Der ki Sigmund Freud;
“Bir gün dönüp geçmişe baktığınızda, mücadelelerle geçen yılların hayatınızın en güzel yılları olduğunu fark edeceksiniz.”
İmkansızlıkların çağı, yorgunluğun yüzyılı diyebilir miyiz? Deriz.
Eskilerin genel bir alışkanlığı vardır belirli aralıklarla sürekli tekrar ederler “Siz de genç misiniz? Ben gençken ooo…” diye devam eder. Bir yandan haklılar, büyük bir yandan haksız. İlla ki her dönemin inanılmaz zorlukları vardı, illaki onlarda geçtiler bilmediğimiz birçok engebeden, anlıyorum. Fakat bizim yorgunluklarımız ve savaşlarımız çok daha yorucu bir hal almaya başladı. Kadın, erkek, çocuk demeden geçim davasına dönüştü yaşam. Kazanmanın diktesi her gencin ensesine binen Azrail gibi kabus olmaya başladı. Eğlenecekleri, gezecekleri, sosyalleşecekleri yerde bir birleri ile yarış halinde düşmanlaşıyorlar. Gelecek kaygısı, işsizlik sorunu, iş buldunuz mobbing sorunu, okula gittiniz masrafları büyük sorun, devlet desteği alsanız geri ödemesi sorun. Eğitim ve öğretim sürecinde ağır şartlar altında çalışmak zorunda olan gençlerin omuzlarına binen sorumluluğun farkında mıyız? Herhangi bir üniversite kazanana kadar döktükleri ter, yetmezmiş gibi eğitim sürecinde ailelerine yük olmamak için verdikleri mücadele, üstelik hepsini aşıp mezun olduklarında işe yaramayacak olan diplomaları kimlerin vebali ola ki acaba? Bana hak verdiğinize inanıyorum. Sadece içinde bulunduğumuz durum değil ciddi bir şekilde teknoloji savaşları, psikolojik savaşlar seyretmeye başladı önümüzde. Birlik ve beraberliğin bittiği, tahammülsüzlüğün, geçimsizliğin hat safhalara ulaştığı ve ortak payda da bizi var eden dinamitlerin artık bizi yok etmeye hazır silahlara dönüştüğü gerçeğiyle karşı karşıyayız. Tüm bunların karşısında kimsenin bireysel olarak savaşacak gücü kaldığına inanmıyorum.
Eski toprak ne bilir şimdi ki gençlerin halini. Organik tohumdan, organik topraktan, organik gübreden yetişmiş büyümüş olan ağacın dalından yediği meyvesinin tadını bilir. O topraklarda yetiştirdikleri meyvelerin, sebzelerin tadını bilir. Biz de tüm o tatların sunilerini biliriz, çürük meyveleri organik Pazar tezgahından fahiş rakamlarla alıp doğal beslendik zannederiz. Temiz havanın ciğerlerinde ki bayramını bilir. Komşusuyla iletişimin, yardımlaşmanın tadını bilir. Sohbetin, muhabbetin, dinlemenin lezzetini bilir. Balın, kaymağın hasını bilir. Peynirin zeytinin halisini bilir.
Sigmund Freud gibi bir gün geçmişe dönüp baktığımızda o mücadelenin mecburiyet olduğunu bilerek üstelik bilinçli bir şekilde teslim etmiş olacağız o en güzel yıllarımızı.