Teketek Haber

ŞEHİT EVLİYA EFENDİ DESTANI -4-

ŞEHİT EVLİYA EFENDİ DESTANI -4-
İbrahim KANADIKIRIK( ikanadikirik@gmail.com )
19 Mart 2019 - 11:01

Şehadetinin 99. Yılı Anısına…

Sonunda mukadder gün gelip, çatar. 21 Ocak 1920 Çarşamba günü General Keret konuşma bahanesiyle Kışla’ya davet ettiği Maraş eşrafından Belediye Reisi Bekir Sıtkı Bey, Mutasarrıf Vekili Cevdet Bey, Jandarma Komutanı Binbaşı İsmail Hakkı Bey, Nafia Mühendisi Abdullatif Bey, Kocabaşzâde Hacı Naci ve Şişmanzâde Arif efendileri tevkif etmiş, diğer kısmını da gözdağı vererek salıvermişti. Bu olay bardağı taşıran son damla olmuş, şehrin önde gelen yöneticilerini tutuklamakla muhtemel direnişi felç ettiğini düşünen generalin emriyle Fransızlar hedef göstermeksizin çarşıya makinalı tüfek atışına başlamıştır. Bu arada Mağaralı Mezarlığı’nda Nedirli oğlu Cennet Ali ve arkadaşları bir Fransız devriyesinin hakkından gelmiştir.  Tüm mahallelerde mücahitlerin peşi peşine tüfek atmalarıyla harbin başladığı tüm Maraş’ta duyulmuş olur.

Maraş Müdafa-i Hukuk Cemiyeti Reisi ve harbin başkomutanı Arslan Bey karargâhı olan Sarıkatipzâde Hasan Efendi’nin evinden savaşın resmen başladığını duyuran bildirisini yayınlar;

Arkadaşlar harp başlamıştır. Allah’ın inayeti, peygamberimizin ruhaniyeti, din kardeşlerimizin fedakârlığı ile her şey göze alınmıştır. Vatanımız, bir ferdimiz kalıncaya kadar düşmana teslim olmayacaktır. Gayret bizden, Tevfik Allah’tan!”

İbrahim Evliya Efendi harbin başlamasıyla birlikte; Acemli, Devecili, Mağralı, Şekerdere, Zımmiyan ve Tekke Mahallelerindeki Ermeni ev ve kiliselerini etkisiz hale getirmek için emrindeki çetelerle birlikte Acemli Mahallesinden başlayarak kendi mıntıkasındaki harekâtı başlatır.

Düşmanın Kışla, Abarabaşı, Tekke, Kümbet Kiliseleri gibi müstahkem mevkilerinden sürekli top ve makinalı tüfek ateşiyle şehri delik deşik ettiği, çıkan yangınların gece-gündüz mahalleleri yakıp kül ettiği, iki tarafın da erzak-gıda sıkıntısı çektiği, sokak, dere ve tepelerdeki cenazelerin bile alınamadığı, kar yığınlarının 2 metreyi bulup, sıcaklığın geceleri -20 dereceye kadar düşüp, Maraş’ın Deli Poyrazının mütemadiyen estiği bir harp ortamı…

*

**

Harbin dördüncü günü gelip çatmış, muharebenin şiddeti günden güne tezayüd ediyordu. Acemli’de Evliya Efendi kuvvetlerinin muvaffakiyetli taaruzları üzerine, ümitsizlik içerisinde İbrahim Evliya Efendi’den intikam sevdasına düşen Ermeni Seferoğlu Avadis kendi evini ateşe verir. Evine bitişik durumda olan Evliya Efendi’nin evini bu yangınla yakmayı başarır. Ancak Evliya Efendi’nin eviyle birlikte yangın kısa sürede Acemli Mahallesini sarar. Yangınlar öylesine büyümüş ve yayılmıştı ki diğer mahallelere de yayılarak tüm şehir adeta bir yanardağ manzarası arz eder hale gelmişti. Korkunç soğuk ve kar altında yanan evler sanki kendileri yanarken, şehri ısıtmaya çalışıyorlardı.

