Site icon Teketek Haber

SELÇUKLU DEVRİ KAHRAMANMARAŞ YÖRESİNİN TÜRKLEŞMESİNDE BOZKIR TÜRK KÜLTÜRÜNÜN ETKİSİ

Yrd. Doç. Dr. Kürşat KOÇAK[1]

Giriş

Bozkır Türk kültürünün meydana geldiği bölgenin Orta Asya’da Altay dağları civarı olduğu ilim âlemince düşünülmektedir. Orta Asya’da ilk olarak tarım yapan Türklerin ataları zamanla nüfus artışı ve tarım alanlarının yetmemesiyle Andronova kültüründe tarım faaliyetlerini bırakıp konargöçer bozkır kültürünü meydana getirmişlerdir.  Orta Asya’da tabiat ve iklim, etkisini en fazla eski Türk hayatı üzerinde göstermiştir. Diyebiliriz ki, Türk’ü “göçer evli” yapan Orta Asya’nın tabiat ve iklim şartlarıdır. Çünkü Orta Asya’nın tabiat şartları besiciliğe verdiği kadar tarıma imkân vermemiştir.  Besicilik de, Türkleri göçebe bir hayat sürmeye zorlamıştır. Böylece Türk atlı göçebe hayatı doğmuş ve gelişmiştir. At ve koyun, göçebe hayatın iki temel unsurudur ve her iki hayvan da sürüler halinde beslenmektedir.[2] Orta Asya’da meydana gelen kültürün konar ve göçerlik üzerine kurulu olması toplumun kendine has gelenekleri meydana getirmesine yol açmıştır. Orta Asya’da meydana gelen bozkır kültürü Ortaçağ’da da etkilerini sürdürmüş ve büyük devletlerin kurulmasında etkili olmuştur. Özellikle Ortaçağ’da kurulan ve bozkır kültürünün özelliklerini taşıyan Büyük Selçuklu Devleti’nin hükümdarı Sultan Alparslan’ın Anadolu’nun kapısını Türkmen boylarına açması ile Anadolu tamamen Türkleşme yoluna girmiştir. Maraş bölgesi de bu fetih hareketlerinin mihenk taşlarından birisi olmuştur. Maraş, Ahır Dağı’nın eteklerindeki Maraş Ovası bunun yanında bol sularıyla Ceyhan Irmağı, Aksu ve Erkenez Çayı ile Bozkır konargöçerlerinin dikkatini çekmiştir.[3]

Bozkır Kültürünün Anadolu’ya Taşınması

Bozkır kültürünün Anadolu’ya gelişi ilk defa İskitler zamanında, M.Ö.685 yılından itibaren olmuştur. Saka/ İskit adıyla bilinen kavim Mançurya’dan Macaristan’a kadar çok geniş bir coğrafyaya yayılmış bir bozkır kavmidir. Onlar doğudan batıya hareketlerinde Hazar Denizi’nden batıya geçtiklerinde Kafkaslardan Anadolu’ya doğru yönelmişler ve Urartu Devleti’ni ortadan kaldırdıktan sonra Anadolu içlerine girmişlerdir.[4] Türkler 395 yılında Anadolu’ya Avrupa Hunları zamanında keşif için gelmişlerdir. Türkler, Doğu Roma topraklarına Hunlar ve yanlarında İskitler ile iki koldan akınlar düzenlediler. Anadolu’nun içlerine doğru 395 yılında pek de başarılı olmayan bir sefer düzenlediler. Anadolu’da Kapadokya ve Suriye sınırına kadar geldiler.[5] Maenchen-Helfen’e göre Hunlar başarılı olamadılar ancak uzun mesafelere sefer yapabileceklerini gösterdiler.[6] Kafkasya üzerinden Anadolu’ya vuku bulan Türk harekâtının ikincisi Avrupa Hunlarına bağlı olan Ağaçerilerin[7] eseridir. Sasani kaynakları bunlara “Ak-katlan”, Bizanslılar ise “Akatzir” adını vermekteydi. Azerbaycan’a yerleşen Ağaçerilerin bir kısmı 1180-1412 yılları arasında Halep ve Şam arasına yerleşmişlerdir. Karakoyunlulara bağlı Ağaçerilerden bir grup ise XIII. yüzyıldan itibaren Maraş bölgesinde yaşamlarını sürdürmüşlerdir.[8] Ağaçeri Türkmenlerinin Anadolu’ya ne zaman ve nasıl geldikleri şu ana kadar tam olarak açıklanamamıştır. Onların Anadolu’ya Selçuklu Türklerinden önce gelmiş olmaları kuvvetle muhtemeldir.[9]

