Teketek Haber

KAHRAMANMARAŞ’IN TARİHİ

KAHRAMANMARAŞ’IN TARİHİ
21 Eylül 2018 - 11:35

TARİH İÇİNDE MARAŞ

MARAŞ ADININ KAYNAĞI

Maraş’ın, 7 bin yıl öncesine kadar uzanan bir tarihi vardır. Maraş kentinin adı ile ilgili en eski, en önemli yazılı kaynaklar M.Ö. 9. yüzyıldan başlayıp 8. yüzyılın sonlarına kadar takip edilebilen Yeni Asur Dönemi metinleridir. M.Ö. 9. yüzyıl ortalarına rastlayan Asur krallarından Tiglatplazer zamanından itibaren başlayıp, II. Sargon zamanına yani M.Ö. 8. yüzyıl sonlarına kadar her yıl Anadolu’ya yaptıkları askeri seferlerin anlatıldığı yıllıklarda, “Gurgum Krallığı” ve bu krallığın başkenti “Markaşti“ veya Markasi”den söz edilmektedir. Bu isimler II. Sargon (722-705)  dönemi tabletlerinde sıklıkla geçer ve bu dönemde Maraş önemli bir Asur Eyaletidir.  Son yapılan araştırmalara göre “Markasi“ veya “Markaşti” kelimesi iki kelimeden meydana gelip bir isim tamlamasıdır. Yeni Asurca “Mar” oğlu anlamına gelmektedir. “Kaştu” ise ok anlamındadır. İki kelimenin birleşmesiyle imla kuralı gereği Markasi veya Markaşti olmuştur. Buna göre ise “Markasi” veya” Markaşti” “Okunoğlu” veya “Okçununoğlu” anlamına gelmektedir.

Maraş adının ilk kez Yeni Asur Dönemi kaynaklarında geçtiği ve bugünkü ismin oradan geldiği kanıtlanmıştır. Geç Hitit Devletlerinden biri olan Gurgum Krallığı Maraş bölgesinde kurulmuştur ve bu krallığın merkezi de Markasi veya Markaşti’dir.

M.S. I. yüzyılda Roma İmparatorluğu bölgeyi ele geçirince Maraş’ın adı “Germanicia” olmuştur. Roma ve Bizans İmparatorluğu döneminde bu adla anılan şehir Müslüman Araplar tarafından fethedince ilk ismi olan Markasi veya Markaşti’ye dönülmüş ve kelime Mer’aş veya Maraş şeklinde telaffuz edilmiştir. Bunların yanında Maraş adının Arapça “zelzele – titreme” anlamına gelen “Re’aşa / Yer’aşü” fiilinden türeyerek “Mer’aş” olduğunu da iddia edenler vardır. Osmanlılar döneminde Maraş’ın adı bölgede Dulkadiroğulları/Zülkadiroğulları Beyliği’nin kurulmasından dolayı “Zülkadiriye” şeklinde de anılmıştır. 

 İLK ÇAĞ DÖNEMİNDE MARAŞ               

Maraş ve çevresinin tarih öncesi devirleri tam olarak aydınlatılamamıştır. Çünkü bölgede bulunan birçok höyükte kazı çalışmaları yapılamamıştır. Sadece Maraş’ın 35 km. güneydoğusunda bulunan Domuztepe Höyüğü’nde şu anda hala devam eden kazı çalışmalarında bölgenin M.Ö. 6500 yılına kadar giden tarih öncesi devrine ait arkeolojik buluntulara rastlanmıştır. Domuztepe Höyüğünün; Irak, Kuzey Suriye, Anadolu ve Akdeniz’i birbirine bağlayan ticaret yolunun kesiştiği bir nokta olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca Orta Asya’dan gelen İpek ve Baharat Yolları buradan geçmekteydi. Kuzey Suriye’de Tell-Halaf Höyüğü’nde çıkan arkeolojik bulgularla Domuztepe Höyüğü’ndeki bulguların birbirine benzerliğinden dolayı Halaf Çağı olarak adlandırılan bir medeniyetin bölgede yaşadığı anlaşılmaktadır.

Domuztepe Höyüğünden başka “Gani” ve “Bozdağlar”ın (Sarıl ve Ardıl köylerinin bulunduğu yer) güney yamaçları ile Maraş – Göksun yolunun sağına rastlayan Delihübek Dağı’nın eteğindeki Döngel Mağaraları’nda tarih öncesi devirlere ait bulguların ele geçirilmesi, insanların binlerce yıldan beri buralara gelip yerleştiklerini göstermektedir. Maraş’ın Orta Tunç Çağı’nda önemli bir konumda Mezopotamya ve Kuzey Suriye’yi Orta Anadolu’ya ve Doğu Anadolu’ya bağlayan yol güzergâhında olduğu görülmektedir. Mezopotamya’dan yola çıkan tüccarlar Birecik’ten Fırat Nehri’ni geçtikten sonra Maraş- Göksun yoluyla Kaniş ve Hattuşaş’a gitmekteydiler.

Hitit İmparatorluk Dönemi (M.Ö. 2000 – M.Ö. 1200)

Hititler, Anadolu’da hâkimiyet sürdükleri dönemde Maraş bölgesinde de egemen olmuşlardır. Hititler döneminde bu şehrin adına Maraj ve Markasi denilmektedir. Hititler döneminde Elbistan, Pazarcık ve Türkoğlu ilçeleri sınırları içinde birçok yerleşim merkezinin olduğu görülmektedir. Elbistan’ın Karahöyük harabelerinde yapılan kazılarda; Asur ticaret kolonilerine ait çanak, çömlek, tunç ve kemik kalıntıları ele geçirilmiştir. Hititlere ait anıtsal yapılara da rastlanmıştır. Izgın köyünde önemli bir Hitit yazılı belgesi bulunmuştur. Elbistan, Afşin ve Göksün dolaylarında bu dönemden kalma 50’den fazla höyük ve eser bulunmaktadır.

