hâtime” (Sonuç) kısmında, anılan eserini bir hafta zarfında, hastayken yazdığını, bundan dolayı onun kırık dökük olmasına şaşmamak lâzım geldiğini belirtir. Çünkü şair, onu istediği gibi güzelce tertip edememiş; karalama hâlindeki garip üslûbu sonradan değiştirmemiştir. Vehbî, bazı nükteleri şairce yazmış; gülmeye vesile olsun diye eserinde mizahî bir üslûbu tercih etmiştir. Niyeti, nasihatnamesinin rağbet görmesi için kalpleri neşelendirmektir. Bundan dolayı hatası, yanlışı ve sürçmesi varsa, bunlar hoş görülüp bağışlanmalıdır. Kısacası, söz uzatmamıştır. Nihâî arzusu, oğlunun terk edilmesi gerekli ve süslenilecek şeyleri bilip kendisine iyi bir terbiye vermesi, güzel ahlâk sahibi olması, böylece herkes tarafından beğenilmesidir. Lûtfullah, güzel ahlâkı baştan sona kadar öğrenmek için İhyâ-yı Ulûm’u “bin cân ile” okumalı, Ahlâk-ı Alâî’ye de bakmalı, (Nasîrüddîn-i Tûsî’nin) Ahlâk-ı Nâsırî adlı eserindeki manaya da erişmelidir. Tarih kıt’asından H. 1205/ M. 1790-91 yılında tamamlandığı anlaşılan Lûtfiyye’nin muhtevası hakkında çeşitli edebiyat tarihlerinden edeceğimiz iktibaslar kâfi derecede fikir vereceği için, burada o konu üzerinde durmayacağız. Bu eser, on dokuzuncu asırda defalarca basılmış; bazı Tuhfe-i Vehbî baskılarının kenarında ve Münşeât-ı Azîziye fi Âsâr-ı Osmâniyye gibi antolojilerde yer almış; hulâsası da neşredilmiştir.
Çalışmamızda Lûtfiyye’nin yazıldığı yıldan 20. asrın sonlarına kadar, yani yaklaşık olarak iki yüz sene boyunca çeşitli şairler, şuara tezkiresi yazarları, Osmanlı tarihçileri, edebiyat tarihçileri ve araştırmacıları tarafından nasıl tanıtıldığı, takdir yahut tenkit edildiği konusunda zaman sırasına göre bilgi verecek; nihayet bu eser hakkındaki belli-başlı övgü, tesbit, tanıtım, tahlil ve değerlendirmeleri topluca ele alıp kanaatimizce isabet yönünden incelemeye çalışacağız.
*Prof. Dr., Celal Bayar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, MANİSA.