Şehrin bugüne saklı, zamanın rüzgârlarına dayanabilmiş yüzü var mıdır? Şehir, barınak olmanın dışında bizim için neye karşılık gelir? Bir şehrin öyküsünün ardına düşmek, o şehirde pek çok hikâyemiz biriktiği anlamına mı gelir, yoksa sokağın, mahallenin içimizdeki sesi mi bizi çağrmaktadır?
Bütün kalbimizle şehre döndüğümüzde insana değen, onu dokuyan bir yüz görmek, şehrin canlı bir organizma olduğunu duymak olsa gerek. Şehri gözetmek, bu bağlamda oldukça anlamlıdır.
Şehri gözetmek; şehirdeki seslere kulak vermekle, zamanın yoğrulduğu mekânlara yürümekle başlar. Bir şehir ancak yüründüğünde gerçek anlamda tanınır. Çarşısında, sokaklarında yürüyebildiğiniz şehirlerin kendine çağıran bir sesi, kendiliğinden gülüşü vardır. Bakırcılar çarşısı ve kader ortağı diğer çarşılar, sesin ritmine kulak kesileceğiniz, durup durup ustalara ve oradan kendinize bakacağınız yerlerdir. Okunacak kitaptır bu- ralar. Kıvrıldığınız her cephede bir sayfa açılır önümüze insana dair.
Kendini arayan şehirler vardır. Gittiğimiz her yerden kendine çağıran şehirlerdir bu yerler. Kulağımızda ninniler, içimizde bizi halden hale eviren Leyla’dır. Kimini Hacı Bay- ram Veli kurmuştur kimini Saçaklızadeler. Kimi de nesillerin rüyasıdır; uğruna ömürler geride bırakılmıştır. Bu şehirlerde insanı onaran, kalbin çağrısını yorulmadan yineleyen kutlu kişilerin izine rastlanır. Onlar şehrin yüzüdür; şehrin gözündeki perde buralarda aralanır. Bu şehirlerin her birinin sokağı, meydanı farklı farklıdır. Suyu, yemişi ayrı tat- larda olduğu gibi insanı da başka şehirdekilere benzemez. Anadolu’nun sesi bu farklılık- larda çoğalır, güzelleşir. Modern dönemin bir örnek şehirlerinde bu çoğul sesi duymak mümkün olmayacaktır.
İnsanın ömrünün bir çeyrek yüzyılını geçirdiği şehirde kendini oraya ait hissetmesini sağlayacak unsurlar nelerdir? Sadece yaşamak mı, sokaklarını beraber adımladığı kişiler mi, kendisine gölge, barınak mekânlar mı? Yoksa hepsi birden mi? Ya da bütün bunlardan ayrı başka bir şey mi? Adamın su gibi akanına rastlamak için tarihi çarşıdan Pınarbaşı’na yürümeye yerel bir bağ gerekli midir? İnsanın kıyım günlerinde, onu kendisine karşı savunmak, yön birlikteliğinden başka bir şeye ihtiyaç duyurur mu? Şehrin belleğine bir iç sızısı gibi adeta kayıtlanmış Kanlıdere, bir acının yüzyıllar öncesinden bugüne durmadan kanayan yarası, hepimiz için ortak bir kader değil midir?
Şehirde en çok aranan soluklanacak bir çayevi, her dem gölgeli, serin bahçeler, tozlu rafların arasından size gülümseyen kitapevleridir. Soluklanabileceğiniz, üzerinizdeki to- zları temizleyeceğiniz; sözün demleneceği yerlerdir buralar. Şehirde geçen zamanın nabzı buralarda tutulduğu gibi değişen zamanın izi de buralarda sürülür.