Vatan yanıyor, benim evim yanmış çok mu?”  dedi, Evliya Efendi.  Anadolu bir yangın yeriydi. Yunan çoktan İzmir’den başlayarak, Batı Anadolu’yu işgal etmiş, vahşette sınır tanımıyordu. Orta ve Doğu Karadeniz’de Pontusçu Rum Çeteleri ahalinin silaha sarılmasına yol açmış, Doğu Anadolu Ermeni işgalinde inliyor, kurtarıcısı Kazım Karabekir Paşa’yı bekliyordu. Çukurova Adana’dan, Kozan, Haçin (Saimbeyli), Feke’ye kadar Ermeni vahşetini tarihin karanlık sayfalarına Müslüman kanıyla yazıyordu. İngiliz Ajanı Binbaşı Noel Kürt Aşiretlerini kışkırtarak, Lawrens’in Arabistan’da yaptığını, Güneydoğu Anadolu’da yapmaya çalışıyordu.

Evinin yanması rağmen metanetini kaybetmeyen Evliya Efendi, evlad-ı iyalini yaradana emanet ederek mücadelesine devam etmektedir. Harbin beşinci ve altıncı günleri Evliya Efendi çeteleriyle birlikte Kale altındaki Ermeni evlerine ve Kalealtı Kilisesi’ne taarruz ederek bunları imha etmeyi ve kiliseyi düşürmeyi başarır. Burada da yangınlar başlar.

Evliya Efendi kuvvetlerinin sıradaki hedefi Şekerdere’dir. Göllülü Yusuf Çavuş, Kilisli Mansur Yazıcıoğlu, Celiloğlu Ziya, Hüdayioğlu Derviş ve Evliya Mustafa Efendiler ve çeteleriyle birlikte Şekerdere’deki Fransız Karakoluna ve Şekerdere Kilisesi’ne baskın yaparak imha ettikleri gibi civardaki tüm Ermeni evlerini de ortadan kaldırırlar. Bu şekilde iki şehid dört yaralı verilerek Şekerdere bölgesi düşürülmüş ve düşmandan temizlenmiş olur.

Harbin yedinci günü geldiğinde Evliya Efendi Zımmiyan Kilisesi’ni ve Ermeni evlerini düşürerek, burayı da düşmandan temizlemeyi başarır. Ardından aynı gün Kanlıdere’ye yönelerek, yolun üstündeki Ermeni evlerini düşürür ve buradaki Ermeni eşkıyası da imha edilir.

Evliya Efendi Fırtınası Maraş’ın Deli Poyrazı ile yarışırcasına azgın Ellik Gavuru üzerinde kasırga gibi esiyor, okunan Fil sûrelerinin ve çocukların; “Allahümme ya Vedûd! Gavurun elini bağla, dilini tut” dualarının tesiriyle Ermenilerin kaleleri ardı ardına düşüyordu. Evliya Efendi’nin bu başarılı taarruz haberleri tüm Maraş’ın moralini yükseltiyor, şehri sevince boğuyordu. Her muvaffakiyet haberi Arslan Bey’in “elhamdülillah” nidalarını ziyadeleştiriyor, Ali Sezai Efendi’nin şükür secdelerini uzatıyordu. Diğer taraftan Ermeni ve Fransızlarda ise ardı ardına alınan şok haberler moralleri bozuyor, Türk kıskacının aleylerinde hızla daralmakta olduğunu fark ediyorlardı.

Ancak Evliya İbrahim Efendi’nin durmaya niyeti yoktu. Durmak devrilmenin bir öncesiydi. Vazife şuuru ve vatanın selameti kaygısı ile en ön safta kurşunlar kendisini, kendisi kurşunları kovalıyordu. Zaten tüm Maraşlı insan üstü gayretle şehadet ve gazilik arasında mekik dokumuyor muydu?