Geç Hititler Dönemi (M.Ö.1200 – M.Ö.660)

Hitit İmparatorluğu dağılınca onun yerine Geç Hitit Şehir Devletleri kurulmuştur. Bu önemli Geç Hitit Devletlerinden biri de klasik devirde Markasi denilen bu günkü Kahramanmaraş’ta kurulmuştur. Bilindiği gibi Gurgum Şehir Devletinin başkenti Markasi’dir. Gurgum adı II. Binyıl vesikalarında geçmemektedir. Maraş’ta kazı yapılmamış, sadece toprak üstü münferit buluntular ele geçmiştir. Bu eserlerden biri; üzerinde yedi satırlık Hitit Hiyeroglif yazısı bulunan bir Aslan (Maraş Aslanı) heykelidir. Asur Kralı III. Salmanassar’ın çağdaşı Gurgum Kralı Halparunda tarafından tanrısına vakfedilmiştir. Maraş Aslanının üzerinde yedi Gurgum kralının adı yazılıdır. Maraş Kalesi’nde bulunan bu aslan Hititlerden kalan en önemli eserdir. XVII. yüzyılda Maraş’ı ziyaret eden Evliya Çelebi bu aslanın kalede olduğunu yazmaktadır. Bugün üzerindeki yedi satırlık Hitit Hiyeroglif yazısının tamamı okunmuş olan Maraş Aslanı’ndaki ifadeye göre Gurgum şehir devletinin merkezi Markasi (Maraş)’dir. Hitit döneminden kalan diğer önemli eser ise “Fırtına Tanrısı”dır. Kabartmanın üzerindeki beş satırlık yazı okunamamıştır.

 Asurlular Dönemi (M.Ö. 660-612)

M.Ö. VIII. yüzyıl sonlarında Asur krallarından II. Sargon zamanında (M.Ö.721-705) Gurgum şehir devleti yıkılmış ve Maraş bölgesi Asurlulara bağlanmıştır. III. Salmanassar’ın Monolit denilen kitabesinde, Gurgum Kralı Mutalli’yi haraca bağladığından bahsedilmektedir. Asurlular döneminde şehir bir ara Urartuların yönetimine geçmiştir. Fakat daha sonra III. Tiglatpileser 743 senesinde Urartular ile ittifak kuran Geç Hitit şehir devletleri üzerine düzenlediği sefer sonrasında Gurgum Kralı Tarhulara’yı haraca bağlamıştır. Maraş, Asurlular’ın hâkimiyetinden sonra Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya gelen iki Türk kavmi Kimmerler ve İskit (Saka) hâkimiyetine girmiştir. Kimmerler’in Anadolu’daki hâkimiyetine Medler son vermiştir. Maraş, Asurlular için önemli bir ekonomik ve stratejik bölgeydi. Asurlular Mezopotamya- Kapadokya ticaretini Maraş üzerinden sağlamıştır. Maraş aynı zamanda verimli ovaları ile de ekonomik bir potansiyele sahipti. 

Medler Dönemi (M.Ö. 612-550)

Asurluların başkenti Ninova’nın Medler’e geçmesinden dolayı, Asurluların idaresinde bulunan Maraş ve çevresi de Medler’in egemenliği altına girdi (M.Ö. 612). Medler, sürekli yağmacı ve yayılmacı bir politika izlediklerinden ekonomik yönden güçlenemediler. Güney İran’da toparlanan Persler’in Ahameniş soyundan olanları, II. Kiros komutasındaki ordularıyla Medler’in üzerine yürüdüler. M.Ö. 550’de Medler’i yenerek bozguna uğrattılar.

Persler ve Kapadokya Straplığı Dönemi (M.Ö. 550-333)

Güneybatı İran’da Perslerin Ahameniş soyundan gelen II. Kiros, Medleri ortadan kaldırarak Pers İmparatorluğu’nu kurdu (M.Ö.550). Anadolu’yu istilaya başlayan II. Kiros, Lidya kralını mağlup ederek diğer Anadolu şehirleri gibi Maraş’ı da topraklarına kattı. Pers kralı I. Darius zamanında Anadolu’daki istila edilmiş şehirler idari bölümlere ayrıldı. Maraş şehri de Kapadokya Satraplığı’nın (Eyalet) sınırları içinde kaldı. 

Makedonyalılar Dönemi (M.Ö. 333-323)

Makedonya imparatoru Büyük İskender M.Ö. 333 yılında Pers İmparatoru III. Darius’u İssos’da (Ayas-İskenderun arasında) yenerek Doğu Akdeniz bölgesini hâkimiyet altına almıştır. Dolayısıyla Maraş da İskender’in eline geçmiştir. Böylece Maraş’ta Hellenizm Uygarlığı dönemi başlamış oldu. Bugün Göksun, Afşin, Elbistan, Andırın, Türkoğlu ve Maraş’ın geniş ovalarında bu dönemlere ait sikke, heykel, fresk ve sütun başları bulunmuştur. Adana’nın Tufanbeyli (Şar) ilçesinden başlayıp Göksun-Andırın-Çukurhisar ve Maraş’ın girişine kadar (Hasancıklı Mahallesi) kadar uzanan dağlık bölgede bulunan Kaya Mezarları İskender ve Selefkoslar zamanından kalmadır.

Selefkoslar Dönemi (M.Ö. 323-M.Ö. 64)

M.Ö. 323’de Büyük İskender’in ölümü ve Makedonya İmparatorluğu’nun kendiliğinden dağılması ile Makedonya İmparatorluğu toprakları onun generalleri arasında bölüştürüldü. Maraş, Büyük İskender’in generali Selecus Nikator’un (Selefkos) payına düştü. Asya Krallığı toprakları içinde yer alan Maraş, Selefkos’un ölümünden bir süre sonra yeniden Kapadokya Krallığı’na bağlandı.

Maraş, M.Ö. 221’de Trakya üzerinden gelen Galat topluluklarının egemenliğine geçti. Bu sıralarda Kapadokya Krallığı da sık sık Galatların baskınlarına uğruyordu. Sonra Pontuslular ile Kapadokyalılar birleşince büyük bir güç ve topluluk oldular. Bu defa Maraş tekrar alınarak Kapadokya Krallığı’nın egemenliği altına bağlandı.

M.S. 64’de Romalılar, bu bölgeyi, dolayısıyla Maraş’ı alarak kendilerine bağladılar.