Onbirinci yüzyıldan itibaren Bizans’ın Anadolu’da zayıflaması ve Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan’ın usta bir strateji ile Anadolu’ya yönelip Malazgirt Zaferi ile yeni arazileri fethetmesi ve Alparslan sonrası Selçuklu sultanlarınca da bu politikanın devam ettirilmesi Anadolu’nun Türk vatanı olması sonucunu ortaya çıkartmıştır. Malazgirt Zaferinden sonra Türkler 15-20 yıl gibi kısa bir sürede Anadolu’nun büyük bir kısmını fethetmişlerdir. Zira bir ülkede hâkimiyetin kalıcı ve devamlı olabilmesi için sadece askeri güç ve üstünlük yeterli olmamaktadır; aynı zamanda iyi işleyen idari teşkilatlar kurmak, yerleşmek ve kalıcı kültür eserleri meydana getirmek de gerekmektedir. Bunun için Türkler, Anadolu’da İznik, Konya, Kayseri, Çankırı, Sivas, Niksar, Tokat, Malatya, Maraş, Erzincan, Divriği, Şebinkarahisar, Erzurum, Bayburt, Ahlat, Harput, Bitlis, Diyarbakır, Mardin gibi şehirlerde ilk devletlerini ve beyliklerini kurup idarelerini oluştururlarken aynı şehirlerde yerleşmeye, şehir hayatına geçmeye ve kalıcı kültür eserlerini meydana getirmeye de başlamışlardır.[10]

Anadolu toprakları üzerine yapılan bu üçüncü dalga fetihler sırasında XIII. yüzyılda Maraş bölgesindeki Ağaçeriler ormanlık alanda yaşamaktaydılar. Karakoyunlu Devleti’nin kurucusu Kara Mehmet’in kız kardeşi Tatar Hatun bu Maraş Ağaçeri Türklerinin reisi ile evlendirilmişti ve bundan Ağaçeri reisinin Mehmet isimli oğlu doğmuştu.[11]

Selçuklu Devleti, emniyet ve siyasi sebeplerle, Moğol istilası üzerine Anadolu’ya gelen Türkmen topluluklarının daha çok uçlarda yerleşmelerine müsaade ettiğinden, Türkmenlerden kalabalık topluluklar, Kilikya’daki Ermeni Krallığı ile Eyyubilere karşı Selçukluların sınır bölgelerini teşkil eden Maraş ve Malatya bölgelerini yurt tuttular. Bunlara Ağaçeri yani orman insanı denildi. Buna göre Ağaçeri, kavmi bir mana taşımadığı gibi daha sonraları da böyle bir mana kazanmamıştır. Eski Anadolu Türkçesi’nde ve hatta Osmanlıcanın ilk devrinde “er” kelimesiyle yaygın bir şekilde birleşik adlar yapılıyor ve bu adlar topluluk ve şahıslara veriliyordu. Yaban Eri (Halep Türkmenlerinin Sivas’ın güneyinde yaylaya çıkan kolu), İl Eri (toplama asker), XVI. yüzyılda yaşayan Dağ Eri, Türk Eri ve Düğün Eri gibi oymak adları buna örnek olarak zikredilebilir. Bunlardan başka uç eri (sınırda yaşayan), Kum eri (çölde yaşayan) gibi adların da kullanıldığı görülmektedir.[12]   İlk olarak Maraş’ın fethi için Türk boyları çeşitli keşif hareketlerinde bulunmuştur.  Çavuldur Çaka Bey’in Maraş’ı kuvvetle muhtemel 1071-1072’de fethettiği düşünülmektedir. Sultan Alparslan ve Melikşah zamanlarında Anadolu’nun fethine katılan Afşin Bey, 1078-79’da Melikşah’ın emriyle Tutuş’un hizmetine girmiştir. Afşin Bey’in Maraş bölgesine de girdiği ve Afşin tarafında fetihler yaptığı tahmin edilmektedir. Çünkü onun adına izafeten burada Tell-Afşin (Günümüzde Afşin’in güneyinde Höyüklü Köyü) adında bir yer bulunmaktadır.[13] 1097 yılına kadar Türklerin elinde kalan Maraş bu tarihten sonra Haçlıların istilasına uğradı.[14]   Bu konuda ilk kroniklerden Urfalı Mateos Vekayinâmesi’nde şu bilgiler verilmiştir:

