MARAŞ HARBİNİN BÜYÜK KAHRAMANI VE ŞEHİDİ İBRAHİM EVLİYA EFENDİ’NİN MUHTEREM KIZI MUAZZEZ KARPUZOGLU HANIMEFENDİ’NİN VEFAT HABERİNİ BÜYÜK BİR TEESSÜRLE ÖĞRENMİŞ BULUNMAKTAYIM. MERHUMEYE ALLAH’TAN RAHMET, BAŞTA AİLESİ OLMAK ÜZERE TÜM SEVENLERİNE BAŞSAĞLIĞI DİLERİM”
Şehadetinin 99. Yılı Anısına
Şıh Mahallesi Ermeni baskı ve tehdidini en fazla yaşayan yerlerden biri idi. Bir taraftan Bahtiyar Yokuşu’ndaki Protestan Kilisesi, diğer taraftan güneyindeki Katolik Kilisesi ve kuzeyinden Divanlı-Kümbet mıntıkasındaki düşman kuvvetlerinin muvasalatını kesen bu mahalle en kilit noktalardan birisini oluşturuyordu. Şıh Camii çoktan gazi olmuş, Kışladan Fransızların attığı top mermileri kubbesini delik deşik ederken, minare şerefesinin hemen altına kışladan atılan top mermisi bir hançer gibi saplanmışsa da, nice zamandır ezan seslerinin arzdan arşa yükseldiği bu gazi minarede top mermisinin patlamasına ilahi irade müsaade etmemiştir.
Kılıç Ali kuvvetlerinin bölgedeki düşman tazyikini kıramaması üzerine, harbin on üçüncü günü Şıh Mahallesine imdad için Fatmalı oğlu Derviş’in evinde Aslan Bey’in başkanlığında bir toplantı yapılır. Toplantıda Şark Cephesi kuvvetlerinin Divanlı Mahallesi’nden, Garp Cephesi kuvvetlerinin de Çarşıbaşı’ndan taarruza geçmesi ve bu şekilde düşmanın iki cephede birden sıkıştırılarak imha edilmesi kararlaştırılır.
Evliya Efendi; on günü aşkındır şiddetli soğuk, poyraz, kar ve çamur altında, kurşun vızıltıları, bomba sesleri, yangın alevleri içerisinde gece gündüz demeden mücadele içerisindeydi. Nerdeyse tüm batı cephesini bir baştan bir başa düşmandan temizlemiş, nice kahraman silah arkadaşının gözleri önünde şehit düştüğünü, yaralandığını müşahade etmiş, kazanılan zaferler çetelerinin acısına bir nebze olsun teselli olmuştu. Tüm nâ-müsait şartlara rağmen Maraşlı’nın yek-vücut olarak mücadele vermesi vatanın selametine olan inancı artırıyordu. Üşütmenin ve yorgunluğun tesiri yavaş yavaş kendini hissettirmiş, birazcık rahatı kaçmıştı. Aslında biraz dinlenmeyi de düşünmüyor değildi. Ancak duracak zaman olmadığını çok iyi biliyordu. Canını dişine takmalıydı. İğrenç dişlerini Maraş’ın kalbine saplanmaya çalışan Fransız-Ermeni canavarlarının dişleri sökülmeden sırtını sıcak yatağa koymamaya ahd etmişti, ya da kara toprağa… Bu son harekat planında çetelere önderlik edebilecek iki kişiden biriydi. Diğeri ise Arslan Bey…
Rahatsızlığı dolayısıyla Arslan Bey’in harekatı idare etmek istemesini göze alamadı. Arslan Bey’e bir şey olması durumunda kumanda merkezi çökebilir, mücadele akamete uğrayıp, bunca fedakarlık hebâ olabilirdi. Çetelerinin hazırlıklarına baktı, gözleri yaşardı. Rahatsızlığını unutmuş, kendinde bambaşka bir kuvvet, bir iştiyak hissetmişti. Hemen hazırlanmaya başladı… Gönlünde farklı hisler yer almaya başlamıştı. Yerinde duramıyor, biran önce harekat planını devreye sokmaya can atıyordu. Hiç böyle hissetmemişti. Kim bilir, belki harbin başından beri kovaladığı şehadete bu sefer kavuşabilecekti… Her fırsat bir ganimetti…
Burada söz, hem tarih yapan hem de yaptığı tarihi yazan Aslan Bey’indir;
“ …… Evliya çağrılıp Kılıç Ali ile görüştüğümüzü, Şıh Mahallesini kurtarmak için bugün bizim kuvvetlerimizin Çaşıbaşı’nda ve Arasa Hanı’na karşı taarruz ve harekete geçerek düşmanı tazyik ve imha etmeye ve Divanlı’dan inecek kuvvetlerle iki taraftan çevirme hareketi yapılmasına karar verildiğini belirtip,
- Hareketi idare etmenizi rica ediyorum, deyince “rahatsızım” demesi üzerine,
- Siz burada harekatı idare ediniz, ben giderim, diyerek hazırlığa başladım. Evliya, kuvvetleri arasında bulunan ve Süleymanlı’dan gelen Çeçen Şahin, Davut, Bat Musa ve bizim siperlerden cesur kimselerle hazırlık yapıldığını seyir iderek, nihayet dayanamayarak;
- Siz giderseniz burası tehlikeli bir yer olur. Burada sizin yerinizi hiç kimse tutamaz, sizin gitmeniz doğru değildir. Madem gitmekte ısrar ediyorsunuz, ben gideyim, diyerek hazır bulunan Ahmet Çavuş’u gönderdi. Palaska ve tüfeğini getirtti.