Büyük Roma İmparatorluğu Dönemi (M.Ö. 64 – M.S. 395)

M.Ö. 192 yılında Romalılar, Anadolu’ya girerek Toroslar’a kadar Batı ve İç Anadolu’yu Selefkuslar’ın elinden alarak kendilerine bağladılar. M.Ö. 64 yılına kadar Selefkolar’a bağlı olan Maraş, bu karalığın merkezi Antakya’nın Romalılar tarafından alınmasıyla bu devletin eline geçti. Maraş’ı alarak Roma’ya bağlayan General Pompeius’tu.

Roma İmparatorluğu döneminde Maraş şehrinin adı Roma Generali Gaius Casear Germenicus’un onuruna “Germenicia” olarak değiştirildi. Germenicia Antik Kenti, Anadolu’da ki önemli Roma Antik Kentleri arasındaydı. Maraş, Roma İmparatorluğu döneminde oldukça gelişti.

Hititler’den kalan Maraş kalesi, Roma İmparatorluğu döneminde tamir edilerek güçlendirildi.

Ayrıca Göksun ve Andırın dolaylarında Romalılar döneminden kalma çok sayıda höyük, kale, kaya mezarları ve çeşitli yapı kalıntıları bulunmaktadır.

Kahramanmaraş İl merkezindeki Devlet Demiryolları İstasyonu’nun temel kazısı sırasında bulunan Doğu Roma İmparatoru “Hadriyanus”a ait Bronz Heykel Başı bulunmuştur. Hadriyanus’a ait Bronz Heykel Başı Ankara Arkeoloji Müzesindedir.

Bizans Dönemi (M.S. 395-637, 962-1086)

Doğu Roma İmparatorluğu M.S.395 yılında doğu ve batı olmak üzere ikiye bölündü. Balkanlar, Anadolu, Suriye ve Mısır’ı da içine alan Bizans İmparatorluğu’na geçen Maraş şehri bu dönemde de önemini koruyarak Germanika adıyla anıldı. Bizans İmparatoru I. Justinianus döneminde Maraş toprakları Bizans-Sasani çatışmalarına sahne oldu. 605-611 yılları arasında Sasanilerin elinde kalan kent tekrar Bizans’ın eline geçti. M.S.634 yılından itibaren Müslüman Araplar’ın Suriye’yi Bizans’ın elinden almaya başladıkları dönemde Maraş’a kadar sık sık akınlarda bulundular. Şehir Bizans ve Müslümanlar arasında birkaç kez el değiştirdi.
1086’de Selçuklular tarafından fethedilinceye kadar Hıristiyanların elinde kaldı. Bizans İmparatorluğu döneminde, İmparator III. Leon’un Maraş doğumlu olması nedeniyle şehre Krallar Şehri adı da verildi.

Bizanslılar döneminde Maraş, Elbistan, Göksün ve Afşin ilçeleri stratejik önemlerinden dolayı olacak ki,  her açıdan geliştiği ve kalkındığı görülmektedir.

Maraş ve dolaylarında Bizanslılar döneminden kalma bir çok tarihi eser kalıntıları bulunmaktadır.

Müslüman Araplar Dönemi

Hz. Ömer zamanında Suriye’de fetihlerde bulunan Halid b. Velid 636 yılında Maraş’a doğru bir saldırı başlattı. Şehir 637 yılında Müslümanların eline geçti. Maraş’ta yaşayan Hıristiyan halk canlarına dokunulmaması şartıyla şehri teslim etti. İslâm orduları burada bir garnizon kurarak Anadolu içlerine yapılacak seferler için burayı üs olarak kullanmaya başladılar. Ancak Bizanslılar burayı Araplara kaptırmamak için yoğun saldırılara başladılar. 651 yılında bir İslâm ordusu Sufyan b. Avf komutasında Maraş’ı tekrar aldı ve şehri imar ettirerek buraya asker yerleştirdi.

683 yılında sonra Maraş üzerine Bizans akınları yeniden başladı. Şehirde yaşayan Müslümanlar burayı terk ettiler. Halife Abdülmelik zamanında (685-705) Maraş yeniden fethedildi. 692 yılından sonra İslâm Ordusu ile Bizans ordusu Maraş ovasında karşılaştılar. İslâm ordusunun zaferiyle sonuçlanan bu savaştan sonra Müslümanlar bölgeye yeniden hâkim odular.

  1. Mervan’ın halifeliği döneminde (744-750) Bizanslılar yeniden Maraş’a saldırdılar. Burada yaşayan Müslümanlar şehri terk ederek Kınnesrin ve El-Cezire’ye kaçtılar. Bizans ordusu şehri yakıp yıktı. Kısa bir süre sonra Maraş yeniden Müslümanların eline geçti ve şehrin valiliğine Ziver b. El-Haris El-Kilâbi atandı. Bu dönemde Maraş kalesi onarıldı ve surları güçlendirildi.

754 yılında Bizans’ın kontrolüne geçen Maraş yeniden yakılıp yıkıldı. Abbasi Halifesi Ebu Cafer Mansur, Salih b. Ali’yi Maraş’a vali olarak gönderdi.
868 yılında Mısır’da bir Türk devleti kuran Tolunoğlu Ahmed zamanında Avasım (Sugur Eyaleti) bölgesi denilen Tarsus, Adana- Misis ve Antakya onun kontrolüne geçti. Bir kaç defa Tarsus’a kadar gelen Ahmed b. Tolun Maraş’ı da idaresi altına aldı.