“ 585 (16 Şubat 1136-14 Şubat 1137) tarihinde Danişmen’in oğlu emir Gazi’nin oğlu Sultan Mahmud (Muhammed) büyük bir ordunun başında olduğu halde Maraş memleketine geldi ve Keysun şehrine karşı yürüyüp bağbozumu mevsiminde köylerde manastırları tahrip etti O, şehre karşı karargâh kurmuş vaziyette altı gün kaldı, fakat ne istihkâm yaptı ne de mancınık kurdu ve ne de bir ok attı. O, orada sakin bir surette oturup nehrin suyunu kesmek, bahçeleri bozmak, öteye beriye akınlar yapmak ve ganimet biriktirmekle meşgul oldu.”[15]

Buradan anlaşılmaktadır ki bozkır kültüründe ağır kuşatma silahı olmadığı için şehri araçlarla kuşatmayan Türkler bölgeyi keşfetmiş ganimet toplamış ve klasik usulle şehrin su ve gıda ihtiyacını kesmiştir. Ayrıca bozkır kültürüne ait sabırla düşman karşısında psikolojik harp yapmıştır. Bu keşif Maraş bölgesinin ikliminin ve coğrafyasının da tanınması açısından önemlidir. Maraş 1136’da Danişmendli Melik Muhammed tarafından fethedilse de bu fetih kalıcı olmadı. Maraş bölgesindeki Haçlı hâkimiyetine Selçuklu Sultanı I. Mesud son verdi.[16] Ayrıca Maraş’ın jeostratejik konumu dolaysıyla da alınması mecburiydi. Papaz Grigor şu bilgileri vermiştir:

“Müslümanların Mesut adlı hükümdarı, birçok askerin başın olduğu halde geldi. Bu, 598 (1149-1150) Haç yortusu gününde Maraş şehri, kısa süren bir muhasaradan sonra onun tarafından zapt edildi, çünkü bu şehir muhafızlardan mahrum kalmıştı. O, bu gün Tılbaşar denilen Til Avedyatz mıntıkasına akın etti ve orada rastladığı bütün insanları kılıçtan geçirdi.”[17]

Maraş bölgesi Türkmen boyları tarafından fethedildikten sonra hızla Türkleştirildi. Özellikle bölgenin iklimi bozkır kültürü hayvan besiciliğine ve avcılığa uygundu. Bu durumu bize en güzel anlatan “Cenup’ta Türkmen Oymakları” adlı eseri ile Ali Rıza Yalman (Yalgın) olmuştur. Yalman bölgeyi 1933’ te gezip eserini hazırlamıştır. Selçuklu devrinde bölgeye gelen Türkmenlerin gelenek ve kültürlerinin yaşadığını eserinde tespit etmiştir.

“Özellikle Berit dağları konargöçer hayvancılık için uygun alanlardır. Berid dağlarının meşhur yaylaları, Ayran pınarı, Yedikardeş pınarı, Alapınar, Karagöl gibi isimlerle anılır. Bu yaylaların Alapınar’dan başkası tamamen dağın tepesindedir. Berit dağında meşhur avlar da bulunur. Geyik, ayı, kurt gibi av hayvanları hala avlanır. Berit dağı, 30-40 kilometre uzunluğunda, yaklaşık olarak 15-20 kilometre genişliğinde ve 2040 metre yüksekliğinde olup Binboga dağlarından sonra en yüksek dağdır. Dağın otunun ve suyunun çok bol olup hayvanlara çok yaradığı herkes tarafından söylenir. Eskiden bu bölgede Cerit, Tecirli, Bozdoğanlı, Avşarlı oymakları yaşarmış.”[18]

“Binboğa’nın güneyinde en meşhur nehrin ismine Kömürsuyu denilmiştir. Kömürsuyu’nun gözü Binboğa’nın ortasında Aksu bölgesindedir. Bu suyun bir kaynağı da Taşoluk’tadır. Kömürsuyu, Binboğa’nın güney eteklerinden çıkan birçok pınarları alarak dağın güneyine dökülür ve Göksuya karışır.”[19]  “Binboğa dağı; bütün Boğa dağlarının (Yani Torosların) başı olduğundan bu ismi almıştır. Bu dağın üstü ufak ufak tepelerle donanmış boğalar gibi çökermiştir. Bunun için buna Binboğa ismi verilmiştir.”[20]