Arkadaşları alarak hareket etti. Bedesten’i düşmandan temizledikten sonra Taşhan ve Arasa Hanı’na taarruz eyledi. Çok büyük cesaret ve gayretle harp ediliyordu. Handaki Tunuslu Arap askerlerinin, Evliya’ya teslim olacaklarını söylemesi üzerine Evliya ve arkadaşlarının dikkatsiz hareket ederek, ayağa kalkması üzerine yanında bulunan Çeçen Şahin ve Hafız Ökkeş üzerine handa mazgalda bulunan Ermeniler ateş ederek, her üçünü de şehit ettiler. Birkaç yaralı da vardı. Haberi duyan şehir büyük bir mateme büründü. Çünkü en kıymetli ve cesur kahramanımızı kaybetmiştik. Büyük bir cenaze merasimi yaparak Acemli Camii’ne defnettik”
Evliya Efendi çetelerinden olan ve onun şehadetiyle neticelenen harekata bizzat katılarak Evliya Efendi’nin şehadetine tanık olan Mağralı Mahallesinden Mamık Ahmed oğlu Gazi Mehmed Abama o günü anlatıyor:
“…Ben milli mücadele döneminde yirmi yaşlarındaydım… Bendeniz Mağralı Mahallesi halkındanım… 18-20 yaşındaki gençler göreve çağrılıyordu… Mağralı, Acemli, Devecili, Karamanlı mahalleleri mıntıka kumandanı İbrahim Evliya idi. Evkaf Müdürü olan bu zat çok bilgili ve cesurdu. Bizler de onun maiyetinde idik… Arslan Bey idaresinde Kuva-yı Milliye teşkilatı kuruldu. Onun kadar cesur adam ben görmedim…
…Duyduk ki Taşhan’da bir Müslümanı kaçırmışlar. Orada gözlerine köstek çivisi çakarak, kol bacak koparmışlar (Şehit Üzümsuyu Mehmed Efendi)… Taşhan’daki vahşet olayı yüreğimizi hoplattı… Evliya Efendi ile 200 çete bir olup, bu olayın bir daha tekrar etmemesi için Taşhan’ı teslim alamazsak da tesirsiz bırakmayı düşündük. Acemli Mahallesi’nden sokaklar arasından ve dere içinden emekleyerek Saraçhane Camisi yanına sokulduk. Fırınlardan hamur tekneleri aldık. İçlerine toprak doldurarak önümüze koyduk. Teknelerle emekleye emekleye, sürüne sürüne şimdiki Bombarşa’ya vardık. Bombarşa’nın güneyindeki kapı önüne mevzilendik.
Taşhan’ı basacağız. Ama Kapalı Çarşı’dan sinek geçemiyordu. Bir adım ileri gitme imkânını bulamadık. Bir taraftan kurşunlar vızıldıyordu. Öte yandan el bombaları üstümüze fırlatılıyordu… Birinde bombayı def edemeden patlayıverdi. Kurbağalar gibi yere serildik. Altımızdan sel suları akıyordu. Bomba parçalandı. Parçanın biri benim gözüme isabet etti. Yüzüm alkanlar içinde kaldı. Başımda sarılı kufiyemle gözümü bağladılar.
Eskiden dabakhane Kapalı Çarşı yanındaydı. Oraya girdik. Lakin Taşhan’ın tam cephesine düşmüş olduk. Bu sırada “dahilek, dahilek” diyen bir ses duyuldu. Peşinden “ene müslim, ene müslim” diyorlardı… Bunu duyan İbrahim Evliya sıçrayıp, yaralı Arab’ın yanına varmak istedi. Onu kurtarmaktı gayesi. Siperden başını kaldırsın ya; göğsünden ve muhtelif yerinden vuruldu. İşte o anda bir ulu çınarımız yıkılmış oldu. Evliya Efendi ile iki çetemiz daha vurulmuştu. Şehitlerimizi orada bırakır mıyız? Ayaklarından çekerek kurtardık.
… Evliya Efendi’nin ölümüyle bizim mıntıkanın beli kırılmıştı. Yerini dolduracak kimse bulmak güçtü. Şehrin batı cephesi çöküyor diyenlere karşı; Hayır! Evliyamız ölmedi, diyor kendimize moral veriyorduk, ama ne fayda yiğit insan göçmüştü.”
Gazilerden Yörükselim Mahallesinden Durdu Sucu da vakayı şöyle anlatıyor:
“Evliya Efendiynen biz de gittik çarşıya, harbe… Evliya Efendi’den gene Bekirinen ikimiz Ekmekçi Emin’in fırının damında, Arasa Hanı’nda Tunuslular’a teslim olun di. Arapça konuştu onlarnan. Sen meydana çıkta teslim olak, dediler. Orda Evliya Efendi şehit düştü.”
Tunusluların teslim çığlıklarında samimi olup olmadığı hiçbir zaman cevap bulamamıştır. Ama Ermeni eşkıyasının bu fırsatı değerlendirmekte tereddüt etmediği muhakkaktır. En çok kin duydukları, en büyük düşmanlarından birini vurmak hayattaki en büyük arzularındandı… Ama ona ne kazandırdıklarını asla öğrenemeyeceklerdi…
O, fani dünyada son nefesini verirken, Sure-i Tevbe’nin; “Şüphesiz Allah, müminlerden canlarını ve mallarını cennet karşılığı satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler” mealindeki ayet kulaklarında yankılanıyor, kapanmak üzere olan gözlerine yer yer yanan Maraş’ın alevleri yansırken; çoktan o gözler bekâ yurdundaki makamını seyre dalmıştı bile… Şehadet bu olsa gerekti…
Ecel gelende tedbir nâ-çâr imiş
Hükm-i kazâ bugün şehadet imiş
DEVAM EDECEK