Bir gece elinde mavzeri, belinde beylik tabancası, kuşağında kaması, göğsünde dürbünü ve omuzlarında çapraz sarılı fişekliği ile evlerinin yanmasından sonra sığındıkları akraba evindeki evlad-ı iyâlinin yanına istirahata gelmiştir. Çocuklarını uyutarak kocasını bekleyen Şerife Hatun, Evliya Efendi’nin çamura bulanmış postalını, ayazdan çatlayarak kanamış ellerini ve kavrulmuş yüzündeki tebessümünü bir an seyrettikten sonra buyur eder. Güğümdeki sıcak suyla ellerini ayaklarını yıkar, ardından mangal közünün üzerinde kaynamakta olan şalgamlı tarhana çorbasıyla, gün pekmezini bir çırpıda sofraya hazır eder. Evliya Efendi tam çorbasını içmiştir ki, Şerife Hatun artık içindekini tutamaz ve “Efendi!” der. Bundan sonrasını oğlu Hasan Fehmi anlatır;

“Bu günlerden bir gün anam babama;

  • Efendi hep önde gidermişsin, başına bir kaza gelirse ben bu iki çocukla ne yaparım? Deyince babam;
  • Hanım, hanım bana bak! Bu çete harbidir. Nizamî asker harbi değildir. Yiğitlik göstermez, önde gitmezsem arkama kimse düşmez. Ben çalışmam, öteki çalışmazsa bu vatan da kurtulmaz. Bugün Maraş kurtulmuş, iki çocuğunu kurban et deseler, onları kurban etmekten de çekinmem, onları canım kadar severim, fakat vatanımı daha çok severim!” der.

Vatanın kurtuluşu için çete arkadaşları ile koşar, koşar… Maraş’ın hemen yarısından fazlasını düşmandan temizler. Evliya’nın çetesi nereye varsa, düşman bozguna uğrar.”

*

**

Evliya Efendi ertesi sekizinci günü Abarabaşı Kuyumcu Sokağı’ndaki Ermeni evlerine yönelerek onları kısmen, kalenin doğu tarafındaki yolun doğusundaki evleri tamamen imha eder. Ardından Kulağı Kurtlu Mahallesi’ndeki Ermenilerin yoğunlaşan ateşi üzerine bunların taarruza geçme ihtimalleri karşısında karşı taarruzla buradaki Ermeniler’i evleriyle birlikte imha eden Evliya Efendi’ye Süleymanlı’dan gelen çeteler de iltihak eder. Evliya Efendi kuvvetlerinin hariçten gelen katılımlarla güçlenmesi onu harbin en kuvvetli ve faal grubu durumuna getirir.

Aynı gün (28 Ocak 1920) İstanbul’da, Son Osmanlı Parlamentosu’nda oy birliği ile “Misâk-ı Milli” kararları tüm dünyaya ilan edilmiştir. Osmanlı son nefeslerini verip, tarih sahnesinden çekilirken, Anadolu’nun dört bir yanında yiğitler şehadet aşkına candan geçerken; Türk anavatanının üzerinde taksimat yapılamayacağı, ne pahasına olursa olsun milletin buna müsaade etmeyeceği düvel-i muazzamanın gözüne sokulurcasına haykırılıyordu. Bu arada Maksutlu Köyü’ne kurulmuş olan telgraf hattı Sivas’tan Ankara’ya geçmiş olan Heyet-i Temsiliye’ye Maraş’ın haberlerini günü gününe aktarıyor, oradan gelen bilgileri Arslan Bey’e ulaştırıyordu.

Harbin dokuzuncu günü gelmişti. Bir haftadır çatışmalar artarak devam ediyor, kar mütemadiyen yağıyordu. Fransız bombardımanı ve yangınlar neticesi daha şimdiden şehrin kısm-ı azamı harabeye dönmüştü bile. Ama daha yol uzun ve meşakkatliydi. Duracak gün değildi. Evliya Efendi Bahtiyar Yokuşu civarındaki Dikiş Yurdu’na taarruza geçer, yurt düşer. Dikiş Yurdu’ndan Katolik Kilisesi’ne kaçmaya çalışan yaklaşık dört yüz kişilik oldukça kalabalık bir Ermeni eşkıyası grubu yol üzerinde imha edilir.