“Binboğa dağlarının doğusunda tamamen yerleşmiş aşiretlerle dolu olan Nurhak Dağı, Türkmenler arasında efsaneli ve meşhur bir dağdır. Ceyhan suyunun gözünden ve kuzey doğusundan güney batısına doğru uzanarak Maraş ve Sof dağlarında Amanoslara bağlanan bu sıra dağların tam ortasındaki yaylaya Nurhak Dağı ismi verilmiştir. Nurhak Dağı eteklerindeki çam ormanları ve dar yerlerdeki buz gibi pınarları insana hayat verecek kadar güzeldir. 3050 metre yükseklikteki Nurhak Dağı, vaktiyle Barak, Savcı, Cerit Karabuçlu, Beydilli aşiretlerinin biricik yaylalarından biriymiş.”[21]

Nurhak yaylaları ise şunlardır: Güllüce Yaylası, Akpınar Yaylası, Beysöğüt Yaylası, Yamrıtaş Yaylası, Issırganlı Yaylası, Yapraklı Yaylası, Abeş Yaylası’dır.[22]   Nurhak dağlarında ölü adetleri Bozkır Kültürü geleneklerine uygundur. Bozkır kültürü yoğ törenlerinde saç kesme ve yüz kesme âdeti mevcuttur. Ayrıca Pazırık kurganlarından kesilmiş atkuyrukları bulunmuştur. Kazak-Kırgız yas gelenekleri arasında saç kesme âdeti vardır. Kazak-Kırgızlarda ölünün gömüldüğü gün, dul kalan zevcesi ile kızlarının saçlarını kesmek âdettir. Beltirlerde ölü gömülürken, karısının saçları çözülerek ortadan kesilir. Hiungnular, kesilen saçları, diğer kıymetli şeylerle beraber mezarın içerisine koyarlardı.[23] Nurhak Dağı’nda ölünün mezarı başında ateş yakmak âdettir. Bunun sebebi ise öbür dünyada ölüye ışık sağlamaktır. Yine Nurhak Dağı’nda ölü aşı yapmak esaslı bir alışkanlıktır. Ölülere ağıt yakmak Kur’an okumak kadar gerekli bir âdettir.[24] Bu bölgede matem ve intikam maksadıyla atların kuyrukları kesilir. Bir atın sahibi cesur ve çok gençken ölürse, at sahibinin karısı veya yakın akrabalarından bir genç kadın, atın kuyruğundan bir parça keser ve kılları yakar. Fakat bunu kimseye söylemez.[25] Bölgedeki Türkmenler arasında bozkır kültürüne ait üç tip çadır evi vardır. Bunlar; Alaçık, Topak, Kara çadır veya Çul çadır ismini taşır.[26]

Maraş Türkmenleri sütü pişirdikten sonra içine az miktarda yoğurt, yani damızlık katılır, karıştırılır ve bulanır. Süt koyulaşırsa, soğutulur; Kımız’ın diğer isimleri de “Yepinti” ve Bulama’dır.[27] Bu içecek Orta Asya’da yapılan kımıza benzemektedir.

Göçebeler, kullandıkları eşyaların dayanıklı, sağlam, konup göçmeye elverişli ve portatif olmasını baştan düşünmek zorundadır. O yüzden eşyaları daima bu cinsten olmalıdır. Yürükler koyun, keçi, sığır ve avladıkları av derilerinden birçok eşya yaparlar. Bu eşyalar; pösteki, çarık, kocuk, sofra, su tuluğu, yanlık, su kovası ve dağarcık gibi isimler alır.[28]

Sonuç olarak Maraş coğrafyası bozkır kültürüne ait Türkmen boyları için iklimi ve bol suyu ile çok uygundu. Konargöçer hayvan sürüleri olan Türkmenler bölgenin fethedilmesinde ve Türkleşmesinde önemli rol oynadılar ve yüzyıllar boyunca bölgede yaşadılar. Türkmen boyları yerleşik kültüre geçmelerine rağmen 1900 ‘lü yılların başına kadar geleneklerini devam ettirdiler.

 

KAYNAKÇA

BULUÇ, Sadeddin; “Şamanizm”, Türklük ve Şamanlık İçinde, Örgün Yayınevi, İstanbul 2008.

ÇAY, Adhülhaluk; Anadolu’da Türk Damgası (Koç heykel-Mezar Taşları ve Türklerde Koç-Koyun Meselesi), Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1983.

DURMUŞ, İlhami;  “Sakalar Hunlar Döneminde Anadolu’da Türk Varlığı”, Z. Türkmen içinde, Eski Ön Asya Uygarlıklarından Günümüze Anadolu’da Türk Varlığı Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları,  Ankara 2008, (s. 83-101).

GÖKHAN, İlyas;  Başlangıçtan Kurtuluş Harbine Kadar Maraş Tarihi, Ukde Kitaplığı, Kahramanmaraş 2011.

GÖKHAN, İlyas; Selçuklular Zamanında Maraş, Kahramanmaraş Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü, Kahramanmaraş 2013.