905 yılından itibaren Bizanslılar Maraş üzerine seferlere yeniden başladılar. Bizans komutanı Andronikos Müslüman ordusunu bozguna uğratarak Maraş’ı ele geçirdi. 916 yılında Ermeni asıllı Mleh, Maraş’ı yağmalattı. 950’li yıllardan itibaren Maraş bölgesi üzerinde Arap-Bizans çatışmaları yeniden hızlandı. Suriye ve Güneydoğu Anadolu bölgesini ele geçiren Arap asıllı Hamdâniler Devleti zamanında Maraş, Malatya ve Kayseri civarlarında birçok çatışma oldu.Hamdâniler Devleti’nin en güçlü hükümdarı Seyfü’d-Devle, Maraş ve Hades’i imar ettirdi. Hatta bu yüzden meşhur Arap şairi El-Mütenebbi, El-Hades ve Maraş’ı Hıristiyanlardan kurtardığı ve yeniden inşa ettirdiği için Seyfü’d-Devle’yi öven “Maraş Kasidesi”  yazdı.Maraş 962’de yeniden Bizans’ın eline geçti. Türklerin Maraş’ı 1086’da fethine kadar yaklaşık 100 yıl Bizans İmparatorluğu’nun elinde kaldı. Bu süre içinde Bizans İmparatoru II.Vasil, 1020’lerde Doğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayan Ermenileri zorunlu tehcire tabi tutarak Maraş da dahil olmak üzere Orta Anadolu bölgesine sürdü.

 Selçuklular Dönemi

Bizans İmparatorluğu zamanında Maraş ve dolaylarında ekseriyetle Rumlar, Süryaniler ve Nasturiler gibi Hıristiyan unsurlar yaşamaktaydı. 1020’lerden sonra Ermeniler Maraş ve dolaylarına yoğun bir şekilde yerleşmeye başladılar. Kısa bir sürede bölgeye hâkim olan Ermeniler, Bizans İmparatorluğuna bağlı olarak varlıklarını sürdürmeye devam ettiler. Birçok Ermeni asilzadesi Bizans ordusuna komutanlık yapmaya ve çeşitli şehirlere vali olarak atandılar. Maraş’a da Ermeni asıllı Bizans valileri atandı. Bizanslılar, Hıristiyanlığın Gregoryen mezhebine bağlı olan Ermenileri zoraki Ortadoks mezhebine sokmaları için baskı ve zulüm yapmaya başladılar. Bu yüzden Ermeniler, Selçuklular’ın Anadolu’yu fethi sırasında Türkleri kurtarıcı olarak gördüler.

Kutalmışoğlu Süleymanşah Anadolu’yu boydan boya feth ederek 1075 yılında İznik’te Büyük Selçuklu Devletine bağlı olarak “Türkiye Selçuklu Devleti”ni kurdu. Emir Buldacı komutasındaki bir Selçuklu ordusu 1086 tarihinde Göksun, Afşin, Elbistan ve Maraş dolaylarını Ermeni asıllı Bizans valisi Filaretos’un elinden alarak Türkiye Selçuklu Devletine bağlı bir beylik kurdu.  Emir Buldacı’nın Maraş’taki hâkimiyeti 1097 yılında Haçlıların Maraş’ı işgaline kadar devam etti.  I. Haçlı Seferi sırasında 1097 yılında Haçlılar tarafından işgal edilen Maraş’ta bir Haçlı Senyörlüğü kuruldu. Maraş’ta kurulan Haçlı Senyörlüğünün başına Norman kökenli kişiler geçmiştir. Bu senyörlük Antakya Haçlı Devletine bağlıydı. Şehirde bulunan Türkler Anadolu’nun muhtelif yerlerine çekildiler. Haçlılar, Maraş’ta Katolik kilisesi ve Latin Piskoposluğu kurdular. Haçlılar daha sonra Maraş ve dolaylarını ele geçirerek Göksun, Pazarcık ve Elbistan’a kadar olan yerleri ele geçirdiler. 1100 yılında Antakya Haçlı Kontu Bohemond’un Malatya’yı Türkler’den almak için yaptığı sefer sırasında Maraş ovasında Danişmend Gazi ile yaptığı savaş sırasında mağlup ve esir edildi. Bu savaş Maraş senyörü de esir edildi. Bu sırada Maraş Urfa Haçlı kontluğuna bağlandı. Danişmend Gazi Haçlıların elinde bulunan Elbistan bölgesini ele geçirdi.

Anadolu siyasi birliğini sağlamaya çalışan Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıçarslan, 1103 tarihinde Danişmend Gazi’i mağlup ederek Elbistan ve çevresini Türkiye Selçuklularına bağladı. Elbistan yeniden Haçlı idaresine girdiyse de 1105 tarihinde tekrar Türkiye Selçuklu Devleti’nin hâkimiyeti altına girdi. I. Kılıçaslan tarafından Elbistan’ı vezir Ziyaeddin Muhammed’e ikta olarak verdi. I. Kılıçaslan’nın 1107 tarihinde ölmesi üzerine Haçlıların eline geçse de 1108’de Danişmendli Emir Gazi Maraş ve çevresini ele geçirdi. Ancak Haçlılar 1108’de tekrar Maraş’ı aldılar. Antakya Haçlı kontu Tangret, Maraş’a bir akrabasını tayin ederek buradaki Haçlı Senyörlüğünü yeniden oluşturdu. Maraş Latin Haçlı Senyörlüğü bazen Urfa Haçlı Kontluğuna bazen de Antakya Haçlı Kontluğuna bağlı olarak varlığını sürdürdü. Maraş Haçlı Senyörlüğü 1149’da şehrin Türkiye Selçuklu Sultanı I. Mesut tarafından fethine kadar sürdü. Bu süreç içinde Maraş şehri bazen Danişmendli Türklerinin bazen de Selçukluların seferlerine sahne olsa da buradaki Haçlı hâkimiyeti devam etti. Maraş’ta beş Haçlı senyörü hâkimiyet sürdü.

Haçlı Senyörlüğü Döneminde Maraş’ta 1114 tarihinde büyük bir deprem meydana geldi. Maraş tarihinde görülen en büyük bu deprem sırasında şehirde 40000 insan hayatını kaybetti. Devrin müellifi Ermeni asıllı Urfali Mateos yazdığı Vakayinamesinde; gece yarısı meydana gelen depremin çok şiddetli olduğunu, çok nüfuslu olan Maraş şehrinde felaketten kurtulan olmadığını yazmaktadır. Maraş’ta taş üstünde taş kalmadığını ve 40.000 kişinin öldüğünü yazmaktadır. Süryani asıllı Abu’l- Faraç ise Maraş şehrinin yer altına gömüldüğünü ve bütün şehrin halk için bir mezar olduğunu yazmaktadır. Şehrin senyörü de yıkıntılar arasında kalarak hayatını kaybetmiştir. Tarihe Maraş Depremi olarak geçen bu depremden Maraş’ın etrafında bulunan Araban, Samsat, Antep, Urfa, Harran, Antakya ve İskenderun gibi şehirler de etkilenmiştir.