Harbin onuncu günü geldiğinde sıra Tekke Kilisesi’ne gelmişti. Şehrin merkezi bir noktasında şehre hakim Tekke Mahallesindeki bu kilisesi de düşerse batı cephesi rahatlayacaktı. Evliya kuvvetlerine bağlı Nahırönü çete grubu kiliseyi çoktan sıkıştırmış, Ermeniler kilise dışına çıkamıyorlardı. Evliya Efendi kuvvetlerinin gelmesiyle harekat başlar. Önce suyu kesilmeliydi. Mercimek Tepe’den beri su kaneleriyle gelen kilisenin suyu, boru hattının tahrip edilmesiyle kesilir. Muhasara altına alınan kilise ancak içine barut ve demir parçaları doldurularak patlatılan güğüm bombalarıyla ve büyük fedakarlıklarla yakılarak düşürülür. Kilisedeki Ermenileri eşkiyası imha edilir. Ancak buradaki çarpışmalarda Evliya Efendi kuvvetlerini sevk ve idare eden Göllülü Yusuf Çavuş’un şehadeti cephede büyük bir kayıp olur. Evliya Efendi’nin daha önce yanan eviydi ama, bu sefer yanan yüreği olur…

Garp cephesindeki Evliya Efendi kuvvetlerinin Aslan Bey’in deyimiyle; “insan kabiliyetinin üstünde ve fevkâlade muvaffakiyetleri”  Şark Cephesi’ndeki mücahitlerin de gayretini ziyadeleştirerek faaliyetlerini artırmalarına vesile olmuştu. Şark cephesinde de şiddetli çatışmalar yapılıyor, Kışla’dan gelen aralıksız Fransız topçu ateşi yıkılmadık duvar, delinmedik dam koymuyor, ocaklar söndürüyor, mücahitlerin gayretini boşa çıkarmaya çalışıyordu. Kümbet Kilisesi, Kümbet Eytamhânesi, Katolik Kilisesi, Abarabaşı, Protestan Kiliselerinin düşürülmesi için büyük gayretler sarf ediliyor, Medineli Abdullah Çavuşlar, Eşbah Mehmedler, Mıllış Nuriler göz yaşartan kahramanlık hikayelerinin ardından şehadet şerbetleriyle taltif ediliyordu.

Evliya Efendi kuvvetlerinin durdurulamaması harbin Fransız ve Ermeniler aleyhine yayılması neticesini veriyordu. Ancak Kılıç Ali kumandasındaki Şark Cephesinin çok sayıda şehit vermesine rağmen istenen muvaffakiyeti bir türlü sağlayamaması, bu cephede düşman kuvvetlerinin yer yer taarruza geçmelerine sebebiyet veriyordu. Düşman bu sıkışık durumu rahatlatmak ve güçlerini birleştirmek için karşı harekattan geri durmuyordu. Bu amaçla Hatuniye’den harekete geçen düşman kuvvetleri, civarda yangınlar çıkardıktan sonra kuzeye doğru Protestan Kilisesi-Kümbet Kilisesi-Kümbet Eytamhanesi ile irtibat kurmaya çalışırken; güneye doğru Yukarı Bedesten-Tuz Hanı-Kırklar Kilisesi-Arasa-Şeyhadil yönünde ilerlemeye başlamış, Aşağı Bedesten’i işgal ederek Taş Hanı’ndaki kuvvetlerle birleşmeyi başarmıştı. Bu suretle harp şiddetini artırmış ve çarşılarda da yangınlar başlamıştı.  Ermeniler bu arada Mevlevihâne, Üdürgücü Camii ve Belediye Dairesini yakmayı başarır (1 Şubat 1920).

Milli kuvvetlerin Şıhmand Hanı’nı alarak, Yılankıran Hanı’nı yakmasıyla Arasa Hanı’nın batısı düşmandan temizlenmişti. Evliya Efendi kuvvetleri; Tekke Kilisesi’nin düşürülmesinden sonra güneye doğru sarkarak Şeyhadil Hanı’nı yakarak, düşmanı kısmen imha edip, kısmen esir almışlar, çarşı ve bedestene kadar dayanıp, buralardaki düşmanı da imha etmeye başlamışlardı.

Böylece, Aslan Bey tarafından hazırlanan harekat planı İbrahim Evliya Efendi tarafından muazzam bir başarı ile uygulanmış; Akdere’nin batısında yer alan Garp Cephesi önemli ölçüde düşmandan temizlenmişti. Bu cephede harekat önemli ölçüde tamamlanmış, Evliya Efendi on gün içinde yıldırım gibi hareket ederek şehrin batı kesiminin kurtulmasının sahadaki en mühim ismi olmuştu. Artık Şark Cephesine; Kışla ve Amerikan Koleji’ne doğru harekat hazırlıklarına başlanmıştı. DEVAM EDECEK