KOCA, Salim; “Diyar-ı Rum’un (Roma Ülkesi=Anadolu) ‘Türkiye’ Hâline Gelmesinde Türk Kültürünün Rolü”, Eski Ön Asya Uygarlıklarından Günümüze Anadolu’da Türk Varlığı, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara 2008, (s.1-43).

KOCA, Salim; Türk Kültürünün Temelleri, C.II, Ankara 2003.

MAENCHEN-HELFEN, J.Otto;  Theworld of the Huns “Studies in Their Historyand Culture”  University  of  California Press / Berkeley/ Los Angeles/London/ 1973.

MATEOS, Urfalı; Urfalı MateosVekayi- Namesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), (Terc. Hrant D. Andreasyan), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2000.

ORKUN,  H. Namık; Attila ve Oğulları, Remzi Kitaphanesi, İstanbul 1933.

PRİSKOS; Avrupa Hunları, Terc. Ali AHMETBEYOĞLU, TDAV Yayınları,  İstanbul 1995.

SİNOR,Denis; “Hun Dönemi”, D. Sinor içinde, Erken İç Asya Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul 2000, (s. 245-282).

SÜMER, Faruk;  “Ağaçeriler”,  Diyanet İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, (1988).

SÜMER, Faruk; Kara Koyunlular (Başlangıçtan Cihan Şah’a Kadar), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1992.

YALMAN, (YALGIN) Ali Rıza; Cenup’ta Türkmen Oymakları II, (Hazırlayan, Sabahat EMİR),  Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2000.

 

[1] Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi kursatkocak@nevsehir.edu.tr

 

[2] Koca, 2010: 13-14.

[3] Gökhan, 2013:7.

[4] Durmuş, 2008: 89.

[5] Priskos,1995:9;Orkun,1933: 19.

[6] Maenchen-Helfen,1973:53,57,58.

[7]Priskos eserin bir bölümünde Theodosius, Attila ve Karadeniz sınırındaki Akatzir (Akatir) halkının karıştıkları küçük bir olayı anlatır. Onun aktardığına göre Theodosius bu halkla Hunların gerisindeki bir halkla bağlaşmak için başvurdu. Fakat adı açıklanmayan Roma elçisi kabalık yaparak Kouridakhos isimli resini kızdırdı, o da Attila’ya gidip olanları anlatarak kendi kabilesinin bağımsızlığını sağladı; oysa diğer Akatzir reisleri, Attila’nın büyük oğlu Ellak’a boyun eğmek ve onun yönetimine girmek zorunda kaldılar. Akatzirlere karşı açılan sefer, yaklaşık olarak 445 yılına tarihlenebilir.  Priskos bize Akatzirler’in İskit etnik grubundan olduğunu söylüyor, ama bir başka yerde onlara Hunlar diyor. Bu dönemde, İskit ve Hun terimlerinin açıkça tanımlanmış içerikleri yoktu. Akatzir adının kökünü bulmak için girişilen ısrarlı etimolojik denemeler, bunun Türkçe Ağaç eri demek olduğu yolundaki eski ve basit açıklamadan daha yüksek ihtimal taşıyan sonuç vermemiştir. Ağaç eri uygun bir etnik addır. Priskos’tan yüz yıl sonra Jordanes, Akatzirlere tarımla uğraşmayan, ancak sığır yetiştiriciliği ve avcılıkla geçinen güçlü bir halk diyor. Eski düşünce herhalde geçerlidir: Akatzirler orman kuşağının, belki boyun eğmeyen, ama kendileri de emperyal tutkular besleyen bir halkıydı. Sinor, 2000:263.

[8] Çay, 1983: 131.

[9] Gökhan, 2013:109.

[10] Koca, 2008: 16.

[11] Sümer, 1992: 30.

[12] Sümer,1988: 460.

[13] Gökhan, 2013: 20-21.

[14] Gökhan, 2013: 29.

[15]Mateos, 2000: 287.

[16] Gökhan, 2011: 24.

[17] Mateos, 2000: 301.

[18] Yalman, 2000: 346.

[19] Yalman, 2000: 360.

[20] Yalman, 2000: 360.

[21] Yalman, 2000: 413.

[22] Yalman, 2000: 415.

[23] Buluç, 2008:169.

[24] Yalman, 2000: 420.

[25] Yalman, 2000: 450.

[26] Yalman, 2000: 437.

[27] Yalman, 2000: 463.

[28] Yalman, 2000: 469.

This website uses cookies.

This website uses cookies.

Exit mobile version