  1. Kılıçarslan, Maraş’ın sık sık Urfa Haçlı Kontluğu, Antakya Haçlı Kontluğu ve Kilikya Ermeni Krallığı saldırılarına karşı koyabilmek amacıyla 1180 yılında “Maraş Uc Beyliği”ni kurdu ve beyliğin başına da Emir Hüsamettin Çoban’ı getirdi. Emir Hüsamettin Çoban, gerek Haçlı saldırıları ve gerekse Ermeni saldırılarına karşı Maraş’ı başarıyla savundu. Daha sonra beyliğin başına gelen onun torunu Nusretüddin Hasan Bey, Maraş’a yönelik saldırılarına devam eden Ermeniler’le başarıyla mücadele etti. Nusretüddin Hasan Bey’in ölümünden sonra beyliğin başına sırasıyla oğulları Muzaferüddin ve İmadeddin geçti.

1240 yılında meydana gelen ve Anadolu’nun siyasi, iktisadı ve sosyal hayatında büyük etki yapan “Baba İshak İsyanı” sonucunda Türkiye Selçuklu Devleti büyük bir sarsıntı geçirerek oldukça zayıfladı. Özellikle Baba İshak isyanı en çok Maraş, Göksun ve Elbistan arasındaki bölgede etkili oldu. Bu bölgede yaşayan “Ağaçeri Türkmenleri” Selçuklu Devletine karşı isyan ettiler. Bu isyanlar sonuncu iyice zayıflayan Selçuklu Devleti, 1243 yılında Kösedağ Savaşı’nda Moğollara yenilmesi sonucu dağılma sürecine girmişti. Türkiye Selçuklu Devleti bir yandan iç isyanlarla boğuşurken diğer yanda da Ermeni ve Moğol saldırılarına karşı koymaya çalışıyordu. Bu olaylar sonucunda Türkiye Selçuklu idaresi tamamen çökmüştü. Bu çöküntüden nasibini alan Maraş Ermeni saldırılarına maruz kalıyordu. Maraş Valisi İmadeddin’in 1258 tarihinde şehri terk etmesi sonucunda Maraş, Kilikya Ermeni Krallığı’nın eline geçti.

Türkiye Selçuklu Devleti’nin Moğollar’a karşı Mısır Türk Memluk Sultanı Baybars’tan yardım istemesi üzerine Sultan Baybars, 1277 yılında Anadolu üzerine sefere çıkarak Moğol ordularını Elbistan’da Huni (Arıtaş) Ovasında yenilgiye uğrattı. Sultan Baybars bölgeyi Moğollar’dan almasına rağmen kendilerini yardıma çağıran Selçuklular Devleti’nin desteğini görememesi üzerine geri çekilmek zorunda kaldı. Memluk Sultanı Baybars bölgeden çekildikten sonra Moğollar Elbistan yenilgisinin intikamını almak için Anadolu’yu işgal ederek feci katliamlar ve tahribatlar yaptılar.

Moğollar’ın Anadolu’daki hâkimiyetinin zayıflaması üzerine Maraş ve dolayları bir süre Memluklu Devleti’nin idaresine geçmiştir. Bu dönemde Maraş ve dolayları Doğu’dan gelen Türk aşiret ve oymaklarının yerleşmeleri sonucu hızla Türkleşmiştir. Maraş’ta ki bu yoğun Türk nüfusundan dolayı Memluk Türkleri bölgeye “Vilayet-i Türkmen”, “Türkmen İli” gibi isimler verdiler.

Maraş ve dolayları Selçuklular döneminde Türkleşmiş ve İslamlaşmıştı. Bu Türkleşme ve İslamlaşma hareketi Memluklular ve Dulkadiroğlu Beyliği ile devam etmiştir. Dulkadiroğulları Beyliği döneminde de Maraş ve dolaylarına önemli Türkmen boy ve oymakları gelip yerleşmişlerdir.

 Dulkadiroğlu Beyliği Dönemi

Mısır ve Suriye’ye sahip Memluk Sultanı En-Nâsır Muhammed b.Kalavun, ülkesinin Suriye sınırları güvenliğini sağlamak amacıyla Dulkadirlilerden Zeyneddin Karaca Bey’e hilât ve hediyeler vererek onun Elbistan naipliğine atadı (1337). Böylece Dulkadir Beyliği kurulmuş oldu.

Oğuzların Bozok kolunun Bayat boyundan olan Dulkadirliler’in beylik yapanların tahta geçiş  ve tahtta kaldıkları süreler şöyledir:

  1. Zeyneddin Ahmet Karaca Bey: Hasan Dulkadir Bey’in oğludur. Dedesi ise Halil Bey’dir. 1337’den 22.09.1353 yılına kadar 17 yıl aralıksız beylik yapmıştır.
    2. Garsüddin Halil Bey: Karaca Bey’in oğludur. 22.09.1353 yılından 1386’ya kadar 33 yıl aralıksız beylik yapmıştır.
    3. Şaban Süli (Sevli) Bey: Karaca Bey’in oğludur. 1386 yılından 30.05.1398 yılına kadar 12 yıl beylik yapmıştır.
    4. Sadaka Bey: Sevli Bey’in oğludur.1398 yılından 1399 yılına kadar beylik yapmıştır. Beyliği bir yıl sürmüştür.
    5. Nasreddin Mehmed Bey: Halil Bey’in oğludur. 3.05.1398 yılından 1442 yılına kadar 45 yıl aralıksız beylik yapmıştır.
    6. Süleyman Bey: Nasreddin Mehmed Bey’in oğludur. 1442 yılından 1454 yılına kadar 11 yıl aralıksız  beylik yapmıştır.
    7. Melik Arslan Bey: Süleyman Bey’in oğludur. 1454 yılından 1465 yılına kadar 11 yıl aralıksız beylik yapmıştır.
            8. Şahbudak Bey: Süleyman Bey’in oğludur. Birinci defa: 1465’ten 1466’a kadar 1 yıl yapmış; Şahbudak Bey ikinci defa 1472’den 1480’e kadar 8 yıl olmak üzere toplam 9 yıl beylik yapmıştır.
  2. Şehsuvar Bey: Süelyman Bey’in oğludur. 1466-1472 6 yıl.
    10. Alaüddevle Bozkurt Bey : Süleyman Bey’in oğludur. 1480 yılından 12.06.1515 yılına kadar 35 yıl aralıksız beylik yapmıştır.
    11. Ali Bey: Şehsuvar Bey’in oğludur. 12.06.1515 tarihinden 1522 tarihine kadar 7 yıl beylik yapmıştır