Şehre bakan gözlerin, tabi ki, hepsi aynı değildir. Şairin şehre bakan gözüyle, mü- teahhidin şehre baktığı göz bir değil mesela. Fotoğrafçının aradığı sokakla emlakçının aradığı sokak aynı olsa da o sokak için hayal ettikleri başka başka şeylerdir. Belki simit satan çocukla ressamın gözü aynı fotoğrafa işaret edebilir. Cağaloğlu’nda yalnız başına anıtsal yürüyüşünü sürdüren Diriliş şairinin şehirleri de öteki şehirlere benzemez. İnsan, o şehirlerin ardından sessizce yürümek istiyor. İçindeki bütün sesler sussa bütün bildikle- rimizi unutsak şehrin gözleri sesimize değse, bize küsmediğini bilsek şehrin, dünyaya göz göz odalardan yeni pencereler açsak, çömçeli gelin oynayan çocuklarla yeniden kursak şehri bir baştan…
Bazen şehir, bizden yüzünü saklar, bir ters bir düz attığı ilmeklerini hemen çözer. Böyle durumlarda, hatırlamak istemediği sayfalar da birikmiştir şehrin sandığında. İçi cız eder her dokunuşta insanın.
Dünyanın ağrısı başına çökmüş, unutulmuşluğun tüm yasları tutulmuş, bir ucundan girilince diğer ucu yabancılaşmış şehirlerde, sokaklar tekinsiz, çarşılar selamsız; çocuk ses- leri neşesizdir. Yalnızlığın sesi yetim, kapıların vicdanı kördür. Dost meclisleri, filizkıran fırtınalarda silinip gitmiştir. Mahşer gibi içimizde yalnızlaşmıştır şehir. Irmakların siyaha büründüğü şehirlerde kuşlar, denklerini çoktan hazırlamış, bulutlar küsmüştür.
***
Kahramanmaraş’ın bir şiiri olduğu gibi bir öyküsü de vardı. Bu öykünün ne olduğu, nasıl örüldüğünü araştırmak, ürünlerini bir arada görmek son derece önemliydi. Kur- macadaki gerçeklikle her gün içinde var olduğumuz gerçekliğin kesiştiği, örtüştüğü veya başkalaştığı durumların izi sıra şehre bakmak istedik. Sokağın seslerini, insan yüzlerini, eşyanın neşesini bugünden yarına bir miras olarak taşıyan yazarların söyleşilerine dâhil olduk.
Anıların, olayların gölgesinde, yazının bizi çekip aldığı, bırakıp düşlere saldığı her dem, sanatın yaratıcı gücünün, düşsel ikliminin yapraklarını çevirdik. Her sokak başında; şiirin, türkünün sesini dinledik. Irmak inadıyla, dağ gönenciyle yürüdük; mahcup ve duru bir hayatın eşiğinde sözün gücüne tanık olduk. Maraş’ın hikâyesini, şehre kırk kapıdan girerek bir araya getirdik. Bu, elbette hikâyenin tamamı değil ancak önemli bir kısmını içeriyor diyebiliriz.
Çalışmada Alkış dergisi1, Dolunay dergisi2, İkindi Yazıları3, Usare dergisi4, Güzlek dergisi5 verileri taranmış, konuya kaynaklık edecek metinler kitaba alınmıştır. Her biri şehrin yüzü olan öyküler beş yüz sayfayı geçti. Ancak zorunlu olarak öykülerin bir kıs- mı dışarda tutuldu. Elinizdeki eserde, öyküler yazarların doğum yıllarına göre sıralandı. Umarız Maraş’ın öyküsünü bilmeye, tanımaya katkısı olur.
Bu çalışmanın ortaya çıkışında; bir fikir olarak böyle bir çalışma yapılmasının önemine işaret eden ve bu yönde adımlar atan, kitabın her aşamasında eleştiri ve önerileriyle yol gösterip son okumayı yapan Duran Boz’a, aynı şekilde konuyla ilgili kütüphanesindeki eserleri paylaşan Ramazan Avcı’ya, Alkış dergisini pdf olarak ilgililerin hizmetine dijital ortamda sunan Alkış dergisi yöneticilerine, Usare dergisinin sayılarını teminde gerekli desteği gösteren Yalçın Yücel’e, Dolunay dergisi arşivi ve başkaca eksikliklerin gideril- mesinde yardımlarını esirgemeyen Serdar Yakar’a; kapak resmi için Bünyamin Küçük- kürtül’e, bu çalışmanın bir kültür hizmeti olarak şehrimize, yazın dünyasına kazandı- rılmasına destek veren Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi Kültür Spor ve Turizm Dairesi Başkanı Duran Doğan’a ve Kahramanmaraş Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Hayrettin Güngör’e teşekkürlerimi sunarım.