Alaüddevle Bozkurt Bey, İzlediği denge politikası ile uzun yıllar beyliğin başında bulundu. Ancak 1501’de Tebriz’de kurulan Türk Safevi Devleti ile mücadele etmek zorunda kaldı. Safevi hükümdarı Şah İsmail Anadolu’yu ele geçirmek istiyordu. Dulkadir topraklarına giren Şah İsmail 1507 yılında Elbistan’ı aldı ve burayı baştan başa tahrip ederek Maraş’ı da ele geçirdi. Şah İsmail’in çekilmesinden sonra Alaüddevle Bey Maraş ve Elbistan’ı yeniden ele geçirdi. Ancak Elbistan öyle tahrip edilmişti ki, bu yüzden başkenti Maraş’a taşıdı. Bundan sonra Alaüddevle Bey, Osmanlılara karşı Memluklerin yanında yer almaya başladı. Hatta ezeli düşmanı Şah İsmail’in üzerine Yavuz’un düzenlediği Çaldıran Seferi’ne çağırıldığı halde katılmadığı gibi, Şah İsmail ile de ittifak kurdu. Alaüddevle Bey, Yavuz’un yanında bulunan kardeşi Şehsuvar Bey’in oğlu Ali Bey’in Osmanlılar tarafından desteklenmesini hoş görmüyordu. Bu yüzden Çaldıran Savaşı’na giden Osmanlı ordusunun iaşe yollarını keserek, teçhizatlarını yağmalattırdı.

Yavuz Sultan Selim 1514 yılında Çaldıran zaferini kazanınca Dulkadir Beyliği’ni ortadan kaldırmak için harekete geçti. Kayseri sancak beyliğine getirilen Şehsuvaroğlu Ali Bey’e, Dulkadir toprakları alındığı takdirde kendisine verileceğini taahhüt etti. 1515 yılında Ali Bey ve Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşa, Alaüddevle Bey üzerine gönderildi. 13 Haziran 1515’de Göksun yakınlarında Turna Dağı’nda Osmanlılar ile Dulkadirliler arasında yapılan savaşta Alaüddevle Bey yenilerek dört oğlu ile birlikte idam edildi. Böylece Dulkadiroğulları Beyliği fiilen sona ermiş oldu.

Osmanlı Devleti Dönemi

1515 yılında Maraş ve çevresi Osmanlılar tarafından fethedildi. Ancak Dulkadiroğulları Beyliği’ne hemen son verilmedi. Yavuz Sultan Selim, Dulkadir topraklarının idaresini Şehsuvaroğlu Ali Bey’e verdi.

Ali Bey kendisini bağımsız bir devletin hükümdarı olarak görmekle beraber Osmanlı Devleti ile dostça geçindi ve Osmanlıların her yerde yardımına koştu. 1519 yılında eski Dulkadir toprakları olan Bozok (Yozgat)’da ortaya çıkan Celâl’in Osmanlılara karşı isyanını bastırarak, Celâl ve adamlarını ortadan kaldırdı. 1521 tarihinde Suriye’de Osmanlı Devleti’ne karşı, Memluk Devleti’ni yeniden kurmak için Canberdi Gazali büyük bir isyan başlatmıştı. Bu isyanı bastırmakla görevlendirilen Osmanlı komutanı Ferhat Paşa’yı beklemeden Canberdi Gazali’nin üzerine yürüyen Ali Bey, onu mağlup ederek katletti. Bu durum Ferhat Paşa’nın Ali Bey’i kıskanmasına neden oldu. Ali Bey Osmanlılara bağlılık göstermesine rağmen, kendini bir hanedan üyesi olarak görüyordu. Osmanlı Devleti ise onu bir sancak beyi olarak kabul ediyordu.

Mısır ve Suriye’yi de fetheden Osmanlılar, toprakları arasında bağımsız bir devleti asla kabul edemezdi. Dulkadir ülkesinde Ali Bey’in bazı uygulamalarından rahatsız olan halkın Padişaha şikâyetleri üzerine, Osmanlı Devleti Ali Bey’in ülkesine teftiş memurları gönderdi. Ali Bey içişlerine karışıldığını düşünerek gönderilen müfettişleri derhal katlettirdi. Bu olay iki taraf arasında bardağı taşıran son damla oldu. Ali Bey’i kıskanan ve ona muhalif olan Ferhat Paşa, Kanuni’den, onun katline dair bir ferman aldı. İran seferi bahanesiyle Tokat’a çağırılan Ali Bey, Artukova’da (Artova) oğulları ile birlikte 1522’de katledildi. Böylece Dulkadiroğulları Beyliği tamamen Osmanlılara bağlandı.1531 yılında Dulkadir Eyaleti kuruldu. Maraş merkez olmak üzere Antep, Sis ve Bozok da bu eyalete sancak olarak bağlandı. Bazı zaman Zülkadir Eyaleti adını alan Maraş’ın idari sınırlarında değişiklikler oldu. Maraş Eyaletine bağlanan Malatya sancağı ve Kars-ı Zulkadirye (Kadirli) Sancakları 1831 yılına kadar bağlılıkları devam etti. Maraş Sancağı ise Zamantı (Pınarbaşı), Elbistan, Hısn-ı Mansur (Adıyaman) ve Ayıntab (Antep) kazalarından oluşuyordu. 1840-1854 yılları arasında Maraş ve Adana Eyaletleri birleştirilmiştir. 1854’te Maraş Müstakil sancak haline getirilse de 1866’de Halep Eyaletine bağlanmıştır.1915 yılında ise Maraş Müstakil liva haline getirildi.Dulkadiroğulları döneminde Maraş ve Elbistan şehirleri bu beyliğin önemli merkezlerindendi. Bu yüzden bu iki şehirde önemli siyasî, ekonomik ve kültürel gelişmeler oldu. Ancak Maraş ve Elbistan, Osmanlı topraklarına katıldıktan sonra diğer Anadolu şehirlerinden biri haline gelerek eski stratejik önemlerini yitirdiler.XVIII. yüzyılda Maraş’ın dağlık Zeytun bölgesinde bulunan Ermeniler arasında asayişsizliğin ortaya çıkması ve isyan yolunu tutmaları sebebiyle 1780’de üzerlerine Maraş Valisi Ömer Paşa gönderildi. Zeytun’u kuşatan Ömer Paşa Ermenilerle girdiği çatışmada Şehit oldu. 1782 yılında Maraş valiliğine atanan Ali Paşa Ermenilerle yaptığı çatışmada geri çekilmek zorunda kaldı. 1789 yılında Payas ayanı Küçükalioğlu Halil 10.000 adamı ile Maraş’a bir baskın gerçekleştirdi. Maraş çarşıları yakılıp yıkıldı. Esnaf ve halk soyuldu. Şehir yağma edildi. Özelikle Suk-ı Sultaniye (Sultan Çarşısı) denilen Kapalı Çarşı en fazla tahribata ve soyguna uğradı. Eşkıya üç-dört gün Maraş’ı yağmaladıktan sonra geri çekildi. Bu baskından sonra Küçük Alioğlu Halil idam cezasına çarptırılsa da daha sonra affedil. Maraş baskını sırasında Zulkadirzade Ömer Paşa 30000 kuruş harcayarak baskının getirdiği zararı karşılamaya çalışmıştır. 18. Yüzyılın sonlarında Maraş idaresinde Zülkadiroğulları ve Bayazıtoğulları ön plana çıkmıştır. Özellikle Zülkadiroğlu Ömer Paşa 1782’lerden 1795’lere kadar aralıklarla Maraş Beylerbeyi olmuş ve güzel hizmetler yapmıştır. Bu tarihte Maraş’tan Antep’e giderken Karabıyıklı köyünde eşkıyalar tarafından suikastla öldürülmüştür.

Bayazıtlı ailesinin ileri gelenlerinde Kalender Paşa ise 1803 yılından 1819’a kadar aralıklarla Maraş Beylerbeyi olmuştur. Kalender Paşa Zeytun eşkıyasını dize getirerek bölgede düzeni sağladı. Kalender Paşa valilikten azledildikten sonra affedilerek Kuşadası Muhafızlığı’na getirildi ve 1822 yılında orada öldü. Kalender Paşa’dan sonra Maraş valisi olarak Ahmed Şerif Paşa tayin oldu. Bundan sonra da Maraş valiliğine Derviş Hasan Paşa tayin edildi. Kalender Paşa’dan sonra bir ara Maraş Beylerbeyliği Bozok ayanı Çapanoğlu Mehmet Celaleddin Paşa getirildi. Bozok tarafından 3000 adamını Maraş’a getiren Celaleddin Paşa Maraş’ın nüfuzlu aileleri ile mücadele etti. Şehirde birçok tahribata neden oldu.1832-1840 yılları arasında Maraş valiliğinde Bayazıdoğullarından Kalender Paşa’nın kardeşi Yusuf Bey’in oğlu Süleyman Paşa bulunmaktaydı. Annesi Kara Fatma ile birlikte Maraş’ın idaresinde önemli rol oynadı. Süleyman Paşa zamanında Maraş hükümet binası başta olmak üzere pek çok eser inşa edildi. Süleyman Paşa zamanında Osmanlı Devleti’ne isyan eden Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa Maraş’ı ele geçirdi. Antep üzerinden Kapıçam mıntıkasından Maraş’a giren İbrahim Paşa 40.000 kadar askerle Maraş’a girerek burayı işgal etti. 19 ay kadar Maraş’ta kalan İbrahim Paşa’nın zamanında Maraş’ta asayiş sağlandı. İbrahim Paşa yapılan anlaşma sonucu Maraş’tan çekilerek Mısır’a döndü. Bundan sonra Maraş Eyaleti iptal edilerek bir kaza haline getirildi. Ancak Maraş’ın idarî yapısında sık sık değişiklikler devam etti. Bu dönemde Maraş şehri bir ara kaza haline getirilip Adana Eyaleti’ne bağladı. Daha sonra Halep Eyaleti’ne bağlandı. Bir ara müstakil sancak oldu. Fırka-i Islahiye zamanında da kısa bir süre eyalet haline getirildi.

1856 Islahat Fermanı’na tepki olarak Maraş halkı isyan etti. Bu isyanda on bin kişi hükümet binasına yürüdü. İsyan sırasında ülkesine bir takım menfaatler sağlayan İngiliz Konsolos Vekili Hoca Guermani ve eşi öldürüldü. Bu yüzden Maraş mutasarrıfı Münip Paşa azledildi ve olayın failleri Adana’ya gönderildi.1860’ta Maraş Mutasarrıflığı’na Aziz Paşa atandı. Zeytun Ermenilerinin isyanı devam etti. Hatta Zeytun Ermenileri Fransa Cumhurbaşkanı III. Napolyon’a başvurarak Kilikya dağlarında 70.000 silahlı adamları olduğunu belirterek bağımsızlıklarının sağlanması için yardım istediler. Amaçları sayılarını abartarak bağımsızlık duygularını ön plana çıkarmak ve dünya kamuoyunu Osmanlı aleyhine çevirmekti.1862 yılında Maraş Valiliği’nde Aşir Paşa atandı. Aşir Paşa; Ermenilerin saldırıları ile bozulan asayişi yeniden sağlayıp, yolları ve köprüleri tamir ettirdi. Ancak bu sırada Maraş’ta bir kıtlık ve arkasından da kolera salgını ortaya çıktı. 10.000 kişinin ölümüne neden olan bu salgın hastalıkta Maraş Mutasarrıfı Aşir Paşa da vefat etti.

Fırka-i Islâhiye’nin (1865) faaliyet sahası; İskenderun’dan Maraş ve Elbistan’a, Kilis’ten Niğde ve Kayseri’ye, Adana Eyaleti’nden Sivas Eyaleti sınırına kadar olan bölgeyi kapsıyordu. Fırka-i Islâhiye’nin başına Dördüncü Ordu Kumandanı Derviş Paşa, halkla ilgili idarî işleri görmek üzere de Ahmed Cevdet Paşa tayin edildi. Ahmed Cevdet Paşa bölgenin valiliğine atanırken sınırları belli olmayan Maraş Eyaleti yeniden kuruldu. On sekiz gün sonra Ahmed Cevdet Paşa görevinden alındı. Maraş Eyaleti de yeniden Halep vilayetinin bir sancağı haline getirildi. Fırka-i Islâhiye’nin yaptırımıyla Maraş ve civarında uygulanan ıslah hareketleri neticesinde firar eden konar- göçer Yörük ve Türkmen aşiretleri iskâna tâbi tutuldu. Antep, Antakya ve Adana yöresinde birçok köy ve kaza kurularak göçebe Yörük ve Türkmen aşiretleri buralara zorunlu olarak yerleştirildi. Bu arada da Maraş bölgesinde yaşayan konar – göçer Tecirli aşireti Eloğlu ( Türkoğlu ) adı verilen bölgeye yerleştirildi.1869 yılında Veysi Paşa Maraş Valisi olarak atandı. Bundan sonra Tevfik Paşa, sonra Naşit Paşa ve daha sonra da Kozan Mutasarrıfı Aslan Paşa, Maraş Mutasarrıflığına tayin edildiler Aslan Paşa zamanında Maraş’ta Maarif Teşkilatı kuruldu ve ilk Rüşdiye Mektebi açıldı. Aslan Paşa’dan sonra Maraş Mutasarrıflığı’na Hasan Paşa, sonra Abdullah Paşa ve ondan sonra Hacı Ali Paşa atandı.Maraş valiliğinde bulunan diğer kişiler; Diyarbekirli Said Paşa, Dede Paşa, Salih Paşa, Nazım Paşa, Mustafa Nuri Paşa, Hüseyin Şükrü Paşa, Abdülvahap Paşa, Nuri Bey, Galip Paşa ve Arif Paşalardı.

Cumhuriyet Dönemi

12 Şubat 1920 tarihinde Maraş Fransız işgalinden kurtulduğunda yakılıp yıkılması sebebiyle harap durumdaydı. Fransızlara karşı Maraş’ı savunan çetelerin ve Kuva-i Milliyeciler’in yurdun savunulması için cephelere koşmalarından dolayı şehrin işgal günlerindeki harabe halini düzeltmek için bir çaba gösterilmedi. 1920’li yıllarda Maraş şehrinin nüfusu 20.000 civarındaydı. İşgal yıllarında işgalci Fransız ve yerli Ermeni baskı ve zulümleriyle halkın bir kısmı köylere gitmişlerdi. Kurtuluş Savaşı’nın başarı ile sonuçlanması üzerine göç eden halk tekrar evlerine döndü. 1929 yılında Fevzi Paşa- Eloğlu (Türkoğlu)- Narlı hattı üzerinden demiryolu geçirilerek Malatya’ya bağlandı. II. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle 1945 yılından itibaren Türkiye’ de yatırımlar hızlandı ve ülkenin ekonomisi gelişmeye başladı. Bunların sonucu olarak 1948 yılında Malatya demiryolu hattı üzerinde olan Köprüağzı İstasyonu’ndan Maraş’a bir demiryolu hattı bağlandı. Böylece Maraş’ın çevre illerle olan demir ve kara yolu bağlantıları genişletildi. Ulaşım imkânlarının artması, şehirde sanayi ve ticaret etkinliklerinin ilerlemesine neden oldu. 1955 yılında Maraş’ın ilk önemli tesisi olan Sümerbank Pamuklu Dokuma Endüstrisi kurulmaya başlandı ve 1965 yılında üretime açıldı.1960’lı yıllarda Maraş’ta ekonomik yönden önemli gelişmeler oldu. 7 Şubat 1973 yılında Maraş şehrine TBMM kahramanlık unvanını vererek şehrin adını Kahramanmaraş olarak değiştirdi. 1970’li yıllarda Maraş’ta özel teşebbüsün yaptığı fabrikalar açıldı. Sanayileşmenin başlamasıyla birlikte köyden şehre doğru göç arttı. Bunun sonucu olarak nüfusta 100.000’i geçti.

Maraş’ta ekonomik ve sanayi alanındaki esas gelişmeler 1980′ li yıllardan sonra başladı. Birçok tekstil fabrikası açıldı ve bunun sonucu olarak şehrin nüfusu hızla arttı. Ayrıca şehrin yerleşim alanı genişledi ve yeni konut alanları kuruldu.
1926’da Maraş Ticaret ve Sanayi Odası, 1947’de Maraş İl Müzesi kuruldu. Aynı yıl Maraş Lisesi açıldı. 1949’da Maraş Devlet Hastanesi hizmete girdi. Eloğlu Nahiyesi, 1960’da ilçe haline getirilerek ismi Türkoğlu olarak değiştirildi. 1961’de Telefon Santrali kuruldu. 1973’te şimdi Kahramanmaraş Belediyesinin arkasındaki Üniversitenin yerleşkesinin bulunduğu binada Kahramanmaraş Eğitim Enstitüsü açıldı. 1975 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi Gaziantep Mühendislik Fakültesi’ne bağlı olarak Kahramanmaraş Meslek Yüksek Okulu kuruldu. 1989’da Gaziantep Üniversitesi’ne bağlı olarak Ziraat Fakültesi açıldı.

11.07.1992 tarih ve 2282 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan 03.07.1992 tarih ve 3837 yasa ile Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi kuruldu. Üniversite 1993 yılında eğitim-öğretime başladı.